Kavramların Dirilişi
Başlık:
Kavramların Dirilişi
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13224, s. 1
Tarih:
1960-06-25
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Kavramların dirilişi
Ahlâk, adalet, hukuk... Cumhuriyet, Anayasa... İnsan Hakları... Milletin egemenliği... Bunlar, insanca yaşayabilmek uğrunda dile gelmiş, fakat yalancılar, muhterisler, menfaatçılar dilinde, insanca yaşamayı bilmeyenler dilinde, anlamları sömürüle sömürüle cansız birer kalıptan ibaret bırakılmış yüce kavramlardı. Düşünce çarpışmasından, insanca konuşmadan anlamayanlara karşı, bu yüce kavramların Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki son savunma savaşını, içtikleri anda bağlı kalanlar, geçen ayın 25'inde, yumruklarıyla, kanlarıyla vermişlerdi. Ve Meclis kapıları o akşam o yüce kavramların, sıra kapağı kırıkları arasında yere serili yatan cesetleri üzerine kapanmıştı. Bundan bir ay önce Meclis'te gün sanki o ölü kavramlar üzerine batmıştı.
Dün, bir ay sonra kapılan yeniden açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çatısı altında, al bayraklar aydınlığında, güneşin yeniden doğuşunu gördük. Kürsüde tan yerinin diriliği vardı. O gün doğuşu aydınlığında, tan yerine çıkan mert ve aydın subayların dilinde, savaş yerine ölü bırakılmış kavramların bir bir yeniden dirilişini dinledik.
Millet iradesinin ordu süngülerinde toplanmış mucizeli dokunuşuyla dirilen o kavramlar, sanki savaş alanında serildikleri yerlerden kaldırılıp bir bir kürsüye getiriliyor, kendilerini Türk milletine adayan subayların dilinde, millete yeniden sunuluyordu.
Karşımızda ahlâk, adalet, hukuk canlanıyordu... Cumhuriyet işte gene bizimdi... Anayasa onarılmıştı... İnsanca yaşamak gene hakkımız, Millet gene egemendi.
«Bir karşılık beklemeden, ahlâk, adalet, hukuk ve insan hakları prensiplerinden ve vicdanî kanaatlerimden başka bir sınırla bağlı olmaksızın kendimi Türk milletine adadım,»
diye haykırıyordu Meclis kürsüsünde Türk subayı.
«Vatanın ve milletin mutluluğuna ve milletin egemenliğine aykırı bir ülkü gütmiyeceğim,»
diyordu.
«Demokratik Cumhuriyeti yeni Anayasa'ya göre düzenlemek ve iktidarı yeni Meclis'e devretmek ülküsüne bağlılıktan ayrılmıyacağım,»
diye, şerefi, namusu ve bütün mukaddesatı üzerine and içiyordu.
Her kelimeyi duyurduğu kadar da duyarak, boşalmış ses kalıpları içine anlamlarını sanki kendi can damarından doldurarak söylüyordu. Andındaki her söz sanki yeniden yaratılıyordu.
Türk milletinin, tarih boyunca şerefini korumasını, en karanlık anlarda mucizeler yaratmasını sağlayan üstün değerleri, ülkülerin en insancası uğruna, hür ve insanca yaşama ülküsü uğruna girişilen bir savaşta sanki topluca asker üniforması giymiş de zafere ulaşmış, Türk'ün öz diliyle, Türklüğün güç kaynağında and içiyordu.
BÜLENT ECEVİT
Kavramların dirilişi
Ahlâk, adalet, hukuk... Cumhuriyet, Anayasa... İnsan Hakları... Milletin egemenliği... Bunlar, insanca yaşayabilmek uğrunda dile gelmiş, fakat yalancılar, muhterisler, menfaatçılar dilinde, insanca yaşamayı bilmeyenler dilinde, anlamları sömürüle sömürüle cansız birer kalıptan ibaret bırakılmış yüce kavramlardı. Düşünce çarpışmasından, insanca konuşmadan anlamayanlara karşı, bu yüce kavramların Büyük Millet Meclisi çatısı altındaki son savunma savaşını, içtikleri anda bağlı kalanlar, geçen ayın 25'inde, yumruklarıyla, kanlarıyla vermişlerdi. Ve Meclis kapıları o akşam o yüce kavramların, sıra kapağı kırıkları arasında yere serili yatan cesetleri üzerine kapanmıştı. Bundan bir ay önce Meclis'te gün sanki o ölü kavramlar üzerine batmıştı.
Dün, bir ay sonra kapılan yeniden açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çatısı altında, al bayraklar aydınlığında, güneşin yeniden doğuşunu gördük. Kürsüde tan yerinin diriliği vardı. O gün doğuşu aydınlığında, tan yerine çıkan mert ve aydın subayların dilinde, savaş yerine ölü bırakılmış kavramların bir bir yeniden dirilişini dinledik.
Millet iradesinin ordu süngülerinde toplanmış mucizeli dokunuşuyla dirilen o kavramlar, sanki savaş alanında serildikleri yerlerden kaldırılıp bir bir kürsüye getiriliyor, kendilerini Türk milletine adayan subayların dilinde, millete yeniden sunuluyordu.
Karşımızda ahlâk, adalet, hukuk canlanıyordu... Cumhuriyet işte gene bizimdi... Anayasa onarılmıştı... İnsanca yaşamak gene hakkımız, Millet gene egemendi.
«Bir karşılık beklemeden, ahlâk, adalet, hukuk ve insan hakları prensiplerinden ve vicdanî kanaatlerimden başka bir sınırla bağlı olmaksızın kendimi Türk milletine adadım,»
diye haykırıyordu Meclis kürsüsünde Türk subayı.
«Vatanın ve milletin mutluluğuna ve milletin egemenliğine aykırı bir ülkü gütmiyeceğim,»
diyordu.
«Demokratik Cumhuriyeti yeni Anayasa'ya göre düzenlemek ve iktidarı yeni Meclis'e devretmek ülküsüne bağlılıktan ayrılmıyacağım,»
diye, şerefi, namusu ve bütün mukaddesatı üzerine and içiyordu.
Her kelimeyi duyurduğu kadar da duyarak, boşalmış ses kalıpları içine anlamlarını sanki kendi can damarından doldurarak söylüyordu. Andındaki her söz sanki yeniden yaratılıyordu.
Türk milletinin, tarih boyunca şerefini korumasını, en karanlık anlarda mucizeler yaratmasını sağlayan üstün değerleri, ülkülerin en insancası uğruna, hür ve insanca yaşama ülküsü uğruna girişilen bir savaşta sanki topluca asker üniforması giymiş de zafere ulaşmış, Türk'ün öz diliyle, Türklüğün güç kaynağında and içiyordu.
Koleksiyon
Alıntı
“Kavramların Dirilişi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1191 ulaşıldı.