Tarih ve Devrimler
Başlık:
Tarih ve Devrimler
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1954-03-18
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA :
Tarih ve devrimler
Girdiğimiz devrimcilik yolunda hâlâ tarihe sarılmak istiyenler var.
Bizim için tarih, eski günlerin deneylerinden dersler almak için arasıra açılacak bir kitap olmaz da, hâlâ içinde yaşadığımız bir çağ olarak kalırsa; bizim için bir manevî servet olan tarihimizi biz, 28 ekim 1923 akşamında sona eren bir kitap gibi kapatıp en değerli hatıralarımızın bulunduğu bir köşeye kaldırmaz, ve 29 ekim 1923 sabahından itibaren, geçmişle bütün bağlarını koparmış bir insan gibi hür olmazsak, girdiğimiz devrimcilik yolunda, rahat ve sağlam adımlarla yürüyemeyiz.
Altı yüzyıllık Osmanlı tarihi birçok başarılar, birçok şerefli sayfalarla doludur. Bu tarihi övenler, Sultan Osman’la Sultan Orhan’ın kurduğu sağlam devlet temellerinden, Fatih Sultan Mehmet’in hür düşüncelerinden, Kanunî Sultan Süleyman’ın ortaya getirdiği adilâne müesseselerden dem vururlar. Devrimlerle bütün bunların bir çırpıda kesilip atılmasını gönüllerine sığdıramazlar.
28 ekim 1923 gününe, Sultan Osman’la Sultan Orhan’ın kurduğu devlet ve ordudan, Fatih Sultan Mehmet’in hür düşüncelerinden, Kanunî Sultan Süleyman’ın adilâne müesseselerinden ne kalmıştı?
Onlardan 28 ekim 1923 gününe ne miras kalmıştı ki, ertesi gün, 29 ekim 1923 günü, bir Mustafa Kemal çıkıp da o mirası reddetmiş olsun?
Osmanlı tarihinin yükseliş çağında yaşamış büyük insanlar belki fazlasiyle mükemmel müesseseler kurmuşlardı. Bu müesseseler belki öylesine mükemmeldiler ki zaman onları değiştirememiş, değiştirip kendi akışına uyduramamış, kendi akışına uydurup yüzyıllar boyunca yaşatamamıştı. Zaman bir su gibi akıp geçmiş, ve o müesseseler, bu akışın dışında kalmışlardı. Zamanın akışına uymıyan her şey gibi, oldukları yerde kalıplaşıp tarih olmuşlardı. Osmanlı tarihinin yükseliş çağından bu yana doğru akıp gelen zaman, o çağın birer kaya gibi sağlam, birer kale gibi dört yanı örtülü müesseselerinden, 28 ekim 1923 gününe birkaç taş parçası olsun koparıp getirememişti.
Atatürk, Osman ve Orhanların, Fatih ve Kanunî’lerin eserlerini değil, bu eserleri gerilerde bırakıp da yerine yeni eserler kuramamış olanların bize bıraktıkları, içi bomboş bir hazineyi reddetmiştir.
Biz bugün, tarihimizle övüneceğiz diye, tutar da Osmanlı tarihinin maddî ve manevî servetler hâzinesine kollarımızı açacak olursak, bulacağımız, 28 ekim 1923 gününün o bomboş hâzinesi olacaktır. Yüzyılları gerisin geriye aşıp da Süleyman ve Fatih çağlarına ulaşamayız, o tarih olmuş çağların müesseselerine yeniden girip, terkedilmiş şatolardaki ruhlar gibi yaşıyamayız.
Bizim, kollarımızı geleceğe açmaktan başka çaremiz yoktur.
Gelecek bize ne vaadeder?
Gelecek, bizden öncekilerin kurduğu tarih gibi değildir. Kollarını geleceğe açanlar, hazıra konmayı düşünemezler. Gelecek bize hiçbir şey vaadetmez. Ancak geleceğe biz bir şeyler vaadedebiliriz.
Bir millet için, tarihe sırtını çevirip kollarını geleceğe açması, geleceğe doğru yürüyüp gelişecek yeni bir hayat kurması kolay değildir. Devrimcilik yolunda hâlâ tarihe sarılmak istiyenler, böyle yeni bir hayat kurmanın zorluk ve tehlikelerinden korkanlardır. Atatürk korkmazdı. Türklerin de korkusuz olduklarına inanırdı.
