27 Mayıs ve Kıbrıs Türkleri
Başlık:
27 Mayıs ve Kıbrıs Türkleri
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13227, ss. 1, 4
Tarih:
1960-06-28
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
27 Mayıs ve Kıbrıs Türkleri
Kıbrıslı Türk öğrenciler Cumartesi günü Ankara'da bir protesto yürüyüşü yaparak Dr. Fazıl Küçük idaresine karşı açıktan cephe aldılar.
Kıbrıs'taki Türk topluluğunun durumunu yakından izleyen bazı yayın organları, Dr. Küçük ve arkadaşlarını öteden beri tenkid ederler, Menderes idaresine aşırı bağlılıkla, Menderes idaresinin kaba kuvvet metodlarını Kıbrıs Türk topluluğuna da uygulamakla suçlandırırlardı.
Türkiye'deki haşin parti mücadelesinin Kıbrıs'a taşmasından çekinen ve Kıbrıs Türklerınin meselelerini partiler düstü bir dâva olarak tutmağa dikkat eden Cumhuriyet Halk Partisi ise Fazıl Küçük ve arkadaşlarının idareci olarak yeterlikleri ve davranışları üzerindeki tartışmalardan daima uzak durmuştur.
ULUS'un bir yazarı olarak biz de bugüne kadar bu tartışmalardan uzak kalmağa çalışmıştık.
Fakat, Ankara'daki protesto yürüyüşü ile, Kıbrıslı gençler, Kıbrıs Türk topluluğunun iç meselelerini artık Türkiye'deki halkoyunun ve gazetecilerin de ilgilenmekten geri kalamıyacakları şekilde Türkiye'ye aktarmış olmaktadırlar. Kıbrıs Türk topluluğunun kaderi Türkiye'ye çok yakından bağlı olduğuna göre, böyle bir aktarma teşebbüsü, Türkiye'de okuyan Kıbrıslı gençlerin şüphesiz hakları idi. Bu hakkı ancak şimdi, 27 Mayıs sonrasının hürriyet havası içinde, kullanma imkânını bulabilmişlerdir.
Bu durumda biz de — Kıbrıs Türk topluluğunun iç politika çekişmelerinde şu veya bu yönde taraf tutar duruma gelmekten mümkün olduğu kadar kaçınmağa devam etmekle beraber — kendi şahsi görüş ve düşüncelerimizi belirtmeyi, gazeteci olarak ödevimiz sayıyoruz.
Önce şu gerçek kabul edilmelidir ki, bütünlüğünü ve haklarını koruyabilmek için, Kıbrıs Türk topluluğu, şimdi birçok bakımlardan Türkiye'ye dayanmak zorunda bulunduğuna göre, bu topluluğun idarecilerinin anlayış ve davranışları, Türkiye'deki idarecilerin anlayış ve davranışlarını, ister istemez, bir dereceye kadar olsun yansıtacaktı. Türkiye'de bir baskı ve tedhiş rejimi varken, Kıbrıs Türk topluluğunda bir hürriyet ve hoşgörürlük rejimi kolay kolay beklenemezdi.
Bu durumda, Türkiye Menderes ekibinin, Demokrat Parti iktidarının baskı ve tedhiş rejimi altında yaşarken, Kıbrıs Türk halkının da, kendi toplulukları içinde, buna benzer birr rejime katlanmak zorunda kalmaları normal sayılabilirdi.
Fakat Türkiye'de, 27 Mayıs hareketiyle rejim değiştikten sonra, Kıbrıs Türk topluluğuna hâkim olan rejimin eski yolunda yürümesini normal saymak elbette mümkün değildir.
Başka hiçbir şey için olmasa, şunun için mümkün değildir: Anayurttaki Türkler, Kıbrıslı Türkleri öylesine kendilerinden bilmektedirler ki, öylesine onların dertleriyle dertlenip sevinçleriyle sevinmektedirler ki, hele Kıbrıs kendi kendini idare imkânına kavuştuktan sonra Kıbrıs Türklerinin hürriyetinin, huzur, güvenlik ve refahının, kendilerininkinden bir derece bile aşağı kalmasına razı olamazlar. Aynı şekilde, Kıbrıs Türklerinin de, kendi aralarında, anayurt Türklerinden bir derece bile daha az hürriyet, huzur, güvenlik ve refaha razı olmamaları pek tabii ve pek sıhhatli bir davranış sayılmalıdır.
