Âdil Ihtilâl
Başlık:
Âdil Ihtilâl
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1960-10-17
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
ÂDIL IHTİLÂL
Tarih, ihtilâl mahkemelerine ait çok kötü örneklerle doludur. Hele son yıllarda, Irak'taki ihtilâlden sonra kurulan Mehdavî Mahkemesi» Küba'daki ihtilâlden sonra Castro'nun kurduğu Halk Mahkemesi, her iki ihtilâl hakkında da en iyi niyetleri, en büyük umutları besleyenleri bile derin hayal kırıklığına uğratmıştır. Dışardan bu mahkemeleri gözleyenler, bir adalet dağıtımı karşısında değil, bir eski Roma arenasında kölelerin aslanlara parçalattırılışı gibi zalimane bir «eğlence» karşısında bulundukları intibaını edinmişlerdir.
Hele adalet adı altındaki bu oyuna, seyirci ve teşvikçi olarak katılanların davranışı, yalnız o memleketlerdeki ihtilâl idarelerinin değil, o memleketler halkının da itibarını zedelemiştir.
Suçlu olduklarında, en ağır cezaları hakettiklerinde kimsenin şüphesi bulunmayan sanıklar, bu yüzden, neredeyse mağdur kişiler durumuna yükselebilmişlerdir.
Gerek bu gibi kötü örneklerin etkisi altında, gerek Türk Ulusunun Batıda yanlış tanınmış olması yüzünden, bir çok Batılı çevreler, Yassıada duruşmalarını da oldukça karamsar ön yargılarla bekliyor gibiydiler.
Bu karamsarlığın ne kadar yersiz, bu ön yargıların ne kadar haksız olduğu, duruşmaların daha ilk iki gününden anlaşılmış bulunmalıdır.
Nasıl 27 Mayıs Devrimi, bütün dünyayı şaşırtan bir ihtilâl olmuş, ihtilâllerin tabiatına aykırı sanılan bir yumuşaklık, bir medenîlik, bir i n s a n i l i k içinde başarılmışsa, Devrim öncesinin hesabı da, şimdi, öyle bir «nazik ihtilâl»e yaraşır şartlar altında görülmektedir.
Bu hesabın elbette görülmesi gerekti. Bu hesap görülmezse, ihtilâli yapanlar, ihtilâlin haklılığından, ihtilâlin hukukî dayanaklarının sağlamlığından kendileri şüphe edermiş gibi bir durumda görünebilirlerdi.
Gerçi hiç bir ihtilâl idaresi böyle hir durumda görünmek istemez. Fakat pek çok ihtilâl idaresinin de bu hesabı gerçekten âdil bir şekilde görmek işine gelmez. Çünkü ya ihtilâlin hukukî dayanakları zayıftır, ya bizzat ihtilâlcilerin ihtilâl sırasında kullanmış oldukları metodlar kötüdür, ya da ihtilâlle iş basına geldikten sonra, yeni iktidar sahipleri, devirdikleri kimselerin yolundan pek ayrı olmayan bir yol tutmuşlardır veya tutmak niyetindedirler.
27 Mayıs Devrimini yapanlarsa, bu bakımlardan çok farklı bir durumdadırlar. İhtilâlin hukukî dayanaklarının sağlamlığından, pek baklı olarak, şüphe etmeğe sebep görmemektedirler. Gene 27 Mayıs Devrimini yapanlar, ihtilâl sırasında en temiz, en insanî, en medenî bir davranışa bağlı kalmışlardır.
Sonradan kendilerini güç duruma düşürebilecek, yargılama sırasında düşüklere yöneltilen ithamların, yerli veya yabancı halkoyu tarafından kendilerine de yöneltilmesine, «siz de aynı hataları şimdiden yapmıyor musunuz?» sorusunun akıllara gelmesine yol açabilecek hareketlerden dikkatle kaçınmışlar, o türlü hareketlerin kendi davranış ve inanışlarından zaten beklenemiyeceğinin türlü delillerini vermişlerdir.
Nihayet, ve en önemlisi, 27 Mayıs Devrimini yapanlar, bu Devrimi hangi ülkü uğrunda yapmışlarsa. o ülkeye sonuna kadar bağlı kalmaya azimli olmalarının verdiği bir vicdan huzuru ve güvenç içindedirler. Irak'ta, Küba'da veya daha nice ülkelerde olduğu gibi, ulusu diktatörlükten kurtarmak iddasiyle ihtilâl yapıp da, ya önceden hesaplı olarak ya sonradan bir takım ihtirasların tuzağına veya çaresizlik duygusuna düşerek kendileri diktatörlük yoluna giren ihtilâlciler, elbette, geçmiş devrin hesabını görürken, bu kadar adîl, bu kadar sakin, mahkemeler sırasında kendi kendilerine bu kadar güvenli, adalete bu kadar saygılı kalamazlardı.
Sadece Yassıada'daki mahkemenin cereyan tarzı ile, düşük iktidar zamanındaki bir çok siyasî dâvaların cereyan tarzı arasındaki fark bile, ihtilâlin ne kadar haklı, ne kadar gerekli olduğunu. ve yapılış sebebine ne kadar bağlı kaldığını göstermeğe yetse gerektir.
Bir çok ihtilâl rejimleri, sırf adaletten ayrıldıkları için normal demokratik rejime geçmekte tereddüde düşmüş, güçlüklerle karşılaşmışlardır.
Yassıada muhakemesinin sonuna kadar bu şekilde yürütülmesi, ihtilâlin meşruluğuna, haklılığına en sağlam tanıt olacağı gibi, normal demokratik rejime kısa zamanda ve kolayca geçebilmenin de en güvenilir teminatlarından biri olacaktır.
