6-7 Eylül Lekesini Silen Davranış
Başlık:
6-7 Eylül Lekesini Silen Davranış
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1960-12-25
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
6-7 Eylül lekesini silen davranış
İskenderun'daki Atatürk heykeline yapılan tecavüz, Türk ulusunun karakter ve davranışı üzerinde adeta bir lâboratuvar denemesi yerine geçti. 6-7 Eylül taşkınlık ve yağmacılıklarından Türk ulusunun sorumlu tutulamıyacağını, hiç bir delil, bu kadar açık bir şekilde isbat edemezdi.
6-7 Eylül taşkınlıklarına vesile olan olayla İskenderun olayı mahiyet itibariyle birbirine çok benzer. Birincisinde, Atatürk'ün Selânik'teki evine, ikincisinde Atatürk'ün bir sınır bölgesindeki heykelinde tecavüz vardır. Her iki tecavüzün de, başlangıçta, birer yabancı ulus tarafından yapıldığı veya yaptırıldığı sanısı uyanmıştır. Çünkü 6-7 Eylülden önceki günlerde Yunanlıların, İskenderun olayından önceki günlerde de Suriye Araplarının Türkiye'ye karşı menfî bir tavırları vardı. Birincisinde Kıbrıs, ikincisinde, üstelik doğrudan doğruya sınırlarımız içinde bulunan Hatay, Türklere karşı bir takım hak iddialarına konu olmakta idi. Türkiye'ye karşı bu menfî tavrı takınan uluslardan her ikisinin de Türkiye'deki bazı etnik gruplarla yakınlığı vardı.
Fakat, birbirine bu derece paralel, mahiyetleri ve başlangıçta uyandırdığı şüpheler bakımından birbirine bu derece benzer iki olayın Türkiye'deki tepkileri ne kadar değişik olmuştur!
Birincisinde, yani Atatürk'ün Selânik'teki evinin bombalanması olayında, tepki alabildiğine çirkin ve yıkıcı idi. Çarşılar alt üst edilmiş, yağmacılık yapılmış, evlere girilmiş, canlara kıyılmıştı. Bir bakıma hepsinden daha kötüsü, güvenlikleri, esenlikleri Türk Devletine ve Türk ulusuna emanet edilmiş bir azınlık grupu, esenlikten, güvenlikten ve her türlü teminattan yoksun bir duruma düşürülmüştü.
İkincisinde ise bunların hiç biri olmamıştır. İskenderun'daki Atatürk Heykeline yapılan çirkin tecavüz duyulduğu andan itibaren, Türk halkı, Türk Gençliği, içinden gelen kızgınlık ve isyanı, hassasiyetinden, uyanıklığından kimsede şüphe bırakmıyacak bir kesinlikle göstermiştir. Ama ne kadar olgun, ne kadar medenî bir şekilde göstermiştir!.. Hiç kimseye ve hiç bir şeye en küçük bir zarar verilmemiştir. Gördüğümüz dövizlerde gençlik, haklı kızgınlık ve isyanını en ölçülü bir dille belirtmiştir. Hele, tecavüzün Hatay üzerindeki hak iddialarını gittikçe arttıran bir yabancı ulusdan geldiği sanısı başlangıçta çok yaygın bulunduğu halde, Hatay'daki değişik etnik gruplara karşı bu yüzden en küçük bir taşkınlık olmamıştır. Onların eşit vatandaşlık ve insanlık hakları tam bir teminat altında kalmıştır.
Mahiyetleri itibariyle birbirine çok benzeyen iki olayın, uyandırdığı tepkiler itibariyle birbirinden bu kadar ayrılışı, elbette sebepsiz olamaz. Birincisindeki tepkinin yakışıksız ölçülere, taşkınlık ve tecavüz ölçülerine varışı, bir tertip eseri olmasa idi, ikincisinde gösterilen tepkinin de elbette ayni taşkınlık ve tecavüzlere yol açması gerekirdi.
Düşüklere göre, 6 - 7 Eylül taşkınlık ve tecavüzleri «Millî heyecan» ın, «galeyana gelmiş millî hisler» in sonucu imiş!.. Fakat İskenderun olayı karşısında da Türk halkı kendinden beklenen «Millî heyecan» ı gösterdiği bu olay karşısında da Türk halkının millî hisleri galeyana geldiği halde, bu heyecan ve galeyan, dünya önünde bizi utandıracak değil, tersine bize ancak şeref ve itibar getirecek bir olgunluk içinde tezâhür etmiştir.
Çünkü, İskenderun olayı karşısında, Türk halkı, kendi bildiği, kendi içinden geldiği gibi tepki göstermekte serbest bırakılmıştır. Selânik olayı karşısında ise Türk halkı buna fırsat bulamamış, sırtını iktidar mevkiine dayayan bir çetenin «Millî heyecan» sözünü istismar ederek tertiplediği yağmacılığa, üzüntü ve dehşet içinde seyirci kalmıştı.
6 - 7 Eylülde beliren, sadece bir çetenin sorumsuzluğu idi. İskenderun olayının yarattığı tepkide beliren ise, Türk halkının doğuştan olgunluğudur. Bu olgunluk belirtisi, 6-7 Eylül olayları ile Türk ulusuna sürülmek istenen lekeyi, mahkemenin bile yapabileceğinden daha kesin bir şekilde silmiştir.
