"Santa Maria"
Başlık:
"Santa Maria"
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-01-28
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
"SANTA MARİA,,
Portekiz Başbakanı Antonio de Oliveira Salazar, «totaliter!» olduğunu reddettiği, gakat «otoriter» olduğunu kendisi ilân ettiği rejiminin yumuşaklığı ile öğünür. Öğünmek hakkıdır da.. Salazar'ın su katılmamış diktatörlüğü hiçbir diktatörlükten umulmayacak kadar yumuşaktır. Diktatörlüklerin belki en «yumuşak eldivenli» sidir. Fakat belki hiçbir diktatörün eli de bu eldivenin içindeki kadar güçlü değildir. Salazar rejiminin yumuşaklığı, Salazar'ın Portekiz üzerine ördüğü diktatörlük dokusunun sıkılığından, sağlamlığından bu sağlamlığa bizzat Salazar'ın beslediği güvenden gelir. Güler yüzlü, tatlı sözlü, bazan en sert muhaliflerine karşı bile merhametli olmayı göze alabilecek kadar sağlam, dört başı mamur bir diktatördür Salazar.
Lizbon'un «Hürriyet Caddesi» anlamına gelen «Avenida da Liberdade» sinde yürürken, insan gerçekten, ancak hür bir ülkenin bir sokağında duyulabilecek rahatlık ve huzurla nefes alır. Kimse, belki Portekizli bir muhalif bile, arkasında sıkıcı, ürpertici bir polis gölgesi farketmez, Ama o «Avaniada da Liberdade» de o «Hürriyet Caddesi» nde, o rahat nefes alınabilen, huzur içinde yürünebilen caddede, gizli polis, herhangi bir muhalifi, hiçbir sebep göstermeksizin tevkif etmeye yetkilidir. O «Hürriyet Caddesi» ndeki köşklerde satılan gazetelerin, dergilerin hepsi resmî sansürden geçmiştir. O «Hürriyet Caddesi» nin kaldırımlarında seksek oynayan, eski İstanbul'da olduğu gibi tramvaylara asılan çocukların hepsi «Moridade Portuguese» denilen resmî gençlik teşkilâtının mecburî üyeleridirler.
Nasıl, rakiplerine karsı ekseriya merhametli davranabilecek kadar kendine güvenmesin ki Salazar, 28 yıl önce «Yeni Devlet» (Estado Novo) adı altında kurduğu idare, hemen hiç bir noktasına dokunulmadan eskimiş ve, hiçbir ciddî tehlike veya rekabetle karşılaşmaksızın Salazar bu «Yeni Devlet» in kuruluşundan beri Hükümet Başkanı ve diktatörü olarak yaşlanabilmiştir.
*
Salazar'ın gücü, kurduğu diktatörlük sisteminin sağlamlığından olduğu kadar, itiraf edilmeli ki, kendi hayatının temizliğinden de gelir. Denetlemeye imkân bırakmıyan her rejimde olduğu gibi, Salazar Portekizi'nde de, yolsuzluk, devlet idaresine geniş ölçüde işlemiş, ama Salazar, bütün yolsuzlukların üstünde, kendi kişiliğini temiz tutabilmiştir.
Salazar, idare başına, bir siyasal ve malî buhran devresinde gelmiştir. Yurdun gerek siyasal hayatına gerek maliyesine tam bir istikrar getirmiştir. O kadar «tam» dır ki bu istikrar, Portekiz'de siyasal faaliyet ölmüş, Portekiz'in bütün serveti, Devlet Hazinesinde veya maddî eserlerde donup kalmıştır.
Dünyanın en sağlam paralarından biridir Portekiz Eskudosu. Ama Portekiz halkının büyük çoğunluğu yoksuldur. El emeği sudan ucuz, ama hayat, el emeğiyle geçinen büyük çoğunluğun kaldıramıyacağı kadar pahalıdır. Okur - yazar oranı, denizaşırı sömürgeleri bulunan, varlıklı, «kalkınmış» bir Batı Avrupa ülkesi için mazur görülemiyecek kadar düşüktür. Portekiz «sosyal» ve «korporatif» bir Cumhuriyettir, bütün zümreleri gibi işçi zümresi de mükemmel bir şekilde teşkilâtlanmıştır ama, sosyal haklar, her türlü isçi hakları, hiç bir Batı Avrupa ülkesinde, hattâ Batı Avrupa ülkelerinden pek çoğunun denizaşırı sömürgelerinde, Portekizdeki kadar kısılmış değildir.
