İnsan ve Sadakat
Başlık:
İnsan ve Sadakat
Kaynak:
Ulus, "Günaydın" No 13222, ss. 1, 5
Tarih:
1960-06-23
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi / Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNAYDIN
BÜLENT ECEVİT
İnsan ve Sadakat
İşgal altında ülkeler biliriz: Bazı görevliler, işgalden önceki üstlerine gösterdikleri itaati işgalden sonraki yabancı üstlerine de gösterirler; kendilerine buyruk verici durumda kim olursa olsun ve o kimse ne buyurursa buyursun, canla başla onun buyruğunu yapmağa çalışırlar.
Bir ölçüye göre böylelerine, örneğin memur iseler, «sadık memur» denebilir.
Ama neye «sadık»?... Vatana mı, millete mi, topluma mı?... Hiç birine değil! En iyiniyetle düşünüldüğünde, işin içine menfaat duygusunun hiç girmediği kabul edildiğinde, böylelerine olsa olsa «görevine sadık» denir.
Bu tıpkı bir elektrik düğmesinin, bir tabanca tetiğinin sadakatidir. Evin sahibi de, evi soymağa gelmiş hırsız da, elektrik düğmesini çevirip ışığı yakabilir; tetiği polis de kaatil de aynı kolaylıkla çekip taban cavı ateşliyebilir.
Bu, makina sadakati, robot sadakatidir, insan sadakati değil. Elektrik düğmesi, «ben bir hırsızın eliyle çevrilirsem evin soyulmasına sebep olurum»; tabanca tetiği, «ben kaatilin eliyle çekilirsem suçsuzların ölümüne sebep olurum» diye düşünemez, düşünüp de mukavemet edemez. Ama insan düşünebilir.
İşgal altında olsun, kanun dışı, zalim, soyguncu bir idare altında olsun, bir memur, bir polis, kanunun, adaletin, insanlığın neyi gerektirdiğini kendi kafasıyla düşünüp, verilen buyruklara mukavemet edebilir. Mukavemet etmek de, mukavemet etmemek kadar kendi elindedir.
*
Şu veya bu sıfat altında hizmetkârlar biliriz: Bir adama bağlıdırlar. İyilik de yapsa o adamın, kötülük de yapsa o adamın hizmetindedirler.
Böylelerine «sadık hizmetkâr» denir.
Ama «neye» sadık, neye «hizmetkâr»?
Sadece efendiye!
Bu, köpeğin sadakatidir. Makinanın sadakatinden bir derece üstündür; çünkü sadakatini kime göstereceğini bilir. Ama insan sadakati bu da değildir. Köpek, «sahibimin her ısır dediğini ısırırsam doğru mu eğri mi yapmış, haklı mı haksız mı davranmış olurum?», diye kendi davranışını tartamaz, doğruyu eğriden kendi kafasıyla ayrılmaz. Ama insan bunları kendi ölçülerine göre tartabilir, ayırabilir. Köpek, başında efendisi varken kendi yargı gücünü kullanamaz ama, insan kullanabilir.
İnsanda köpeğinkine benzer sadakat, yani efendiye sadakat, çoğu zaman, köpeğinkinden de aşağıdır. Çünkü köpek sonuna kadar sadık kalır. Efendisi güçsüz düşünce ona hırlamaya başlayıp, eskiden hırladıklarına, ısırdıklarına yaltaklanan köpek hayvanlık tarihinde görülmemiştir ama, insanlık tarihinde böyle «sadakat» in örnekleri çoktur.
*
Fanatikler biliriz: Sözde bir düşüncenin, ama gerçekte o düşünceyi temsil ettiğine inandıkları önderin ardına takılmışlardır. Önder «ileri» dese hiç düşünmeden ileri, önder «geri» dese hiç düşünmeden geri giderler. Gittikleri yön batağa mı, uçuruma mı gider bilmezler, bilseler de önderleri «dur» demeden duramazlar.
Böylelerinin de davranışına «sadakat» denebilir.
Fakat neye «sadakat»?... Başlangıçta, müphem de olsa belki bir düşünceye sadıktırlar, ama gitgide kendi düşünme yetkilerini ve güçlerini öndere bırakmışlardır; önder düşünür onlar uyar, önder söyler onlar baş sallar, önder yol gösterir onlar giderler. Sadece öndere sadıktırlar.
