Kalafatlık Zihniyet
Title:
Kalafatlık Zihniyet
Source:
Ulus, "Günün Işığında" No 13058, ss. 1, 5
Date:
1959-12-09
Location:
Atatürk Kitaplığı
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Kalafatlık zihniyet
Bülent ECEVİT
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasanın emrettiği gibi çalışmak artık imkânsız.
Memleket meselelerini görüşmek, Hükümeti denetlemek için bırakılan tek imkân bütçe müzakereleridir. Bu müzakereler de, konuşma tahditleriyle, okul münazaraları haline getirilmiştir.
Gensoru önergelerinin hepsi, ne kadar önemli memleket meseleleriyle ilgili olursa olsun, müzakeresiz reddedilmekte; suikast tertiplediği, suiistimal yaptığı iddia olunan Bakanlar hakkındaki soruşturma önergeleri, Anayasa, İçtüzük hükümleri çiğnenerek, aylarca, yıllarca gündeme alınmamaktadır.
Geriye ancak sözlü sorular kalıyor. Sözlü sorular da, 1957 sonundaki İçtüzük değişikliklerinden beri haftada ancak bir günün bir saati görüşülebilmektedir. Konuşmalar 5’er dakikalıktır. İçtüzük, sözlü soruların, «Riyaset tezkeresinin vusûlünden bir hafta sonra ve ruznamede sırası geldiğinde» vekil tarafından cevaplandırılacağını yazdığı halde, Başkanlık Kurulu, soruların sırasını önceden tesbit edip açıklamayı reddetmektedir. O yüzden hangi sorunun ne vakit görüşüleceği, Başkanlık Kurulunun, daha doğrusu Hükümetin takdirine kalmış olmaktadır.
Şimdi, Hükümeti denetlemek, memleket meselelerini Mecliste görüşmek için elde kalan bu son ve pek mahdut imkânı da büsbütün köstekleyici yeni bir usul bulunmuştur. Hükümetin hoşuna gitmeyen soru önergeleri, verildiği tarihten bir yıl sonra, Başkanlıkça, «usulüne uygun yazılmamıştır» diye geri yollanmaktadır.
İçtüzüğe göre Bakanın bir haftada cevaplandırmak zorunda olduğu soru önergesini, Başkanlık nasıl olur da, bir yıl muameleye bile koymaz, ilgili Bakana havale etmez, ve bir yıl beklettikten sonra sahibine geri yollar?
Eğer bunda kötü niyet yoksa, ihmal var demektir. Herhangi bir vatandaşın bir Bakanlığa yazdığı mektup daha kısa zamanda muameleye konurken, Meclis Başkanlığının, bir soru önergesini bir yıl bekletip, «usulüne uygun yazılmamıştır» diye geri yollaması, Millet Meclisine karşı affedilmez bir kayıtsızlık değil midir?
Anlaşılan, Meclis çalışmalarını böylesine kösteklemekle, bu tarz kayıtsızlıklarla, Anayasa ve nizam dinlemezliklerle, iktidar, milletin Millet Meclisinden umut kesmesini, Millet Meclisinin bir işe yaramadığına, yaramıyacağına kanaat getirmesini sağlama gayretindedir.
Başbakanın, kendisini her an denetleyip ıskat etmeye yetkili Büyük Millet Meclisine, hiç değilse 2 ayda bir milletvekili sıfatını koruyabilmek için uğraması Anayasa emri olduğu halde, bütün bir mevsim adımını atmaması da, Meclise ve Anayasaya, dolayısiyle millet iradesine, açıkça meydan okuyuştur.
Böylece, Anayasa tatbikatta tersine çevrilerek Hükümet Meclisin emrinde olacak yerde, Meclis Hükümetin emrinde gösterilmek istenmektedir.
Artık memleketin idaresi, Meclisin çalısması, Anayasaya göre değil, 1937 seçimlerinden önce yayınlanan, ve icra organının teşriî kuvvete üstünlüğü gibi bir totaliter prensipi ortaya koyan Kalafat imzalı parti beyannamesine göre yürütülmektedir.
