Dertli Milletin Dertli Vekilleri
Başlık:
Dertli Milletin Dertli Vekilleri
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-01-27
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Dertli Milletin dertli Vekilleri
Millî Birlik Komitesi Basın İrtibat Bürosu Başkanı Sayın Albay Baha Vefa Karatay, Kurucu Meclisi ve bütün yurttaşları ilgilendiren bir demeç vererek şöyle dedi:
«Üzüntü ile itiraf etmeliyiz ki, mahut düzensiz devrin fena hatıraları arasında yer alan hususlardan biri de bir kısım vatandaşların şahsî, ailevî veya bölgevî bir takım işlerini parlâmentodaki yakınları vasıtasiyle takip ve intaç etmek gibi hakikaten muzır bir itiyada kendilerini kaptırmış bulunmalarıdır... Bu bakımdan bütün vatandaşlara şu hususun açıkça belirtilmesi yerinde olacaktır: Kurucu Meclis üyelerini serbest bırakalım! Kendilerini bu ehemmiyetli vazifeleri içinde şu veya bu kabil şahsî işlerin intaç ve takibi için müracaatlarla işgal etmiyelim. Bu yolda göstereceğimiz samimi hassasiyet hepimize ve yüksek millî menfaatlerimize muhakkak ki, ehemmiyetli faydalar sağlıyacaktır.»
Sayın Baha Vefa Karatay'ın, Millî Birlik Komitesi adına yaptığı anlaşılan böyle bir uyarışı şu sırada gerekli kılan durumlar olmuş mudur, bilmiyoruz. Fakat herhalde demeçte gerçek bir derde dokunulmaktadır: Gerçekten yurdumuzda milletvekilleri, bazan, asıl görevlerinden daha çok, iş takipçiliğine vakit ayırmak zorunda kalırlar. Hele son yıllarda, Demokrat Parti iktidarı, partizan bir idare kurmak, devlet idarelerinden iş çıkarabilmenin, hakkını elde edebilmenin, iktidar partisine sığınmaksızın mümkün olamıyacağı havasını yaymak için bilhassa gayret sarfederek, idare cihazını normal işler halden büsbütün uzaklaştırmış, öylelikle, yurttaşları, devlet dairelerindeki işlerinin sonuçlandırılmasında milletvekillerinin yardımını istemekten başka çıkar yol göremez duruma düşürmüştür. Bu arada, bir yandan Demokrat Partili milletvekilleri, daha çok, istisnaî muamele görmek, hakları olmayan imtiyazlar, gayri meşru menfaatler elde etmek heves ve umuduna kapılan kimselerin bu yöndeki işlerini takip etmiş; buna karşılık, bir çok muhalif milletvekilleri ise, partizan idare yüzünden en meşru haklarını bile normal yollardan elde edemez olan, haklarını elde edebilmek için iktidar partisine sığınmayı, «Vatan cephesi» ne katılma telleri çekmeyi de onurlarına yediremiyen veya devlet anlayışlarına sığdıramıyan yurttaşların işleriyle, güçleri yettiği kadar ilgilenmeyi, o yıllardaki kötü şartların yarattığı bir memleket ve insanlık ödevi saymışlardır.
27 Mayıs sabahı partizan idareye son verildiğine göre, şimdi, partizan idarenin millet vekillerine yüklediği iş takipçiliği zarureti ortadan kalkmış olmalıdır. Öte yandan, Temsilciler Meclisi üyeleri de, kısa zaman içinde Anayasayı ve Seçim Kanununu hazırlamak gibi, ivedi ve önemli özel bir ödev yüklenmiş kimseler olarak, gerçekten, devlet dairelerinde iş takibine zaman ayırabilecek durumda değillerdir.
