Testişehirin Yaşlı Kadını
Başlık:
Testişehirin Yaşlı Kadını
Kaynak:
Halkçı, "Amerika'dan Mektuplar", s. 5
Tarih:
1955-03-07
Lokasyon:
Milli Kütüphane
Metin:
Amerikadan mektuplar:
Testişehirin yaşlı kadını
17’nci yüzyıl Amerika’sında yaşayıp 20'nci yüzyıl Avrupa'sında düşünen ve Milâttan önceye ait Çin vazoları yapan Mrs. Busbee'nin Kuzey Carolina'daki «Afrika» sını ziyaret
Yazan: Bülent ECEVİT
HANIMLARDAN biri:
— Esvabınızın rengi ne güzel, elde mi dokunmuş? diye sordu.
Testişehir'in yaşlı kadını ufak tefekti, kocaman başı omuzlarının arasına gömülmüş, tütün sarısına çalar alt saçları kabarmış, bembeyaz tenli yüzünün kırışıkları pudralar, allıklarla kapanmıştı.
Üstünde çuhaya benzer kumaştan uzun ve bol bir ceket, ayak bileklerine kadar inen bir eteklik, boyunda da kanarya sarısı bir eşarpla sıra sıra inciler vardı.
İnce altın çerçeveli gözlüklerinin altında ufacık gözleri insanla ışıl ışıl eğleniyordu. Kısılmış dudaklarını da alaycı ve mağrur bir gülümsemeyle aralayıp sağ elindeki sigarayı gürül gürül yanan ocağa silkeledi ve:
- Elbette elde dokunmuş, dedi.
Sonra, ince parmaklarına iri taşlı yüzükler takılı sol eliyle havada çevresini gösteren bir kavis çizip:
— Buraya elde dokunmuştan başkası gitmezdi ki, dedi. Zaten 3 asır önce kumaş fabrikaları da yoktu.
Amerika'ya ilk gelen Avrupalıların kütüklerden kurduğu evler gibi yapılmış bir kulübedeydik. Yerde bir hasır seriliydi. Eğri büğrü cilâsız masalarla rafların üstünde seramik vazolar, tabak ve tablalar duruyordu.
Yaşlı kadın, hanımlara:
İstediğinizi seçin, sonra birer kâğıda hesabını çıkarıverin dedi.
Ve, bir Osmanlı Sefirine dalı hatıralarını anlatmak üzere, ocağın başına, benim yanıma döndü.
3 nüfuslu «şehir»
İŞTE «Testişehir» bu seramik atölyesinin adı, yaşlı kadın da bu atölyenin sahibiydi.
Noel'de eş dost için «Testişenir» damgalı bir vazo yahut tabladan daha makbul bir armağan yoktu. Onun için, Winston - Salem’dan birkaç aile birleşip, Noelden önce, buraya gelmiye karar vermişlerdi.
Yol, otomobille 2 saatten fazla sürdü. Yakınlaşınca işaretler başlamıştı: «Testişehir'e gider... Testişehir için sola sapın... Testişehir.»
Gerçi «Testişehir» in bir şehir olmadığını yola çıkmadan öğrenmiştim ama, hiç değilse büyücek ye modern tesisli bir atölye bekliyordum.
Oysa ki Testişehir levhasının bulunduğu yere geldiğimizde atölyeye benzer birşey bile görünmüyordu. Yalnız, dünyadan uzak bir ormanın yüksek ağaçları arasında kütüklerden yapılmış birkaç eğreti kulübe vardı. Testişehir, Amerika’dan çok, kuytu ormanlar içinde bir küçük Afrika köyünü hatırlatıyordu.
Testişehir’in bütün nüfusu, buranın sahibi olan Bayan Busbee ile bir seramik ustasından ve çırağından ibaretti.
Bayan Busbee örnekleri seçiyor, usta ile çırak da seramikleri yapıyorlardı. Seramikler için kullanılan toprak da Testişehir'in kendi toprağıydı.
Fırınlar ve seramik yapmak için kullanılan usuller 17’nci yüzyıldaki gibiydi. Bayan Busbee de bunu gözönünde tutarak Testişehir'de herşey için l7,nci yüzyılı örnek almıştı. Evler, evlerin içindeki eşya, kendi giydiği esvaplar hep 17nci yüzyıla aitti.
Fakat Bayan Busbee, seramik örneklerini seçmek için daha da eskilere, tâ eski Çin’e gidiyordu. Çin seramikçiliğinde uzmandı. Bütün örneklerini o kaynaktan alıyordu. Onun için, raflardaki seramiklerden çoğu, gölgeli beyaz, sâde ve zarif vazolardı.
