Şehir ve Ressam
Başlık:
Şehir ve Ressam
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1954-03-11
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Şehir ve ressam
Ressamın tabiattan uzaklaşmasına kızanlar, tablattan kendilerinin de uzaklaştıklarını düşünmezler mi?
Hele, büyük şehirlerde insan, tabiattan ne kadar ayrı düşmüştür! Kendisinden bir parça göğü bile esirgiyen, yüksek binalı dar sokaklarda ömrünü geçirir. Sokağa çıkınca bütün gördüğü, şehri meydana getiren geometrik şekillerdir. Bu şekiller arasında hemen tek temsilcisi, bazı yollar boyunca serpiştirilmiş cılız ağaçlardır.
Saf tabiata ulaşabilmek için uzun yollar aşmak zorundadır. Öyle ki, eski çağların en tabiî şeyi olan tabiat bugün artık şehirli insanlar için bir lüks olmuştur. Cebinizde para olmadı mı tabiatı göremezsiniz. Otomobiliniz olacak, bol vaktiniz olacak da, aklınıza esti mi şehirlerin dışına, üzerine geometrik şekillerin gelip çökmemiş olduğu tabiata çıkabilesiniz.
Sevdiğinden uzak durmak insaan zor gelir. Eğer şehirli insan da tabiatı cetleri kadar sevmekte devam etseydi, ondan ayrı durmıya, şehirlere kapanıp kalmıya katlanamazdı. Onun için, tabiat özlemini yatıştırıcı bir silâh olarak, o, bazan kendisi de farkında olmadan, tabiat güzelliklerine karşı zevkini körletmiye başlar. Nihayet bir gün gelir, tabiatı aramaz, bulduğu zaman sevemez olur. Tabiatın simetri dışı ahengi, onun, şehirdeki simetriye alışmış gözlerine yabancı gelmiye başlar. Bu yabancılık duygusu ile beraber, tabiat karşısında içine bir rahatsızlık, bir huzursuzluk da gelir.
Simetri dışı âhenk kurabilmek Tanrıya vergidir. İnsan kafası, ne zaman ne de mekân içinde sınırsızlığı kavrıyamadığından, bütün yaratma faaliyetini dar yahut geniş çevreler içinde yapar. Bir çevre içinde ortaya getirilen kompozisyonlarsa ancak simetri yoluyla âhenge ulaşabilirler.
Böylece, başlıca faaliyeti yaratıcılık olan sanatkâr, şehirlerin simetrik manzaralarında kendine en büyük desteği bulmuş olur, ve bu desteği vehirlerde bulması, onu tabiattan büsbütün uzaklaştırır.
Onun için, ressam olmıyanların bile tabiattan uzak düştükleri ve günden güne tabiattan zevk alamaz oldukları bir çağda, ressamların tabiattan uzaklaşmalarına kızmak, en azından insafsızlıktır. Şehirler bizim hayatımızı, düşüncemizi, zevklerimizi, hattâ bünyemizi değiştirecekti ki ressamın sanatını hiç mi değiştirmiyecekti?
Ayın ondördünde bir tepeye çıkıp iki saat ayı seyretmiye kalkışan! Âşık bile olsanız yapamazsınız. Ama istersiniz ki biçare ressam, gününü gecesini dağlarda kırlarda dolaşmakla geçirip ayın ondördünü sizin ayağınıza getirsin! Bu, insafsızlık değil de nedir?
Bülend ECEVİT
Şehir ve ressam
Ressamın tabiattan uzaklaşmasına kızanlar, tablattan kendilerinin de uzaklaştıklarını düşünmezler mi?
Hele, büyük şehirlerde insan, tabiattan ne kadar ayrı düşmüştür! Kendisinden bir parça göğü bile esirgiyen, yüksek binalı dar sokaklarda ömrünü geçirir. Sokağa çıkınca bütün gördüğü, şehri meydana getiren geometrik şekillerdir. Bu şekiller arasında hemen tek temsilcisi, bazı yollar boyunca serpiştirilmiş cılız ağaçlardır.
Saf tabiata ulaşabilmek için uzun yollar aşmak zorundadır. Öyle ki, eski çağların en tabiî şeyi olan tabiat bugün artık şehirli insanlar için bir lüks olmuştur. Cebinizde para olmadı mı tabiatı göremezsiniz. Otomobiliniz olacak, bol vaktiniz olacak da, aklınıza esti mi şehirlerin dışına, üzerine geometrik şekillerin gelip çökmemiş olduğu tabiata çıkabilesiniz.
Sevdiğinden uzak durmak insaan zor gelir. Eğer şehirli insan da tabiatı cetleri kadar sevmekte devam etseydi, ondan ayrı durmıya, şehirlere kapanıp kalmıya katlanamazdı. Onun için, tabiat özlemini yatıştırıcı bir silâh olarak, o, bazan kendisi de farkında olmadan, tabiat güzelliklerine karşı zevkini körletmiye başlar. Nihayet bir gün gelir, tabiatı aramaz, bulduğu zaman sevemez olur. Tabiatın simetri dışı ahengi, onun, şehirdeki simetriye alışmış gözlerine yabancı gelmiye başlar. Bu yabancılık duygusu ile beraber, tabiat karşısında içine bir rahatsızlık, bir huzursuzluk da gelir.
Simetri dışı âhenk kurabilmek Tanrıya vergidir. İnsan kafası, ne zaman ne de mekân içinde sınırsızlığı kavrıyamadığından, bütün yaratma faaliyetini dar yahut geniş çevreler içinde yapar. Bir çevre içinde ortaya getirilen kompozisyonlarsa ancak simetri yoluyla âhenge ulaşabilirler.
Böylece, başlıca faaliyeti yaratıcılık olan sanatkâr, şehirlerin simetrik manzaralarında kendine en büyük desteği bulmuş olur, ve bu desteği vehirlerde bulması, onu tabiattan büsbütün uzaklaştırır.
Onun için, ressam olmıyanların bile tabiattan uzak düştükleri ve günden güne tabiattan zevk alamaz oldukları bir çağda, ressamların tabiattan uzaklaşmalarına kızmak, en azından insafsızlıktır. Şehirler bizim hayatımızı, düşüncemizi, zevklerimizi, hattâ bünyemizi değiştirecekti ki ressamın sanatını hiç mi değiştirmiyecekti?
Ayın ondördünde bir tepeye çıkıp iki saat ayı seyretmiye kalkışan! Âşık bile olsanız yapamazsınız. Ama istersiniz ki biçare ressam, gününü gecesini dağlarda kırlarda dolaşmakla geçirip ayın ondördünü sizin ayağınıza getirsin! Bu, insafsızlık değil de nedir?
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Şehir ve Ressam,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/193 ulaşıldı.