Sulh İçinde Kahramanlık
Başlık:
Sulh İçinde Kahramanlık
Kaynak:
Ulus, "İngiltere Notları"
Tarih:
1951-06-20
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
Londra’nın Beyoğlu’su Picadilly
İngiltere notları:
SULH İÇİNDE KAHRAMANLIK
Harp biteli 6 yıl olduğu halde İngiltere'de yiyecek hâlâ kıttır
Yazan: Bülent ECEVİT
Herhalde çoğumuzun zaman zaman harbsiz bir dünya hayal ettiğimiz olur. Böyle bir hayal dünyası elbette güzeldir ama, harbin kalkmasiyle beraber insanlığı yükselten meziyetlerden de bazısı, bilhassa kahramanlık dünyadan kalkarsa diye düşünenler belki vardır. Bu kaygıyı duyanlar, harb sonrası İngiltere’sini gördükten sonra ne kadar yanıldıklarını, sulh için de kahramanlık olabileceğini, hattâ böyle kahramanlığın belki harbte kahramanlıktan da zor tarafları olduğunu anlarlar. Çünkü harbte kahramanlık, heyecanla ve zafer ümidiyle beslenir. Sulhte kahramanlığın ise ne heyecanı vardır ne de elle tutulabilir bir zaferi... Aksine sulhte kahramanlık, bir milletin yıllarca heyecandan, hatta bazen ümitten bile mahrum kalmasını, ümit yerine ümitsizlikten kuvvet alarak çalışabilmeğini gerektirir.
İşte bu sözüm ona sulh devresinin İngiltere’sinde insan böyle bir kahramanlıkla karşılaşıyor
Harb biteli 6 yıl oldu. Ama İngiltere’de hâlâ yiyecek kıttır. Son yolculuğumdan 9 ay önce de İngiltere’de idim. Bu sefer gittiğimde yiyeceğin daha da kıtlaştığını, hayatın daha pahalılandığını gördüm. Adam başına haftada bir kibrit kutusu kadar yemek yağı, haftada bir kemik pirzola, bir yahut iki yumurta düşüyor. Kimi insana sıkıntılı günlerin en büyük tesellisi olan sigara bile pahalı ve kıt. İngiliz naylonlarının burada bizim hanımlarımız giyiyor. İngiliz hanımları değil... İskoç viskisini burada biz içiyoruz, İskoçya’da İskoçlar değil... İngiliz otomobilini burada biz istediğimiz an parasını sayıp alıyoruz, İngilizler ise yıllarca sıra bekliyorlar. Aydınlığa hasret çeken İngilizler (şimdi fesLval için biraz istisna yapmışlar ama) vitrinlerini bile aydınlatmıyorlar; bir yasak olmadığı halde, sırf memleketin kömüre ihtiyacı var diye, göz gözü görmez hale gelinceye kadar evlerinde elektrik yakmıyorlar yıllardır eğlenmeyi unutan İngilizler saat onda, on buçukta gece hayatlarına son veriyorlar.
Velhasılı, Avrupa’nın mağlûp memleketlerinde bile olmıyan tahtidat bugün İngiltere’de var. Buna mukabil, İngiltere’de karaborsa diye bir şey yaşıyamıyor. Tedbirler her yerdekinden daha sert olduğu için değil, halk yaşatmadığı için yaşıyamıyor...
Bütün bu gıdasızlığa, bu karanlık hayat şartlarına rağmen, İngilizler, belki şimdiye kadar tarihlerinde görülmemiş bir gayretle çalışıyor, birçok sahalarda istihsali rekor seviyelere vardırıyorlar.
Dünyanın en büyük imparatorluğuna sahip, her türlü rahat ve refaha, geniş ve cömert yaşamaya alışık bir milletin, zaferle çıkılan bir harpten sonra, yıllardır, ve hâlâ ufukta bir ferahlama ümidi görülmemesine rağmen, bunca sıkıntıya katlanması, bu kadar çalışması ve içtimai vazifelerine bu kadar bağlı kalması, kahramanlık değil de nedir?