Fakat bütün bu gerçeklerin yanında bir gerçek daha vardır: O da, partizan idare sona erdikten sonra bile, genel olarak, idare cihazının ve bazı kamu hizmetlerinin çok yetersiz halde bulunuşudur!.. Milletvekillerinin — veya şu devrede Temsilciler Meclisi üyelerinin — devlet dairelerinde iş takip etmekten kaçınmaları, şüphesiz, bu alışkanlığın idarede sebep olduğu bazı düzensizlikleri ve parlâmento çalışmalarında doğurduğu aksaklıkları giderecektir. Ama bir başına bu tedbir, idare cihazının ve kamu hizmetlerinin yetersizliğini gidermeğe yetecek midir? Buna hiç ihtimal verilemez!.. Esasen, milletvekilliğinin iş takipçiliği haline geldiği ülkeler, idare cihazı ve kamu hizmetleri yönünden halkın dertli olduğu ülkelerdir.
Yurdumuzda, en basit bir yurttaş hakkının tanınması için Danıştayda yıllarca karar bekleyen müracaatlar vardır; haklı bir dileğine bir devlet dairesinden müsbet veya menfî bir cevap alabilmek için aylarca bekleyen yurttaşlar vardır; yurdun uzak bir köşesine atanıp da, gittikten aylar sonra bile yolluğunu alamıyan dar gelirli memurlar, öğretmenler vardır, yüzlerce öğrencisi okuma imkânından yoksun kalan öğretmensiz okullar vardır; bütün bunların üstünde, sayısı hesaplanamıyacak kadar çok işsiz yurttaş vardır ki, işsiz geçen her günleri kendileri ve aileleri için birer açlık ve ıstırap günüdür. Hele, devlet dairelerimiz arasında gene en iyi işleyenlerden biri olan Maliye Bakanlığının yurttaşa karşı davranışını bir düşünün: Hazinenin vergi alacaklarını takip için bir gün kaçırmayan bu Bakanlık, Hazineden alacaklı olan yurttaşları aylarca, bazan yıllarca mahkeme kapılarında dolaşmağa, alacakları para tutarından fazlasını mahkeme gideri olarak harcamağa mecbur bırakmayı âdetâ bir sistem olarak benimsemiştir. Oysa, nice uygar ülkelerde, Maliyenin, yurttaşa, hazineden alacaklı olduğunu kendiliğinden bildirmesi ye yurttaşın müracaatını bile beklemeksizin bu alacağı kendisine bir çekle göndermesi, devletin en tabiî ödevlerinden biri sayılır.
Kendi Maliyemizin yurttaş karşısındaki bu ters tutumunu, devlet ve idarecilik anlayışımızın tersliğine belki en belirli bir örnek olduğu için böyle ısrarla belirtiyoruz: Türkiye'de idare cihazı, kendini, yurttaşa değil, devlete hizmetle ödevli sayar. İdare cihazımızın gözünde devlet, sanki, yurttaşla ilişiği olmıyan bir soyut kavramdır. Oysa, aslında, devlete hizmet yurttaşın ödevidir; devletin ödevi ise, idare cihazı veya kamu hizmetleri yolu ile, yurttaşa hizmettir. Bunun böyle olması, demokrasinin en basit bir gereğidir.
Fakat bizde demokrasi, devlet yapısında, iyi kötü, parlâmentoya kadar girmiş, ama parlâmentoyu aşıp idare cihazına, kamu hizmetlerine henüz tam mânasiyle sızamamıştır.
Parlâmentomuz, bütün aksaklıklarına rağmen, yurttaş gözünde, sanki bir soyut kavram olan devlete karşı fert haklarının bir sembolü haline gelebilmiş; ama idare cihazı, devletin mutlak üstünlüğü ve devlet karşısında yurttaşın değersizliği zihniyetini temsil etmekten bütün bütün kurtulamamıştır. Onun için de, idare cihazı karşısında yurttaş, haklarının korunması, tabiî ihtiyaçlarının karşılanması için, parlâmentodaki milletvekiline koşmaktan, onun yardım ve aracılığını bir hak olarak istemekten başka yol görememektedir.
Bu durum, şüphesiz, Türkiye'de milletvekillerinin en büyük dertlerinden biridir. Ama ne çare ki, bizim milletvekillerimiz de bir dertli milletin vekilleridirler.