Fakat iktidar şu gelişmeyi hiç hesaba katmaz görünüyor: Milletin, Büyük Millet Meclisinden umut kesmesini sağlamak için sarfedilen gayretler, daha çok, milletin Demokrat Parti iktidarından büsbütün umut kesmesi sonucunu vermektedir!
Meclis çalışmalarının Anayasaya uygun yolda yürütülmesini, iktidar, Başkanlık Kurulundaki üç partili marifetiyle önleyebilir, ama Millet ölçüsündeki bu gelişmenin eninde sonunda hükmünü yürütmesini hiç bir kuvvetle önleyemez.
Bugün millet için Demokrat Partiye oy verip vermemek, bir bakıma, Millet Meclisine lüzum görüp görmemek meselesi haline gelmiştir. Millet Meclisini lüzumsuz görenlerin önümüzdeki seçimlerde oy verebilecekleri tek parti Demokrat Partidir.
Ama, Anayasada yazıldığı gibi «milletin yegâne ve hakikî mümessili olup millet namına hakkı hâkimiyeti istimâl» eden bir Büyük Millet Meclisine ihtiyaç duyan vatandaşlar, herhalde oylarını Demokrat Partiye vermiyeceklerdir. Bu vatandaşların büyük çoğunluk teşkil ettiği de ilk seçimlerde görülecektir.
Barut kokusu, top sesleri içinde bile Millet Meclisine ihtiyaç duymuş, 6 yüzyıllık padişahlar idaresine ve memleketi işgal etmiş en güçlü devletlere karşı o Millet Meclisi etrafında birleşerek başarı ile meydan okumuş bu millet, bir Koraltan’ın, bir Erozan’ın, bir Sipahioğlu’nun tertiplerine, Kurtuluş Savaşında kurduğu Millet Meclisinin kurban gitmesini elbette kabul etmiyecek, Kalafat beyannamesini yazdıran ve uygulayan zihniyeti kalafata çekecektir.
Kalafatlık zihniyet
Bülent ECEVİT
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasanın emrettiği gibi çalışmak artık imkânsız.
Memleket meselelerini görüşmek, Hükümeti denetlemek için bırakılan tek imkân bütçe müzakereleridir. Bu müzakereler de, konuşma tahditleriyle, okul münazaraları haline getirilmiştir.
Gensoru önergelerinin hepsi, ne kadar önemli memleket meseleleriyle ilgili olursa olsun, müzakeresiz reddedilmekte; suikast tertiplediği, suiistimal yaptığı iddia olunan Bakanlar hakkındaki soruşturma önergeleri, Anayasa, İçtüzük hükümleri çiğnenerek, aylarca, yıllarca gündeme alınmamaktadır.
Geriye ancak sözlü sorular kalıyor. Sözlü sorular da, 1957 sonundaki İçtüzük değişikliklerinden beri haftada ancak bir günün bir saati görüşülebilmektedir. Konuşmalar 5’er dakikalıktır. İçtüzük, sözlü soruların, «Riyaset tezkeresinin vusûlünden bir hafta sonra ve ruznamede sırası geldiğinde» vekil tarafından cevaplandırılacağını yazdığı halde, Başkanlık Kurulu, soruların sırasını önceden tesbit edip açıklamayı reddetmektedir. O yüzden hangi sorunun ne vakit görüşüleceği, Başkanlık Kurulunun, daha doğrusu Hükümetin takdirine kalmış olmaktadır.
Şimdi, Hükümeti denetlemek, memleket meselelerini Mecliste görüşmek için elde kalan bu son ve pek mahdut imkânı da büsbütün köstekleyici yeni bir usul bulunmuştur. Hükümetin hoşuna gitmeyen soru önergeleri, verildiği tarihten bir yıl sonra, Başkanlıkça, «usulüne uygun yazılmamıştır» diye geri yollanmaktadır.