Onun için, Kıbrıs Türk topluluğunun idarecileri kimler olursa olsun, topluluklarının idaresinde eski anlayış ve davranışın devam ettirilemiyeceğini, Türkiye'deki gelişmelere koşut olarak bu anlayış ve davranışın da değişmesi gerekeceğini bilmek zorundadırlar. Bu gerekliliğin bilinmesi, Türk topluluğunun bazı liderlerinde şahsi Menderes sevgisinin devam edip etmemesinden çok daha önemlidir.
Kıbrıs Türk topluluğunda şimdiden çok partili normal bir demokratik düzene geçilmesi doğru olmayabilir (Kaldı ki şu sırada Türkiye'de de çok partili demokratik hayat bir süre için ve zaruri olarak durdurulmuş bulunmaktadır). Bir çok bakımlardan avantajlı durumda olan Kıbrıs Rum topluluğuna karşı bütünlüğünü koruyabilmek için, Türk topluluğunun, daha bir süre, kendi bünyesinde parti ayrılıklarından ve mücadelelerinden uzak kalması gerekli sayılabilir. Fakat nasıl şu sırada Türkiye'de, her türlü parti mücadelesi ve faaliyeti bir süre için durdurulmuş olmakla beraber, demokrasinin bazı unsurları, hukuk devleti esasları ve temel insan hakları — parti faaliyet ve mücadelesinin devam ettiği devrenin son yıllarında olduğundan daha geniş ölçüde — yaşatılabiliyor ve geliştirilebiliyorsa, Kıbrıs Türk topluluğunda da, çok partili hayata henüz geçilmeksizin, demokrasinin bazı unsurları — meselâ basın hürriyeti —, hele temel insan hakları ve hukuk devletinin bütün şartları, pekâlâ gerçekleştirilebilir.
Rum topluluğu karşısında bütünlüğünü, varlığını ve haysiyetini koruyabilmesi için, Türk topluluğunun, temel insan hakları ve bir kısım hürriyetler bakımından, Rumlarla bir seviyede bulunması, Rumlara nazaran geri bir topluluk gibi görünmemesi, en az, kendi iç bünyesinde birliği koruyabilmesi kadar önemlidir. Kaldı ki iç bünyede birliği korumak için sarf edilen gayretler bir ölçüyü asacak olursa, beklenenin tam tersi sonuçlar doğurabilir: Kıbrıs Türk topluluğunu, particiliğin parçalayabileceğinden daha tehlikeli bir şekilde parçalayabilir. Onun için, birliği korumağa çalışırken baş vurulacak usullerde, benimsenecek tutumda, hiç değilse ölçüye ve üsluba çok dikkat edilmelidir! Birliği koruma gerekçesiyle alınan tedbirlerin aşırılığı yüzünden bir parçalanma tehlikesinin hatırdan uzak tutulamıyacağına, Kıbrıs'lı Türk öğrencilerinin Ankara'daki protesto hareketi yeni bir delil sayılabilir.
Türkiye'deki Millî Birlik idaresinin, Kıbrıs Türk topluluğunda, birleştirici olamasa bile uzlaştırıcı bir etki yapması, hele, D.P. iktidarının yıkılışından sonra Türkiye halkının kavuştuğu hürriyet, huzur ve iç güvenlik şartlarına Kıbrıs Türklerinin de kendi aralarında derhal kavuşabilmelerini sağlaması, elbette mümkündür; Kıbrıs Türklerinin de, Türkiye'deki Millî Birlik idaresinden bu yönde bir ilgi ve yardım beklemeleri elbette haklarıdır.
Kıbrıs Türkleri her halde şuna güvenmelidirler ki. Demokrat Parti iktidarı zihniyetinin, Menderes usullerinin, anayurttan Kıbrıs Türk topluluğuna düşen gölgesinin, o zihniyet ve usuller Türkiye'de yok olduktan sonra da, bir anakronizm olarak, Kıbrıs Türk topluluğunun hayatını karartmasına, burada hiç bir Türkün gönlü razı olmaz; ve onlar da bizim kadar mesut olmadıkça hiç birimizin saadeti tam olmaz.