Bu, koyun sadakatidir. Koyunlar bir araya gelir sürü olurlar, bir çobanın ardında dere tepe dolaşıp mezbahaya ulaşırlar. Tehlikenin eşiğinde olsun kendi kendilerine hâkim olacak kadar şuurları yoktur. Ama insan şuurludur. İnsanlar kendi şuurlarını bir çobana teslim edip koyuluğu benimsediler mi zararları yalnız kendilerine de olmaz: önce başkalarına güçlerinin yettiği zararı verir, sonra kendi sonlarını bulurlar.
*
İnsan topluluklarında, «sadakat», nice suçların, cinayetlerin, kötülüklerin mazereti olarak öne sürüle gelmiştir. Kanunsuz işlere, yolsuzluklara âlet olmuş memurlar, baskı yapmış zulm etmiş polisler, cinayet işlemiş hizmetkârlar, toplumu da kendilerini de felâkete sürüklemiş partizanlar, tarih boyunca bu mazerete sarılmışlardır.
Fakat insanlığını bilen insan, makinalardan ve bütün başka yaratıklardan esirgenip de an cak insana bahşedilmiş bazı nitelikleri, yetenekleri kullanarak, sadakatinin neye, nasıl ve ne ölçüde olacağını tayin edebilen insandır.
D.P. «sabık» larının «sadık» larında, o «sabık» lara suç ortağı, suç âleti olmuş bir kısım görevlilerde ve siyaset adamlarında ise, insanın değil, tabancanın, makinanın, koyunun, köpeğin sadakati vardır.
İnsanlar arasnıda düşünme ve yargı gücünün, şuur ve vicdanın sınırlamadığı sadakat, herhangi bir suçun, bir suç ortaklığının mazereti sayılabilmek şöyle dursun, bir bakıma suçların en ağırı sayılmak gerekir. Çünkü sadakatin böylesi, kişinin doğrudan doğruya kendi insanlığına, sadakatsizliği ve ihanetidir.
Kişi sadakatinin yönünü, biçimini, ölçüsünü tayin ederken, insan olmanın kendine sağladığı düşünme yeteneğini, yargı gücünü, insana vergi şuur ve vicdanı kullanmasını bilmelidir.
Bunu şimdiye kadar bilemeyenler, belki şimdi içinde bulunduğumuz soruşturma, yargılama ve temizlik devresinde öğrenme fırsatını bulabilirler.
BÜLENT ECEVİT
İnsan ve Sadakat
İşgal altında ülkeler biliriz: Bazı görevliler, işgalden önceki üstlerine gösterdikleri itaati işgalden sonraki yabancı üstlerine de gösterirler; kendilerine buyruk verici durumda kim olursa olsun ve o kimse ne buyurursa buyursun, canla başla onun buyruğunu yapmağa çalışırlar.
Bir ölçüye göre böylelerine, örneğin memur iseler, «sadık memur» denebilir.
Ama neye «sadık»?... Vatana mı, millete mi, topluma mı?... Hiç birine değil! En iyiniyetle düşünüldüğünde, işin içine menfaat duygusunun hiç girmediği kabul edildiğinde, böylelerine olsa olsa «görevine sadık» denir.
Bu tıpkı bir elektrik düğmesinin, bir tabanca tetiğinin sadakatidir. Evin sahibi de, evi soymağa gelmiş hırsız da, elektrik düğmesini çevirip ışığı yakabilir; tetiği polis de kaatil de aynı kolaylıkla çekip taban cavı ateşliyebilir.
Bu, makina sadakati, robot sadakatidir, insan sadakati değil. Elektrik düğmesi, «ben bir hırsızın eliyle çevrilirsem evin soyulmasına sebep olurum»; tabanca tetiği, «ben kaatilin eliyle çekilirsem suçsuzların ölümüne sebep olurum» diye düşünemez, düşünüp de mukavemet edemez. Ama insan düşünebilir.
İşgal altında olsun, kanun dışı, zalim, soyguncu bir idare altında olsun, bir memur, bir polis, kanunun, adaletin, insanlığın neyi gerektirdiğini kendi kafasıyla düşünüp, verilen buyruklara mukavemet edebilir. Mukavemet etmek de, mukavemet etmemek kadar kendi elindedir.
*
Şu veya bu sıfat altında hizmetkârlar biliriz: Bir adama bağlıdırlar. İyilik de yapsa o adamın, kötülük de yapsa o adamın hizmetindedirler.
Böylelerine «sadık hizmetkâr» denir.
Ama «neye» sadık, neye «hizmetkâr»?