Harbte olduğu gibi sulhte de zaferin ancak kahramanlıkla kazanılabileceği, bugünün İngilterelinden öğrenilebilir. İngiltere, halkının kahramanlığı, tahammül kudreti sayesindedir ki, imparatorluğunun dağılma devresine girmiş olduğu halde, bu devreyi yıkılmadan, aksine, zindeleşip gençleşerek geçirmek yolunu bulmuştur.
★
Elbette İngiltere’nin güneşli günleri de olur. Ama Londra’ya yağmurlu, puslu olmıyan bir günde varılmazmış, varılsa da öyle bir varışın mânası olmazmış gibi geliyor insana. Biz de, 6 Türk gazetecisi, İngiliz Dışişleri Bakanlığının dâvetlisi olarak, 30 mayıs gecesi Londra hava meydanına vardığımız zaman, yağmurlu, soğuk bir hava ile karşılaştık. Daha bir kaç saat önce Roma hava meydanında ter dökmüşken, karşımızda kışlık paltolarını giymiş insanlar gördük.
Hava meydanları ferah olur. Ona rağmen, uçaktan iner inmez bizi karşılayan o yağmur hüznü, o vakitsiz bir yaz soğuğunun sıkıntısı sinmiş hava, feraha, rahata kavuşamamış bir memlekete geldiğimizi bize sanki haber veriyordu.
Fakat İngilizlerin, daha Yeşilköy’de, küçük ve rahat bir B.E.A. uçağına bindiğimiz anda başlıyan misafirperverliği, iki hafta boyunca bir an için bile, İngiltere’nin katlandığı sıkıntıları bizim kendimizde duymamıza meydan bırakmadı.
★
İngiltere’de devletleştirilmiş müessese ve endüstriler hakkında yakından bir fikir edinmeye maalesef pek az fırsat bulabildik. Bu nadir fırsatlardan ilki, Yeşilköy’le Londra hava meydanı arasında, yani bindiğimiz İngiliz uçağında karşımıza çıkmıştı. İngiltere’de sivil havacılık 1946 da devletleştirilmiştir. Devletçiliğe daracık bir sınır çizmek istiyenlere, bazı hususi şirketlerin uçak servisleriyle İngilizlerin devletleştirilmiş uçak servislerini bir mukayese etmek fırsatını dilerim.
Devlet teşebbüsünün özel teşebbüse karşı bir diğer zaferini de, ilk indiğimiz otelde gördük. Londra’nın seçkin bir semtindeki, “Hükümet Misafirhanesi” ya hut adresine izafeten “2 Park Street1” diye bilinen bu otel, hem İngiliz misafirperverliğine en güzel bir örnek, hem de, en umulmadık sahalarda bile Devlet teşebbüsünün ne kadar muvaffak olabileceğine bir delildi. Bu otel tam mânasiyle bir Devlet işletmesi sayılmasa bile, otelin sahibi ve kontrolörü mevkiinde Devlet bulunuyor, Otel, resmi ziyaretçilerden yer kaldığı nisbette hususi eşhasa da açıktır. Harpten sonra otellerinin, otellerdeki yemek ve servisin bozulması yüzünden turist endüstrisi bile tehlikeye düşen İngiltere’de “2 Park Street”, diğer oteller için mevcut bütün tahdidata riayet etmesine rağmen, rahatlığı, servisinin güzelliği, müstahdemlerinin nezaketiyle insanı bir günde kendine bağlayıveriyor. Ingiltere’de kaldığımız müddetçe “2 Park Street” lâfı ağzımızdan düşmedi.
İşçi Hükümeti başa geçtiğinden beri, zaman zaman, birahanelerin de devletleştirileceğine dair söylentiler çıkar ve bu fikir gazeteler ve karikatürler için bir alay mevzuu olur. Fakat “2 Park Street” de 5 gece kaldıktan sonra birahanelerin bile devletleştirilmesine aklım yattı.
