Barikatlar Neden Aşılabildi?
Başlık:
Barikatlar Neden Aşılabildi?
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13175, ss. 1, 5
Tarih:
1960-04-06
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Barikatlar neden aşılabildi?
Bülent ECEVİT
İsmet İnönü'nün bindiği tren Himmetdede'de durdurulmuş, «Kayseri'ye giremezsiniz» emri kendisine en kesin bir dille bildirilmişti. Kayseri'ye girmesini önlemek için her türlü tedbir alınmış, silâhlı kuvvetler seferber edilmişti.
Fakat İnönü, kanunsuz teşebbüslerine mazeret olarak «Ben emir kuluyum» diyebilecek yaradılışdaki Valinin «Giremezsin» emrini yırtıp, Kayseri'ye girmiştir.
Öğleyin İnönü'nün Kayseri'ye girmesinin yasak olduğunu resmî ağızlardan ilân eden Devlet Radyosu, aynı günün akşamı, İnönü'nün Kayseri'ye girdiğini bildirerek,
— Bası göğe mi erdi?, demiştir.
Ertesi gün, İnönü'nün Yeşilhisar yolundan geçemiyeceği emri kendisine bildirilmiş ve yola askerî barikatlar kurulmuştu. Yol üstündeki köprü, Amerikan askerî yardımından sağlanan askerî araçlarla tıkanmıştı. Geçmek, böylece, maddeten imkânsız hâle getirilmişti. Fakat, bir süre yolun açılmasını bekledikten sonra İnönü, kendisi geçemesin diye kurulu barikatlara doğru yürümüş, kendisine selâm durup yol açan subayların, erlerin arasından geçerek Yeşilhisar yoluna çıkmıştır. Bu sırada, sağdan soldan başka arabalar da gelmiştir. İnönü bir tepeye çıkarak, aşıp tâ gerilerde bıraktığı barikatları seyretmiş, sonra, akşam olurken, Meclisteki vazifesine yetişmek üzere dönmüş, gene selâm durup yol açan subayların, erlerin arasından geçerek, barikatların gerisindeki binlerce vatandasın arasına katılmıştır.
İki akşam önce,
— İnönü Kayseri'ye girebildi de başı göğe mi erdi?, diye homurdanan Devlet Radyosu, o akşam,
— İnönü Yeşilhisar'a giremedi!, diye öğünmekten kabına sığamamıştır.
Oysa, İnönü Yeşilhisar'a «giremedi» değil, «girmedi»... İstese hiç bir kuvvetin girmesine engel olamıyacağını da fiilen gösterdi.
İnönü, mucizeler yaratabilen insanüstü bir varlıktı da onun için mi hiç bir kuvvet onun, girmesi kanuni hakkı olan herhangi bir yere girmesine engel olamazdı?.. Hayır!.. İnönü ancak, haksızlığa tahammülü olmayan bir asil ve cesur milletin haksızlıktan, baskıdan, «ben emir kuluyum» diyecek zihniyetteki idare âmirlerinden, kurtulma azmini temsil eden, ona bu kurtuluşun yolunu gösteren insandı.
Önüne kurulmuş engelleri aşıp geçerken İnönü niçin korkmuyordu?.. Çünkü korku insana, karşısından değil, kendi içinden gelirdi. Silâhın korkutuculuğu, silâhtaki öldürme gücünden değil, karşısındakinin ölüm korkusundan gelirdi. İnönü ise bu korkuyu çoktan yenmiş, «Kanunsuz hiç bir tecavüzü ve müdahaleyi hayatım pahasına da olsa kabul etmeyeceğim» demişti.
İnönü geçemesin diye yol ve köprü üstüne dizilen silâhların ateşlenme emrini bir genç subay verecekti. Askerî barikatları kaldırma yetkisinin kendisinde olmadığını söyleyen o genç subaya (bu yetki, C.H.P. iktidarında ordudan çıkarıldığı sırada Demokrat Parti İlce Başkanı yapılmış, sonra, D.P. iktidarında gene orduya alınmış bir generalde idi), İsmet Paşa sordu:
— Ben şimdi askerin arasından geçersem, vur emrini sen vermiyecek misin?
Genç subayın cevabı,
— Böyle bir emri vermektense önce kendimi vururum!, oldu.
O genç subayın ve onun gibi daha nice görevlilerin de, şeref ve haysiyetleri ile aralarında, ölüm korkusunun karanlık eli yoktu.
Böylece, korkutma ödevi verilenle korkutulmak istenen, aynı insanlık anlayışında, aynı şeref yolunda, aynı korkusuzlukta birleşiyorlardı. Yer yüzünde hangi kuvvet onları birbirine kırdırabilirdi? Onun için subaylar selâm durdu, onun için asker yol açtı, onun için İsmet Paşa, kendisi geçemesin diye kurulmuş barikatları geçtikten sonra gene geri geldi.
Üzerlerine hiç bir silâh çevrili olmadığı halde korku ve kuruntu içinde çırpınır duruma düşenler, doğru bildikleri yolda, şeref ve haysiyetini koruyabilmek uğrunda, can vermekten bile korkusu olmayanları hangi silâhla korkutabilir, hangi barikatla durdurabilirlerdi?