Altında kaba saba bir yazıyla yazılmış «Testişehir» damgası bulunan bu seramiklerin en ucuzu, bir-iki dolarlığı bile, evlerde baş köşelere konuluyordu.
Banyodaki hilesi
BAYAN Busbee’nın yaşı kaçtı, bilmiyorum. Yalnız geçen yıl Winston - Salem gazetesi 70 yaşlarında diye yazmış da Bayan Busbee buna fena halde içerlemiş. Yaşının az yahut çok gösterildiğine değil, sırf yaştan bahsedildiğine içerlemiş. Görünüşe bakılırsa 60'Ia 80 arası herhangi bir yaşta olabilirdi.
Gazeteye bir de resmini bastıkları için kızmış.
— Mr. Jones (gazetenin fotoğrafçısı) buraya bir daha adımını atamaz, ben izin vermediğim halde resmimi çekip gazeteye bastırdı. diyormuş.
Gerçekten Frank Jones'un da 17 nci yüzyılda fotoğraf makinesi olmadığını düşünmesi lâzımdı.
Herkes alacağını aldıktan ve hesaplar görüldükten sonra, bizim için ocağı yakılmış olan kulübeden çıktık. Bayan Busbee bizi kendi oturduğu kulübeye davet etti.
Bu, büyük bir şerefti. Çünkü ancak anlayışlı ve kültürlü olduğunu tahmin ettiği kimseleri evinden içeri sokarmış.
Gözlüklerinin ardından ışıl ışıl gözleriyle Kuzey Carolina’lı ziyaretçilerinin yüzlerine bakarak gene alaycı alaycı gülümseyip:
— Bu Kuzey Carolina’ya yerleştiğimdenberi kendimi Afrika'nın ortasında bir Avrupa'lıya benzetiyorum, dedi. O kadar cahil insanlar ki bazan ne dediklerini bile anlamıyorum.
Bayan Busbee bir entelletüeldi. Üstelik 1920'lerin Avrupasından kalma «Picasso, Ezra Pound ve Gertrude Stein'ların dostu bir entellektüeldi, ve Birleşik Amerika'nın Güney bölgesi gibi, entellektüelliğin açığa vurulması en büyük ayıp sayılan bir yerde, o, göğsünü gere gere bununla övünüyor, övündüğü yetmezmiş gibi de, rastladığı her Kuzey Carolinalıya:
— Buranın insanları ne kadar cahil, diye hakaret ediyordu.
Onun için Testişehir civarındaki halk kendisine çok soğuk davranırmış. Fakat buna rağmen, bu gerçekten Afrikalıya benzer hale getirdiği ıssız köşesinde yalnız kalmıyordu. Winston - Salem gibi 2-3 saat ötedeki şehirlerden birçok kimseler, her türlü hakareti göze alarak sık sık buraya kadar geliyor ve Bayan Busbee’nin evine dâvet edilmeyi bir şeref sayıyorlardı. Ayrıca Amerikanın her tarafından tanınmış sanat adamları ve yazarlar da zaman zaman buraya kadar gelip kendisini ziyret ediyorlardı.
Bayan Busbee kafaca bir Yirminci yüzyıl Avrupa entellektüeliydi. Çağdaş sanatı anlayıp seviyordu. Fakat evinin içi 17'nci yüzyılın sâde bir evi gibi döşenmişti. Duvarlar binlerce cilt kitapla ve her yer antika eşyayla, hakikî Çin vazolariyle doluydu. Bu antikalar arasında Türkiye'den alınmış bir eski cezveyle tepsi de vardı.
Yirminci yüzyılda yaşadığını hatırlatan tek şey, bazı yeni kitaplarla, yığın yığın gazetelerdi.
Gazetelere gözlerimin takıldığını görünce:
— Ben Amerikan gazeteleri okumam, çok basit ve dar görüşlü şeyler, dedi.
İngiltere’den Manchester Guardian’la Times’i devamlı olarak getirtir, arasıra da başka dillerde gazeteler okurmuş.
17’nci yüzyılda telefonla elektrık de henüz icat edilmemiş olduğu için evde ne telefon ne elektrik vardı. Bütün vaktini okumayla geçiren Bayan Busbee, herşeyi ya mum ya gaz lâmbası ışığında okuyordu.
Fakat Testişehir'den ayrıldıktan sonra, otomobilde, hanımlardan biri bir sır açıkladı:
— Ben evi gezerken banyoya girdim, orada hem elektrik hem havagazı vardı, dedi.