BÜLENT ECEVİT
27 Mayıs ve Kıbrıs Türkleri
Kıbrıslı Türk öğrenciler Cumartesi günü Ankara'da bir protesto yürüyüşü yaparak Dr. Fazıl Küçük idaresine karşı açıktan cephe aldılar.
Kıbrıs'taki Türk topluluğunun durumunu yakından izleyen bazı yayın organları, Dr. Küçük ve arkadaşlarını öteden beri tenkid ederler, Menderes idaresine aşırı bağlılıkla, Menderes idaresinin kaba kuvvet metodlarını Kıbrıs Türk topluluğuna da uygulamakla suçlandırırlardı.
Türkiye'deki haşin parti mücadelesinin Kıbrıs'a taşmasından çekinen ve Kıbrıs Türklerınin meselelerini partiler düstü bir dâva olarak tutmağa dikkat eden Cumhuriyet Halk Partisi ise Fazıl Küçük ve arkadaşlarının idareci olarak yeterlikleri ve davranışları üzerindeki tartışmalardan daima uzak durmuştur.
ULUS'un bir yazarı olarak biz de bugüne kadar bu tartışmalardan uzak kalmağa çalışmıştık.
Fakat, Ankara'daki protesto yürüyüşü ile, Kıbrıslı gençler, Kıbrıs Türk topluluğunun iç meselelerini artık Türkiye'deki halkoyunun ve gazetecilerin de ilgilenmekten geri kalamıyacakları şekilde Türkiye'ye aktarmış olmaktadırlar. Kıbrıs Türk topluluğunun kaderi Türkiye'ye çok yakından bağlı olduğuna göre, böyle bir aktarma teşebbüsü, Türkiye'de okuyan Kıbrıslı gençlerin şüphesiz hakları idi. Bu hakkı ancak şimdi, 27 Mayıs sonrasının hürriyet havası içinde, kullanma imkânını bulabilmişlerdir.
Bu durumda biz de — Kıbrıs Türk topluluğunun iç politika çekişmelerinde şu veya bu yönde taraf tutar duruma gelmekten mümkün olduğu kadar kaçınmağa devam etmekle beraber — kendi şahsi görüş ve düşüncelerimizi belirtmeyi, gazeteci olarak ödevimiz sayıyoruz.
Önce şu gerçek kabul edilmelidir ki, bütünlüğünü ve haklarını koruyabilmek için, Kıbrıs Türk topluluğu, şimdi birçok bakımlardan Türkiye'ye dayanmak zorunda bulunduğuna göre, bu topluluğun idarecilerinin anlayış ve davranışları, Türkiye'deki idarecilerin anlayış ve davranışlarını, ister istemez, bir dereceye kadar olsun yansıtacaktı. Türkiye'de bir baskı ve tedhiş rejimi varken, Kıbrıs Türk topluluğunda bir hürriyet ve hoşgörürlük rejimi kolay kolay beklenemezdi.
Bu durumda, Türkiye Menderes ekibinin, Demokrat Parti iktidarının baskı ve tedhiş rejimi altında yaşarken, Kıbrıs Türk halkının da, kendi toplulukları içinde, buna benzer birr rejime katlanmak zorunda kalmaları normal sayılabilirdi.
Fakat Türkiye'de, 27 Mayıs hareketiyle rejim değiştikten sonra, Kıbrıs Türk topluluğuna hâkim olan rejimin eski yolunda yürümesini normal saymak elbette mümkün değildir.
Başka hiçbir şey için olmasa, şunun için mümkün değildir: Anayurttaki Türkler, Kıbrıslı Türkleri öylesine kendilerinden bilmektedirler ki, öylesine onların dertleriyle dertlenip sevinçleriyle sevinmektedirler ki, hele Kıbrıs kendi kendini idare imkânına kavuştuktan sonra Kıbrıs Türklerinin hürriyetinin, huzur, güvenlik ve refahının, kendilerininkinden bir derece bile aşağı kalmasına razı olamazlar. Aynı şekilde, Kıbrıs Türklerinin de, kendi aralarında, anayurt Türklerinden bir derece bile daha az hürriyet, huzur, güvenlik ve refaha razı olmamaları pek tabii ve pek sıhhatli bir davranış sayılmalıdır.