Salazar, kurduğu rejimi, bir yandan Katolik kilisesine, bir yandan mağrur ve köklü bir aristokrasi ile halkı hor gören bir kapitalist sosyeteye, bir yandan da patriyarkal aile düzenine dayamıştır. Bir çok seçimlerde oy kullanma hakkını yalnız aile başlarına tanımış, böylece siyasal haklardan yoksun tuttuğu gençliği ise, teşkilâtlandırmak suretiyle devlete bağlamıştır. Devlet, Salazar'a göre, «toplumun tabii yapısı» ile ahenkli olmalıdır. Portekiz'de bu ahenk o kadar iyi kurulmuştur ki, insanı düzenliliği ve ahenkliliği ile hayrete düşüren arı veya karınca topluluklarında herhangi bir reform ne kadar imkânsız ise, Salazar'ın, muhafazakârlığını adetâ tabiattan alan devletinde de, herhangi bir sosyal veya siyasal reform yapabilmek o kadar imkânsız görünür.
Millet Meclisine Hükümet listesinden başka bir listedeki adaylann seçilmesine hukuken imkân var gibi görünürse de, fiilen imkân yoktur. Hükümet, memleketi, kanun hükmündeki kararnamelerle yönetir; yılda yalnız 3 ay toplanabilen Millet Meclisine bunları tasdik etmekten başka iş düşmez. Portekiz Parlâmentosunun öteki uzvu olan Korporatif Meclis ise bir danışma kuruludur, fakat bu danışma kuruluna hiç kimse danışmaz.
Cumhurbaşkanı yakın zamana kadar doğrudan doğruya halk tarafından seçilirdi; şimdi bu usul de bırakılmış, dar bir seçim heyeti kurulmuştur. Görünüşe göre, Cumhurbaşkanının bütün Hükümet üyelerini, o arada Başbakanı, tâyin ve azletme yetkisi vardır ama, Cumhurbaşkanlığına Salazar'ın tuttuğu adaydan, yani Başbakanlıkta mutlaka Salazar'ı tutacak adaydan başkasının seçilmesine fiilen imkân yoktur. Çünkü muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçimi için bile teşkilâtlanamaz, seçimler arasında kampanya yapamaz; seçim öncesinde bir ay için yapabileceği kampanya'da Salazar'a gereği gibi muhalefet etme imkânını bulamaz, sansürlü basından ise, elbette hiç yararlanamaz.
*
İşte, «Santa Maria» olayı, üzerine diktatörlük dokusu sımsıkı örülmüş bu ülkede, muhalefetin nefes alabilmesinin bile imkânsız oluşundan doğmuş acıklı, bir hüzün verici olaydır. Portekiz'in, bu kadar sıkı bir istibdat rejimi altında bile hürriyet aşkını içlerinde yanar tutabilmiş bazı insanları, hürriyeti ancak, denizci ataları gibi Okyanuslarda dolaşarak arayabilmektedirler. O yüzden de, bazı hukukçuların teknik izahlarında, birer «deniz haydudu», birer «korsan» durumuna düşürülmektedirler.
«Santa Maria», bugün, bir sıcak yürekli, bir ince ruhlu ulusun, uçsuz bucaksız denizlere açılmış, demir atacak toprak, yanaşacak kara bulamıyan, hele kendi yurdunda hiç barınamayan hürriyet özlemidir.
«Santa Maria»nın bu hüzünlü macerası, ve bazı NATO üyesi devletlerin, bu gemiyi izleyip müttefikleri Salazar'a teslim etmeğe, kendilerini adetâ mecbur sayışları, NATO için utançların en büyüğü olsa gerektir.
Çünkü, Portekiz'in de üye bulunduğu NATO, antlaşma metnindeki sözlere bakılacak olursa, üye ülkeler halkının «hürriyetini ve demokrasi ve kişi hürriyeti... ilkelerine dayanan müşterek miras ve medeniyetini» korumak için kurulmuştur. «Santa Maria» adlı Portekiz gemisi ise, bir NATO ülkesinde bulunamayan, hattâ aramağa teşebbüs edilemiyen hürriyeti ve o «müşterek miras» ı, şimdi, ardında kendisini yakalamak için dolaşan NATO filoları olduğu halde, bir «korsan» gemisi gibi kaçak ve yalnız, menzili ve âkıbeti belirsiz, açık denizlerde aramaktadır.
