Başkentlerin En Gerçeği
Başlık:
Başkentlerin En Gerçeği
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 2
Tarih:
1960-10-13
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Başkentlerin en gerçeği
27 Mayıs Devrimi, Türkiye'yi, Demokrat Parti iktidarı sırasında yoksun kaldığı, uzak düştüğü birçok değerlere, haklara, hürriyetlere olduğu gibi, Cumhuriyet başkentine de yeniden kavuşturdu.
Hükümet işlerinin, eski payıtahttaki bir turistik otelin odalarında görüşülüp karara bağlanması gibi yakışıksız bir durum, Devrimle sona ererek, Cumhuriyet Hükümetinin merkezi, yeniden, Hükümetin çalıştığı, iş gördüğü yer oldu.
Ankara böylece, havasının suyunun İstanbul kadar tatlı olmamasından mıdır, yoksa halkının son seçimlerde muhalefete oy vermesinden midir, her nedense, yıllardır unutulduğu, söndürülmek istendiği Anadolu bozkırında yeniden ışıldamağa başladı.
Ankara, Cumhuriyet Türkiyesi başkentliğine, Kurtuluş Savaşının yöneltildiği, Kurtuluş Savaşı boyunca Millet Meclisinin toplandığı, Hükümetin çalıştığı yer olarak hak kazanmıştı. Fakat başkent oluşu, elbette yalnız, tesadüfî de sayılabilecek böyle bir hak kazanışdan ileri gelmiyordu. Ankara, Anadolunun ortasında, bütün yurt nabzının İstanbul'dakinden daha kolaylıkla dinlenmesini, yeni bir dünya görüşünün, yeni bir yaşama yolunun, yeni bir devlet düzeninin bütün yurda daha kolaylıkla yayılmasını sağlıyabilecek bir mevkide idi.
Üstelik, İstanbul gibi, gelenekleri çok kökleşmiş, tarihi canlı kalmış bir şehir olmadığı için, yeni Türkiye'nin örnek şehri olarak kurulmağa, devrimlerin fidanlığı olmağa elverişli idi.
Gerçekten de devrimler en çok ve en çabuk Ankara'da gelişti. Ankara'dan bütün yurdu etkilemeğe başladı. Gerici bir zümre iktidara gelinceye kadar, devrimlerin tutunacağında, Cumhuriyetin yaşıyacağında, Türk ulusunun kendi büyüklüğünü duyar ve duyurur duruma geleceğinde tereddüde düşenler, Ankara'da umutlarını, inançlarını tazeler, güçlerini Ankara'da yenilerlerdi. Fakat Demokrat Parti iktidarında yıllar geçtikçe, Ankara'nın bu umut ve güç verici niteliği söner olmuştu. Önceki yılların tersine, umut ve inanç yenileyebilmek, dayanma gücü kazanabilmek için Ankara'dan kaçmak, uzaklara, Doğulara, Güney—Doğulara gitmek gerekir olmuştu.
Ankara'nın eski Ankaralığının dirilişi 1960'ın 19 Nisanında başlar. Bir gün önce, Mecliste, demokrasiyi temelinden yıkacak darbeyi indirmiş, karanlık tertiplerini rahatça yürütebilmek için aradıkları sessizliği sağlıyacak, Türk halkını sindirecek bir tedbiri almış olduklarını sananlar, ilk samarı, 19 Nisan akşamı saat 17.15 de, Atatürk Bulvarında Ankara halkından yediler. 28 Nisanda İstanbul Üniversitesinde tutuşan, baskıya, diktatörlüğe isyan ateşi de, ertesi gün Ankara'ya sıçradı ve o günden Devrime kadar bir ay, Ankara, tarihinin en acılı fakat en güzel, en ateşli ve en şerefli günlerini yaşadı. Atatürk Bulvarı, bir ayının hemen her günü, adının eri oldu. Hemen her akşam saat 5'i geçerken, Atatürk Bulvarından, Ankara'nın eski selleri gibi gür, Türk halkının içindeki hürriyet ateşi aktı. Kadını ve çocuğuyla, üniversite gençliğiyle, subayı ve Harbiyelisiyle, memuru, işçisi ve esnafıyla, bütün Ankara halkıydı her akşam Atatürk Bulvarında ayaklanan; bütün Ankaraydı silâhlara Gaziosmanpaşa türküsünün yeni sözleriyle meydan okuyup, gazlı bonbaların dumanını hürriyet haykrısıyla boğan.
