Prof. Feyzioğlu'nun Durumu ve Politikamızın Bir Meselesi
Başlık:
Prof. Feyzioğlu'nun Durumu ve Politikamızın Bir Meselesi
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" ss. 1, 5
Tarih:
1960-08-21
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Prof. Feyzioğlu'nun durumu ve politikamızın bir meselesi
İkimizin de dostu, ikimizin de sevdiği ve büyük değer verdiği Turhan Feyzioğlu'nun aktif politikadan uzaklaşmasını gerektirebilecek bir görev kabul etmesine ben de Özcan Ergüder kadar üzgünüm. Fakat onun gibi kızamıyorum. İki gün önce «Vatan» da çıkan yazısında. Ergüder. Prof. Feyzioğlu'nun bilim hayatına dönüşüne, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğünü kabul edişine, politikada ona bağlamış olduğu umutla oranlı olarak kızgın... «Yoruldu» diyor: «Nöbeti bıraktı» diyor; «C.H.P. için büyük kayıp» diyor... «Kayıp»a en yakın kafiyenin «ayıp» olmasının ceremesini de Feyzioğlu'na çektirip, «büyük kayıp» sözünün ardından, «ama ona da büyük ayıp» diyor.
Fakat ben, Turhan Feyzioğlu'nun politikaya girmesini en çok istemiş, Cumhuriyet Halk Partisi safında politikaya girişine en çok sevinmiş kimselerden biri olduğum halde, şimdi onun politikadan uzaklaşma, «nöbeti bırakma» sayılabilecek bir hareketini savunmaktan, hiç değilse anlamağa, ve serinkanlılıkla. bir şahıs meselesinin üstünde bir mesele olarak değerlendirmeğe çalışmaktan kendimi alamıyorum.
Bazı aydın çevrelerde politikayı ve particiliği hor ve kötü görmenin moda haline gelir gibi olduğu şu günlerde, Feyzioğlu'nun politikadan çekilme sayılabilecek bir adım atışından kaygı duymak şüphesiz pek yerindedir. Politika ve particilik düşmanları elinde bu, bir yeni koz olabilir:
— İşte Feyzioğlu da «politika çamuru» ndan sıyrıldı, diyebilirler.
C.H.P. yi her vesileyle kötülemek isteyenler,
— İşte Feyzioğlu da C.H.P. de faal olarak çalışmaya daha çok tahammül edemedi, diyebilirler.
Değeri parladıkça Feyzioğlu'nu çekemez olanlar da, şimdi ona,
— İşte kaçtı, diye hücum edebilirler.
Özcan Ergüder'in iyi niyetli tenkidi de, elbette, hem Feyzioğlu'nun C.H.P. saflarında aktif bir politikacı olarak faydasına inandığı, hem bu türlü yorumların, iddiaların etkisinden, zararından kaygı duyduğu için o kadar acı olmuştur.
Fakat, Turhan Feyzioğlu'nun politikayı asla «çamur»a benzetip hor görmeyecek kadar ergin bir aydın olduğu da, C.H.P. ye bilinçli ve ülkücü bağlılığı da, görevden kaçacak insan olmadığı da bellidir.
Fakat, şu da bellidir ki, Turhan Feyzioğlu'nun politikadaki, demokrasi savaşındaki büyük hizmetleri, siyaset tarihimizde ve siyaset edebiyatımızda önemli yer tutacak olan Meclis çalışmaları, ve C.H.P. ye dokunan yararlıkları, onun karakterinden ve bir çok kabiliyetlerinden olduğu kadar, gerçek bilim adamı kimliğinden de gelmektedir. Bu gerçek bilim adamı kimlimi ile o, üç yıl, Meclis kürsüsünden konuşmanın haysiyet ve değerini koruyup yükseltenlerden biri olmuştur.
Bilim adamı kimliğinden ayrı düşmüş bir Feyzioğlu, Feyzioğlu'nun kendisi için ve bilim hayatımız için bir kayıp olacağı kadar Büyük Millet Meclisi için de, Türk politikası için de bir kayıp olurdu.
