Devlet Radyosundan Halk Radyosuna
Başlık:
Devlet Radyosundan Halk Radyosuna
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13228, ss. 1, 3
Tarih:
1960-06-29
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Devlet radyosundan halk radyosuna
26 Mayıs Pazar günü çıkan «Basın - Yayın ve Turizm» başlıklı yazımızda, radyo işletmeciliğinin Hükümetle ilişiğini kesmek gerektiğini öne sürmüş, başka türlü, demokratik ve tarafsız bir radyoya kavuşulamıyacağını belirtmiştik. Bu sürüş benimsenirse, radyomuzun, «Basın - Yayın ve Turizm» teşkilâtı dışında, değişik bir sisteme göre yeniden kurulması beklenir.
Radyolar, kuruluşları bakımından, genel olarak ikiye ayrılırlar: Devlet radyoları ve ticarî radyolar.
Devlet radyosunun sakıncası, görüş ayrılıklarına yer vermeyişinde, siyasal tekelciliğindedir; yararlığı da, ticarî zihniyetten uzak olduğu, dinleyici zevkine fazla boyun eğmek zorunda bulunmadığı için, programlarıyla yüksek bir seviye tutturabilmesinde, eğitici bir rol oynayabilmesindedir.
Ticarî radyonun ise, yararlığı Hükümet kontrolüne bağlı olmadığı için değişik görüşleri yayınlayabilmesinde, öylelikle demokrasiye hizmet edebilmesinde; sakıncası da, reklâm veren ticarî müesseselerin parası ile işlediği için, programlarını, ortalama dinleyicinin kültür ve zevkine göre ayarlamak zorunda kalmasında, o yüzden eğitici bir rol oynayamamasındadır.
Türk toplumu, bir yandan, sıkı bir eğitim seferberliğine muhtaç, devrimci bir toplum olduğuna, bir yandan da demokrasi ülküsüne bağlı ve demokratik gelişmesi desteklenmye muhtaç bulunduğuna göre, bize gerekli olan, ticarî radyolarla devlet radyolarının ancak yararlı yönlerini birleştirici bir karma sistemdir. D.P. iktidarı sırasında ise, Türk radyosu, Devlet radyolarıyla ticarî radyoların en sakıncalı, en kötü yönlerini birleştiren bir radyo olmuştu: Bir yandan siyasal tekelciliği, demirperde gerisi ülkelerin devlet radyolarındaki kadar ileri götürmüş, bir yandan da programlarının seviyesini, Amerikan ticari radyolarındaki kadar düşürmüştür. Bu yüzden Türk radyosu ne demokrasiye ne de devrimlere ve eğitime hizmet edebiliyordu. Radyoda devlet işletmeciliğinin tek meşru mazereti, reklâmcılığa muhtaç kalmamak olduğu hâlde, bizim devlet radyomuz, üstelik ticarî Amerikan radyoları gibi, programlarının bir kısmını, reklâm veren ticarî müesseselerin hazırlamasına da müsaade etmişti.
Ticarî radyolarla devlet radyolarının yararlı yönlerini en yapıcı bir şekilde birleştiren ve bizim ihtiyacımızı en iyi karşılayabilecek olan sistem, öyle sanırız ki, İngiliz radyo sistemidir. İngiliz radyosu hem tekelcidir hem de bağımsızdır. Bir devlet müessesesi sayılmamasına rağmen, ticarî müesseselerin programlarda söz sahibi olmasına müsaade etmek şöyle dursun, basit ilânlar bile yayınlamaz. Halkın radyo için devlete ödediği vergilerle işlemesine rağmen, hükümetin hiç bir şekilde siyasal kontrolüne bağlı bulunmaz. Onun için, partiler ve değişik görüşler arasında tam bir tarafsızlık gözetebildiği gibi, programlarında da, ortalama dinleyicinin zevk ve kültür seviyesine hitap etmekten çok, o seviyeyi yükseltmeğe çalışır. Demokrasi ilkelerine ve eğiticilik ödevine öylesine bağlıdır ki, tarafsızlık ve hürriyeti bakımından Amerikan ticarî radyolarının, eğitim ve öğretim bakımından da, birçok programlarıyla, Amerikan üniversite radyolarının önünde gider.
