Ankara Kalesi'nin Burcundan...
Başlık:
Ankara Kalesi'nin Burcundan...
Kaynak:
Halkçı, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1955-04-05
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA:
Ankara Kalesi’nin burcundan...
Bülend ECEVİT
Yokuşu göze alınamadığı için, Kaleye, o civarda oturanlardan başka Ankaralılar pek uğramazlar. Fakat şehrimize yolu düşen turistlerin başlıca uğraklarından biri Kale’dir.
Kalenin burcuna çıkıp da sola bakınca, Cumhuriyet Türkiye’sinin genç başkentini bütün azametiyle gözleri önüne serilmiş bulurlar.
Başlarını sağa çevirdiklerinde ise görecekleri, çıplak kayalara tutunmuş harap kulübelerdir.
Gerçi pastel renkleriyle bu kulübeler de bir bakışta göze belki güzel gelir ama, içlerinde yaşıyanların insan olduğu, Cumhuriyet başkentinin onbinlerce insanı olduğu düşünülünce, o güzelliği takdir etmek vicdanı olanların gücüne gider.
Yanyana iki manzara arasında ki bu tezat, bir Türk’ü utandırsa, bir yabancıyı şaşırtsa gerektir.
Evlerden çoğu o kayalık ve çorak topraklara gece konmuşlardır.
Kuruluşları kanunsuz olduğu için resmî makamlar gözünde yarı var yarı yokturlar.
Arada gün gelir, bir kanun yeli esip o yamaçlardaki pastel renkli evlerden birkaçını siler süpürür.
Fakat nasıl o evlerin eğreti damları altında barınanlar insansa, damlar yıkıldığında barınaksız kalanlar da insandır.
Onun için, vicdanı olanlar, kanun denen kuvvetin bu hüzün veren yamaçlara yolu düşmemesini dilerler.
Kanunu yürütenler de çoğu zaman insaf eder, Ankara Kalesinin sağında görülen yamaçları yok biliverirler.
Orada, onbinlerce insan, yok bilinmek sayesinde bir dam altına sığınabilmişlerdir.
Oysa ki ne kanunsuz kurulmuşlardır diye o evleri yıkmak ne de insafa sığmaz diye yıkmamak bir çare-i hâldir.
O evler ya vardır ya yoktur, kanun ya vardır ya yoktur. İkisinin de varlığı bir dertse ikisi de kusurludur.
Bir devlete düşen, kusurları görmezlikten gelmek değil, gidermiye çalışmaktır.
Ev kirası ödiyemiyecek, bir arsa satın alıp üstüne meşru yollardan ev kuramıyacak insanlar her memlekette vardır. Fakat birçok medenî memleketler bu derdin çaresini de bulmuşlardır: Devlet yahut belediyeler halk tipi apartmanlar kurup dairelerini ya çok ucuza kiraya verir ya da ehven şartlarla satarlar. Bu yoldan, yoksul insanlara medenî yaşama şartları da öğretilmiş olur.
Böyle apartmanlar İngiltere’de işçiler için kurulmaya ilk başladığı zaman, kiracılardan bazısının banyo küvetlerine kömür doldurduğundan şikâyet edenler olurdu. Ama şimdi o kiracılar için de banyo küveti bir medenî ihtiyaç hâline gelmiştir.
Bizde ev ve apartman kurmayı kredi vererek kolaylaştıran kurumlar, sâdece, hâli vakti zaten az çok yerinde kimselerin işine yarıyor. Böyle kolaylıklara asıl muhtaç olanlarınsa bir dam altına kavuşabilmek için kanun dışına çıkmaktan başka yolları yoktur.
Ankara Kalesinin burcundan başımızı sağa çevirince kayalara tutunmuş o pastel renkli kulübelerin yerinde halk tipi apartlar gördüğümüz gün, göğsümüz gerçekten kabarabilir. Yoksa şimdilik sadece sola bakıp ta göğüs kabatrmak, bir vicdansızlık olur.