İçtüzüğe göre Bakanın bir haftada cevaplandırmak zorunda olduğu soru önergesini, Başkanlık nasıl olur da, bir yıl muameleye bile koymaz, ilgili Bakana havale etmez, ve bir yıl beklettikten sonra sahibine geri yollar?
Eğer bunda kötü niyet yoksa, ihmal var demektir. Herhangi bir vatandaşın bir Bakanlığa yazdığı mektup daha kısa zamanda muameleye konurken, Meclis Başkanlığının, bir soru önergesini bir yıl bekletip, «usulüne uygun yazılmamıştır» diye geri yollaması, Millet Meclisine karşı affedilmez bir kayıtsızlık değil midir?
Anlaşılan, Meclis çalışmalarını böylesine kösteklemekle, bu tarz kayıtsızlıklarla, Anayasa ve nizam dinlemezliklerle, iktidar, milletin Millet Meclisinden umut kesmesini, Millet Meclisinin bir işe yaramadığına, yaramıyacağına kanaat getirmesini sağlama gayretindedir.
Başbakanın, kendisini her an denetleyip ıskat etmeye yetkili Büyük Millet Meclisine, hiç değilse 2 ayda bir milletvekili sıfatını koruyabilmek için uğraması Anayasa emri olduğu halde, bütün bir mevsim adımını atmaması da, Meclise ve Anayasaya, dolayısiyle millet iradesine, açıkça meydan okuyuştur.
Böylece, Anayasa tatbikatta tersine çevrilerek Hükümet Meclisin emrinde olacak yerde, Meclis Hükümetin emrinde gösterilmek istenmektedir.
Artık memleketin idaresi, Meclisin çalısması, Anayasaya göre değil, 1937 seçimlerinden önce yayınlanan, ve icra organının teşriî kuvvete üstünlüğü gibi bir totaliter prensipi ortaya koyan Kalafat imzalı parti beyannamesine göre yürütülmektedir.
Fakat iktidar şu gelişmeyi hiç hesaba katmaz görünüyor: Milletin, Büyük Millet Meclisinden umut kesmesini sağlamak için sarfedilen gayretler, daha çok, milletin Demokrat Parti iktidarından büsbütün umut kesmesi sonucunu vermektedir!
Meclis çalışmalarının Anayasaya uygun yolda yürütülmesini, iktidar, Başkanlık Kurulundaki üç partili marifetiyle önleyebilir, ama Millet ölçüsündeki bu gelişmenin eninde sonunda hükmünü yürütmesini hiç bir kuvvetle önleyemez.
Bugün millet için Demokrat Partiye oy verip vermemek, bir bakıma, Millet Meclisine lüzum görüp görmemek meselesi haline gelmiştir. Millet Meclisini lüzumsuz görenlerin önümüzdeki seçimlerde oy verebilecekleri tek parti Demokrat Partidir.
Ama, Anayasada yazıldığı gibi «milletin yegâne ve hakikî mümessili olup millet namına hakkı hâkimiyeti istimâl» eden bir Büyük Millet Meclisine ihtiyaç duyan vatandaşlar, herhalde oylarını Demokrat Partiye vermiyeceklerdir. Bu vatandaşların büyük çoğunluk teşkil ettiği de ilk seçimlerde görülecektir.
Barut kokusu, top sesleri içinde bile Millet Meclisine ihtiyaç duymuş, 6 yüzyıllık padişahlar idaresine ve memleketi işgal etmiş en güçlü devletlere karşı o Millet Meclisi etrafında birleşerek başarı ile meydan okumuş bu millet, bir Koraltan’ın, bir Erozan’ın, bir Sipahioğlu’nun tertiplerine, Kurtuluş Savaşında kurduğu Millet Meclisinin kurban gitmesini elbette kabul etmiyecek, Kalafat beyannamesini yazdıran ve uygulayan zihniyeti kalafata çekecektir.
Collection
Citation
“Kalafatlık Zihniyet,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 23, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1115.