İki değişik sistemin en iyi yönlerini böylece birleştiren bu sistem, hukukî hüviyeti ile, bizim iktisadî devlet teşekküllerimizi ve yarı resmî bankalarımızı andırır. İngiliz radyosu (British Broadcasting Corporation), malî bakımdan, bizim iktisadî devlet teşekküllerimiz kadar sıkı bir devlet kontrolüne bağlıdır, fakat idarî bakımdan onlardan daha da bağımsızdır. Siyasal bakımdan ise, bağlı kalması beklenen tek kural tarafsızlıktır. Haber bültenlerinin, yorumların hazırlanmasına Hükümet hiç bir şekilde karışamaz. İktidar ve muhalefet partileri, propaganda konuşmaları için, seçim kampanyalarında ve seçimler arasında radyodan eşitlikle yararlanırlar. Devlet işlerine, kamu hizmetine dair her hangi bir yayında iktidar propagandasına kaçılacak olursa, muhalefet ertesi gün ayni saat cevap verebilir.
Eğiticilik ve öğreticilik bakımından B.B.C. programlarının öteden beri bağlı kaldığı ilke ise, «Halkın istediği değil, ihtiyacı olduğu tarzda yayın yapmak» tır.
Türkiye'de de radyo bir yandan devrimlerin yayılıp kökleşmeşine ve eğitimin hızlanmasına, bir yandan demokrasinin gelişmesine en iyi hizmet edebilmek için, B.B.C örnek tutularak yeniden kurulmalıdır.
Ancak bunu yaparken, B.B.C nin kuruluş kanununu olduğu gibi bize aktarmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü B.B.C.'nin bağımsızlığını ve tarafsızlığını teminat altına alan, kuruluş kanunundaki hükümlerden çok, zihniyet ve geleneklerdir. Bizde ise, B.B.C. örneğine uygun olarak radyo yeniden kurulurken, bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kuruluş kanununda daha sıkı teminata bağlamak, hattâ bu teminatın ana unsurlarını Anayasa'ya da geçirmek gerekir.
Böylelikle Türkiyede, yararlığından çok zararı görülmüş devlet radyosunun yerini, demokrasiye, devrimlere ve eğitime en geniş ölçüde hizmet edebilecek bir halk radyosu alabilir.
BÜLENT ECEVİT
Devlet radyosundan halk radyosuna
26 Mayıs Pazar günü çıkan «Basın - Yayın ve Turizm» başlıklı yazımızda, radyo işletmeciliğinin Hükümetle ilişiğini kesmek gerektiğini öne sürmüş, başka türlü, demokratik ve tarafsız bir radyoya kavuşulamıyacağını belirtmiştik. Bu sürüş benimsenirse, radyomuzun, «Basın - Yayın ve Turizm» teşkilâtı dışında, değişik bir sisteme göre yeniden kurulması beklenir.
Radyolar, kuruluşları bakımından, genel olarak ikiye ayrılırlar: Devlet radyoları ve ticarî radyolar.
Devlet radyosunun sakıncası, görüş ayrılıklarına yer vermeyişinde, siyasal tekelciliğindedir; yararlığı da, ticarî zihniyetten uzak olduğu, dinleyici zevkine fazla boyun eğmek zorunda bulunmadığı için, programlarıyla yüksek bir seviye tutturabilmesinde, eğitici bir rol oynayabilmesindedir.
Ticarî radyonun ise, yararlığı Hükümet kontrolüne bağlı olmadığı için değişik görüşleri yayınlayabilmesinde, öylelikle demokrasiye hizmet edebilmesinde; sakıncası da, reklâm veren ticarî müesseselerin parası ile işlediği için, programlarını, ortalama dinleyicinin kültür ve zevkine göre ayarlamak zorunda kalmasında, o yüzden eğitici bir rol oynayamamasındadır.