İngiltere notları:
SULH İÇİNDE KAHRAMANLIK
Harp biteli 6 yıl olduğu halde İngiltere'de yiyecek hâlâ kıttır
Yazan: Bülent ECEVİT
Herhalde çoğumuzun zaman zaman harbsiz bir dünya hayal ettiğimiz olur. Böyle bir hayal dünyası elbette güzeldir ama, harbin kalkmasiyle beraber insanlığı yükselten meziyetlerden de bazısı, bilhassa kahramanlık dünyadan kalkarsa diye düşünenler belki vardır. Bu kaygıyı duyanlar, harb sonrası İngiltere’sini gördükten sonra ne kadar yanıldıklarını, sulh için de kahramanlık olabileceğini, hattâ böyle kahramanlığın belki harbte kahramanlıktan da zor tarafları olduğunu anlarlar. Çünkü harbte kahramanlık, heyecanla ve zafer ümidiyle beslenir. Sulhte kahramanlığın ise ne heyecanı vardır ne de elle tutulabilir bir zaferi... Aksine sulhte kahramanlık, bir milletin yıllarca heyecandan, hatta bazen ümitten bile mahrum kalmasını, ümit yerine ümitsizlikten kuvvet alarak çalışabilmeğini gerektirir.
İşte bu sözüm ona sulh devresinin İngiltere’sinde insan böyle bir kahramanlıkla karşılaşıyor
Harb biteli 6 yıl oldu. Ama İngiltere’de hâlâ yiyecek kıttır. Son yolculuğumdan 9 ay önce de İngiltere’de idim. Bu sefer gittiğimde yiyeceğin daha da kıtlaştığını, hayatın daha pahalılandığını gördüm. Adam başına haftada bir kibrit kutusu kadar yemek yağı, haftada bir kemik pirzola, bir yahut iki yumurta düşüyor. Kimi insana sıkıntılı günlerin en büyük tesellisi olan sigara bile pahalı ve kıt. İngiliz naylonlarının burada bizim hanımlarımız giyiyor. İngiliz hanımları değil... İskoç viskisini burada biz içiyoruz, İskoçya’da İskoçlar değil... İngiliz otomobilini burada biz istediğimiz an parasını sayıp alıyoruz, İngilizler ise yıllarca sıra bekliyorlar. Aydınlığa hasret çeken İngilizler (şimdi fesLval için biraz istisna yapmışlar ama) vitrinlerini bile aydınlatmıyorlar; bir yasak olmadığı halde, sırf memleketin kömüre ihtiyacı var diye, göz gözü görmez hale gelinceye kadar evlerinde elektrik yakmıyorlar yıllardır eğlenmeyi unutan İngilizler saat onda, on buçukta gece hayatlarına son veriyorlar.
Velhasılı, Avrupa’nın mağlûp memleketlerinde bile olmıyan tahtidat bugün İngiltere’de var. Buna mukabil, İngiltere’de karaborsa diye bir şey yaşıyamıyor. Tedbirler her yerdekinden daha sert olduğu için değil, halk yaşatmadığı için yaşıyamıyor...
Bütün bu gıdasızlığa, bu karanlık hayat şartlarına rağmen, İngilizler, belki şimdiye kadar tarihlerinde görülmemiş bir gayretle çalışıyor, birçok sahalarda istihsali rekor seviyelere vardırıyorlar.
Dünyanın en büyük imparatorluğuna sahip, her türlü rahat ve refaha, geniş ve cömert yaşamaya alışık bir milletin, zaferle çıkılan bir harpten sonra, yıllardır, ve hâlâ ufukta bir ferahlama ümidi görülmemesine rağmen, bunca sıkıntıya katlanması, bu kadar çalışması ve içtimai vazifelerine bu kadar bağlı kalması, kahramanlık değil de nedir?
