Himmetdede ve İncesu'da "Andersonville Dâvası"
Title:
Himmetdede ve İncesu'da "Andersonville Dâvası"
Source:
Ulus, "Günün Işığında" No 13176, ss. 1, 5
Date:
1960-04-07
Location:
Atatürk Kitaplığı
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Himmetdede ve İncesu'da «Andersonville dâvası»
Bülent ECEVİT
Amerika iç savaşında, Güneylilerin Andersonville'deki esir kampında, 14.000 Kuzeyli esir, aç, susuz ve bakımsız bırakılarak öldürülmüş; savaş sonunda, kamp komutanı Yüzbaşı Henry Wirz, bu yüzden, askerî mahkemece idama mahkûm edilmişti.
Amerika tarihine «Andersonville dâvası» diye geçen bu olay, şimdi New York'un Broadway'inde geniş ilgi toplayan bir piyesin konusudur.
Piyesde dâva, tarih boyunca nice askerlerin ve idarecilerin karşılaştıkları bir vicdanî mesele olarak ele alınmaktadır. Yüzbaşı Wirz, mahkemedeki savunmasında, kendisinin masum sayılması gerektiğini, çünkü, bir emir kulu olarak, sadece, maiyetinde bulunduğu bir meczup âmirin emirlerini yerine getirdiğini öne sürmektedir. Kanuna ve insanlığa sığmayan bu emirleri neden reddetmediği sorulduğunda da,
— İçimde reddedecek gücü bulamadığımdan!, demekte, ve kendisini itham edenlere denerek sormaktadır:
— Benim bulunduğum şartlar altında sizler başka türlü davranabilir mi idiniz?
Savcı, onların yerine şu cevabı vermektedir..
— Başka türlü davranamasalar, bu dünya yaşanmaz bir yer olurdu. Düşünün: bir tek kişi bütün vicdanların sahibi... Korkunç olurdu!
*
«Andersonville dâvası» ndaki bu ezelî insanlık dramı, İnönü'nün son Kayseri gezisinde, Himmetdede istasyonu ile İncesu Köprüsünde de oynanmıştır.
Kanunsuz emirlere neden itaat ettikleri, İnönü ile arkadaşlarının Kayseri'ye gitmelerine, daha sonra, İncesu Köprüsünden geçmelerine kuvvet kullanarak engel olmaları için verilen emirleri, kanunsuz olduğunu bile bile, insanlığa sığmadığını, insan vicdanının reddetmesi gerektiğini göre göre, neden reddetmedikleri sorulduğunda, bir Vali, bir Vali Yardımcısı, bir Emniyet Genel Müdürü, bir General,
— Çünkü biz emir kuluyuz!, demişlerdir.
Onlar birer «emir kulu» idiler... Birer «Yüzbaşı Wirz» diler... Demek ki «emir kulu» olmak gerekçesiyle, âmirleri, üstleri emrederse, Andersonville Kampındaki gibi binlerce kişinin ölümüne, hattâ belki bütün bir milletin felâketine, gözlerini kırpmadan sebep olabilirdiler. Nitekim İncesu'da kanunsuz emirler gereğince muhasara edilen binlerce suçsuz insanı aç da bırakmağa razı oldular. Âmirleri öyle buyurdu diye, ekmek kamyonlarını yolda durdurdular.
Onlar Yüzbaşı Wirz gibi güçsüz kişilerdi. Kendileri güçsüz oldukları için, ancak başkalarının gücünü sorgusuz sualsiz uygulamakla güçlü görünebilirlerdi.
Her idareci, her asker, her polis onlar gibi davransa idi, Ankara'dan İnönü'nün geçtiği yerlere telefonla emirler yağdıran bir kaç kişi bütün vicdanların sahibi olsa idi, bu memleket «yaşanmaz bir yer» olurdu.
Fakat bu memleket, büyük çoğunlukla güçlü insanlar memleketidir.
Uşak'tan bu yana İnönü'nün karşısına çıkarılan Mehmetçiklerin, subayların, polislerin, başka görevlilerin büyük çoğunluğu da bu güçlü insanlardandı. «Kanun önünde kıldan ince» boyunlarını kanunsuz emirlere eğmediler.
*
Himmetdede - İncesu muhasaralarında en çetin sınavı geçirenlerden biri, Kurmay Binbaşı Selâhattin Çetiner'di. İnönü İncesu'daki barikatı aşmağa kalkışırsa engel olmak, ateş emri vermek, ona emredilmişti.
«Bu emri alırsanız kıt'alarınıza ateş emri verecek misiniz?»
«Paşam, ben kanunsuz bir emri yerine getirmektense kendisini vurmayı tercih edecek şerefli bir subayım!»
Barikatı aşıp geçen İnönü ile arasındaki bu konuşmadan iki gün sonra, Kurmay Binbaşı Selâhattin Çetiner istifa ediyordu. İstifa telinde,
«.... komuta ettiğim birlikleri hukukî sınırlar dışında kullanmağa zorlandım. Bu hususu subay çıkarken yaptığım yeminle bağdaştıramıyorum..... Bir asker çocuğu olarak girdiğim ve aşk derecesinde bağlı olduğum mesleğimden teessür içinde istifa ediyorum,»
diyordu.