BÜLENT ECEVİT
6-7 Eylül lekesini silen davranış
İskenderun'daki Atatürk heykeline yapılan tecavüz, Türk ulusunun karakter ve davranışı üzerinde adeta bir lâboratuvar denemesi yerine geçti. 6-7 Eylül taşkınlık ve yağmacılıklarından Türk ulusunun sorumlu tutulamıyacağını, hiç bir delil, bu kadar açık bir şekilde isbat edemezdi.
6-7 Eylül taşkınlıklarına vesile olan olayla İskenderun olayı mahiyet itibariyle birbirine çok benzer. Birincisinde, Atatürk'ün Selânik'teki evine, ikincisinde Atatürk'ün bir sınır bölgesindeki heykelinde tecavüz vardır. Her iki tecavüzün de, başlangıçta, birer yabancı ulus tarafından yapıldığı veya yaptırıldığı sanısı uyanmıştır. Çünkü 6-7 Eylülden önceki günlerde Yunanlıların, İskenderun olayından önceki günlerde de Suriye Araplarının Türkiye'ye karşı menfî bir tavırları vardı. Birincisinde Kıbrıs, ikincisinde, üstelik doğrudan doğruya sınırlarımız içinde bulunan Hatay, Türklere karşı bir takım hak iddialarına konu olmakta idi. Türkiye'ye karşı bu menfî tavrı takınan uluslardan her ikisinin de Türkiye'deki bazı etnik gruplarla yakınlığı vardı.
Fakat, birbirine bu derece paralel, mahiyetleri ve başlangıçta uyandırdığı şüpheler bakımından birbirine bu derece benzer iki olayın Türkiye'deki tepkileri ne kadar değişik olmuştur!
Birincisinde, yani Atatürk'ün Selânik'teki evinin bombalanması olayında, tepki alabildiğine çirkin ve yıkıcı idi. Çarşılar alt üst edilmiş, yağmacılık yapılmış, evlere girilmiş, canlara kıyılmıştı. Bir bakıma hepsinden daha kötüsü, güvenlikleri, esenlikleri Türk Devletine ve Türk ulusuna emanet edilmiş bir azınlık grupu, esenlikten, güvenlikten ve her türlü teminattan yoksun bir duruma düşürülmüştü.
İkincisinde ise bunların hiç biri olmamıştır. İskenderun'daki Atatürk Heykeline yapılan çirkin tecavüz duyulduğu andan itibaren, Türk halkı, Türk Gençliği, içinden gelen kızgınlık ve isyanı, hassasiyetinden, uyanıklığından kimsede şüphe bırakmıyacak bir kesinlikle göstermiştir. Ama ne kadar olgun, ne kadar medenî bir şekilde göstermiştir!.. Hiç kimseye ve hiç bir şeye en küçük bir zarar verilmemiştir. Gördüğümüz dövizlerde gençlik, haklı kızgınlık ve isyanını en ölçülü bir dille belirtmiştir. Hele, tecavüzün Hatay üzerindeki hak iddialarını gittikçe arttıran bir yabancı ulusdan geldiği sanısı başlangıçta çok yaygın bulunduğu halde, Hatay'daki değişik etnik gruplara karşı bu yüzden en küçük bir taşkınlık olmamıştır. Onların eşit vatandaşlık ve insanlık hakları tam bir teminat altında kalmıştır.
Mahiyetleri itibariyle birbirine çok benzeyen iki olayın, uyandırdığı tepkiler itibariyle birbirinden bu kadar ayrılışı, elbette sebepsiz olamaz. Birincisindeki tepkinin yakışıksız ölçülere, taşkınlık ve tecavüz ölçülerine varışı, bir tertip eseri olmasa idi, ikincisinde gösterilen tepkinin de elbette ayni taşkınlık ve tecavüzlere yol açması gerekirdi.
Düşüklere göre, 6 - 7 Eylül taşkınlık ve tecavüzleri «Millî heyecan» ın, «galeyana gelmiş millî hisler» in sonucu imiş!.. Fakat İskenderun olayı karşısında da Türk halkı kendinden beklenen «Millî heyecan» ı gösterdiği bu olay karşısında da Türk halkının millî hisleri galeyana geldiği halde, bu heyecan ve galeyan, dünya önünde bizi utandıracak değil, tersine bize ancak şeref ve itibar getirecek bir olgunluk içinde tezâhür etmiştir.
Çünkü, İskenderun olayı karşısında, Türk halkı, kendi bildiği, kendi içinden geldiği gibi tepki göstermekte serbest bırakılmıştır. Selânik olayı karşısında ise Türk halkı buna fırsat bulamamış, sırtını iktidar mevkiine dayayan bir çetenin «Millî heyecan» sözünü istismar ederek tertiplediği yağmacılığa, üzüntü ve dehşet içinde seyirci kalmıştı.
6 - 7 Eylülde beliren, sadece bir çetenin sorumsuzluğu idi. İskenderun olayının yarattığı tepkide beliren ise, Türk halkının doğuştan olgunluğudur. Bu olgunluk belirtisi, 6-7 Eylül olayları ile Türk ulusuna sürülmek istenen lekeyi, mahkemenin bile yapabileceğinden daha kesin bir şekilde silmiştir.
Koleksiyon
Alıntı
“6-7 Eylül Lekesini Silen Davranış,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1297 ulaşıldı.