Dilekçe
Başlık:
Dilekçe
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1961-01-10
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi, "Günaydın Yazı Dizisi 1960-61"
Metin:
DİLEKÇE
2 Ocak günü bu köşede çıkan yazımda «Vasil Harizanos adında bir Türk eri» nden söz etmiştim. (x)
Vasil Harizanos, Erzurumda askerlik ödevini yaparken çıkan bir yangında 3 Türk erini kurtarmış, dördüncüsünü kurtarmak için gene alevlere atıldığında kendisi yanıp ölmüştü. Cenazesi İstanbul'da büyük askerî törenle kaldırılmıştı.
«Vasil Harizanos, bütün ayrılıkların üstünde, insanlığın alev alev yanan birleştirici sembolü» idi benim için... Ölüm karşısındaki bu kaynaşmanın hayatta da olmasını diliyordum. Her yönde Türk toplumuna öncülük eden Ordu'nun ulus ve devlet hizmetinde «azınlık» ayrılığı gözetmeyişinden, bütün devlet hizmetleri için örnek almması vakti geldiğini; lâik Cumhuriyet çağında yeni bir kuşak yetiştikten sonra, bu hususta eski çekingenliği haklı kılan sebeplerin artık ortadan kalktığını öne sürüyordum.
*
«Yılın ilk iş günü sabahında beni ve benim gibi nice insanları nasıl mes'ut ettiğinizi tasavvur edemezsiniz»,
diyor, bu yazı üzerine Ankara'dan mektup gönderen Yahudi asıllı bir yurttaşım.
Yazıdaki dileğimin, kendisine, «Çölde susayan insana verilen bir tas su gibi» geldiğini, artık dünyayı pembe gördüğünü söylüyor.
«Bütün vatandaşlar memlekette bir pota içinde yuğrulmuş, kaynaşmış tek bir halita halinde olsun. Böylelikle hakikaten her bakımdan vatanımıza lâyık vatandaşlar olalım!»,
diye dua ediyor.
*
Ayni yazı üzerine bir Anadolu şehrindeki bir arkadaşımdan da mektup aldım. Davut Kohen adında Yahudi asıllı bir Yedeksubay öğretmenin hikâyesini anlatıyor mektubunda..
«Hayatımın ilk büyük acısını çektim» diyormuş Davut...
Yedeksubay öğretmen Davut, hayatının ilk büyük acısını, bir Doğu ilinin köylerinden birinde iki aylık hizmetten sonra, başka bir yere atanarak ayrılışında duymuş. Köyden ayrılırken öğrenciler etrafına toplanıp, «bizi bırakıp gitme» diye ağlamışlar.
Şimdi, bana mektup yazan arkadaşımın bulunduğu uzak şehre kadar o köyden insanlar geliyor,
—Köyümüze Davut adında bir öğretmen geldi, bize çalışmanın kıymetini öğretti, artık yerimizde duramaz olduk, diyorlarmış.
Yeni iş alanları bulup daha çok çalışabilmek, yaşayışlarını daha çok değerlendirebilmek için imkânlar arıyorlarmış.
*
Vasil Harizanos adında bir Türk eri, 3 Türk erini ölümden kurtarmış, dördüncüsünü kurtarmak için atıldığı alevlerin içinde can vermişti.
Davut Kohen adında bir Türk yedeksubayı, bir Doğu Anadolu köyünde yaşıyan insanları, emeklerini gereği gibi değerlendirmeksizin ve yaşamanın tadına varmaksızın yaşama alışkanlığından kurtarmıştı.
Aslında ikisi de belki yalnız ödevlerini yapmışlardı. Fakat yapmalarına imkân verildiği için yapmışlar, yapabilmişlerdi.
Hangi soydan gelirlerse gelsinler, hangi dinden olurlarsa olsunlar, kendilerini Türk ulusunun birer ferdi sayan insanlara, bu imkânların, daha geniş ölçüde de ve askerlik hizmeti dışında da verilmesi için, benim yapmış olduğum sadece bir yazı yazmaktan, bir dilekte bulunmaktan ibaretti. Ama sadece böyle bir yazı yazılması, böyle bir dilekte bulunulması bile, bir Yahudi asıllı Türk'ün gözlerini yaşartmağa, onu çölde bir tas su içmiş gibi sevindirmeğe yetiyordu. Bir tek yazı üzerine bu yurttaştım,
«Dünyayı pembe görmemek için insanın kör olması lâzım» diyecek kadar umutlara kapılabiliyordu.
*
Dilerim ki dileğim kâğıt üstünde kalmasın!
Dilerim ki bana mektup yazan yurttaşım, boşuna sevinç gözyaşı dökmemiş, dünyayı boşuna pembe görmemiş olsun!
Dilerim ki Davut'un bu vatana, bir Ahmet, bir Mehmet gibi hizmet edebilme imkânı, sırtındaki yedeksubay üniformasını çıkarmasiyle sona ermiş olmasın!
Dilerim ki Vasil Harizanos boşuna ölmüş olmasın!
Ordunun onlara askerlikte açtığı hizmet imkanlarını; bu vatan çocukları için çalışabilmek, gerekirse hayatlarını seve seve feda edebilmek imkânını, dilerim ki Devrim idaresi başka bütün alanlarda da açsın!
