"Onurdan Önce Doğruluk"
Başlık:
"Onurdan Önce Doğruluk"
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-10-15
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
"ONURDAN ÖNCE DOGRULUK,,
Bilmezler miydi önderlerinin neler yaptıklarını?.. Elbette bilirlerdi! Şimdi dâva konusu olan suçlardan pek çoğu, zamanında gazetelerde yazılmasa bile, halk arasında yayılmıştı.
Bilirlerdi ama bilmezmiş gibi, anlatılınca da inanmazmış gibi davranırlardı. Kendi kendilerini de, biribirlerini de aldatırlardı. Bilmezmiş gibi davranmaktan ya da kendi kendilerini aldatmaktan başka çare göremez olmuşlardı.
Kimi, çünkü, büyükleriyle kendi çapında suç ortağı olmuştu.
Ya bilerek, isteyerek, ya sürüklenerek... Onların suçluluğunu kabul etse kendi kendini de suçlu bulacaktı. Onun için onların suçlarını görmek işine gelmiyordu.
Kimi de, kendi suçsuz kalmış olsa bile, «bir defa kapılmış»tı. «Artık dönemez»di. Dönse, sözünden döndü olurdu. Yanılmış olurdu. Kanmış, aldanmış olurdu. Bunu da onuruna yediremiyordu.
Suç ortağı durumuna düşmüşler için bir şey denemez. Onlar sonuna kadar kendi kendilerini aldatacaklar. Önderlerini suçlu saymamakta inad ederlerse kendilerinin de suçlu sayılmaktan kurtulacakları yollu bir devekuşu mantığı ile, başlarını kuma sokup, kendi suçluluklarını sakladıklarını sanacaklar. Belki biraz gürültü yapmağa, huzursuzluk çıkarmağa da kalkışacaklar. Ama fazlasına güçleri yetmiyecek. Sırtlarını zorba bir iktidarın kuvvetine dayadıkları günlerde bile, doğrunun ve iymanlının gücü karşısında, ergeç sinerlerdi. Nerde kalmış şimdi baş kaldırabilsinler!.. Onlar ancak, tehlike üstlerinden akıp geçtikten sonra iç rahatlığına kavuşabileceklerdir. O zaman, başlarında biraz akıl, içlerinde biraz iyilik varsa, kendilerine doğru bir yol çizip kurtulabilecek; yoksa, çıkarları gene bazı karışık yollarda arayarak, şimdi atlatılabilecekleri cezalarını başka bir gün, başka bir vesile ile bulacaklardır.
Fakat, düşüklere hâlâ bağlılıkları bir onur meselesi olanların durumu başkadır. Onları huzura kavuşturmak, toplum içinde suçluların gölgesi gibi yaşamaktan kurtarmak, hem daha güç hem daha kolaydır.
Daha güçtür çünkü, düşüklere bağlılıkları hissîdir ve bu bağlılık kendi onurlarında düğümlenmektedir. Kendilerini aldata aldata kendilerine bir yalan yapısı kurmuşlar, o yapının içine girip kepenklerini kapatmışlardır. O yalan yapısı çökerse, bütün dünyaları yıkılmış gibi olacaktır.
Fakat bir bakıma da onları kurtarmak daha kolay: Çünkü suç işlememişlerdir; sırtlarında, dönüşlerini zorlaştıracak bir suç yükü yoktur.
Kendi kendilerini aldata aldata da olsa inandıkları eski önderlerinin, hepsi biribirinden ağır suçları, Yassıada duruşmalarında, tanıklarıyla, tanıtlarıyla ortaya serilip ispat edildikçe, dışardaki bu onur kurbanı eski Demokratlar iki şıktan birini seçmek zorunda kalacaklardır: Ya onurlarını yenmek, ve böylece önderlerinin suçluluğunu kabul edip artık onları reddetmek, onların hatırasına bağlılıktan, bu hatıraya bağlılıkla bir ilkel klân gibi biribirlerine yapışıp kalmaktan kurtulup, vicdanları ve düşünceleri hürriyete kavuşmuş kişiler olarak kendilerine yeni birer yol çizmek; ya da, onurlarını yenemezlerse, eski önderlerinin ispat edilen, inkâr edilemez hale gelen suçlarını küçümseyip hafife almak.