Üzülünecek olan, Feyzioğlu'nun bilim hayatına dönmesi değil, bilim hayatına dönmesinin aktif politikadan ayrılmasını gerektirmesidir. Kayıp, Feyzioğlu'nun üniversite kürsüsünü seçmesinden değil, üniversite kürsüsü. ile Meclis kürsüsü arasında bir seçme yapmağa mecbur kalmasından doğmaktadır.
Bu, bir Feyzioğlu meselesi olarak değil, bir memleket meselesi olarak, Türk politikasının bir meselesi olarak ele alınmalıdır!
Bizde hem politikanın düzey (seviye) düşüklüğünden şikâyet edilir, politikacının politikayı meslek haline getirmemesi istenir, hem de politikayı meslek haline getirmeksizin politika yapmanın önüne türlü engeller çıkarılır. Politikayı meslek edinenlerden başka kimsenin politikayla ilgilenmesine, hele aktif politika yapmasına karşı engeller çıkarıldıkça, politikacılar toplum içinde tecrid edilip ayrı bir zümre durumuna, politika için politika yapar duruma gelmek, bir çok değer ve yeteneklerini yitirmek, bilgice yoksullaşıp kafaca kurumak tehlikesiyle karşılaşırlar.
Demokrasinin kökleştiği ülkelerde politika ,dişleri birbirine geçmiş bir çok çarkların bir arada işlediği bir mekanizmadır. Üniversiteler politikaya karışır, sendikalar politikaya karışır, dernekler karışır, meslek kurumları karışır. Hepsi, memleket politikasında aktif rol oynayan birer çark durumundadırlar. Parti teşkilâtlarının ve parlâmentonun meydana getirdiği çark ise, bütün o çarklar dizgesinin (manzumesinin) içinde, ortasında bir çark gibidir; dişleri birbirine geçmiş, birbirini etkileyerek, öylece bir ahenk kurarak dönen nice politika çarklarından, belki en büyüğü, fakat ancak bir tanesidir.
Böyle olunca, parti teşkilâtına veya parlâmentoya girip politikayı meslek edinenlerden ne kadarı yetersiz ve bilgisiz, tek yönlü ve kusurlu olursa olsun, demokratik politika mekanizması, her çarkın birbirini harekete geçirip, etkileyip döndürdüğü, sıhhatli ve yapıcı bir düzen içinde işlemeğe devam eder. Buna en belirli örnek Birleşik Amerika'dadır. Amerika'da aktif politikacıların, teşkilât politikacılarıyla milletvekillerinin çoğunluğu, birer melek olmaktan, kusursuz olmaktan, yeterli olmaktan epeyce uzaktırlar. Fakat Amerika'da politika. boşlukta tek başına dönen bir çark olmadığı için, bir çok çarkların, birbirini etkileyerek, denetleyerek, sınırlayarak döndüğü ahenkli, ve toplumun her kesimini kapsayan bir mekanizma olduğu için, aktif politikayı meslek edinenlerin kusurları, bu mekanizmada, hiç bir vakit, profesyonel politikacılığın faydalarını aşan zararlara, aksamalara sebep olmaz.
Bizde ise politika hâlâ boşlukta tek başına dönen bir çarktır. Birbirini etkileyerek, denetleyerek, sınırlayarak işleyen bir çarklar dizgesi haline getirilmesi yolunda henüz bir adım atılmış değildir. Çoğu kimseler henüz Türk toplumunu, politikanın bu kadar yaygın bir faaliyet haline gelmesine elverişli ve hazır saymazlar; ya da politikanın bu hale getirilmesi lüzumunu teslim etmezler. O yüzden politika, politikası meslek edinenlerin tekeline verilip tecrid edilir; saha daha çok politika için politika yapanlara açık kalır; bunun sonucu olarak da politikacılar, boşlukta yuvarlanma, kendi içlerinde kuruma, ve toplum tarafından âdetâ düşman gibi görülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılırlar.
Bundan, iyiniyetli politikacılar ne kadar ıstırap çekmekte iseler, toplum ve demokrasi de o kadar zarar görmektedir.
Politika ile toplum arasındaki demokrasinin tabiatına aykırı bu ayrılığı bir an önce kapatmağa; politika mekanizmasının, bir demokratik düzen içinde, gereği gibi işlemesini imkânsız kılan bu ikiliği bir an önce gidermeğe çalışmak, demokrasiyi milletçe benimseyebilmemizin, yaşatabilmemizin ve verimli hale getirebilmemizin başta gelen şartıdır.