Asker ve idarecilerin ezelî «Andersonville dâvası» nın Himmetdede - İncesu safhası, böylece insanlığın zaferi ile sona eriyordu.
Himmetdede ve İncesu'da «Andersonville dâvası»
Bülent ECEVİT
Amerika iç savaşında, Güneylilerin Andersonville'deki esir kampında, 14.000 Kuzeyli esir, aç, susuz ve bakımsız bırakılarak öldürülmüş; savaş sonunda, kamp komutanı Yüzbaşı Henry Wirz, bu yüzden, askerî mahkemece idama mahkûm edilmişti.
Amerika tarihine «Andersonville dâvası» diye geçen bu olay, şimdi New York'un Broadway'inde geniş ilgi toplayan bir piyesin konusudur.
Piyesde dâva, tarih boyunca nice askerlerin ve idarecilerin karşılaştıkları bir vicdanî mesele olarak ele alınmaktadır. Yüzbaşı Wirz, mahkemedeki savunmasında, kendisinin masum sayılması gerektiğini, çünkü, bir emir kulu olarak, sadece, maiyetinde bulunduğu bir meczup âmirin emirlerini yerine getirdiğini öne sürmektedir. Kanuna ve insanlığa sığmayan bu emirleri neden reddetmediği sorulduğunda da,
— İçimde reddedecek gücü bulamadığımdan!, demekte, ve kendisini itham edenlere denerek sormaktadır:
— Benim bulunduğum şartlar altında sizler başka türlü davranabilir mi idiniz?
Savcı, onların yerine şu cevabı vermektedir..
— Başka türlü davranamasalar, bu dünya yaşanmaz bir yer olurdu. Düşünün: bir tek kişi bütün vicdanların sahibi... Korkunç olurdu!
*
«Andersonville dâvası» ndaki bu ezelî insanlık dramı, İnönü'nün son Kayseri gezisinde, Himmetdede istasyonu ile İncesu Köprüsünde de oynanmıştır.
Kanunsuz emirlere neden itaat ettikleri, İnönü ile arkadaşlarının Kayseri'ye gitmelerine, daha sonra, İncesu Köprüsünden geçmelerine kuvvet kullanarak engel olmaları için verilen emirleri, kanunsuz olduğunu bile bile, insanlığa sığmadığını, insan vicdanının reddetmesi gerektiğini göre göre, neden reddetmedikleri sorulduğunda, bir Vali, bir Vali Yardımcısı, bir Emniyet Genel Müdürü, bir General,
— Çünkü biz emir kuluyuz!, demişlerdir.
Onlar birer «emir kulu» idiler... Birer «Yüzbaşı Wirz» diler... Demek ki «emir kulu» olmak gerekçesiyle, âmirleri, üstleri emrederse, Andersonville Kampındaki gibi binlerce kişinin ölümüne, hattâ belki bütün bir milletin felâketine, gözlerini kırpmadan sebep olabilirdiler. Nitekim İncesu'da kanunsuz emirler gereğince muhasara edilen binlerce suçsuz insanı aç da bırakmağa razı oldular. Âmirleri öyle buyurdu diye, ekmek kamyonlarını yolda durdurdular.
Onlar Yüzbaşı Wirz gibi güçsüz kişilerdi. Kendileri güçsüz oldukları için, ancak başkalarının gücünü sorgusuz sualsiz uygulamakla güçlü görünebilirlerdi.
Her idareci, her asker, her polis onlar gibi davransa idi, Ankara'dan İnönü'nün geçtiği yerlere telefonla emirler yağdıran bir kaç kişi bütün vicdanların sahibi olsa idi, bu memleket «yaşanmaz bir yer» olurdu.
Fakat bu memleket, büyük çoğunlukla güçlü insanlar memleketidir.
Uşak'tan bu yana İnönü'nün karşısına çıkarılan Mehmetçiklerin, subayların, polislerin, başka görevlilerin büyük çoğunluğu da bu güçlü insanlardandı. «Kanun önünde kıldan ince» boyunlarını kanunsuz emirlere eğmediler.
*
Himmetdede - İncesu muhasaralarında en çetin sınavı geçirenlerden biri, Kurmay Binbaşı Selâhattin Çetiner'di. İnönü İncesu'daki barikatı aşmağa kalkışırsa engel olmak, ateş emri vermek, ona emredilmişti.
«Bu emri alırsanız kıt'alarınıza ateş emri verecek misiniz?»
«Paşam, ben kanunsuz bir emri yerine getirmektense kendisini vurmayı tercih edecek şerefli bir subayım!»
Barikatı aşıp geçen İnönü ile arasındaki bu konuşmadan iki gün sonra, Kurmay Binbaşı Selâhattin Çetiner istifa ediyordu. İstifa telinde,
«.... komuta ettiğim birlikleri hukukî sınırlar dışında kullanmağa zorlandım. Bu hususu subay çıkarken yaptığım yeminle bağdaştıramıyorum..... Bir asker çocuğu olarak girdiğim ve aşk derecesinde bağlı olduğum mesleğimden teessür içinde istifa ediyorum,»
diyordu.
Asker ve idarecilerin ezelî «Andersonville dâvası» nın Himmetdede - İncesu safhası, böylece insanlığın zaferi ile sona eriyordu.
Collection
Citation
“Himmetdede ve İncesu'da "Andersonville Dâvası",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1165.