Fakat bunlar, hafife alınması ahlâkla, iyi yurttaşlıkla, insanlıkla bağdaşabilecek suçlar mıdır? İnsan hak ve hürriyetlerini, Anayasayı, millet iradesini çiğnemek, adalet bağımsızlığını ihlâl etmek, iktidarda kalma hırsı ile zor kullanarak kan dökmek, suikastler tertiplemek, yurttaşı yurttaşa karşı silâhlandırmak ve türlü yollardan devlet hazinesini soymak!.. Bu suçları hafife alan, ispat edildikleri halde bu suçları suç saymayan insan, iyi insan, ahlâklı insan, güvenilir yurttaş sayılabilir suçlu sayılırlar. Bu suçları hafife alanlar, topluma karşı, bu suçları işleyenler kadar tehlikeli, suçlu sayılırar. Bu suçları hafife alabilmek için, bir insan, Türk toplumunun bütün ahlâk ölçülerini, medenî toplumların bütün insanlık ölçülerini reddetmek zorundadır.
Demek ki, bu toplumda şerefli, medenî, ahlâklı birer insan yeri, iyi, güvenilir birer yurttaş yeri tutabilmek için, bu onur kurbanı eski Demokratların, onur anlayışlarını değiştirmekten başka çareleri yoktur.
Onurunu her şeyin üstünde tutmak, onur yüzünden, «aldanmışım», «yanılmışım» diyememek, insanı, yanlış bir yolda direnmek suretiyle çevresine her kötülüğü yapar hale getirebilir, en ağır suçları işlemeğe kadar götürebilir. Onuru uğruna her şeyi feda edebilen insan, sonunda böylece, toplumun ahlâk ölçüleri dışına çıkıp suç işleye işleye, çok değer verdiği onurunu da büsbütün yitirir.
Böyle zararlı ve tehlikeli bir onur anlayışından, ölçüsünden kurtulabilmek için, yani onurlulukta aşırılıktan kurtulabilmek için, bu yurttaşların, onurdan daha üstün bir nitelik olduğunu öğrenmeleri gerektir. Onurdan daha üstün olan, onurdan daha üstün tutulması gereken bu nitelik bir kelime ile, doğruluktur.
Büyük İngiliz şairi T. S. Eliot, bu gerçeği,
«Onurdan önce doğruluk»
mısraı ile bir özdeyiş haline getirmiştir.
Onurdan önce doğruluk!.
Doğruluk uğruna onurunu yenebilmek; onuru uğrunda doğruluktan ayrılmağa, kendi kendini aldatmağa, suç yoluna gitmeğe, herhalde tercih edilmelidir!
Bu tercihi yapamayan insan, onuruna sarıldığı ölçüde alçalmış, bu tercihi yapabilen insan ise, onurunu yenebildiği ölçüde yükselmiş olur.
Eski Demokrat Partililerden temiz kalmışların, sadece onur kurbanı olmuşların, böyle bir tercihi yapabilmeleri için, çevreleri de onlara yardımcı olmalıdır. İlkin, eski ve karanlık günlerin ayrılıklarını, kırgınlıklarını unutmağa hazır olduklarını göstermeli; sonra, bu eski Demokratların aldanmışlıklarını veya kendi kendilerini aldatmışlıklarını yüzlerine vurmaktan kaçınmalı; onları büsbütün onur kabukları içine çekilip kasılmak zorunda bırakmamalıdırlar! Onur kabuklarından çıkıp kurtulmalarını, gerçeği görüp doğruluğu seçmelerini kolaylaştırmalıdırlar!