Sadece efendiye!
Bu, köpeğin sadakatidir. Makinanın sadakatinden bir derece üstündür; çünkü sadakatini kime göstereceğini bilir. Ama insan sadakati bu da değildir. Köpek, «sahibimin her ısır dediğini ısırırsam doğru mu eğri mi yapmış, haklı mı haksız mı davranmış olurum?», diye kendi davranışını tartamaz, doğruyu eğriden kendi kafasıyla ayrılmaz. Ama insan bunları kendi ölçülerine göre tartabilir, ayırabilir. Köpek, başında efendisi varken kendi yargı gücünü kullanamaz ama, insan kullanabilir.
İnsanda köpeğinkine benzer sadakat, yani efendiye sadakat, çoğu zaman, köpeğinkinden de aşağıdır. Çünkü köpek sonuna kadar sadık kalır. Efendisi güçsüz düşünce ona hırlamaya başlayıp, eskiden hırladıklarına, ısırdıklarına yaltaklanan köpek hayvanlık tarihinde görülmemiştir ama, insanlık tarihinde böyle «sadakat» in örnekleri çoktur.
*
Fanatikler biliriz: Sözde bir düşüncenin, ama gerçekte o düşünceyi temsil ettiğine inandıkları önderin ardına takılmışlardır. Önder «ileri» dese hiç düşünmeden ileri, önder «geri» dese hiç düşünmeden geri giderler. Gittikleri yön batağa mı, uçuruma mı gider bilmezler, bilseler de önderleri «dur» demeden duramazlar.
Böylelerinin de davranışına «sadakat» denebilir.
Fakat neye «sadakat»?... Başlangıçta, müphem de olsa belki bir düşünceye sadıktırlar, ama gitgide kendi düşünme yetkilerini ve güçlerini öndere bırakmışlardır; önder düşünür onlar uyar, önder söyler onlar baş sallar, önder yol gösterir onlar giderler. Sadece öndere sadıktırlar.
Bu, koyun sadakatidir. Koyunlar bir araya gelir sürü olurlar, bir çobanın ardında dere tepe dolaşıp mezbahaya ulaşırlar. Tehlikenin eşiğinde olsun kendi kendilerine hâkim olacak kadar şuurları yoktur. Ama insan şuurludur. İnsanlar kendi şuurlarını bir çobana teslim edip koyuluğu benimsediler mi zararları yalnız kendilerine de olmaz: önce başkalarına güçlerinin yettiği zararı verir, sonra kendi sonlarını bulurlar.
*
İnsan topluluklarında, «sadakat», nice suçların, cinayetlerin, kötülüklerin mazereti olarak öne sürüle gelmiştir. Kanunsuz işlere, yolsuzluklara âlet olmuş memurlar, baskı yapmış zulm etmiş polisler, cinayet işlemiş hizmetkârlar, toplumu da kendilerini de felâkete sürüklemiş partizanlar, tarih boyunca bu mazerete sarılmışlardır.
Fakat insanlığını bilen insan, makinalardan ve bütün başka yaratıklardan esirgenip de an cak insana bahşedilmiş bazı nitelikleri, yetenekleri kullanarak, sadakatinin neye, nasıl ve ne ölçüde olacağını tayin edebilen insandır.
D.P. «sabık» larının «sadık» larında, o «sabık» lara suç ortağı, suç âleti olmuş bir kısım görevlilerde ve siyaset adamlarında ise, insanın değil, tabancanın, makinanın, koyunun, köpeğin sadakati vardır.
İnsanlar arasnıda düşünme ve yargı gücünün, şuur ve vicdanın sınırlamadığı sadakat, herhangi bir suçun, bir suç ortaklığının mazereti sayılabilmek şöyle dursun, bir bakıma suçların en ağırı sayılmak gerekir. Çünkü sadakatin böylesi, kişinin doğrudan doğruya kendi insanlığına, sadakatsizliği ve ihanetidir.
Kişi sadakatinin yönünü, biçimini, ölçüsünü tayin ederken, insan olmanın kendine sağladığı düşünme yeteneğini, yargı gücünü, insana vergi şuur ve vicdanı kullanmasını bilmelidir.
Bunu şimdiye kadar bilemeyenler, belki şimdi içinde bulunduğumuz soruşturma, yargılama ve temizlik devresinde öğrenme fırsatını bulabilirler.
Koleksiyon
Alıntı
“İnsan ve Sadakat,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1189 ulaşıldı.