Üniversiteye Neden Vuruldu?
Başlık:
Üniversiteye Neden Vuruldu?
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" s. 1
Tarih:
1960-10-29
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Üniversiteye neden vuruldu?
Türkiye'de güçlü, uyanık bîr halkoyu vardır. 27 Mayıs Devrimini yapanların harekete geçmesinde ve başarıya ulaşmasında halkoyunun güçlülüğü ve uyanıklığı başlıca etken olmuştur.
Şimdi bu halkoyunu hiçe saymak, hemen her sabah sürprizlerle karşı karşıya bırakmak, 27 Mayıs Devrimini yapanlara hiç yaraşmıyor. Yaraşmadığı gibi, basiretli bir davranış da olmuyor. Halkoyunu bir kenara itmekle, hiçe saymakla Millî Birlik İdaresi bindiği dalı kesmektedir.
Türk halkoyunun son yıllarda benimsediği dâvalardan biri üniversite bağımsızlığı idi. Türk toplumunun haysiyetli bir toplum olarak yaşıyabilmesinde, bilim temellerine dayanarak yükselebilmesinde, düşünce hürriyetinin disiplinli ve yapıcı olarak gelişebilmesinde, demokrasinin verimli olabilmesinde, erginleşebilmesinde, üniversite bağımsızlığının büyük rolü olduğunu Türk halkoyu kavramıştı.
Okuryazar oranı pek düşük bu toplumda bu gerçeğin kavranmış olması, bir büyük olgunluğun belirtisi idi. Demokrasinin inancalarından biri idi. Türk halkoyu üniversite bağımsızlığına öylesine sahip çıkmıştı ki, kendini Anayasa ile kanun ile sınırlamak istemeyen, istemediği için de devrilen Demokrat Parti iktidarı bile, ilk bir-iki denemenin acı dersinden sonra, en sinirlendiği profesörleri bile kürsülerinden uzaklaştırmakta tereddüt eder olmuştu.
Fakat bir de dün sabah, gazete manşetlerine baktık ki, 150 profesör, doçent, asistan Milli Birlik Komitesinin çıkardığı bir kanunla meslekten çıkarılıvermiş.
Türk halkoyunun o kadar benimsediği bir dâvada, üniversite bağımsızlığı dâvasında, böylesine aykırı, böylesine geniş kapsamlı bir karar verilirken, hiç olmazsa bir gerekçe de verilmeli idi.
Devrime karşı gelmiş, ya da Devrimden önceki iktidar ile türlü yollardan işbirliği yapmış profesör doçent veya asistanların görevlerine son verilmesi, bir Devrim idaresinin hakkı sayılabilirdi. Fakat bu kanunla görevlerinden alınanlar, mesleklerine son verilenler arasında, Devrimi yürekten benimsemiş, daha önce Demokrat Parti iktidarına karşı açıktan cephe almış, yalnız kürsülerinde, yalnız gazete, dergi sütunlarında değil, sokaklarda bile savaşmış, değerli ve mert bilim adamları da vardır.
Böyleleri için de böylesine ağır bir karar verilmesinin nedenlerini öğrenme hakkı Türk halkoyundan nasıl esirgenir?
Böylesine ağır, üniversite bağımsızlığına böylesine aykırı bir karar karşısında, hele böyle bir kararın tek bir sebep gösterilmeksizin verilmesi karşısında, Türk halkoyu susarsa, Millî Birlik Komitesi üyelerinden birinin sık sık kötülediği «nemelâzımcılığa» kapılırsa, Millî Birlik Komitesı bu ilkede demokrasinin yerleşeceğine, kökleşeceğine nasıl güvenebilir?
Demokrasi ancak, demokratik yollardan kurulursa gerçeklik kazanır, temelli olur. Bir kalemde ve sebep göstermeksizin 150 üniversite öğretim kadrosu üyesini defterden silivermek gibi yollarla kurulacak bir demokrasiye de, bir üniversite bağımsızlığına da güven olmaz.