BÜLENT ECEVİT
"ONURDAN ÖNCE DOGRULUK,,
Bilmezler miydi önderlerinin neler yaptıklarını?.. Elbette bilirlerdi! Şimdi dâva konusu olan suçlardan pek çoğu, zamanında gazetelerde yazılmasa bile, halk arasında yayılmıştı.
Bilirlerdi ama bilmezmiş gibi, anlatılınca da inanmazmış gibi davranırlardı. Kendi kendilerini de, biribirlerini de aldatırlardı. Bilmezmiş gibi davranmaktan ya da kendi kendilerini aldatmaktan başka çare göremez olmuşlardı.
Kimi, çünkü, büyükleriyle kendi çapında suç ortağı olmuştu.
Ya bilerek, isteyerek, ya sürüklenerek... Onların suçluluğunu kabul etse kendi kendini de suçlu bulacaktı. Onun için onların suçlarını görmek işine gelmiyordu.
Kimi de, kendi suçsuz kalmış olsa bile, «bir defa kapılmış»tı. «Artık dönemez»di. Dönse, sözünden döndü olurdu. Yanılmış olurdu. Kanmış, aldanmış olurdu. Bunu da onuruna yediremiyordu.
Suç ortağı durumuna düşmüşler için bir şey denemez. Onlar sonuna kadar kendi kendilerini aldatacaklar. Önderlerini suçlu saymamakta inad ederlerse kendilerinin de suçlu sayılmaktan kurtulacakları yollu bir devekuşu mantığı ile, başlarını kuma sokup, kendi suçluluklarını sakladıklarını sanacaklar. Belki biraz gürültü yapmağa, huzursuzluk çıkarmağa da kalkışacaklar. Ama fazlasına güçleri yetmiyecek. Sırtlarını zorba bir iktidarın kuvvetine dayadıkları günlerde bile, doğrunun ve iymanlının gücü karşısında, ergeç sinerlerdi. Nerde kalmış şimdi baş kaldırabilsinler!.. Onlar ancak, tehlike üstlerinden akıp geçtikten sonra iç rahatlığına kavuşabileceklerdir. O zaman, başlarında biraz akıl, içlerinde biraz iyilik varsa, kendilerine doğru bir yol çizip kurtulabilecek; yoksa, çıkarları gene bazı karışık yollarda arayarak, şimdi atlatılabilecekleri cezalarını başka bir gün, başka bir vesile ile bulacaklardır.
Fakat, düşüklere hâlâ bağlılıkları bir onur meselesi olanların durumu başkadır. Onları huzura kavuşturmak, toplum içinde suçluların gölgesi gibi yaşamaktan kurtarmak, hem daha güç hem daha kolaydır.
Daha güçtür çünkü, düşüklere bağlılıkları hissîdir ve bu bağlılık kendi onurlarında düğümlenmektedir. Kendilerini aldata aldata kendilerine bir yalan yapısı kurmuşlar, o yapının içine girip kepenklerini kapatmışlardır. O yalan yapısı çökerse, bütün dünyaları yıkılmış gibi olacaktır.
Fakat bir bakıma da onları kurtarmak daha kolay: Çünkü suç işlememişlerdir; sırtlarında, dönüşlerini zorlaştıracak bir suç yükü yoktur.
Kendi kendilerini aldata aldata da olsa inandıkları eski önderlerinin, hepsi biribirinden ağır suçları, Yassıada duruşmalarında, tanıklarıyla, tanıtlarıyla ortaya serilip ispat edildikçe, dışardaki bu onur kurbanı eski Demokratlar iki şıktan birini seçmek zorunda kalacaklardır: Ya onurlarını yenmek, ve böylece önderlerinin suçluluğunu kabul edip artık onları reddetmek, onların hatırasına bağlılıktan, bu hatıraya bağlılıkla bir ilkel klân gibi biribirlerine yapışıp kalmaktan kurtulup, vicdanları ve düşünceleri hürriyete kavuşmuş kişiler olarak kendilerine yeni birer yol çizmek; ya da, onurlarını yenemezlerse, eski önderlerinin ispat edilen, inkâr edilemez hale gelen suçlarını küçümseyip hafife almak.