Ankara Kalesi’nin burcundan...
Bülend ECEVİT
Yokuşu göze alınamadığı için, Kaleye, o civarda oturanlardan başka Ankaralılar pek uğramazlar. Fakat şehrimize yolu düşen turistlerin başlıca uğraklarından biri Kale’dir.
Kalenin burcuna çıkıp da sola bakınca, Cumhuriyet Türkiye’sinin genç başkentini bütün azametiyle gözleri önüne serilmiş bulurlar.
Başlarını sağa çevirdiklerinde ise görecekleri, çıplak kayalara tutunmuş harap kulübelerdir.
Gerçi pastel renkleriyle bu kulübeler de bir bakışta göze belki güzel gelir ama, içlerinde yaşıyanların insan olduğu, Cumhuriyet başkentinin onbinlerce insanı olduğu düşünülünce, o güzelliği takdir etmek vicdanı olanların gücüne gider.
Yanyana iki manzara arasında ki bu tezat, bir Türk’ü utandırsa, bir yabancıyı şaşırtsa gerektir.
Evlerden çoğu o kayalık ve çorak topraklara gece konmuşlardır.
Kuruluşları kanunsuz olduğu için resmî makamlar gözünde yarı var yarı yokturlar.
Arada gün gelir, bir kanun yeli esip o yamaçlardaki pastel renkli evlerden birkaçını siler süpürür.
Fakat nasıl o evlerin eğreti damları altında barınanlar insansa, damlar yıkıldığında barınaksız kalanlar da insandır.
Onun için, vicdanı olanlar, kanun denen kuvvetin bu hüzün veren yamaçlara yolu düşmemesini dilerler.
Kanunu yürütenler de çoğu zaman insaf eder, Ankara Kalesinin sağında görülen yamaçları yok biliverirler.
Orada, onbinlerce insan, yok bilinmek sayesinde bir dam altına sığınabilmişlerdir.
Oysa ki ne kanunsuz kurulmuşlardır diye o evleri yıkmak ne de insafa sığmaz diye yıkmamak bir çare-i hâldir.
O evler ya vardır ya yoktur, kanun ya vardır ya yoktur. İkisinin de varlığı bir dertse ikisi de kusurludur.
Bir devlete düşen, kusurları görmezlikten gelmek değil, gidermiye çalışmaktır.
Ev kirası ödiyemiyecek, bir arsa satın alıp üstüne meşru yollardan ev kuramıyacak insanlar her memlekette vardır. Fakat birçok medenî memleketler bu derdin çaresini de bulmuşlardır: Devlet yahut belediyeler halk tipi apartmanlar kurup dairelerini ya çok ucuza kiraya verir ya da ehven şartlarla satarlar. Bu yoldan, yoksul insanlara medenî yaşama şartları da öğretilmiş olur.
Böyle apartmanlar İngiltere’de işçiler için kurulmaya ilk başladığı zaman, kiracılardan bazısının banyo küvetlerine kömür doldurduğundan şikâyet edenler olurdu. Ama şimdi o kiracılar için de banyo küveti bir medenî ihtiyaç hâline gelmiştir.
Bizde ev ve apartman kurmayı kredi vererek kolaylaştıran kurumlar, sâdece, hâli vakti zaten az çok yerinde kimselerin işine yarıyor. Böyle kolaylıklara asıl muhtaç olanlarınsa bir dam altına kavuşabilmek için kanun dışına çıkmaktan başka yolları yoktur.
Ankara Kalesinin burcundan başımızı sağa çevirince kayalara tutunmuş o pastel renkli kulübelerin yerinde halk tipi apartlar gördüğümüz gün, göğsümüz gerçekten kabarabilir. Yoksa şimdilik sadece sola bakıp ta göğüs kabatrmak, bir vicdansızlık olur.
Koleksiyon
Alıntı
“Ankara Kalesi'nin Burcundan...,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/25 ulaşıldı.