İdare cihazının iyi işlediği ülkelerde, devlet dairelerinin koridorları bomboştur. Çoğu zaman bu koridorlarda, iş takibine gelmiş bir tek kişi görülemez. Herkes, devletle olan hemen her işini, yazışma yolu ile, en kısa zamanda halledebileceğini bilir. Olacak işin zamanında ve mutlaka olacağına, hakkı olanın kendisine mutlaka verileceğine inanır.
Bizde de, idare cihazı karşısında yurttaşa bu inanış, bu güven verilebildiği gün, milletvekilleri iş takipçiliği yükünden, idare cihazı da milletvekillerinin verdiği rahatsızlıktan hâli ile kurtulacaklardır.
Denebilir ki, idare cihazını bu duruma getirebilmek için gerekli tedbirleri, geniş ölçüde, milletvekillerinin, Millet Meclisinin, bulması gerekmez mi?.. Bunda, elbette, büyük gerçek payı vardır! Önümüzdeki yıllarda, Meclis, idare cihazını, milletvekillerinin iş takipçiliğine ihtiyaç bırakmaksızın yurttaş hizmetlerini gereği gibi görür hale getirme çarelerini aramalı ve bulmalıdır! İdare cihazına, yurttaş, devletin hizmetinde olduğu kadar, devletin de, fert fert yurttaş hizmetinde olduğu zihniyetini yerleştirmelidir!
Fakat idare cihazına bu zihniyet ve yeterlik getirilinceye kadar, milletvekillerinin yurttaş işlerini takip etmek zorunda kalmalarına bir hadden fazla engel olunabileceği umulmamalıdır! Birer milletvekili - seçmen münasebeti içinde bulunmayan Millî Birlik Komitesi üyelerinin bile, tıpkı milletvetvekilleri gibi, değerli zamanlarından bir kısmını olsun iş takipçiliğine ayırmağa zorlanmaktan kurtulamadıkları, Millî Birlik Komitesinin bu konuda sık sık bildiriler yayınlamak, ihtarlarda, uyarışlarda bulunmak ihtiyacını duymasından bellidir.
BÜLENT ECEVİT
Dertli Milletin dertli Vekilleri
Millî Birlik Komitesi Basın İrtibat Bürosu Başkanı Sayın Albay Baha Vefa Karatay, Kurucu Meclisi ve bütün yurttaşları ilgilendiren bir demeç vererek şöyle dedi:
«Üzüntü ile itiraf etmeliyiz ki, mahut düzensiz devrin fena hatıraları arasında yer alan hususlardan biri de bir kısım vatandaşların şahsî, ailevî veya bölgevî bir takım işlerini parlâmentodaki yakınları vasıtasiyle takip ve intaç etmek gibi hakikaten muzır bir itiyada kendilerini kaptırmış bulunmalarıdır... Bu bakımdan bütün vatandaşlara şu hususun açıkça belirtilmesi yerinde olacaktır: Kurucu Meclis üyelerini serbest bırakalım! Kendilerini bu ehemmiyetli vazifeleri içinde şu veya bu kabil şahsî işlerin intaç ve takibi için müracaatlarla işgal etmiyelim. Bu yolda göstereceğimiz samimi hassasiyet hepimize ve yüksek millî menfaatlerimize muhakkak ki, ehemmiyetli faydalar sağlıyacaktır.»