(x) — ULUS, 2 Ocak 1961
2 Ocak günü bu köşede çıkan yazımda «Vasil Harizanos adında bir Türk eri» nden söz etmiştim. (x)
Vasil Harizanos, Erzurumda askerlik ödevini yaparken çıkan bir yangında 3 Türk erini kurtarmış, dördüncüsünü kurtarmak için gene alevlere atıldığında kendisi yanıp ölmüştü. Cenazesi İstanbul'da büyük askerî törenle kaldırılmıştı.
«Vasil Harizanos, bütün ayrılıkların üstünde, insanlığın alev alev yanan birleştirici sembolü» idi benim için... Ölüm karşısındaki bu kaynaşmanın hayatta da olmasını diliyordum. Her yönde Türk toplumuna öncülük eden Ordu'nun ulus ve devlet hizmetinde «azınlık» ayrılığı gözetmeyişinden, bütün devlet hizmetleri için örnek almması vakti geldiğini; lâik Cumhuriyet çağında yeni bir kuşak yetiştikten sonra, bu hususta eski çekingenliği haklı kılan sebeplerin artık ortadan kalktığını öne sürüyordum.
*
«Yılın ilk iş günü sabahında beni ve benim gibi nice insanları nasıl mes'ut ettiğinizi tasavvur edemezsiniz»,
diyor, bu yazı üzerine Ankara'dan mektup gönderen Yahudi asıllı bir yurttaşım.
Yazıdaki dileğimin, kendisine, «Çölde susayan insana verilen bir tas su gibi» geldiğini, artık dünyayı pembe gördüğünü söylüyor.
«Bütün vatandaşlar memlekette bir pota içinde yuğrulmuş, kaynaşmış tek bir halita halinde olsun. Böylelikle hakikaten her bakımdan vatanımıza lâyık vatandaşlar olalım!»,
diye dua ediyor.
*
Ayni yazı üzerine bir Anadolu şehrindeki bir arkadaşımdan da mektup aldım. Davut Kohen adında Yahudi asıllı bir Yedeksubay öğretmenin hikâyesini anlatıyor mektubunda..
«Hayatımın ilk büyük acısını çektim» diyormuş Davut...
Yedeksubay öğretmen Davut, hayatının ilk büyük acısını, bir Doğu ilinin köylerinden birinde iki aylık hizmetten sonra, başka bir yere atanarak ayrılışında duymuş. Köyden ayrılırken öğrenciler etrafına toplanıp, «bizi bırakıp gitme» diye ağlamışlar.
Şimdi, bana mektup yazan arkadaşımın bulunduğu uzak şehre kadar o köyden insanlar geliyor,
—Köyümüze Davut adında bir öğretmen geldi, bize çalışmanın kıymetini öğretti, artık yerimizde duramaz olduk, diyorlarmış.
Yeni iş alanları bulup daha çok çalışabilmek, yaşayışlarını daha çok değerlendirebilmek için imkânlar arıyorlarmış.
*
Vasil Harizanos adında bir Türk eri, 3 Türk erini ölümden kurtarmış, dördüncüsünü kurtarmak için atıldığı alevlerin içinde can vermişti.
Davut Kohen adında bir Türk yedeksubayı, bir Doğu Anadolu köyünde yaşıyan insanları, emeklerini gereği gibi değerlendirmeksizin ve yaşamanın tadına varmaksızın yaşama alışkanlığından kurtarmıştı.
Aslında ikisi de belki yalnız ödevlerini yapmışlardı. Fakat yapmalarına imkân verildiği için yapmışlar, yapabilmişlerdi.
Hangi soydan gelirlerse gelsinler, hangi dinden olurlarsa olsunlar, kendilerini Türk ulusunun birer ferdi sayan insanlara, bu imkânların, daha geniş ölçüde de ve askerlik hizmeti dışında da verilmesi için, benim yapmış olduğum sadece bir yazı yazmaktan, bir dilekte bulunmaktan ibaretti. Ama sadece böyle bir yazı yazılması, böyle bir dilekte bulunulması bile, bir Yahudi asıllı Türk'ün gözlerini yaşartmağa, onu çölde bir tas su içmiş gibi sevindirmeğe yetiyordu. Bir tek yazı üzerine bu yurttaştım,
«Dünyayı pembe görmemek için insanın kör olması lâzım» diyecek kadar umutlara kapılabiliyordu.
*
Dilerim ki dileğim kâğıt üstünde kalmasın!
Dilerim ki bana mektup yazan yurttaşım, boşuna sevinç gözyaşı dökmemiş, dünyayı boşuna pembe görmemiş olsun!
Dilerim ki Davut'un bu vatana, bir Ahmet, bir Mehmet gibi hizmet edebilme imkânı, sırtındaki yedeksubay üniformasını çıkarmasiyle sona ermiş olmasın!
Dilerim ki Vasil Harizanos boşuna ölmüş olmasın!
Ordunun onlara askerlikte açtığı hizmet imkanlarını; bu vatan çocukları için çalışabilmek, gerekirse hayatlarını seve seve feda edebilmek imkânını, dilerim ki Devrim idaresi başka bütün alanlarda da açsın!
(x) — ULUS, 2 Ocak 1961
Koleksiyon
Alıntı
“Dilekçe,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1314 ulaşıldı.