Temeline Kavuşan Ülke
Başlık:
Temeline Kavuşan Ülke
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13223, ss. 1, 5
Tarih:
1960-06-24
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
Temeline kavuşan ülke
Tarih boyunca Türk Milletini ayakta ve toplum olarak birleşik tutan unsurların başta gelenlerinden biri ordu ise, biri de hak duygusunun ve adalet geleneğinin sağlamlığı olmuştur.
Haksızlık bir toplumu en güçlü düşmanından daha kolay parçalıyabilir. Çünkü toplum içinde haksızlığa uğrayan, hele bu haksızlığın sistem haline geldiğini gören kimseler, toplumdan itilmiş gibi olur, ister istemez kendilerini toplumdan ayn düşmüş saymağa başlarlar. İtilme ve ayrılık duyguları kuvvetlendikçe de topluma karşı bağlantıları ve sorumluluk duyguları zayıflar.
Onun için, Devlet ve Hükümet Başkanı Sayın Orgeneral Cemal Gürsel'in yeni Yargıtay Başkanını ziyareti sırasında Türkçeleştirerek tekrarladığı bir söz, «Adalet ülkenin temelidir» sözü, büyük bir gerçeği belirtmektedir.
Türk Milletinde adalet duygusunun ve geleneğinin sağlamlığı, biri siyasal biri sosyal, başlıca iki etkene dayanır:
1. Türk Milletinin tarih boyunca bağımsız kalmış olması;
2. Türk toplumunun hiç bir vakit sınıf esasına göre bölünmemiş ve ne sosyal ne ekonomik anlamda bir kölelik devresinden geçmemiş olması.
Osmanlı İmparatorluğunun genişleme çağında tutsakların ve başka yabancı unsurların bile köleliği geçici ve başka devletlerdekinden çok daha sınırlı ve insanca olmuş, ne unvanlar veya unvanların imtiyazları ne de kölelik veya köleliğin hak kısıntıları kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bu bakımdan Türk toplum tarihinde sınıf diye vasıflandırılabilecek bir asalete de köleliğe de rastlanamaz.
Yakın çağlara gelinceye kadar, başka birçok toplumlarda adalet, hemen hemen asaletin tekelinde idi; adalet dağıtımında, asîl sınıfın altındaki halk kütlelerinin hissesi pek düşük olurdu. Buna karşılık, Osmanlı toplum düzeninde, halkın adaletten hissesi, uzunca bir süre, idarecilerin hissesinden bile yüksek olmuştur. Halkın hakkına mahkemeler dışında hiç kimse, hükümdar bile karışamazken, adalet cihazına Osmanlı Devletinin en güçlü çağında bile hükümdarlar el uzatamazken, idarecilerin, hattâ hükümdar soydaşlarının hakları ve hayatları nisbeten teminatsızdı. İdare cihazında hükmünü rahatça yürütebilmek için, hükümdar —Osmanlı Devletinde yenilik hareketleri başlayıncaya kadar— idarecilerini, daha çok, eşit haklara henüz kavuşamamış, geçici kölelik statüsünden tamamiyle çıkamamış yabancı unsurlar arasından seçerdi. O yüzden Türk toplumunda, yakın zamana kadar, halkın başı dik olmasına rağmen idarecilerin başı eğik kalmış, halk arasındaki hak ve adalet duygusu idareciler arasındakinden daha da sağlam olmuştur. Fakat sonraları, yenilik hareketlerinin ve Mekteb-i Mülkiyenin getirdiği geleneklerle ve bilhassa Cumhuriyetle, idarecilerin de hakları teminat altına alınmıştır.
Demokrat Parti iktidarının en tehlikeli, en kötü hareketi, toplumumuzun çok uzun bir tarihe dayanan bu adalet geleneğine karşı giriştiği bağışlanmaz tecavüzlerdir. O yüzden milletimizin birliği, toplumumuzun bütünlüğü, tarihimizdeki belki en büyük sarsıntıyı geçirmiştir. D.P. iktidarı, bir yandan adalet müessesesinin bağımsızlığını gitgide kısarak, halkı adalete güvenemez duruma; bir yandan da memurları, baskılar ve keyfe göre işlemler karşısında hak arayabilme imkânlarından yoksun bırakarak, yenilik hareket leri öncesi devrelerdeki kadar teminatsız ve itaatkâr bir duruma düşürmek istemiştir.