Testişehirin yaşlı kadını
17’nci yüzyıl Amerika’sında yaşayıp 20'nci yüzyıl Avrupa'sında düşünen ve Milâttan önceye ait Çin vazoları yapan Mrs. Busbee'nin Kuzey Carolina'daki «Afrika» sını ziyaret
Yazan: Bülent ECEVİT
HANIMLARDAN biri:
— Esvabınızın rengi ne güzel, elde mi dokunmuş? diye sordu.
Testişehir'in yaşlı kadını ufak tefekti, kocaman başı omuzlarının arasına gömülmüş, tütün sarısına çalar alt saçları kabarmış, bembeyaz tenli yüzünün kırışıkları pudralar, allıklarla kapanmıştı.
Üstünde çuhaya benzer kumaştan uzun ve bol bir ceket, ayak bileklerine kadar inen bir eteklik, boyunda da kanarya sarısı bir eşarpla sıra sıra inciler vardı.
İnce altın çerçeveli gözlüklerinin altında ufacık gözleri insanla ışıl ışıl eğleniyordu. Kısılmış dudaklarını da alaycı ve mağrur bir gülümsemeyle aralayıp sağ elindeki sigarayı gürül gürül yanan ocağa silkeledi ve:
- Elbette elde dokunmuş, dedi.
Sonra, ince parmaklarına iri taşlı yüzükler takılı sol eliyle havada çevresini gösteren bir kavis çizip:
— Buraya elde dokunmuştan başkası gitmezdi ki, dedi. Zaten 3 asır önce kumaş fabrikaları da yoktu.
Amerika'ya ilk gelen Avrupalıların kütüklerden kurduğu evler gibi yapılmış bir kulübedeydik. Yerde bir hasır seriliydi. Eğri büğrü cilâsız masalarla rafların üstünde seramik vazolar, tabak ve tablalar duruyordu.
Yaşlı kadın, hanımlara:
İstediğinizi seçin, sonra birer kâğıda hesabını çıkarıverin dedi.
Ve, bir Osmanlı Sefirine dalı hatıralarını anlatmak üzere, ocağın başına, benim yanıma döndü.
3 nüfuslu «şehir»
İŞTE «Testişehir» bu seramik atölyesinin adı, yaşlı kadın da bu atölyenin sahibiydi.
Noel'de eş dost için «Testişenir» damgalı bir vazo yahut tabladan daha makbul bir armağan yoktu. Onun için, Winston - Salem’dan birkaç aile birleşip, Noelden önce, buraya gelmiye karar vermişlerdi.
Yol, otomobille 2 saatten fazla sürdü. Yakınlaşınca işaretler başlamıştı: «Testişehir'e gider... Testişehir için sola sapın... Testişehir.»
Gerçi «Testişehir» in bir şehir olmadığını yola çıkmadan öğrenmiştim ama, hiç değilse büyücek ye modern tesisli bir atölye bekliyordum.
Oysa ki Testişehir levhasının bulunduğu yere geldiğimizde atölyeye benzer birşey bile görünmüyordu. Yalnız, dünyadan uzak bir ormanın yüksek ağaçları arasında kütüklerden yapılmış birkaç eğreti kulübe vardı. Testişehir, Amerika’dan çok, kuytu ormanlar içinde bir küçük Afrika köyünü hatırlatıyordu.
Testişehir’in bütün nüfusu, buranın sahibi olan Bayan Busbee ile bir seramik ustasından ve çırağından ibaretti.
Bayan Busbee örnekleri seçiyor, usta ile çırak da seramikleri yapıyorlardı. Seramikler için kullanılan toprak da Testişehir'in kendi toprağıydı.
Fırınlar ve seramik yapmak için kullanılan usuller 17’nci yüzyıldaki gibiydi. Bayan Busbee de bunu gözönünde tutarak Testişehir'de herşey için l7,nci yüzyılı örnek almıştı. Evler, evlerin içindeki eşya, kendi giydiği esvaplar hep 17nci yüzyıla aitti.
Fakat Bayan Busbee, seramik örneklerini seçmek için daha da eskilere, tâ eski Çin’e gidiyordu. Çin seramikçiliğinde uzmandı. Bütün örneklerini o kaynaktan alıyordu. Onun için, raflardaki seramiklerden çoğu, gölgeli beyaz, sâde ve zarif vazolardı.