Bülend ECEVİT
Tarih ve devrimler
Girdiğimiz devrimcilik yolunda hâlâ tarihe sarılmak istiyenler var.
Bizim için tarih, eski günlerin deneylerinden dersler almak için arasıra açılacak bir kitap olmaz da, hâlâ içinde yaşadığımız bir çağ olarak kalırsa; bizim için bir manevî servet olan tarihimizi biz, 28 ekim 1923 akşamında sona eren bir kitap gibi kapatıp en değerli hatıralarımızın bulunduğu bir köşeye kaldırmaz, ve 29 ekim 1923 sabahından itibaren, geçmişle bütün bağlarını koparmış bir insan gibi hür olmazsak, girdiğimiz devrimcilik yolunda, rahat ve sağlam adımlarla yürüyemeyiz.
Altı yüzyıllık Osmanlı tarihi birçok başarılar, birçok şerefli sayfalarla doludur. Bu tarihi övenler, Sultan Osman’la Sultan Orhan’ın kurduğu sağlam devlet temellerinden, Fatih Sultan Mehmet’in hür düşüncelerinden, Kanunî Sultan Süleyman’ın ortaya getirdiği adilâne müesseselerden dem vururlar. Devrimlerle bütün bunların bir çırpıda kesilip atılmasını gönüllerine sığdıramazlar.
28 ekim 1923 gününe, Sultan Osman’la Sultan Orhan’ın kurduğu devlet ve ordudan, Fatih Sultan Mehmet’in hür düşüncelerinden, Kanunî Sultan Süleyman’ın adilâne müesseselerinden ne kalmıştı?
Onlardan 28 ekim 1923 gününe ne miras kalmıştı ki, ertesi gün, 29 ekim 1923 günü, bir Mustafa Kemal çıkıp da o mirası reddetmiş olsun?
Osmanlı tarihinin yükseliş çağında yaşamış büyük insanlar belki fazlasiyle mükemmel müesseseler kurmuşlardı. Bu müesseseler belki öylesine mükemmeldiler ki zaman onları değiştirememiş, değiştirip kendi akışına uyduramamış, kendi akışına uydurup yüzyıllar boyunca yaşatamamıştı. Zaman bir su gibi akıp geçmiş, ve o müesseseler, bu akışın dışında kalmışlardı. Zamanın akışına uymıyan her şey gibi, oldukları yerde kalıplaşıp tarih olmuşlardı. Osmanlı tarihinin yükseliş çağından bu yana doğru akıp gelen zaman, o çağın birer kaya gibi sağlam, birer kale gibi dört yanı örtülü müesseselerinden, 28 ekim 1923 gününe birkaç taş parçası olsun koparıp getirememişti.
Atatürk, Osman ve Orhanların, Fatih ve Kanunî’lerin eserlerini değil, bu eserleri gerilerde bırakıp da yerine yeni eserler kuramamış olanların bize bıraktıkları, içi bomboş bir hazineyi reddetmiştir.
Biz bugün, tarihimizle övüneceğiz diye, tutar da Osmanlı tarihinin maddî ve manevî servetler hâzinesine kollarımızı açacak olursak, bulacağımız, 28 ekim 1923 gününün o bomboş hâzinesi olacaktır. Yüzyılları gerisin geriye aşıp da Süleyman ve Fatih çağlarına ulaşamayız, o tarih olmuş çağların müesseselerine yeniden girip, terkedilmiş şatolardaki ruhlar gibi yaşıyamayız.
Bizim, kollarımızı geleceğe açmaktan başka çaremiz yoktur.
Gelecek bize ne vaadeder?
Gelecek, bizden öncekilerin kurduğu tarih gibi değildir. Kollarını geleceğe açanlar, hazıra konmayı düşünemezler. Gelecek bize hiçbir şey vaadetmez. Ancak geleceğe biz bir şeyler vaadedebiliriz.
Bir millet için, tarihe sırtını çevirip kollarını geleceğe açması, geleceğe doğru yürüyüp gelişecek yeni bir hayat kurması kolay değildir. Devrimcilik yolunda hâlâ tarihe sarılmak istiyenler, böyle yeni bir hayat kurmanın zorluk ve tehlikelerinden korkanlardır. Atatürk korkmazdı. Türklerin de korkusuz olduklarına inanırdı.
Bülend ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Tarih ve Devrimler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/194 ulaşıldı.