SBF Ruhu
Başlık:
SBF Ruhu
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13053, ss. 1, 5
Tarih:
1959-12-04
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
S. B. F. RUHU
Bülent ECEVİT
Bağımsız kalabilmek, kendi kendini idare edebilmek için, bir milletin iyi bir idare teşkilâtına ihtiyacı vardır. Hele bir mutlâk hükümdar veya bir siyasi zümre vesâyeti altına girmeksizin kendi kendini idare edebilmek isteyen bir millet için, iyi bir idare teşkilâtı şarttır.
İdarecilik, tarih boyunca, Türk Milletinin askerlik kadar önemli bir vasfı olagelmiştir. Osmanlı Devletinin kudretli çağında, Türk Milleti, askerî teşkilâtıyla olduğu kadar idarî teşkilâtıyla da bütün başka milletleri imrendirecek bir seviyede idi.
Fakat o çağın Osmanlı idare sistemi zamanla kendi kendini tahrib edecek, yetersiz ve devlete yararsız hâle getirecek unsurları da içinde taşıyordu.
Osmanlı Devletinde reform hareketleri başlayıncaya kadar, idare kadrosunun nüvesini teşkil eden zümre, Padişahın kulları mevkiindeki insanlardan mürekkepti. Askerî ve mülkî idareciler yetiştiren Enderuna ve Kapıkulu Ocaklarına alınanlar, uzun bir zaman, Müslümanlığı yeni kabul etmiş, o yüzden de tam vatandaşlık hakkına henüz sahip olamamış kimseler arasından seçildikleri için, malları ile de canları ile de Padişahın iradesine bağlı olurlardı. Yani devletin yüksek rütbeli idarecileri, Padişahın emir kulları diler. Onun için de devlet idaresi, tahttaki Padişahın iyiliği ölçüsünde iyi, kötülüğü ölçüsünde kötü işlerdi. Ancak arasıra, kuvvetli şahsiyetiyle zayıf bir Padişah üzerinde nüfuz sahibi olabilmiş bir Sadrıazam çıkarsa, idarenin kötü işlemesi bir süre için ve ölçüye kadar önlenebilir, ve çöküntü devresinde bile, Osmanlı Devleti, geçici dirilme belirtileri gösterebilirdi.
Fakat, bir devletin selâmeti, bir milletin bağımsızlığı için, idare cihazı bakımından en büyük teminat, idareci kadrosunun «emir kulları» ndan değil, kanun adamlarından müteşekkil bulunması, baştaki hükümdardan veya siyasi zümreden önce millete sadık ve topluma karşı sorumlu olmasıdır.
Ancak böyle bir idare cihazı, böyle bir idareci kadrosudur ki, zaman zaman her devletin başına geçebilecek kötü hükümdarların, yetersiz iktidarların işleyebilecekleri hatalardan, atılabilecekleri tehlikeli maceralardan, devleti ve milleti, bir dereceye kadar olsun koruyabilir.
Türkiye’de böyle bir idare cihazı kurma, böyle bir idare cihazı için gerekli idareci kadrosunu yetiştirme yolunda ilk ciddî adım, 100 yıl önce bugün, «Mektebi Mülkiye» nin kuruluşu ile atılmıştır denebilir.
Cumhuriyetten sonra, «Mektebi Mülkiye», 1935 den itibaren «Siyasal Bilgiler Okulu», 1950 den itibaren de Üniversiteye bağlı «Siyasal Bilgiler Fakültesi» olarak, büyük bir gelişme geçirmiş, ve Türkiye’de demokrasinin, idare cihazı bakımından sağlam bir temele dayanabilmesini sağlamıştır.
Ancak idare cihazının işleyişinde devamlılık varsa, idareci kadrosunun büyük çoğunluğu, kendilerini, eski Osmanlı idaresindeki gibi «emir kulu» değil, kanun adamı sayan, geçici iktidarlara değil, kalıcı millete bağlılık duyan, sadakat gösteren, iktidarların değil, milletin menfaatlarını, birkaç imtiyazlının değil bütün vatandaşların haklarını koruyan, şahsî menfaat duygusunun itişiyle veya korku ile, «kör olası hanedeki evlâdü ıyal» kaygısı ile, «emir kulu» durumuna düşürülemiyecek kadar namuslu ve şahsiyet sahibi kimseler olarak yetiştirilmiş kimselerden mürekkepse, ancak o takdirde, iktidarın, hattâ aynı iktidar içinde Hükümetin, sık sık el değiştirebileceği demokratik rejim, sürekli, verimli ve yararlı olabilir.
Eski adıyla «Mektebi Mülkiye» ye, sonraki adlarıyla «Siyasal Bilgiler Okulu» ve «Siyasal Bilgiler Fakültesi» ne, memleketimiz için işte, büyük çoğunluğuyla, böyle idareciler yetiştirmiş bir eğitim müessesesi olarak, milletçe şükran borçluyuz.
Gerçi, Enderunun veya Kapıkulu Ocaklarının devşirmeleri gibi kendilerini her şeyden önce «emir kulu» sayan bazı idareciler de bu müesseseden nasılsa çıkıp idarî mevkilere geçmişlerdir. Şüphesiz ki onlar, demokrasinin, hattâ demokratik olsun olmasın her türlü toplum düzeninin, baş düşmanı olan partizan idareden, en az, öyle bir idare kurmak isteyen iktidar sahipleri kadar sorumludurlar. Ama sayıları azdır.
Arada öylelerinin de çıkması, bugün idare kadrolarını geniş ölçüde dolduran dürüst idareci çoğunluğunun ve onlardan büyük bir kısmını memlekete yetiştirmiş Siyasal Bilgiler Fakültesinin değerini daha iyi anlamamıza imkân vermektedir.