Halkoyuna saygı sadece oy serbestliğine saygı değildir.
Halkoyuna saygı, hiç olmazsa, her kararın nedenini açıklamayı gerektirir.
Şu sırada, Türk halkoyu denilince akla gelen, bu halkoyunu meydana getiren herkesin düşündüğüne inandığım soruyu soruyorum:
- Neden?..
Neden bir kalemde 150 üniversite profesörü, doçenti, asistanı kürsülerinden, hem de bir daha dönememek üzere alınmıştır?
Bir yanda Millî Eğitim seferberliği açılır, öbür yanda öğretici azlığından dert yanılırken, neden üniversitelerin öğretim kadrosu böylesine budanmıştır?
Bu budamayı yapan kanunun gerekçesi nedir, dayanağı nedir hele — bir bakıma hepsinden daha önemli bir soru — hukuki niteliği, desteği nedir?
Millî Birlik Komitesi, demokrasi isteğinde, üniversite bağımsızlığına inanışında, halkoyuna saygısında samimî ise, bu «neden» lerin, bu «nedir» lerin cevabını, şimdiden çok geç kalmış da olsa vermelidir.
İhtilâl, zaten, ihtilâli en çok destekleyenler, hattâ yapanlar arasında bile huzursuzluk yaratır. İhtilâllerin tabiatındaki bu huzursuzluğu yatıştırmak, gidermek, ihtilâl idarecilerinin başlıca meselesidir.
Sebepsiz, gerekçesiz, önceden habersiz, üniversite dahil her meslekte herhangi bir an böylesine geniş kapsamlı budamalar yapılabileceğini gören bir toplum nasıl huzura kavuşur, nasıl o toplumda herkes gönül huzuru içinde işine, gücüne koyulur?
«Vatandaş çalış, çalış, çalış!...»
Fakat kim de çalışacak güç kalır?
BÜLENT ECEVİT
Üniversiteye neden vuruldu?
Türkiye'de güçlü, uyanık bîr halkoyu vardır. 27 Mayıs Devrimini yapanların harekete geçmesinde ve başarıya ulaşmasında halkoyunun güçlülüğü ve uyanıklığı başlıca etken olmuştur.
Şimdi bu halkoyunu hiçe saymak, hemen her sabah sürprizlerle karşı karşıya bırakmak, 27 Mayıs Devrimini yapanlara hiç yaraşmıyor. Yaraşmadığı gibi, basiretli bir davranış da olmuyor. Halkoyunu bir kenara itmekle, hiçe saymakla Millî Birlik İdaresi bindiği dalı kesmektedir.
Türk halkoyunun son yıllarda benimsediği dâvalardan biri üniversite bağımsızlığı idi. Türk toplumunun haysiyetli bir toplum olarak yaşıyabilmesinde, bilim temellerine dayanarak yükselebilmesinde, düşünce hürriyetinin disiplinli ve yapıcı olarak gelişebilmesinde, demokrasinin verimli olabilmesinde, erginleşebilmesinde, üniversite bağımsızlığının büyük rolü olduğunu Türk halkoyu kavramıştı.
Okuryazar oranı pek düşük bu toplumda bu gerçeğin kavranmış olması, bir büyük olgunluğun belirtisi idi. Demokrasinin inancalarından biri idi. Türk halkoyu üniversite bağımsızlığına öylesine sahip çıkmıştı ki, kendini Anayasa ile kanun ile sınırlamak istemeyen, istemediği için de devrilen Demokrat Parti iktidarı bile, ilk bir-iki denemenin acı dersinden sonra, en sinirlendiği profesörleri bile kürsülerinden uzaklaştırmakta tereddüt eder olmuştu.
Fakat bir de dün sabah, gazete manşetlerine baktık ki, 150 profesör, doçent, asistan Milli Birlik Komitesinin çıkardığı bir kanunla meslekten çıkarılıvermiş.