Onun için, Kıbrıs Türk topluluğunun idarecileri kimler olursa olsun, topluluklarının idaresinde eski anlayış ve davranışın devam ettirilemiyeceğini, Türkiye'deki gelişmelere koşut olarak bu anlayış ve davranışın da değişmesi gerekeceğini bilmek zorundadırlar. Bu gerekliliğin bilinmesi, Türk topluluğunun bazı liderlerinde şahsi Menderes sevgisinin devam edip etmemesinden çok daha önemlidir.
Kıbrıs Türk topluluğunda şimdiden çok partili normal bir demokratik düzene geçilmesi doğru olmayabilir (Kaldı ki şu sırada Türkiye'de de çok partili demokratik hayat bir süre için ve zaruri olarak durdurulmuş bulunmaktadır). Bir çok bakımlardan avantajlı durumda olan Kıbrıs Rum topluluğuna karşı bütünlüğünü koruyabilmek için, Türk topluluğunun, daha bir süre, kendi bünyesinde parti ayrılıklarından ve mücadelelerinden uzak kalması gerekli sayılabilir. Fakat nasıl şu sırada Türkiye'de, her türlü parti mücadelesi ve faaliyeti bir süre için durdurulmuş olmakla beraber, demokrasinin bazı unsurları, hukuk devleti esasları ve temel insan hakları — parti faaliyet ve mücadelesinin devam ettiği devrenin son yıllarında olduğundan daha geniş ölçüde — yaşatılabiliyor ve geliştirilebiliyorsa, Kıbrıs Türk topluluğunda da, çok partili hayata henüz geçilmeksizin, demokrasinin bazı unsurları — meselâ basın hürriyeti —, hele temel insan hakları ve hukuk devletinin bütün şartları, pekâlâ gerçekleştirilebilir.
Rum topluluğu karşısında bütünlüğünü, varlığını ve haysiyetini koruyabilmesi için, Türk topluluğunun, temel insan hakları ve bir kısım hürriyetler bakımından, Rumlarla bir seviyede bulunması, Rumlara nazaran geri bir topluluk gibi görünmemesi, en az, kendi iç bünyesinde birliği koruyabilmesi kadar önemlidir. Kaldı ki iç bünyede birliği korumak için sarf edilen gayretler bir ölçüyü asacak olursa, beklenenin tam tersi sonuçlar doğurabilir: Kıbrıs Türk topluluğunu, particiliğin parçalayabileceğinden daha tehlikeli bir şekilde parçalayabilir. Onun için, birliği korumağa çalışırken baş vurulacak usullerde, benimsenecek tutumda, hiç değilse ölçüye ve üsluba çok dikkat edilmelidir! Birliği koruma gerekçesiyle alınan tedbirlerin aşırılığı yüzünden bir parçalanma tehlikesinin hatırdan uzak tutulamıyacağına, Kıbrıs'lı Türk öğrencilerinin Ankara'daki protesto hareketi yeni bir delil sayılabilir.
Türkiye'deki Millî Birlik idaresinin, Kıbrıs Türk topluluğunda, birleştirici olamasa bile uzlaştırıcı bir etki yapması, hele, D.P. iktidarının yıkılışından sonra Türkiye halkının kavuştuğu hürriyet, huzur ve iç güvenlik şartlarına Kıbrıs Türklerinin de kendi aralarında derhal kavuşabilmelerini sağlaması, elbette mümkündür; Kıbrıs Türklerinin de, Türkiye'deki Millî Birlik idaresinden bu yönde bir ilgi ve yardım beklemeleri elbette haklarıdır.
Kıbrıs Türkleri her halde şuna güvenmelidirler ki. Demokrat Parti iktidarı zihniyetinin, Menderes usullerinin, anayurttan Kıbrıs Türk topluluğuna düşen gölgesinin, o zihniyet ve usuller Türkiye'de yok olduktan sonra da, bir anakronizm olarak, Kıbrıs Türk topluluğunun hayatını karartmasına, burada hiç bir Türkün gönlü razı olmaz; ve onlar da bizim kadar mesut olmadıkça hiç birimizin saadeti tam olmaz.
Koleksiyon
Alıntı
“27 Mayıs ve Kıbrıs Türkleri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1194 ulaşıldı.