Bu yönde ilk adım, politikayla daha sıkı münasebete geçmesinden en az ürkülecek, tersine, bundan en çok fayda umulacak çevrelerle politika arasında köprüler kurmakla atılabilir. Bu çevrelerin başında üniversitelerin geldiğinden de herhalde şüphe edilemez.
Böyle bir köprü, üniversitede olduğu kadar politikada da yararlı olabilecek kimseler için, aktif politikayla üniversite hocalığı arasında seçme yapmak mecburiyetini kaldırmakla kurulmuş olacaktır. Zaten bir çok demokratik ülkelerde böyle bir seçme mecburiyeti yoktur ve olması için de bir sebep görülmemektedir.
Bilim adamlarının üniversite kürsüsünden parlâmento kürsüsüne götürebileceği ne kadar çok şey varsa, parlâmentodan, aktif politikadan da üniversite kürsüsüne — hele sosyal, ekonomik, hukukî konularda — getirebileceği o kadar çok şey vardır. Hükümet içinde ve dışında bir çok üniversite profesörlerine politik görevler vermekle Millî Birlik idaresi de bu gerçeği gördüğünü göstermiştir.
Politika ile üniversite arasında seçme yapmak mecburiyetini kaldıran bir köprü kalıcı olarak kurulmakla, politikaya bilginin, müsbet düşüncenin, ışığı, desteği, yol göstericiliği; üniversitelere ise, ancak sosyal ve siyasal gerçeklerle yakından temasın sağlayabileceği toplum meseleleri üzerine daha yapıcı olarak eğilme yeteneği kazandırılmış olacaktır.
Eğer Prof. Feyzioğlu'nun düştüğü, ve politikada kendisine umutlar bağlayanları düşürdüğü, müşkül durum, memlekette, üniversite kürsüsü ile Meclis kürsüsü arasında seçme yapmak mecburiyetinin kaldırılması lüzumunun idrak edilmesine vesile olabilirse, demokrasimiz için, politika hayatımız için, hattâ üniversitelerimiz için sıhhatli bir çığır açılabilir.
BÜLENT ECEVİT
Prof. Feyzioğlu'nun durumu ve politikamızın bir meselesi
İkimizin de dostu, ikimizin de sevdiği ve büyük değer verdiği Turhan Feyzioğlu'nun aktif politikadan uzaklaşmasını gerektirebilecek bir görev kabul etmesine ben de Özcan Ergüder kadar üzgünüm. Fakat onun gibi kızamıyorum. İki gün önce «Vatan» da çıkan yazısında. Ergüder. Prof. Feyzioğlu'nun bilim hayatına dönüşüne, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Rektörlüğünü kabul edişine, politikada ona bağlamış olduğu umutla oranlı olarak kızgın... «Yoruldu» diyor: «Nöbeti bıraktı» diyor; «C.H.P. için büyük kayıp» diyor... «Kayıp»a en yakın kafiyenin «ayıp» olmasının ceremesini de Feyzioğlu'na çektirip, «büyük kayıp» sözünün ardından, «ama ona da büyük ayıp» diyor.
Fakat ben, Turhan Feyzioğlu'nun politikaya girmesini en çok istemiş, Cumhuriyet Halk Partisi safında politikaya girişine en çok sevinmiş kimselerden biri olduğum halde, şimdi onun politikadan uzaklaşma, «nöbeti bırakma» sayılabilecek bir hareketini savunmaktan, hiç değilse anlamağa, ve serinkanlılıkla. bir şahıs meselesinin üstünde bir mesele olarak değerlendirmeğe çalışmaktan kendimi alamıyorum.
Bazı aydın çevrelerde politikayı ve particiliği hor ve kötü görmenin moda haline gelir gibi olduğu şu günlerde, Feyzioğlu'nun politikadan çekilme sayılabilecek bir adım atışından kaygı duymak şüphesiz pek yerindedir. Politika ve particilik düşmanları elinde bu, bir yeni koz olabilir:
— İşte Feyzioğlu da «politika çamuru» ndan sıyrıldı, diyebilirler.