Harbte olduğu gibi sulhte de zaferin ancak kahramanlıkla kazanılabileceği, bugünün İngilterelinden öğrenilebilir. İngiltere, halkının kahramanlığı, tahammül kudreti sayesindedir ki, imparatorluğunun dağılma devresine girmiş olduğu halde, bu devreyi yıkılmadan, aksine, zindeleşip gençleşerek geçirmek yolunu bulmuştur.
★
Elbette İngiltere’nin güneşli günleri de olur. Ama Londra’ya yağmurlu, puslu olmıyan bir günde varılmazmış, varılsa da öyle bir varışın mânası olmazmış gibi geliyor insana. Biz de, 6 Türk gazetecisi, İngiliz Dışişleri Bakanlığının dâvetlisi olarak, 30 mayıs gecesi Londra hava meydanına vardığımız zaman, yağmurlu, soğuk bir hava ile karşılaştık. Daha bir kaç saat önce Roma hava meydanında ter dökmüşken, karşımızda kışlık paltolarını giymiş insanlar gördük.
Hava meydanları ferah olur. Ona rağmen, uçaktan iner inmez bizi karşılayan o yağmur hüznü, o vakitsiz bir yaz soğuğunun sıkıntısı sinmiş hava, feraha, rahata kavuşamamış bir memlekete geldiğimizi bize sanki haber veriyordu.
Fakat İngilizlerin, daha Yeşilköy’de, küçük ve rahat bir B.E.A. uçağına bindiğimiz anda başlıyan misafirperverliği, iki hafta boyunca bir an için bile, İngiltere’nin katlandığı sıkıntıları bizim kendimizde duymamıza meydan bırakmadı.
★
İngiltere’de devletleştirilmiş müessese ve endüstriler hakkında yakından bir fikir edinmeye maalesef pek az fırsat bulabildik. Bu nadir fırsatlardan ilki, Yeşilköy’le Londra hava meydanı arasında, yani bindiğimiz İngiliz uçağında karşımıza çıkmıştı. İngiltere’de sivil havacılık 1946 da devletleştirilmiştir. Devletçiliğe daracık bir sınır çizmek istiyenlere, bazı hususi şirketlerin uçak servisleriyle İngilizlerin devletleştirilmiş uçak servislerini bir mukayese etmek fırsatını dilerim.
Devlet teşebbüsünün özel teşebbüse karşı bir diğer zaferini de, ilk indiğimiz otelde gördük. Londra’nın seçkin bir semtindeki, “Hükümet Misafirhanesi” ya hut adresine izafeten “2 Park Street1” diye bilinen bu otel, hem İngiliz misafirperverliğine en güzel bir örnek, hem de, en umulmadık sahalarda bile Devlet teşebbüsünün ne kadar muvaffak olabileceğine bir delildi. Bu otel tam mânasiyle bir Devlet işletmesi sayılmasa bile, otelin sahibi ve kontrolörü mevkiinde Devlet bulunuyor, Otel, resmi ziyaretçilerden yer kaldığı nisbette hususi eşhasa da açıktır. Harpten sonra otellerinin, otellerdeki yemek ve servisin bozulması yüzünden turist endüstrisi bile tehlikeye düşen İngiltere’de “2 Park Street”, diğer oteller için mevcut bütün tahdidata riayet etmesine rağmen, rahatlığı, servisinin güzelliği, müstahdemlerinin nezaketiyle insanı bir günde kendine bağlayıveriyor. Ingiltere’de kaldığımız müddetçe “2 Park Street” lâfı ağzımızdan düşmedi.
İşçi Hükümeti başa geçtiğinden beri, zaman zaman, birahanelerin de devletleştirileceğine dair söylentiler çıkar ve bu fikir gazeteler ve karikatürler için bir alay mevzuu olur. Fakat “2 Park Street” de 5 gece kaldıktan sonra birahanelerin bile devletleştirilmesine aklım yattı.
Koleksiyon
Alıntı
“Sulh İçinde Kahramanlık,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1408 ulaşıldı.