S. B. F. RUHU
Bülent ECEVİT
Bağımsız kalabilmek, kendi kendini idare edebilmek için, bir milletin iyi bir idare teşkilâtına ihtiyacı vardır. Hele bir mutlâk hükümdar veya bir siyasi zümre vesâyeti altına girmeksizin kendi kendini idare edebilmek isteyen bir millet için, iyi bir idare teşkilâtı şarttır.
İdarecilik, tarih boyunca, Türk Milletinin askerlik kadar önemli bir vasfı olagelmiştir. Osmanlı Devletinin kudretli çağında, Türk Milleti, askerî teşkilâtıyla olduğu kadar idarî teşkilâtıyla da bütün başka milletleri imrendirecek bir seviyede idi.
Fakat o çağın Osmanlı idare sistemi zamanla kendi kendini tahrib edecek, yetersiz ve devlete yararsız hâle getirecek unsurları da içinde taşıyordu.
Osmanlı Devletinde reform hareketleri başlayıncaya kadar, idare kadrosunun nüvesini teşkil eden zümre, Padişahın kulları mevkiindeki insanlardan mürekkepti. Askerî ve mülkî idareciler yetiştiren Enderuna ve Kapıkulu Ocaklarına alınanlar, uzun bir zaman, Müslümanlığı yeni kabul etmiş, o yüzden de tam vatandaşlık hakkına henüz sahip olamamış kimseler arasından seçildikleri için, malları ile de canları ile de Padişahın iradesine bağlı olurlardı. Yani devletin yüksek rütbeli idarecileri, Padişahın emir kulları diler. Onun için de devlet idaresi, tahttaki Padişahın iyiliği ölçüsünde iyi, kötülüğü ölçüsünde kötü işlerdi. Ancak arasıra, kuvvetli şahsiyetiyle zayıf bir Padişah üzerinde nüfuz sahibi olabilmiş bir Sadrıazam çıkarsa, idarenin kötü işlemesi bir süre için ve ölçüye kadar önlenebilir, ve çöküntü devresinde bile, Osmanlı Devleti, geçici dirilme belirtileri gösterebilirdi.
Fakat, bir devletin selâmeti, bir milletin bağımsızlığı için, idare cihazı bakımından en büyük teminat, idareci kadrosunun «emir kulları» ndan değil, kanun adamlarından müteşekkil bulunması, baştaki hükümdardan veya siyasi zümreden önce millete sadık ve topluma karşı sorumlu olmasıdır.
Ancak böyle bir idare cihazı, böyle bir idareci kadrosudur ki, zaman zaman her devletin başına geçebilecek kötü hükümdarların, yetersiz iktidarların işleyebilecekleri hatalardan, atılabilecekleri tehlikeli maceralardan, devleti ve milleti, bir dereceye kadar olsun koruyabilir.
Türkiye’de böyle bir idare cihazı kurma, böyle bir idare cihazı için gerekli idareci kadrosunu yetiştirme yolunda ilk ciddî adım, 100 yıl önce bugün, «Mektebi Mülkiye» nin kuruluşu ile atılmıştır denebilir.
Cumhuriyetten sonra, «Mektebi Mülkiye», 1935 den itibaren «Siyasal Bilgiler Okulu», 1950 den itibaren de Üniversiteye bağlı «Siyasal Bilgiler Fakültesi» olarak, büyük bir gelişme geçirmiş, ve Türkiye’de demokrasinin, idare cihazı bakımından sağlam bir temele dayanabilmesini sağlamıştır.
Ancak idare cihazının işleyişinde devamlılık varsa, idareci kadrosunun büyük çoğunluğu, kendilerini, eski Osmanlı idaresindeki gibi «emir kulu» değil, kanun adamı sayan, geçici iktidarlara değil, kalıcı millete bağlılık duyan, sadakat gösteren, iktidarların değil, milletin menfaatlarını, birkaç imtiyazlının değil bütün vatandaşların haklarını koruyan, şahsî menfaat duygusunun itişiyle veya korku ile, «kör olası hanedeki evlâdü ıyal» kaygısı ile, «emir kulu» durumuna düşürülemiyecek kadar namuslu ve şahsiyet sahibi kimseler olarak yetiştirilmiş kimselerden mürekkepse, ancak o takdirde, iktidarın, hattâ aynı iktidar içinde Hükümetin, sık sık el değiştirebileceği demokratik rejim, sürekli, verimli ve yararlı olabilir.
Eski adıyla «Mektebi Mülkiye» ye, sonraki adlarıyla «Siyasal Bilgiler Okulu» ve «Siyasal Bilgiler Fakültesi» ne, memleketimiz için işte, büyük çoğunluğuyla, böyle idareciler yetiştirmiş bir eğitim müessesesi olarak, milletçe şükran borçluyuz.
Gerçi, Enderunun veya Kapıkulu Ocaklarının devşirmeleri gibi kendilerini her şeyden önce «emir kulu» sayan bazı idareciler de bu müesseseden nasılsa çıkıp idarî mevkilere geçmişlerdir. Şüphesiz ki onlar, demokrasinin, hattâ demokratik olsun olmasın her türlü toplum düzeninin, baş düşmanı olan partizan idareden, en az, öyle bir idare kurmak isteyen iktidar sahipleri kadar sorumludurlar. Ama sayıları azdır.
Arada öylelerinin de çıkması, bugün idare kadrolarını geniş ölçüde dolduran dürüst idareci çoğunluğunun ve onlardan büyük bir kısmını memlekete yetiştirmiş Siyasal Bilgiler Fakültesinin değerini daha iyi anlamamıza imkân vermektedir.
Koleksiyon
Alıntı
“SBF Ruhu,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1111 ulaşıldı.