Önce Bulvarın bir köşesindeı «Olur mu böyle olur mu» sorsunun ıslığı vükselir ve bütüı Ankara, devrimci Ankara, hüıriyetsiz yaşıyamıyan genç Ankara, bu ıslıkla sanki baştan başa ürperirdi. Sonra, bir an içinde, Atatürk Bulvarında, gençliğin «Olur mu böyle olur mu?», sorusuna, hürriyet için ölümü göze almış bir halkın OLMAZ deyişi şahlandırdı.
Düşükler, daha Yassıadaya sürülmeden, 1960 Mayısı boyunca, Ankara'nın Atatürk Bulvarından sürülmüşlerdi.
27 Mayıs günü Ankara hayata yeniden doğmuş gibi mutlu idi. O gün Ankara bayramların en hak edilmişini yaşadı. O gün Ankara sanki yitirilmiş başkentliğine kavuştu. O günden beri Ankara yeniden Türkiye'de devrimciliğin güç kazandığı, Türk ulusunun umut tazelediği, Türkiye'nin yüreğinin çarptığı yer oldu.
Geçen yıl bugün bu köşede, Ankara'nın başkent oluşunun 36. yıldönümünde, «Ankara, gerçekten mi başkenttir?», diye soracak hale gelmiştik.
Bugün, başkent oluşunun 37. yıldönümünü ise, Ankara başkentlerin en gerçeği olduğunu göstermiş; bir kurtuluş savaşından, bir devlet kuruluşundan sonra, bir hürriyet savaşıyla da erginleşip yücelmiş olarak kutluyor.
BÜLENT ECEVİT
Başkentlerin en gerçeği
27 Mayıs Devrimi, Türkiye'yi, Demokrat Parti iktidarı sırasında yoksun kaldığı, uzak düştüğü birçok değerlere, haklara, hürriyetlere olduğu gibi, Cumhuriyet başkentine de yeniden kavuşturdu.
Hükümet işlerinin, eski payıtahttaki bir turistik otelin odalarında görüşülüp karara bağlanması gibi yakışıksız bir durum, Devrimle sona ererek, Cumhuriyet Hükümetinin merkezi, yeniden, Hükümetin çalıştığı, iş gördüğü yer oldu.
Ankara böylece, havasının suyunun İstanbul kadar tatlı olmamasından mıdır, yoksa halkının son seçimlerde muhalefete oy vermesinden midir, her nedense, yıllardır unutulduğu, söndürülmek istendiği Anadolu bozkırında yeniden ışıldamağa başladı.
Ankara, Cumhuriyet Türkiyesi başkentliğine, Kurtuluş Savaşının yöneltildiği, Kurtuluş Savaşı boyunca Millet Meclisinin toplandığı, Hükümetin çalıştığı yer olarak hak kazanmıştı. Fakat başkent oluşu, elbette yalnız, tesadüfî de sayılabilecek böyle bir hak kazanışdan ileri gelmiyordu. Ankara, Anadolunun ortasında, bütün yurt nabzının İstanbul'dakinden daha kolaylıkla dinlenmesini, yeni bir dünya görüşünün, yeni bir yaşama yolunun, yeni bir devlet düzeninin bütün yurda daha kolaylıkla yayılmasını sağlıyabilecek bir mevkide idi.
Üstelik, İstanbul gibi, gelenekleri çok kökleşmiş, tarihi canlı kalmış bir şehir olmadığı için, yeni Türkiye'nin örnek şehri olarak kurulmağa, devrimlerin fidanlığı olmağa elverişli idi.