Altında kaba saba bir yazıyla yazılmış «Testişehir» damgası bulunan bu seramiklerin en ucuzu, bir-iki dolarlığı bile, evlerde baş köşelere konuluyordu.
Banyodaki hilesi
BAYAN Busbee’nın yaşı kaçtı, bilmiyorum. Yalnız geçen yıl Winston - Salem gazetesi 70 yaşlarında diye yazmış da Bayan Busbee buna fena halde içerlemiş. Yaşının az yahut çok gösterildiğine değil, sırf yaştan bahsedildiğine içerlemiş. Görünüşe bakılırsa 60'Ia 80 arası herhangi bir yaşta olabilirdi.
Gazeteye bir de resmini bastıkları için kızmış.
— Mr. Jones (gazetenin fotoğrafçısı) buraya bir daha adımını atamaz, ben izin vermediğim halde resmimi çekip gazeteye bastırdı. diyormuş.
Gerçekten Frank Jones'un da 17 nci yüzyılda fotoğraf makinesi olmadığını düşünmesi lâzımdı.
Herkes alacağını aldıktan ve hesaplar görüldükten sonra, bizim için ocağı yakılmış olan kulübeden çıktık. Bayan Busbee bizi kendi oturduğu kulübeye davet etti.
Bu, büyük bir şerefti. Çünkü ancak anlayışlı ve kültürlü olduğunu tahmin ettiği kimseleri evinden içeri sokarmış.
Gözlüklerinin ardından ışıl ışıl gözleriyle Kuzey Carolina’lı ziyaretçilerinin yüzlerine bakarak gene alaycı alaycı gülümseyip:
— Bu Kuzey Carolina’ya yerleştiğimdenberi kendimi Afrika'nın ortasında bir Avrupa'lıya benzetiyorum, dedi. O kadar cahil insanlar ki bazan ne dediklerini bile anlamıyorum.
Bayan Busbee bir entelletüeldi. Üstelik 1920'lerin Avrupasından kalma «Picasso, Ezra Pound ve Gertrude Stein'ların dostu bir entellektüeldi, ve Birleşik Amerika'nın Güney bölgesi gibi, entellektüelliğin açığa vurulması en büyük ayıp sayılan bir yerde, o, göğsünü gere gere bununla övünüyor, övündüğü yetmezmiş gibi de, rastladığı her Kuzey Carolinalıya:
— Buranın insanları ne kadar cahil, diye hakaret ediyordu.
Onun için Testişehir civarındaki halk kendisine çok soğuk davranırmış. Fakat buna rağmen, bu gerçekten Afrikalıya benzer hale getirdiği ıssız köşesinde yalnız kalmıyordu. Winston - Salem gibi 2-3 saat ötedeki şehirlerden birçok kimseler, her türlü hakareti göze alarak sık sık buraya kadar geliyor ve Bayan Busbee’nin evine dâvet edilmeyi bir şeref sayıyorlardı. Ayrıca Amerikanın her tarafından tanınmış sanat adamları ve yazarlar da zaman zaman buraya kadar gelip kendisini ziyret ediyorlardı.
Bayan Busbee kafaca bir Yirminci yüzyıl Avrupa entellektüeliydi. Çağdaş sanatı anlayıp seviyordu. Fakat evinin içi 17'nci yüzyılın sâde bir evi gibi döşenmişti. Duvarlar binlerce cilt kitapla ve her yer antika eşyayla, hakikî Çin vazolariyle doluydu. Bu antikalar arasında Türkiye'den alınmış bir eski cezveyle tepsi de vardı.
Yirminci yüzyılda yaşadığını hatırlatan tek şey, bazı yeni kitaplarla, yığın yığın gazetelerdi.
Gazetelere gözlerimin takıldığını görünce:
— Ben Amerikan gazeteleri okumam, çok basit ve dar görüşlü şeyler, dedi.
İngiltere’den Manchester Guardian’la Times’i devamlı olarak getirtir, arasıra da başka dillerde gazeteler okurmuş.
17’nci yüzyılda telefonla elektrık de henüz icat edilmemiş olduğu için evde ne telefon ne elektrik vardı. Bütün vaktini okumayla geçiren Bayan Busbee, herşeyi ya mum ya gaz lâmbası ışığında okuyordu.
Fakat Testişehir'den ayrıldıktan sonra, otomobilde, hanımlardan biri bir sır açıkladı:
— Ben evi gezerken banyoya girdim, orada hem elektrik hem havagazı vardı, dedi.
Koleksiyon
Alıntı
“Testişehirin Yaşlı Kadını,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/15 ulaşıldı.