BÜLENT ECEVİT
ÂDIL IHTİLÂL
Tarih, ihtilâl mahkemelerine ait çok kötü örneklerle doludur. Hele son yıllarda, Irak'taki ihtilâlden sonra kurulan Mehdavî Mahkemesi» Küba'daki ihtilâlden sonra Castro'nun kurduğu Halk Mahkemesi, her iki ihtilâl hakkında da en iyi niyetleri, en büyük umutları besleyenleri bile derin hayal kırıklığına uğratmıştır. Dışardan bu mahkemeleri gözleyenler, bir adalet dağıtımı karşısında değil, bir eski Roma arenasında kölelerin aslanlara parçalattırılışı gibi zalimane bir «eğlence» karşısında bulundukları intibaını edinmişlerdir.
Hele adalet adı altındaki bu oyuna, seyirci ve teşvikçi olarak katılanların davranışı, yalnız o memleketlerdeki ihtilâl idarelerinin değil, o memleketler halkının da itibarını zedelemiştir.
Suçlu olduklarında, en ağır cezaları hakettiklerinde kimsenin şüphesi bulunmayan sanıklar, bu yüzden, neredeyse mağdur kişiler durumuna yükselebilmişlerdir.
Gerek bu gibi kötü örneklerin etkisi altında, gerek Türk Ulusunun Batıda yanlış tanınmış olması yüzünden, bir çok Batılı çevreler, Yassıada duruşmalarını da oldukça karamsar ön yargılarla bekliyor gibiydiler.
Bu karamsarlığın ne kadar yersiz, bu ön yargıların ne kadar haksız olduğu, duruşmaların daha ilk iki gününden anlaşılmış bulunmalıdır.
Nasıl 27 Mayıs Devrimi, bütün dünyayı şaşırtan bir ihtilâl olmuş, ihtilâllerin tabiatına aykırı sanılan bir yumuşaklık, bir medenîlik, bir i n s a n i l i k içinde başarılmışsa, Devrim öncesinin hesabı da, şimdi, öyle bir «nazik ihtilâl»e yaraşır şartlar altında görülmektedir.
Bu hesabın elbette görülmesi gerekti. Bu hesap görülmezse, ihtilâli yapanlar, ihtilâlin haklılığından, ihtilâlin hukukî dayanaklarının sağlamlığından kendileri şüphe edermiş gibi bir durumda görünebilirlerdi.
Gerçi hiç bir ihtilâl idaresi böyle hir durumda görünmek istemez. Fakat pek çok ihtilâl idaresinin de bu hesabı gerçekten âdil bir şekilde görmek işine gelmez. Çünkü ya ihtilâlin hukukî dayanakları zayıftır, ya bizzat ihtilâlcilerin ihtilâl sırasında kullanmış oldukları metodlar kötüdür, ya da ihtilâlle iş basına geldikten sonra, yeni iktidar sahipleri, devirdikleri kimselerin yolundan pek ayrı olmayan bir yol tutmuşlardır veya tutmak niyetindedirler.
27 Mayıs Devrimini yapanlarsa, bu bakımlardan çok farklı bir durumdadırlar. İhtilâlin hukukî dayanaklarının sağlamlığından, pek baklı olarak, şüphe etmeğe sebep görmemektedirler. Gene 27 Mayıs Devrimini yapanlar, ihtilâl sırasında en temiz, en insanî, en medenî bir davranışa bağlı kalmışlardır.
Sonradan kendilerini güç duruma düşürebilecek, yargılama sırasında düşüklere yöneltilen ithamların, yerli veya yabancı halkoyu tarafından kendilerine de yöneltilmesine, «siz de aynı hataları şimdiden yapmıyor musunuz?» sorusunun akıllara gelmesine yol açabilecek hareketlerden dikkatle kaçınmışlar, o türlü hareketlerin kendi davranış ve inanışlarından zaten beklenemiyeceğinin türlü delillerini vermişlerdir.
Nihayet, ve en önemlisi, 27 Mayıs Devrimini yapanlar, bu Devrimi hangi ülkü uğrunda yapmışlarsa. o ülkeye sonuna kadar bağlı kalmaya azimli olmalarının verdiği bir vicdan huzuru ve güvenç içindedirler. Irak'ta, Küba'da veya daha nice ülkelerde olduğu gibi, ulusu diktatörlükten kurtarmak iddasiyle ihtilâl yapıp da, ya önceden hesaplı olarak ya sonradan bir takım ihtirasların tuzağına veya çaresizlik duygusuna düşerek kendileri diktatörlük yoluna giren ihtilâlciler, elbette, geçmiş devrin hesabını görürken, bu kadar adîl, bu kadar sakin, mahkemeler sırasında kendi kendilerine bu kadar güvenli, adalete bu kadar saygılı kalamazlardı.
Sadece Yassıada'daki mahkemenin cereyan tarzı ile, düşük iktidar zamanındaki bir çok siyasî dâvaların cereyan tarzı arasındaki fark bile, ihtilâlin ne kadar haklı, ne kadar gerekli olduğunu. ve yapılış sebebine ne kadar bağlı kaldığını göstermeğe yetse gerektir.
Bir çok ihtilâl rejimleri, sırf adaletten ayrıldıkları için normal demokratik rejime geçmekte tereddüde düşmüş, güçlüklerle karşılaşmışlardır.
Yassıada muhakemesinin sonuna kadar bu şekilde yürütülmesi, ihtilâlin meşruluğuna, haklılığına en sağlam tanıt olacağı gibi, normal demokratik rejime kısa zamanda ve kolayca geçebilmenin de en güvenilir teminatlarından biri olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Âdil Ihtilâl,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1260 ulaşıldı.