Fakat bunlar, hafife alınması ahlâkla, iyi yurttaşlıkla, insanlıkla bağdaşabilecek suçlar mıdır? İnsan hak ve hürriyetlerini, Anayasayı, millet iradesini çiğnemek, adalet bağımsızlığını ihlâl etmek, iktidarda kalma hırsı ile zor kullanarak kan dökmek, suikastler tertiplemek, yurttaşı yurttaşa karşı silâhlandırmak ve türlü yollardan devlet hazinesini soymak!.. Bu suçları hafife alan, ispat edildikleri halde bu suçları suç saymayan insan, iyi insan, ahlâklı insan, güvenilir yurttaş sayılabilir suçlu sayılırlar. Bu suçları hafife alanlar, topluma karşı, bu suçları işleyenler kadar tehlikeli, suçlu sayılırar. Bu suçları hafife alabilmek için, bir insan, Türk toplumunun bütün ahlâk ölçülerini, medenî toplumların bütün insanlık ölçülerini reddetmek zorundadır.
Demek ki, bu toplumda şerefli, medenî, ahlâklı birer insan yeri, iyi, güvenilir birer yurttaş yeri tutabilmek için, bu onur kurbanı eski Demokratların, onur anlayışlarını değiştirmekten başka çareleri yoktur.
Onurunu her şeyin üstünde tutmak, onur yüzünden, «aldanmışım», «yanılmışım» diyememek, insanı, yanlış bir yolda direnmek suretiyle çevresine her kötülüğü yapar hale getirebilir, en ağır suçları işlemeğe kadar götürebilir. Onuru uğruna her şeyi feda edebilen insan, sonunda böylece, toplumun ahlâk ölçüleri dışına çıkıp suç işleye işleye, çok değer verdiği onurunu da büsbütün yitirir.
Böyle zararlı ve tehlikeli bir onur anlayışından, ölçüsünden kurtulabilmek için, yani onurlulukta aşırılıktan kurtulabilmek için, bu yurttaşların, onurdan daha üstün bir nitelik olduğunu öğrenmeleri gerektir. Onurdan daha üstün olan, onurdan daha üstün tutulması gereken bu nitelik bir kelime ile, doğruluktur.
Büyük İngiliz şairi T. S. Eliot, bu gerçeği,
«Onurdan önce doğruluk»
mısraı ile bir özdeyiş haline getirmiştir.
Onurdan önce doğruluk!.
Doğruluk uğruna onurunu yenebilmek; onuru uğrunda doğruluktan ayrılmağa, kendi kendini aldatmağa, suç yoluna gitmeğe, herhalde tercih edilmelidir!
Bu tercihi yapamayan insan, onuruna sarıldığı ölçüde alçalmış, bu tercihi yapabilen insan ise, onurunu yenebildiği ölçüde yükselmiş olur.
Eski Demokrat Partililerden temiz kalmışların, sadece onur kurbanı olmuşların, böyle bir tercihi yapabilmeleri için, çevreleri de onlara yardımcı olmalıdır. İlkin, eski ve karanlık günlerin ayrılıklarını, kırgınlıklarını unutmağa hazır olduklarını göstermeli; sonra, bu eski Demokratların aldanmışlıklarını veya kendi kendilerini aldatmışlıklarını yüzlerine vurmaktan kaçınmalı; onları büsbütün onur kabukları içine çekilip kasılmak zorunda bırakmamalıdırlar! Onur kabuklarından çıkıp kurtulmalarını, gerçeği görüp doğruluğu seçmelerini kolaylaştırmalıdırlar!
Koleksiyon
Alıntı
“"Onurdan Önce Doğruluk",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1259 ulaşıldı.