Gerçekten de devrimler en çok ve en çabuk Ankara'da gelişti. Ankara'dan bütün yurdu etkilemeğe başladı. Gerici bir zümre iktidara gelinceye kadar, devrimlerin tutunacağında, Cumhuriyetin yaşıyacağında, Türk ulusunun kendi büyüklüğünü duyar ve duyurur duruma geleceğinde tereddüde düşenler, Ankara'da umutlarını, inançlarını tazeler, güçlerini Ankara'da yenilerlerdi. Fakat Demokrat Parti iktidarında yıllar geçtikçe, Ankara'nın bu umut ve güç verici niteliği söner olmuştu. Önceki yılların tersine, umut ve inanç yenileyebilmek, dayanma gücü kazanabilmek için Ankara'dan kaçmak, uzaklara, Doğulara, Güney—Doğulara gitmek gerekir olmuştu.
Ankara'nın eski Ankaralığının dirilişi 1960'ın 19 Nisanında başlar. Bir gün önce, Mecliste, demokrasiyi temelinden yıkacak darbeyi indirmiş, karanlık tertiplerini rahatça yürütebilmek için aradıkları sessizliği sağlıyacak, Türk halkını sindirecek bir tedbiri almış olduklarını sananlar, ilk samarı, 19 Nisan akşamı saat 17.15 de, Atatürk Bulvarında Ankara halkından yediler. 28 Nisanda İstanbul Üniversitesinde tutuşan, baskıya, diktatörlüğe isyan ateşi de, ertesi gün Ankara'ya sıçradı ve o günden Devrime kadar bir ay, Ankara, tarihinin en acılı fakat en güzel, en ateşli ve en şerefli günlerini yaşadı. Atatürk Bulvarı, bir ayının hemen her günü, adının eri oldu. Hemen her akşam saat 5'i geçerken, Atatürk Bulvarından, Ankara'nın eski selleri gibi gür, Türk halkının içindeki hürriyet ateşi aktı. Kadını ve çocuğuyla, üniversite gençliğiyle, subayı ve Harbiyelisiyle, memuru, işçisi ve esnafıyla, bütün Ankara halkıydı her akşam Atatürk Bulvarında ayaklanan; bütün Ankaraydı silâhlara Gaziosmanpaşa türküsünün yeni sözleriyle meydan okuyup, gazlı bonbaların dumanını hürriyet haykrısıyla boğan.
Önce Bulvarın bir köşesindeı «Olur mu böyle olur mu» sorsunun ıslığı vükselir ve bütüı Ankara, devrimci Ankara, hüıriyetsiz yaşıyamıyan genç Ankara, bu ıslıkla sanki baştan başa ürperirdi. Sonra, bir an içinde, Atatürk Bulvarında, gençliğin «Olur mu böyle olur mu?», sorusuna, hürriyet için ölümü göze almış bir halkın OLMAZ deyişi şahlandırdı.
Düşükler, daha Yassıadaya sürülmeden, 1960 Mayısı boyunca, Ankara'nın Atatürk Bulvarından sürülmüşlerdi.
27 Mayıs günü Ankara hayata yeniden doğmuş gibi mutlu idi. O gün Ankara bayramların en hak edilmişini yaşadı. O gün Ankara sanki yitirilmiş başkentliğine kavuştu. O günden beri Ankara yeniden Türkiye'de devrimciliğin güç kazandığı, Türk ulusunun umut tazelediği, Türkiye'nin yüreğinin çarptığı yer oldu.
Geçen yıl bugün bu köşede, Ankara'nın başkent oluşunun 36. yıldönümünde, «Ankara, gerçekten mi başkenttir?», diye soracak hale gelmiştik.
Bugün, başkent oluşunun 37. yıldönümünü ise, Ankara başkentlerin en gerçeği olduğunu göstermiş; bir kurtuluş savaşından, bir devlet kuruluşundan sonra, bir hürriyet savaşıyla da erginleşip yücelmiş olarak kutluyor.
Koleksiyon
Alıntı
“Başkentlerin En Gerçeği,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 3 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1258 ulaşıldı.