C.H.P. yi her vesileyle kötülemek isteyenler,
— İşte Feyzioğlu da C.H.P. de faal olarak çalışmaya daha çok tahammül edemedi, diyebilirler.
Değeri parladıkça Feyzioğlu'nu çekemez olanlar da, şimdi ona,
— İşte kaçtı, diye hücum edebilirler.
Özcan Ergüder'in iyi niyetli tenkidi de, elbette, hem Feyzioğlu'nun C.H.P. saflarında aktif bir politikacı olarak faydasına inandığı, hem bu türlü yorumların, iddiaların etkisinden, zararından kaygı duyduğu için o kadar acı olmuştur.
Fakat, Turhan Feyzioğlu'nun politikayı asla «çamur»a benzetip hor görmeyecek kadar ergin bir aydın olduğu da, C.H.P. ye bilinçli ve ülkücü bağlılığı da, görevden kaçacak insan olmadığı da bellidir.
Fakat, şu da bellidir ki, Turhan Feyzioğlu'nun politikadaki, demokrasi savaşındaki büyük hizmetleri, siyaset tarihimizde ve siyaset edebiyatımızda önemli yer tutacak olan Meclis çalışmaları, ve C.H.P. ye dokunan yararlıkları, onun karakterinden ve bir çok kabiliyetlerinden olduğu kadar, gerçek bilim adamı kimliğinden de gelmektedir. Bu gerçek bilim adamı kimlimi ile o, üç yıl, Meclis kürsüsünden konuşmanın haysiyet ve değerini koruyup yükseltenlerden biri olmuştur.
Bilim adamı kimliğinden ayrı düşmüş bir Feyzioğlu, Feyzioğlu'nun kendisi için ve bilim hayatımız için bir kayıp olacağı kadar Büyük Millet Meclisi için de, Türk politikası için de bir kayıp olurdu.
Üzülünecek olan, Feyzioğlu'nun bilim hayatına dönmesi değil, bilim hayatına dönmesinin aktif politikadan ayrılmasını gerektirmesidir. Kayıp, Feyzioğlu'nun üniversite kürsüsünü seçmesinden değil, üniversite kürsüsü. ile Meclis kürsüsü arasında bir seçme yapmağa mecbur kalmasından doğmaktadır.
Bu, bir Feyzioğlu meselesi olarak değil, bir memleket meselesi olarak, Türk politikasının bir meselesi olarak ele alınmalıdır!
Bizde hem politikanın düzey (seviye) düşüklüğünden şikâyet edilir, politikacının politikayı meslek haline getirmemesi istenir, hem de politikayı meslek haline getirmeksizin politika yapmanın önüne türlü engeller çıkarılır. Politikayı meslek edinenlerden başka kimsenin politikayla ilgilenmesine, hele aktif politika yapmasına karşı engeller çıkarıldıkça, politikacılar toplum içinde tecrid edilip ayrı bir zümre durumuna, politika için politika yapar duruma gelmek, bir çok değer ve yeteneklerini yitirmek, bilgice yoksullaşıp kafaca kurumak tehlikesiyle karşılaşırlar.
Demokrasinin kökleştiği ülkelerde politika ,dişleri birbirine geçmiş bir çok çarkların bir arada işlediği bir mekanizmadır. Üniversiteler politikaya karışır, sendikalar politikaya karışır, dernekler karışır, meslek kurumları karışır. Hepsi, memleket politikasında aktif rol oynayan birer çark durumundadırlar. Parti teşkilâtlarının ve parlâmentonun meydana getirdiği çark ise, bütün o çarklar dizgesinin (manzumesinin) içinde, ortasında bir çark gibidir; dişleri birbirine geçmiş, birbirini etkileyerek, öylece bir ahenk kurarak dönen nice politika çarklarından, belki en büyüğü, fakat ancak bir tanesidir.