BÜLENT ECEVİT
"SANTA MARİA,,
Portekiz Başbakanı Antonio de Oliveira Salazar, «totaliter!» olduğunu reddettiği, gakat «otoriter» olduğunu kendisi ilân ettiği rejiminin yumuşaklığı ile öğünür. Öğünmek hakkıdır da.. Salazar'ın su katılmamış diktatörlüğü hiçbir diktatörlükten umulmayacak kadar yumuşaktır. Diktatörlüklerin belki en «yumuşak eldivenli» sidir. Fakat belki hiçbir diktatörün eli de bu eldivenin içindeki kadar güçlü değildir. Salazar rejiminin yumuşaklığı, Salazar'ın Portekiz üzerine ördüğü diktatörlük dokusunun sıkılığından, sağlamlığından bu sağlamlığa bizzat Salazar'ın beslediği güvenden gelir. Güler yüzlü, tatlı sözlü, bazan en sert muhaliflerine karşı bile merhametli olmayı göze alabilecek kadar sağlam, dört başı mamur bir diktatördür Salazar.
Lizbon'un «Hürriyet Caddesi» anlamına gelen «Avenida da Liberdade» sinde yürürken, insan gerçekten, ancak hür bir ülkenin bir sokağında duyulabilecek rahatlık ve huzurla nefes alır. Kimse, belki Portekizli bir muhalif bile, arkasında sıkıcı, ürpertici bir polis gölgesi farketmez, Ama o «Avaniada da Liberdade» de o «Hürriyet Caddesi» nde, o rahat nefes alınabilen, huzur içinde yürünebilen caddede, gizli polis, herhangi bir muhalifi, hiçbir sebep göstermeksizin tevkif etmeye yetkilidir. O «Hürriyet Caddesi» ndeki köşklerde satılan gazetelerin, dergilerin hepsi resmî sansürden geçmiştir. O «Hürriyet Caddesi» nin kaldırımlarında seksek oynayan, eski İstanbul'da olduğu gibi tramvaylara asılan çocukların hepsi «Moridade Portuguese» denilen resmî gençlik teşkilâtının mecburî üyeleridirler.
Nasıl, rakiplerine karsı ekseriya merhametli davranabilecek kadar kendine güvenmesin ki Salazar, 28 yıl önce «Yeni Devlet» (Estado Novo) adı altında kurduğu idare, hemen hiç bir noktasına dokunulmadan eskimiş ve, hiçbir ciddî tehlike veya rekabetle karşılaşmaksızın Salazar bu «Yeni Devlet» in kuruluşundan beri Hükümet Başkanı ve diktatörü olarak yaşlanabilmiştir.
*
Salazar'ın gücü, kurduğu diktatörlük sisteminin sağlamlığından olduğu kadar, itiraf edilmeli ki, kendi hayatının temizliğinden de gelir. Denetlemeye imkân bırakmıyan her rejimde olduğu gibi, Salazar Portekizi'nde de, yolsuzluk, devlet idaresine geniş ölçüde işlemiş, ama Salazar, bütün yolsuzlukların üstünde, kendi kişiliğini temiz tutabilmiştir.
Salazar, idare başına, bir siyasal ve malî buhran devresinde gelmiştir. Yurdun gerek siyasal hayatına gerek maliyesine tam bir istikrar getirmiştir. O kadar «tam» dır ki bu istikrar, Portekiz'de siyasal faaliyet ölmüş, Portekiz'in bütün serveti, Devlet Hazinesinde veya maddî eserlerde donup kalmıştır.
Dünyanın en sağlam paralarından biridir Portekiz Eskudosu. Ama Portekiz halkının büyük çoğunluğu yoksuldur. El emeği sudan ucuz, ama hayat, el emeğiyle geçinen büyük çoğunluğun kaldıramıyacağı kadar pahalıdır. Okur - yazar oranı, denizaşırı sömürgeleri bulunan, varlıklı, «kalkınmış» bir Batı Avrupa ülkesi için mazur görülemiyecek kadar düşüktür. Portekiz «sosyal» ve «korporatif» bir Cumhuriyettir, bütün zümreleri gibi işçi zümresi de mükemmel bir şekilde teşkilâtlanmıştır ama, sosyal haklar, her türlü isçi hakları, hiç bir Batı Avrupa ülkesinde, hattâ Batı Avrupa ülkelerinden pek çoğunun denizaşırı sömürgelerinde, Portekizdeki kadar kısılmış değildir.