Halkın, hattâ memurlar ve yargıçlar arasında da büyük çoğunluğun, hak ve adalet duygusundan gelen mukavemet karşısında, D.P. iktidarı, cür'etkârlığı daha da ileri götürmüş, ünlü «Tahkikat Encümeni»ne sınırsız yetkiler tanıyan kanunu, yani fiilen bütün kanunları iptal eden, adalet cihazını saf dışı bırakan kanunu çıkararak, adaletsizlik temeli üzerine bir toplum düzeni kurmağa kalkışmıştır.
İşte bu noktadadır ki Türk toplumu, tahammülü tükenerek isyan etmiştir.
Şimdi, askerî idarenin adalet müessesesini onarma işine verdiği büyük önem, tarih boyunca millet ve toplum olarak bütünlüğümüzü sağlayan unsurlardan birinin diğerini kurtarışı, ona dar gününde destek oluşudur.
İlk resmî ziyaretini yeni Yargıtay Başkanına yapan Devlet ve Hükümet Başkanı Sayın Orgeneral Gürsel'in söylediği gibi, şimdi «Devrilen iktidarın tahrib edici icraatiyle meydana getirilen hak ve adalet buhranının süratle ve tamamiyle giderilmesine» çalışılmaktadır. Tahribat derin olmakla beraber, Türk toplumundaki hak duygusunun sağlamlığı, adalet geleneğinin köklüğü, onarımın çok kısa zamanda başarılabilmesini sağlayacaktır.
Son tecrübelerden ders alınarak bir daha tahrib edilemiyecek kadar sağlam hale getirileceğine inandığımız adalet temeline, Türk ülkesi böylece yeniden kavuşmuş olacaktır.
BÜLENT ECEVİT
Temeline kavuşan ülke
Tarih boyunca Türk Milletini ayakta ve toplum olarak birleşik tutan unsurların başta gelenlerinden biri ordu ise, biri de hak duygusunun ve adalet geleneğinin sağlamlığı olmuştur.
Haksızlık bir toplumu en güçlü düşmanından daha kolay parçalıyabilir. Çünkü toplum içinde haksızlığa uğrayan, hele bu haksızlığın sistem haline geldiğini gören kimseler, toplumdan itilmiş gibi olur, ister istemez kendilerini toplumdan ayn düşmüş saymağa başlarlar. İtilme ve ayrılık duyguları kuvvetlendikçe de topluma karşı bağlantıları ve sorumluluk duyguları zayıflar.
Onun için, Devlet ve Hükümet Başkanı Sayın Orgeneral Cemal Gürsel'in yeni Yargıtay Başkanını ziyareti sırasında Türkçeleştirerek tekrarladığı bir söz, «Adalet ülkenin temelidir» sözü, büyük bir gerçeği belirtmektedir.
Türk Milletinde adalet duygusunun ve geleneğinin sağlamlığı, biri siyasal biri sosyal, başlıca iki etkene dayanır:
1. Türk Milletinin tarih boyunca bağımsız kalmış olması;
2. Türk toplumunun hiç bir vakit sınıf esasına göre bölünmemiş ve ne sosyal ne ekonomik anlamda bir kölelik devresinden geçmemiş olması.
Osmanlı İmparatorluğunun genişleme çağında tutsakların ve başka yabancı unsurların bile köleliği geçici ve başka devletlerdekinden çok daha sınırlı ve insanca olmuş, ne unvanlar veya unvanların imtiyazları ne de kölelik veya köleliğin hak kısıntıları kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bu bakımdan Türk toplum tarihinde sınıf diye vasıflandırılabilecek bir asalete de köleliğe de rastlanamaz.