Türk halkoyunun o kadar benimsediği bir dâvada, üniversite bağımsızlığı dâvasında, böylesine aykırı, böylesine geniş kapsamlı bir karar verilirken, hiç olmazsa bir gerekçe de verilmeli idi.
Devrime karşı gelmiş, ya da Devrimden önceki iktidar ile türlü yollardan işbirliği yapmış profesör doçent veya asistanların görevlerine son verilmesi, bir Devrim idaresinin hakkı sayılabilirdi. Fakat bu kanunla görevlerinden alınanlar, mesleklerine son verilenler arasında, Devrimi yürekten benimsemiş, daha önce Demokrat Parti iktidarına karşı açıktan cephe almış, yalnız kürsülerinde, yalnız gazete, dergi sütunlarında değil, sokaklarda bile savaşmış, değerli ve mert bilim adamları da vardır.
Böyleleri için de böylesine ağır bir karar verilmesinin nedenlerini öğrenme hakkı Türk halkoyundan nasıl esirgenir?
Böylesine ağır, üniversite bağımsızlığına böylesine aykırı bir karar karşısında, hele böyle bir kararın tek bir sebep gösterilmeksizin verilmesi karşısında, Türk halkoyu susarsa, Millî Birlik Komitesi üyelerinden birinin sık sık kötülediği «nemelâzımcılığa» kapılırsa, Millî Birlik Komitesı bu ilkede demokrasinin yerleşeceğine, kökleşeceğine nasıl güvenebilir?
Demokrasi ancak, demokratik yollardan kurulursa gerçeklik kazanır, temelli olur. Bir kalemde ve sebep göstermeksizin 150 üniversite öğretim kadrosu üyesini defterden silivermek gibi yollarla kurulacak bir demokrasiye de, bir üniversite bağımsızlığına da güven olmaz.
Halkoyuna saygı sadece oy serbestliğine saygı değildir.
Halkoyuna saygı, hiç olmazsa, her kararın nedenini açıklamayı gerektirir.
Şu sırada, Türk halkoyu denilince akla gelen, bu halkoyunu meydana getiren herkesin düşündüğüne inandığım soruyu soruyorum:
- Neden?..
Neden bir kalemde 150 üniversite profesörü, doçenti, asistanı kürsülerinden, hem de bir daha dönememek üzere alınmıştır?
Bir yanda Millî Eğitim seferberliği açılır, öbür yanda öğretici azlığından dert yanılırken, neden üniversitelerin öğretim kadrosu böylesine budanmıştır?
Bu budamayı yapan kanunun gerekçesi nedir, dayanağı nedir hele — bir bakıma hepsinden daha önemli bir soru — hukuki niteliği, desteği nedir?
Millî Birlik Komitesi, demokrasi isteğinde, üniversite bağımsızlığına inanışında, halkoyuna saygısında samimî ise, bu «neden» lerin, bu «nedir» lerin cevabını, şimdiden çok geç kalmış da olsa vermelidir.
İhtilâl, zaten, ihtilâli en çok destekleyenler, hattâ yapanlar arasında bile huzursuzluk yaratır. İhtilâllerin tabiatındaki bu huzursuzluğu yatıştırmak, gidermek, ihtilâl idarecilerinin başlıca meselesidir.
Sebepsiz, gerekçesiz, önceden habersiz, üniversite dahil her meslekte herhangi bir an böylesine geniş kapsamlı budamalar yapılabileceğini gören bir toplum nasıl huzura kavuşur, nasıl o toplumda herkes gönül huzuru içinde işine, gücüne koyulur?
«Vatandaş çalış, çalış, çalış!...»
Fakat kim de çalışacak güç kalır?
Koleksiyon
Alıntı
“Üniversiteye Neden Vuruldu?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1266 ulaşıldı.