Barikatlar neden aşılabildi?
Bülent ECEVİT
İsmet İnönü'nün bindiği tren Himmetdede'de durdurulmuş, «Kayseri'ye giremezsiniz» emri kendisine en kesin bir dille bildirilmişti. Kayseri'ye girmesini önlemek için her türlü tedbir alınmış, silâhlı kuvvetler seferber edilmişti.
Fakat İnönü, kanunsuz teşebbüslerine mazeret olarak «Ben emir kuluyum» diyebilecek yaradılışdaki Valinin «Giremezsin» emrini yırtıp, Kayseri'ye girmiştir.
Öğleyin İnönü'nün Kayseri'ye girmesinin yasak olduğunu resmî ağızlardan ilân eden Devlet Radyosu, aynı günün akşamı, İnönü'nün Kayseri'ye girdiğini bildirerek,
— Bası göğe mi erdi?, demiştir.
Ertesi gün, İnönü'nün Yeşilhisar yolundan geçemiyeceği emri kendisine bildirilmiş ve yola askerî barikatlar kurulmuştu. Yol üstündeki köprü, Amerikan askerî yardımından sağlanan askerî araçlarla tıkanmıştı. Geçmek, böylece, maddeten imkânsız hâle getirilmişti. Fakat, bir süre yolun açılmasını bekledikten sonra İnönü, kendisi geçemesin diye kurulu barikatlara doğru yürümüş, kendisine selâm durup yol açan subayların, erlerin arasından geçerek Yeşilhisar yoluna çıkmıştır. Bu sırada, sağdan soldan başka arabalar da gelmiştir. İnönü bir tepeye çıkarak, aşıp tâ gerilerde bıraktığı barikatları seyretmiş, sonra, akşam olurken, Meclisteki vazifesine yetişmek üzere dönmüş, gene selâm durup yol açan subayların, erlerin arasından geçerek, barikatların gerisindeki binlerce vatandasın arasına katılmıştır.
İki akşam önce,
— İnönü Kayseri'ye girebildi de başı göğe mi erdi?, diye homurdanan Devlet Radyosu, o akşam,
— İnönü Yeşilhisar'a giremedi!, diye öğünmekten kabına sığamamıştır.
Oysa, İnönü Yeşilhisar'a «giremedi» değil, «girmedi»... İstese hiç bir kuvvetin girmesine engel olamıyacağını da fiilen gösterdi.
İnönü, mucizeler yaratabilen insanüstü bir varlıktı da onun için mi hiç bir kuvvet onun, girmesi kanuni hakkı olan herhangi bir yere girmesine engel olamazdı?.. Hayır!.. İnönü ancak, haksızlığa tahammülü olmayan bir asil ve cesur milletin haksızlıktan, baskıdan, «ben emir kuluyum» diyecek zihniyetteki idare âmirlerinden, kurtulma azmini temsil eden, ona bu kurtuluşun yolunu gösteren insandı.
Önüne kurulmuş engelleri aşıp geçerken İnönü niçin korkmuyordu?.. Çünkü korku insana, karşısından değil, kendi içinden gelirdi. Silâhın korkutuculuğu, silâhtaki öldürme gücünden değil, karşısındakinin ölüm korkusundan gelirdi. İnönü ise bu korkuyu çoktan yenmiş, «Kanunsuz hiç bir tecavüzü ve müdahaleyi hayatım pahasına da olsa kabul etmeyeceğim» demişti.
İnönü geçemesin diye yol ve köprü üstüne dizilen silâhların ateşlenme emrini bir genç subay verecekti. Askerî barikatları kaldırma yetkisinin kendisinde olmadığını söyleyen o genç subaya (bu yetki, C.H.P. iktidarında ordudan çıkarıldığı sırada Demokrat Parti İlce Başkanı yapılmış, sonra, D.P. iktidarında gene orduya alınmış bir generalde idi), İsmet Paşa sordu:
— Ben şimdi askerin arasından geçersem, vur emrini sen vermiyecek misin?
Genç subayın cevabı,
— Böyle bir emri vermektense önce kendimi vururum!, oldu.
O genç subayın ve onun gibi daha nice görevlilerin de, şeref ve haysiyetleri ile aralarında, ölüm korkusunun karanlık eli yoktu.
Böylece, korkutma ödevi verilenle korkutulmak istenen, aynı insanlık anlayışında, aynı şeref yolunda, aynı korkusuzlukta birleşiyorlardı. Yer yüzünde hangi kuvvet onları birbirine kırdırabilirdi? Onun için subaylar selâm durdu, onun için asker yol açtı, onun için İsmet Paşa, kendisi geçemesin diye kurulmuş barikatları geçtikten sonra gene geri geldi.
Üzerlerine hiç bir silâh çevrili olmadığı halde korku ve kuruntu içinde çırpınır duruma düşenler, doğru bildikleri yolda, şeref ve haysiyetini koruyabilmek uğrunda, can vermekten bile korkusu olmayanları hangi silâhla korkutabilir, hangi barikatla durdurabilirlerdi?
Koleksiyon
Alıntı
“Barikatlar Neden Aşılabildi?,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 13 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1164 ulaşıldı.