Yakın çağlara gelinceye kadar, başka birçok toplumlarda adalet, hemen hemen asaletin tekelinde idi; adalet dağıtımında, asîl sınıfın altındaki halk kütlelerinin hissesi pek düşük olurdu. Buna karşılık, Osmanlı toplum düzeninde, halkın adaletten hissesi, uzunca bir süre, idarecilerin hissesinden bile yüksek olmuştur. Halkın hakkına mahkemeler dışında hiç kimse, hükümdar bile karışamazken, adalet cihazına Osmanlı Devletinin en güçlü çağında bile hükümdarlar el uzatamazken, idarecilerin, hattâ hükümdar soydaşlarının hakları ve hayatları nisbeten teminatsızdı. İdare cihazında hükmünü rahatça yürütebilmek için, hükümdar —Osmanlı Devletinde yenilik hareketleri başlayıncaya kadar— idarecilerini, daha çok, eşit haklara henüz kavuşamamış, geçici kölelik statüsünden tamamiyle çıkamamış yabancı unsurlar arasından seçerdi. O yüzden Türk toplumunda, yakın zamana kadar, halkın başı dik olmasına rağmen idarecilerin başı eğik kalmış, halk arasındaki hak ve adalet duygusu idareciler arasındakinden daha da sağlam olmuştur. Fakat sonraları, yenilik hareketlerinin ve Mekteb-i Mülkiyenin getirdiği geleneklerle ve bilhassa Cumhuriyetle, idarecilerin de hakları teminat altına alınmıştır.
Demokrat Parti iktidarının en tehlikeli, en kötü hareketi, toplumumuzun çok uzun bir tarihe dayanan bu adalet geleneğine karşı giriştiği bağışlanmaz tecavüzlerdir. O yüzden milletimizin birliği, toplumumuzun bütünlüğü, tarihimizdeki belki en büyük sarsıntıyı geçirmiştir. D.P. iktidarı, bir yandan adalet müessesesinin bağımsızlığını gitgide kısarak, halkı adalete güvenemez duruma; bir yandan da memurları, baskılar ve keyfe göre işlemler karşısında hak arayabilme imkânlarından yoksun bırakarak, yenilik hareket leri öncesi devrelerdeki kadar teminatsız ve itaatkâr bir duruma düşürmek istemiştir.
Halkın, hattâ memurlar ve yargıçlar arasında da büyük çoğunluğun, hak ve adalet duygusundan gelen mukavemet karşısında, D.P. iktidarı, cür'etkârlığı daha da ileri götürmüş, ünlü «Tahkikat Encümeni»ne sınırsız yetkiler tanıyan kanunu, yani fiilen bütün kanunları iptal eden, adalet cihazını saf dışı bırakan kanunu çıkararak, adaletsizlik temeli üzerine bir toplum düzeni kurmağa kalkışmıştır.
İşte bu noktadadır ki Türk toplumu, tahammülü tükenerek isyan etmiştir.
Şimdi, askerî idarenin adalet müessesesini onarma işine verdiği büyük önem, tarih boyunca millet ve toplum olarak bütünlüğümüzü sağlayan unsurlardan birinin diğerini kurtarışı, ona dar gününde destek oluşudur.
İlk resmî ziyaretini yeni Yargıtay Başkanına yapan Devlet ve Hükümet Başkanı Sayın Orgeneral Gürsel'in söylediği gibi, şimdi «Devrilen iktidarın tahrib edici icraatiyle meydana getirilen hak ve adalet buhranının süratle ve tamamiyle giderilmesine» çalışılmaktadır. Tahribat derin olmakla beraber, Türk toplumundaki hak duygusunun sağlamlığı, adalet geleneğinin köklüğü, onarımın çok kısa zamanda başarılabilmesini sağlayacaktır.
Son tecrübelerden ders alınarak bir daha tahrib edilemiyecek kadar sağlam hale getirileceğine inandığımız adalet temeline, Türk ülkesi böylece yeniden kavuşmuş olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“Temeline Kavuşan Ülke,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 7 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1190 ulaşıldı.