Salazar, kurduğu rejimi, bir yandan Katolik kilisesine, bir yandan mağrur ve köklü bir aristokrasi ile halkı hor gören bir kapitalist sosyeteye, bir yandan da patriyarkal aile düzenine dayamıştır. Bir çok seçimlerde oy kullanma hakkını yalnız aile başlarına tanımış, böylece siyasal haklardan yoksun tuttuğu gençliği ise, teşkilâtlandırmak suretiyle devlete bağlamıştır. Devlet, Salazar'a göre, «toplumun tabii yapısı» ile ahenkli olmalıdır. Portekiz'de bu ahenk o kadar iyi kurulmuştur ki, insanı düzenliliği ve ahenkliliği ile hayrete düşüren arı veya karınca topluluklarında herhangi bir reform ne kadar imkânsız ise, Salazar'ın, muhafazakârlığını adetâ tabiattan alan devletinde de, herhangi bir sosyal veya siyasal reform yapabilmek o kadar imkânsız görünür.
Millet Meclisine Hükümet listesinden başka bir listedeki adaylann seçilmesine hukuken imkân var gibi görünürse de, fiilen imkân yoktur. Hükümet, memleketi, kanun hükmündeki kararnamelerle yönetir; yılda yalnız 3 ay toplanabilen Millet Meclisine bunları tasdik etmekten başka iş düşmez. Portekiz Parlâmentosunun öteki uzvu olan Korporatif Meclis ise bir danışma kuruludur, fakat bu danışma kuruluna hiç kimse danışmaz.
Cumhurbaşkanı yakın zamana kadar doğrudan doğruya halk tarafından seçilirdi; şimdi bu usul de bırakılmış, dar bir seçim heyeti kurulmuştur. Görünüşe göre, Cumhurbaşkanının bütün Hükümet üyelerini, o arada Başbakanı, tâyin ve azletme yetkisi vardır ama, Cumhurbaşkanlığına Salazar'ın tuttuğu adaydan, yani Başbakanlıkta mutlaka Salazar'ı tutacak adaydan başkasının seçilmesine fiilen imkân yoktur. Çünkü muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçimi için bile teşkilâtlanamaz, seçimler arasında kampanya yapamaz; seçim öncesinde bir ay için yapabileceği kampanya'da Salazar'a gereği gibi muhalefet etme imkânını bulamaz, sansürlü basından ise, elbette hiç yararlanamaz.
*
İşte, «Santa Maria» olayı, üzerine diktatörlük dokusu sımsıkı örülmüş bu ülkede, muhalefetin nefes alabilmesinin bile imkânsız oluşundan doğmuş acıklı, bir hüzün verici olaydır. Portekiz'in, bu kadar sıkı bir istibdat rejimi altında bile hürriyet aşkını içlerinde yanar tutabilmiş bazı insanları, hürriyeti ancak, denizci ataları gibi Okyanuslarda dolaşarak arayabilmektedirler. O yüzden de, bazı hukukçuların teknik izahlarında, birer «deniz haydudu», birer «korsan» durumuna düşürülmektedirler.
«Santa Maria», bugün, bir sıcak yürekli, bir ince ruhlu ulusun, uçsuz bucaksız denizlere açılmış, demir atacak toprak, yanaşacak kara bulamıyan, hele kendi yurdunda hiç barınamayan hürriyet özlemidir.
«Santa Maria»nın bu hüzünlü macerası, ve bazı NATO üyesi devletlerin, bu gemiyi izleyip müttefikleri Salazar'a teslim etmeğe, kendilerini adetâ mecbur sayışları, NATO için utançların en büyüğü olsa gerektir.
Çünkü, Portekiz'in de üye bulunduğu NATO, antlaşma metnindeki sözlere bakılacak olursa, üye ülkeler halkının «hürriyetini ve demokrasi ve kişi hürriyeti... ilkelerine dayanan müşterek miras ve medeniyetini» korumak için kurulmuştur. «Santa Maria» adlı Portekiz gemisi ise, bir NATO ülkesinde bulunamayan, hattâ aramağa teşebbüs edilemiyen hürriyeti ve o «müşterek miras» ı, şimdi, ardında kendisini yakalamak için dolaşan NATO filoları olduğu halde, bir «korsan» gemisi gibi kaçak ve yalnız, menzili ve âkıbeti belirsiz, açık denizlerde aramaktadır.
Koleksiyon
Alıntı
“"Santa Maria",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1328 ulaşıldı.