Sayın Baha Vefa Karatay'ın, Millî Birlik Komitesi adına yaptığı anlaşılan böyle bir uyarışı şu sırada gerekli kılan durumlar olmuş mudur, bilmiyoruz. Fakat herhalde demeçte gerçek bir derde dokunulmaktadır: Gerçekten yurdumuzda milletvekilleri, bazan, asıl görevlerinden daha çok, iş takipçiliğine vakit ayırmak zorunda kalırlar. Hele son yıllarda, Demokrat Parti iktidarı, partizan bir idare kurmak, devlet idarelerinden iş çıkarabilmenin, hakkını elde edebilmenin, iktidar partisine sığınmaksızın mümkün olamıyacağı havasını yaymak için bilhassa gayret sarfederek, idare cihazını normal işler halden büsbütün uzaklaştırmış, öylelikle, yurttaşları, devlet dairelerindeki işlerinin sonuçlandırılmasında milletvekillerinin yardımını istemekten başka çıkar yol göremez duruma düşürmüştür. Bu arada, bir yandan Demokrat Partili milletvekilleri, daha çok, istisnaî muamele görmek, hakları olmayan imtiyazlar, gayri meşru menfaatler elde etmek heves ve umuduna kapılan kimselerin bu yöndeki işlerini takip etmiş; buna karşılık, bir çok muhalif milletvekilleri ise, partizan idare yüzünden en meşru haklarını bile normal yollardan elde edemez olan, haklarını elde edebilmek için iktidar partisine sığınmayı, «Vatan cephesi» ne katılma telleri çekmeyi de onurlarına yediremiyen veya devlet anlayışlarına sığdıramıyan yurttaşların işleriyle, güçleri yettiği kadar ilgilenmeyi, o yıllardaki kötü şartların yarattığı bir memleket ve insanlık ödevi saymışlardır.
27 Mayıs sabahı partizan idareye son verildiğine göre, şimdi, partizan idarenin millet vekillerine yüklediği iş takipçiliği zarureti ortadan kalkmış olmalıdır. Öte yandan, Temsilciler Meclisi üyeleri de, kısa zaman içinde Anayasayı ve Seçim Kanununu hazırlamak gibi, ivedi ve önemli özel bir ödev yüklenmiş kimseler olarak, gerçekten, devlet dairelerinde iş takibine zaman ayırabilecek durumda değillerdir.
Fakat bütün bu gerçeklerin yanında bir gerçek daha vardır: O da, partizan idare sona erdikten sonra bile, genel olarak, idare cihazının ve bazı kamu hizmetlerinin çok yetersiz halde bulunuşudur!.. Milletvekillerinin — veya şu devrede Temsilciler Meclisi üyelerinin — devlet dairelerinde iş takip etmekten kaçınmaları, şüphesiz, bu alışkanlığın idarede sebep olduğu bazı düzensizlikleri ve parlâmento çalışmalarında doğurduğu aksaklıkları giderecektir. Ama bir başına bu tedbir, idare cihazının ve kamu hizmetlerinin yetersizliğini gidermeğe yetecek midir? Buna hiç ihtimal verilemez!.. Esasen, milletvekilliğinin iş takipçiliği haline geldiği ülkeler, idare cihazı ve kamu hizmetleri yönünden halkın dertli olduğu ülkelerdir.
Yurdumuzda, en basit bir yurttaş hakkının tanınması için Danıştayda yıllarca karar bekleyen müracaatlar vardır; haklı bir dileğine bir devlet dairesinden müsbet veya menfî bir cevap alabilmek için aylarca bekleyen yurttaşlar vardır; yurdun uzak bir köşesine atanıp da, gittikten aylar sonra bile yolluğunu alamıyan dar gelirli memurlar, öğretmenler vardır, yüzlerce öğrencisi okuma imkânından yoksun kalan öğretmensiz okullar vardır; bütün bunların üstünde, sayısı hesaplanamıyacak kadar çok işsiz yurttaş vardır ki, işsiz geçen her günleri kendileri ve aileleri için birer açlık ve ıstırap günüdür. Hele, devlet dairelerimiz arasında gene en iyi işleyenlerden biri olan Maliye Bakanlığının yurttaşa karşı davranışını bir düşünün: Hazinenin vergi alacaklarını takip için bir gün kaçırmayan bu Bakanlık, Hazineden alacaklı olan yurttaşları aylarca, bazan yıllarca mahkeme kapılarında dolaşmağa, alacakları para tutarından fazlasını mahkeme gideri olarak harcamağa mecbur bırakmayı âdetâ bir sistem olarak benimsemiştir. Oysa, nice uygar ülkelerde, Maliyenin, yurttaşa, hazineden alacaklı olduğunu kendiliğinden bildirmesi ye yurttaşın müracaatını bile beklemeksizin bu alacağı kendisine bir çekle göndermesi, devletin en tabiî ödevlerinden biri sayılır.