Türk toplumu, bir yandan, sıkı bir eğitim seferberliğine muhtaç, devrimci bir toplum olduğuna, bir yandan da demokrasi ülküsüne bağlı ve demokratik gelişmesi desteklenmye muhtaç bulunduğuna göre, bize gerekli olan, ticarî radyolarla devlet radyolarının ancak yararlı yönlerini birleştirici bir karma sistemdir. D.P. iktidarı sırasında ise, Türk radyosu, Devlet radyolarıyla ticarî radyoların en sakıncalı, en kötü yönlerini birleştiren bir radyo olmuştu: Bir yandan siyasal tekelciliği, demirperde gerisi ülkelerin devlet radyolarındaki kadar ileri götürmüş, bir yandan da programlarının seviyesini, Amerikan ticari radyolarındaki kadar düşürmüştür. Bu yüzden Türk radyosu ne demokrasiye ne de devrimlere ve eğitime hizmet edebiliyordu. Radyoda devlet işletmeciliğinin tek meşru mazereti, reklâmcılığa muhtaç kalmamak olduğu hâlde, bizim devlet radyomuz, üstelik ticarî Amerikan radyoları gibi, programlarının bir kısmını, reklâm veren ticarî müesseselerin hazırlamasına da müsaade etmişti.
Ticarî radyolarla devlet radyolarının yararlı yönlerini en yapıcı bir şekilde birleştiren ve bizim ihtiyacımızı en iyi karşılayabilecek olan sistem, öyle sanırız ki, İngiliz radyo sistemidir. İngiliz radyosu hem tekelcidir hem de bağımsızdır. Bir devlet müessesesi sayılmamasına rağmen, ticarî müesseselerin programlarda söz sahibi olmasına müsaade etmek şöyle dursun, basit ilânlar bile yayınlamaz. Halkın radyo için devlete ödediği vergilerle işlemesine rağmen, hükümetin hiç bir şekilde siyasal kontrolüne bağlı bulunmaz. Onun için, partiler ve değişik görüşler arasında tam bir tarafsızlık gözetebildiği gibi, programlarında da, ortalama dinleyicinin zevk ve kültür seviyesine hitap etmekten çok, o seviyeyi yükseltmeğe çalışır. Demokrasi ilkelerine ve eğiticilik ödevine öylesine bağlıdır ki, tarafsızlık ve hürriyeti bakımından Amerikan ticarî radyolarının, eğitim ve öğretim bakımından da, birçok programlarıyla, Amerikan üniversite radyolarının önünde gider.
İki değişik sistemin en iyi yönlerini böylece birleştiren bu sistem, hukukî hüviyeti ile, bizim iktisadî devlet teşekküllerimizi ve yarı resmî bankalarımızı andırır. İngiliz radyosu (British Broadcasting Corporation), malî bakımdan, bizim iktisadî devlet teşekküllerimiz kadar sıkı bir devlet kontrolüne bağlıdır, fakat idarî bakımdan onlardan daha da bağımsızdır. Siyasal bakımdan ise, bağlı kalması beklenen tek kural tarafsızlıktır. Haber bültenlerinin, yorumların hazırlanmasına Hükümet hiç bir şekilde karışamaz. İktidar ve muhalefet partileri, propaganda konuşmaları için, seçim kampanyalarında ve seçimler arasında radyodan eşitlikle yararlanırlar. Devlet işlerine, kamu hizmetine dair her hangi bir yayında iktidar propagandasına kaçılacak olursa, muhalefet ertesi gün ayni saat cevap verebilir.
Eğiticilik ve öğreticilik bakımından B.B.C. programlarının öteden beri bağlı kaldığı ilke ise, «Halkın istediği değil, ihtiyacı olduğu tarzda yayın yapmak» tır.
Türkiye'de de radyo bir yandan devrimlerin yayılıp kökleşmeşine ve eğitimin hızlanmasına, bir yandan demokrasinin gelişmesine en iyi hizmet edebilmek için, B.B.C örnek tutularak yeniden kurulmalıdır.
Ancak bunu yaparken, B.B.C nin kuruluş kanununu olduğu gibi bize aktarmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü B.B.C.'nin bağımsızlığını ve tarafsızlığını teminat altına alan, kuruluş kanunundaki hükümlerden çok, zihniyet ve geleneklerdir. Bizde ise, B.B.C. örneğine uygun olarak radyo yeniden kurulurken, bağımsızlığı ve tarafsızlığı, kuruluş kanununda daha sıkı teminata bağlamak, hattâ bu teminatın ana unsurlarını Anayasa'ya da geçirmek gerekir.
Böylelikle Türkiyede, yararlığından çok zararı görülmüş devlet radyosunun yerini, demokrasiye, devrimlere ve eğitime en geniş ölçüde hizmet edebilecek bir halk radyosu alabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“Devlet Radyosundan Halk Radyosuna,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1195 ulaşıldı.