Yunanistan Notları III: Türkiye - Yunanistan
Başlık:
Yunanistan Notları III: Türkiye - Yunanistan
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1960-10-28
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Yunanistan Notları: III
Türkiye - Yunanistan
İçerde diktatörlük eğilimi gösteren bir idarenin dışarısı için, hele komşu ülkeler için ne kadar büyük bir kaygı ve güvensizlik unsuru olabileceğini, Yunanistan'ın Türkiye karşısındaki durumu çok iyi gösteriyor. Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarı yıkılmakla, Yunanlılar da bir kâbusdan kurtulmuş, üstlerinden bir kara bulut kalkıp feraha cıkmıs gibiler. Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, şimdi Türkiye yönünden ciddî bir kaygıları kalmamış, D. P. devrinin hatıralarından da bir an önce kurtulmak istiyorlar. Örneğin, Türk heyeti oradayken, Atina Belediye Meclisi, Bayar ve Gökay'a verilen nişanların iptalini kararlaştırmış. Yunan Hükümetiyle temasından sonra Türk Dışişleri Bakanı Selim Sarper'in Gümülcine'de açıkladığına göre, bu sehirdeki «Celâl Bayar Lisesi»nin de adı değiştirilecekmiş.
Doğrusu D.P. iktidarının, dış maceralar aradığı sırada bile, Yunanistan üzerinde en küçük bir emel beslediği söylenemez. Gerçi 6-7 Eylül faciası Yunanlıları çok ürkütmüş, D. P. iktidarından soğutmuştu. Fakat 6-7 Eylül sorumluluğunun yükü altında D. P. iktidarı, zaman zaman Yunanistan'a ve İstanbul'daki Rum azınlığa çok yumuşak da davranmıştır.
Buna rağmen Yunanlıların o devrede kendilerini huzur içinde hissedemeyişlerinin türlü sebepleri vardır. Bu sebeplerin başında, D. P. iktidarı gibi sorumsuz bir idarenin ne istediğini, ne yapacağını kestirebilmekteki güçlük geliyordu. Böyle bir idarenin, dikkati iç meselelerden uzaklaştırmak için her çareye, her türlü dış maceraya atılması beklenebilirdi.
Örnek olur korkusu
İkincisi, Yunanlılar, Türkiye'deki durumun ergeç kendilerini de etkileyeceğinden korkuyorlardı. İçlerine kuruntular düşüyordu. Kendi idarecilerinin Türkiye'deki D. P. idarecileriyle temaslarından kaygı ve huzursuzluk duyuyorlardı. Karamanlis Atina'da bir yol açacak olsa, pek hassas ve kuruntulu alan Yunan halkoyu, Karamanlis'in de Menderes'e özendiğine hükmediveriyordu. Oysa, öğrenebildiğim kadar, Karamanlis, imar çalışmaları sırasında kimseye en küçük bir zarar vermiş, kimsenin hakkını çiğnemiş, Menderes gibi keyfi hareket etmiş değildi. Üstelik Yunan basını hürdü ve muhalefet için her türlü denetleme imkânı açıktı.
Türkiye'nin gölgesi
Fakat ne var ki Yunanlılar, Türkiye'de olan her şeyin kendilerinde de olabileceği, kendilerini de etkileyeceği duygusundan kolay kolay kurtulamıyorlar. Türkiye'nin gölgesini daima üstlerinde duyuyorlar. Genel olarak, insan bir yabancı ülkeye gidince kendi meselelerinden uzaklaşır. Yunanistan'a giden bir Türk içinse buna imkân yok. Türkiye'de olup bitenler Yunanistan'da günü gününe izleniyor. Yunan basınının baş konularından biri Türkiye...
Üstelik Yunan halkoyunun ve basının pek hassas ve kuruntulu oluşu, en küçük bir kıvılcımla alevleniverişi de Türkiye'den gelen seslerin Yunanistan'da yüksek perdeden yankılanmasına sebep oluyor.