Kendi Maliyemizin yurttaş karşısındaki bu ters tutumunu, devlet ve idarecilik anlayışımızın tersliğine belki en belirli bir örnek olduğu için böyle ısrarla belirtiyoruz: Türkiye'de idare cihazı, kendini, yurttaşa değil, devlete hizmetle ödevli sayar. İdare cihazımızın gözünde devlet, sanki, yurttaşla ilişiği olmıyan bir soyut kavramdır. Oysa, aslında, devlete hizmet yurttaşın ödevidir; devletin ödevi ise, idare cihazı veya kamu hizmetleri yolu ile, yurttaşa hizmettir. Bunun böyle olması, demokrasinin en basit bir gereğidir.
Fakat bizde demokrasi, devlet yapısında, iyi kötü, parlâmentoya kadar girmiş, ama parlâmentoyu aşıp idare cihazına, kamu hizmetlerine henüz tam mânasiyle sızamamıştır.
Parlâmentomuz, bütün aksaklıklarına rağmen, yurttaş gözünde, sanki bir soyut kavram olan devlete karşı fert haklarının bir sembolü haline gelebilmiş; ama idare cihazı, devletin mutlak üstünlüğü ve devlet karşısında yurttaşın değersizliği zihniyetini temsil etmekten bütün bütün kurtulamamıştır. Onun için de, idare cihazı karşısında yurttaş, haklarının korunması, tabiî ihtiyaçlarının karşılanması için, parlâmentodaki milletvekiline koşmaktan, onun yardım ve aracılığını bir hak olarak istemekten başka yol görememektedir.
Bu durum, şüphesiz, Türkiye'de milletvekillerinin en büyük dertlerinden biridir. Ama ne çare ki, bizim milletvekillerimiz de bir dertli milletin vekilleridirler.
İdare cihazının iyi işlediği ülkelerde, devlet dairelerinin koridorları bomboştur. Çoğu zaman bu koridorlarda, iş takibine gelmiş bir tek kişi görülemez. Herkes, devletle olan hemen her işini, yazışma yolu ile, en kısa zamanda halledebileceğini bilir. Olacak işin zamanında ve mutlaka olacağına, hakkı olanın kendisine mutlaka verileceğine inanır.
Bizde de, idare cihazı karşısında yurttaşa bu inanış, bu güven verilebildiği gün, milletvekilleri iş takipçiliği yükünden, idare cihazı da milletvekillerinin verdiği rahatsızlıktan hâli ile kurtulacaklardır.
Denebilir ki, idare cihazını bu duruma getirebilmek için gerekli tedbirleri, geniş ölçüde, milletvekillerinin, Millet Meclisinin, bulması gerekmez mi?.. Bunda, elbette, büyük gerçek payı vardır! Önümüzdeki yıllarda, Meclis, idare cihazını, milletvekillerinin iş takipçiliğine ihtiyaç bırakmaksızın yurttaş hizmetlerini gereği gibi görür hale getirme çarelerini aramalı ve bulmalıdır! İdare cihazına, yurttaş, devletin hizmetinde olduğu kadar, devletin de, fert fert yurttaş hizmetinde olduğu zihniyetini yerleştirmelidir!
Fakat idare cihazına bu zihniyet ve yeterlik getirilinceye kadar, milletvekillerinin yurttaş işlerini takip etmek zorunda kalmalarına bir hadden fazla engel olunabileceği umulmamalıdır! Birer milletvekili - seçmen münasebeti içinde bulunmayan Millî Birlik Komitesi üyelerinin bile, tıpkı milletvetvekilleri gibi, değerli zamanlarından bir kısmını olsun iş takipçiliğine ayırmağa zorlanmaktan kurtulamadıkları, Millî Birlik Komitesinin bu konuda sık sık bildiriler yayınlamak, ihtarlarda, uyarışlarda bulunmak ihtiyacını duymasından bellidir.
Koleksiyon
Alıntı
“Dertli Milletin Dertli Vekilleri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1327 ulaşıldı.