Böyle olunca, parti teşkilâtına veya parlâmentoya girip politikayı meslek edinenlerden ne kadarı yetersiz ve bilgisiz, tek yönlü ve kusurlu olursa olsun, demokratik politika mekanizması, her çarkın birbirini harekete geçirip, etkileyip döndürdüğü, sıhhatli ve yapıcı bir düzen içinde işlemeğe devam eder. Buna en belirli örnek Birleşik Amerika'dadır. Amerika'da aktif politikacıların, teşkilât politikacılarıyla milletvekillerinin çoğunluğu, birer melek olmaktan, kusursuz olmaktan, yeterli olmaktan epeyce uzaktırlar. Fakat Amerika'da politika. boşlukta tek başına dönen bir çark olmadığı için, bir çok çarkların, birbirini etkileyerek, denetleyerek, sınırlayarak döndüğü ahenkli, ve toplumun her kesimini kapsayan bir mekanizma olduğu için, aktif politikayı meslek edinenlerin kusurları, bu mekanizmada, hiç bir vakit, profesyonel politikacılığın faydalarını aşan zararlara, aksamalara sebep olmaz.
Bizde ise politika hâlâ boşlukta tek başına dönen bir çarktır. Birbirini etkileyerek, denetleyerek, sınırlayarak işleyen bir çarklar dizgesi haline getirilmesi yolunda henüz bir adım atılmış değildir. Çoğu kimseler henüz Türk toplumunu, politikanın bu kadar yaygın bir faaliyet haline gelmesine elverişli ve hazır saymazlar; ya da politikanın bu hale getirilmesi lüzumunu teslim etmezler. O yüzden politika, politikası meslek edinenlerin tekeline verilip tecrid edilir; saha daha çok politika için politika yapanlara açık kalır; bunun sonucu olarak da politikacılar, boşlukta yuvarlanma, kendi içlerinde kuruma, ve toplum tarafından âdetâ düşman gibi görülme tehlikesiyle karşı karşıya bırakılırlar.
Bundan, iyiniyetli politikacılar ne kadar ıstırap çekmekte iseler, toplum ve demokrasi de o kadar zarar görmektedir.
Politika ile toplum arasındaki demokrasinin tabiatına aykırı bu ayrılığı bir an önce kapatmağa; politika mekanizmasının, bir demokratik düzen içinde, gereği gibi işlemesini imkânsız kılan bu ikiliği bir an önce gidermeğe çalışmak, demokrasiyi milletçe benimseyebilmemizin, yaşatabilmemizin ve verimli hale getirebilmemizin başta gelen şartıdır.
Bu yönde ilk adım, politikayla daha sıkı münasebete geçmesinden en az ürkülecek, tersine, bundan en çok fayda umulacak çevrelerle politika arasında köprüler kurmakla atılabilir. Bu çevrelerin başında üniversitelerin geldiğinden de herhalde şüphe edilemez.
Böyle bir köprü, üniversitede olduğu kadar politikada da yararlı olabilecek kimseler için, aktif politikayla üniversite hocalığı arasında seçme yapmak mecburiyetini kaldırmakla kurulmuş olacaktır. Zaten bir çok demokratik ülkelerde böyle bir seçme mecburiyeti yoktur ve olması için de bir sebep görülmemektedir.
Bilim adamlarının üniversite kürsüsünden parlâmento kürsüsüne götürebileceği ne kadar çok şey varsa, parlâmentodan, aktif politikadan da üniversite kürsüsüne — hele sosyal, ekonomik, hukukî konularda — getirebileceği o kadar çok şey vardır. Hükümet içinde ve dışında bir çok üniversite profesörlerine politik görevler vermekle Millî Birlik idaresi de bu gerçeği gördüğünü göstermiştir.
Politika ile üniversite arasında seçme yapmak mecburiyetini kaldıran bir köprü kalıcı olarak kurulmakla, politikaya bilginin, müsbet düşüncenin, ışığı, desteği, yol göstericiliği; üniversitelere ise, ancak sosyal ve siyasal gerçeklerle yakından temasın sağlayabileceği toplum meseleleri üzerine daha yapıcı olarak eğilme yeteneği kazandırılmış olacaktır.
Eğer Prof. Feyzioğlu'nun düştüğü, ve politikada kendisine umutlar bağlayanları düşürdüğü, müşkül durum, memlekette, üniversite kürsüsü ile Meclis kürsüsü arasında seçme yapmak mecburiyetinin kaldırılması lüzumunun idrak edilmesine vesile olabilirse, demokrasimiz için, politika hayatımız için, hattâ üniversitelerimiz için sıhhatli bir çığır açılabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“Prof. Feyzioğlu'nun Durumu ve Politikamızın Bir Meselesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1224 ulaşıldı.