Sınırda kazara bir Jandarma silâhı patlasa Türkiye'nin «emperyalist emeller» beslemeğe başladığını; Türkiye ile Rusya arasında normale yakın komşuluk münasebetlerinden söz edilse Türkiye'nin tarafsızlığa kaydığını sanan Yunanlılar, Yunan gazeteleri görülüyor.
Hele bazıları o kadar kuruntulu ki, Türkiye hiç bir şeye sesini çıkarmadan, hiç bir şey yapmadan, olduğu yerde dursa, sadece nüfus artışını bile adetâ Yunanistan'a karşı sinsice bir tertip sayacaklar. İşte size bir örnek: Geçen Pazar Türkiye'de nüfus sayımı yapılırken, muhalif (fakat Komünist olmayan) «Estia» gazetesi hemen bu konuda da bir yorum yayınlıyor; sayım sonunda Türkiye nüfusunun 30 milyonu aşmış olacağını alaylı bir dille bildirdikten, oysa Türkiye nüfusunun aslında 13 - 14 milyondan ibaret olduğunu ileri sürdükten sonra,
«Ankara'dan yayınlanacak istatistiklerde nüfusun 30-35 milyona yükseldiği bildirileceği zaman budala Amerikalılar gene hayretler içinde kalacak... ve gene para dökecektir», diyor.
Basına düşen ödev
Demokrasilerde hükümetler halkoyuna rağmen bir politika güdemiyeceklerine göre, Türk - Yunan dostluğunun gelişebilmesi için de, sadece karşılıklı iki Hükümetin biribine karşı anlayış ve yakınlık göstermesi, beklenen sonucu almağa yetmiyecektir. Halkoyunun ve ona geniş ölçüde yön veren basının da bu amacı benimsemesi, haksız şüphelerden, yersiz kuruntulardan, ön yargılardan kendini kurtarması gerekir.
Nitekim Yunan Başbakanı Karamanlis, Atina'da, Türkiye Büyükelçisi Adnan Kural'ın tertiplediği kabul resminde Türk gazetecileriyle konuşurken, iki ulus arasında dostluğu geliştirmek için en büyük ödevin basına düştüğünü israrla belirtti. Hükümetler dostluk lüzumunu ne kadar kavramış olurlarsa olsunlar, basın bu dostluğa yardım etmezse, en küçük vesilelerle halkoyunu alevlendirirse, Hükümetlerin bütün çabalarının boşa gidebileceğini söyledi. Bu durumda, belki iki Hükümetten çok, iki basın arasında münasebetlerin gelişmesine, müşterek meselelerin görüşülmesine ihtiyaç vardır. Milletlerarası Basın Enstitüsünün Fransız - Alman basını arasında tertiplediği konferanslar iki komşu ülke arasında harbten sonra dostluk kurulabilmesini sağlayan başlıca etken olmuştur. Şimdi aynı usule Türk - Yunan basını arasında da başvurulabilir.
Atina'da bulunduğumuz sırada Ahmet Emin Yalman bunun için teşebbüse geçti. Daha önceki teşebbüsleri Yunan basınından pek ilgi görmemiş. Fakat bu sefer, görüştüğümüz Yunanlı gazeteciler de teklifi hararetle benimser güründüler.
Eğer bu temaslar gerçekleşir, ve Türk gazetecileri, değerli Yunanlı meslekdaşlarını bir takım yersiz kuruntulardan, ön yargılardan kurtarabilirlerse, herhalde Türk - Yunan dostluğunun gelişmesine, geçmişde türlü sebeplerle çatışmış uluslar için bir yakınlaşma örneği vermesine, hiç bir engel kalmıyacaktır.
Atina'da görüştüğümüz Yunan devlet adamlarından Türk basınının ağır başlılığı hakkında işittiğimiz övgülerin bizi çok duygulandırdığını da bu vesileyle belirtmek isterim.
BÜLENT ECEVİT
Yunanistan Notları: III
Türkiye - Yunanistan
İçerde diktatörlük eğilimi gösteren bir idarenin dışarısı için, hele komşu ülkeler için ne kadar büyük bir kaygı ve güvensizlik unsuru olabileceğini, Yunanistan'ın Türkiye karşısındaki durumu çok iyi gösteriyor. Türkiye'deki Demokrat Parti iktidarı yıkılmakla, Yunanlılar da bir kâbusdan kurtulmuş, üstlerinden bir kara bulut kalkıp feraha cıkmıs gibiler. Dünkü yazımızda belirttiğimiz gibi, şimdi Türkiye yönünden ciddî bir kaygıları kalmamış, D. P. devrinin hatıralarından da bir an önce kurtulmak istiyorlar. Örneğin, Türk heyeti oradayken, Atina Belediye Meclisi, Bayar ve Gökay'a verilen nişanların iptalini kararlaştırmış. Yunan Hükümetiyle temasından sonra Türk Dışişleri Bakanı Selim Sarper'in Gümülcine'de açıkladığına göre, bu sehirdeki «Celâl Bayar Lisesi»nin de adı değiştirilecekmiş.
Doğrusu D.P. iktidarının, dış maceralar aradığı sırada bile, Yunanistan üzerinde en küçük bir emel beslediği söylenemez. Gerçi 6-7 Eylül faciası Yunanlıları çok ürkütmüş, D. P. iktidarından soğutmuştu. Fakat 6-7 Eylül sorumluluğunun yükü altında D. P. iktidarı, zaman zaman Yunanistan'a ve İstanbul'daki Rum azınlığa çok yumuşak da davranmıştır.
Buna rağmen Yunanlıların o devrede kendilerini huzur içinde hissedemeyişlerinin türlü sebepleri vardır. Bu sebeplerin başında, D. P. iktidarı gibi sorumsuz bir idarenin ne istediğini, ne yapacağını kestirebilmekteki güçlük geliyordu. Böyle bir idarenin, dikkati iç meselelerden uzaklaştırmak için her çareye, her türlü dış maceraya atılması beklenebilirdi.
Örnek olur korkusu
İkincisi, Yunanlılar, Türkiye'deki durumun ergeç kendilerini de etkileyeceğinden korkuyorlardı. İçlerine kuruntular düşüyordu. Kendi idarecilerinin Türkiye'deki D. P. idarecileriyle temaslarından kaygı ve huzursuzluk duyuyorlardı. Karamanlis Atina'da bir yol açacak olsa, pek hassas ve kuruntulu alan Yunan halkoyu, Karamanlis'in de Menderes'e özendiğine hükmediveriyordu. Oysa, öğrenebildiğim kadar, Karamanlis, imar çalışmaları sırasında kimseye en küçük bir zarar vermiş, kimsenin hakkını çiğnemiş, Menderes gibi keyfi hareket etmiş değildi. Üstelik Yunan basını hürdü ve muhalefet için her türlü denetleme imkânı açıktı.
Türkiye'nin gölgesi
Fakat ne var ki Yunanlılar, Türkiye'de olan her şeyin kendilerinde de olabileceği, kendilerini de etkileyeceği duygusundan kolay kolay kurtulamıyorlar. Türkiye'nin gölgesini daima üstlerinde duyuyorlar. Genel olarak, insan bir yabancı ülkeye gidince kendi meselelerinden uzaklaşır. Yunanistan'a giden bir Türk içinse buna imkân yok. Türkiye'de olup bitenler Yunanistan'da günü gününe izleniyor. Yunan basınının baş konularından biri Türkiye...
Üstelik Yunan halkoyunun ve basının pek hassas ve kuruntulu oluşu, en küçük bir kıvılcımla alevleniverişi de Türkiye'den gelen seslerin Yunanistan'da yüksek perdeden yankılanmasına sebep oluyor.
Sınırda kazara bir Jandarma silâhı patlasa Türkiye'nin «emperyalist emeller» beslemeğe başladığını; Türkiye ile Rusya arasında normale yakın komşuluk münasebetlerinden söz edilse Türkiye'nin tarafsızlığa kaydığını sanan Yunanlılar, Yunan gazeteleri görülüyor.
Hele bazıları o kadar kuruntulu ki, Türkiye hiç bir şeye sesini çıkarmadan, hiç bir şey yapmadan, olduğu yerde dursa, sadece nüfus artışını bile adetâ Yunanistan'a karşı sinsice bir tertip sayacaklar. İşte size bir örnek: Geçen Pazar Türkiye'de nüfus sayımı yapılırken, muhalif (fakat Komünist olmayan) «Estia» gazetesi hemen bu konuda da bir yorum yayınlıyor; sayım sonunda Türkiye nüfusunun 30 milyonu aşmış olacağını alaylı bir dille bildirdikten, oysa Türkiye nüfusunun aslında 13 - 14 milyondan ibaret olduğunu ileri sürdükten sonra,
«Ankara'dan yayınlanacak istatistiklerde nüfusun 30-35 milyona yükseldiği bildirileceği zaman budala Amerikalılar gene hayretler içinde kalacak... ve gene para dökecektir», diyor.
Basına düşen ödev
Demokrasilerde hükümetler halkoyuna rağmen bir politika güdemiyeceklerine göre, Türk - Yunan dostluğunun gelişebilmesi için de, sadece karşılıklı iki Hükümetin biribine karşı anlayış ve yakınlık göstermesi, beklenen sonucu almağa yetmiyecektir. Halkoyunun ve ona geniş ölçüde yön veren basının da bu amacı benimsemesi, haksız şüphelerden, yersiz kuruntulardan, ön yargılardan kendini kurtarması gerekir.
Nitekim Yunan Başbakanı Karamanlis, Atina'da, Türkiye Büyükelçisi Adnan Kural'ın tertiplediği kabul resminde Türk gazetecileriyle konuşurken, iki ulus arasında dostluğu geliştirmek için en büyük ödevin basına düştüğünü israrla belirtti. Hükümetler dostluk lüzumunu ne kadar kavramış olurlarsa olsunlar, basın bu dostluğa yardım etmezse, en küçük vesilelerle halkoyunu alevlendirirse, Hükümetlerin bütün çabalarının boşa gidebileceğini söyledi. Bu durumda, belki iki Hükümetten çok, iki basın arasında münasebetlerin gelişmesine, müşterek meselelerin görüşülmesine ihtiyaç vardır. Milletlerarası Basın Enstitüsünün Fransız - Alman basını arasında tertiplediği konferanslar iki komşu ülke arasında harbten sonra dostluk kurulabilmesini sağlayan başlıca etken olmuştur. Şimdi aynı usule Türk - Yunan basını arasında da başvurulabilir.
Atina'da bulunduğumuz sırada Ahmet Emin Yalman bunun için teşebbüse geçti. Daha önceki teşebbüsleri Yunan basınından pek ilgi görmemiş. Fakat bu sefer, görüştüğümüz Yunanlı gazeteciler de teklifi hararetle benimser güründüler.
Eğer bu temaslar gerçekleşir, ve Türk gazetecileri, değerli Yunanlı meslekdaşlarını bir takım yersiz kuruntulardan, ön yargılardan kurtarabilirlerse, herhalde Türk - Yunan dostluğunun gelişmesine, geçmişde türlü sebeplerle çatışmış uluslar için bir yakınlaşma örneği vermesine, hiç bir engel kalmıyacaktır.
Atina'da görüştüğümüz Yunan devlet adamlarından Türk basınının ağır başlılığı hakkında işittiğimiz övgülerin bizi çok duygulandırdığını da bu vesileyle belirtmek isterim.
Koleksiyon
Alıntı
“Yunanistan Notları III: Türkiye - Yunanistan,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1265 ulaşıldı.