Ülkü'nün Yalnızlığı
Başlık:
Ülkü'nün Yalnızlığı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13045, ss. 1, 5
Tarih:
1959-11-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Ülkü’nün yalnızlığı
Bülent ECEVİT
Türkiye’de, siyasi «suç» lardan mahkûm olanlar arasında siyaset adamından çok gazeteci var.
Bu neden böyledir?.. Gazetecilerin yazdıkları siyaset adamlarının söylediklerinden daha mı ağırdır?.. Hayır!
Bunun sebebi, gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin yalnızlığındadır: Hem toplum içindeki hem meslekdaşları arasındaki yalnızlığında!
Bir muhalif politikacının söylediği acı fakat doğru sözü, o gün, ertesi gün, ertesi hafta, yüzlerce, binlerce muhalif politikacı birden söyler. Ankara’da söyler, İzmir’de, Adana’da, Kars’ta söyler, kasabada köyde söyler. Öylelikle, cesarette beraberliğin, doğru bildiğini, inandığını söylemekte beraberliğin kuvveti, politikacıya, onu her tehlikeden koruyacak kadar sağlam olmasa bile, iyi kötü bir zırh sağlar.
Ama doğru bildiğini, insanlığa, topluma yararlı gördüğünü, haber yahut yazı olarak yazan, yayınlayan gerçek gazetecinin yurdumuzda böyle bir mutluluğu yok. O, çoğu zaman, dertlerini dert edindiği hemşehrileri adına arzuhal etmek için huzura vardığında arkasına dönüp bakınca kendini yapayalnız bırakılmış gören Nasrettin Hoca gibidir. Buna rağmen o, Nasrettin Hoca’nın yaptığını yapmaz, açıklamak sorumluluğunu yüklendiği gerçeği can korkusuyla tersine çevirmez. Dobra dobra gene yazar. Dertlerini dile getirdiklerinin, o yüzden kendi başına açılacak derde kayıtsız kalacaklarını. kendisini desteksiz bırakan bir çok meslekdaşlarının, Nasrettin Hocayı yalnız bırakanlardan farklı olarak, perde arkasında pazarlığa bile girişebileceklerini bile bile yazar.
İşte bizdeki gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin bahtsızlığı buradadır. Gerçek gazetecilerimizin sayısı öğünebileceğimiz kadar çok olsa da, gazeteciliği her şeyden önce bir geçim yolu gibi, herhangi bir iş gibi tutanların sayısı daha fazla olduğu için, sorumluluğunu bilir gazeteciler yalnız kalmakta, desteksiz ve zayıf kalmakta ve tek tek yakalanıp kırılabilmektedirler.
Ülkü Arman böylesine yalnız bırakılmışlardan biridir. Ülkü'nün yalnızlığı, yurdumuzdaki gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin, Ülkü’de yalnızlığıdır.
Ülkü cezalıdır, hapistedir, ama suçsuzdur.
Hapsedilmesine sebep olan «suç» lar demokratik ölçülere vurulduğunda Ülkü'nün suçsuz olduğuna hiç şüphe yok ki bütün hür dünya tanıklık eder.
Ülkü ve Ülkü gibiler, gerçekte, suçlu oldukları için değil. yalnız bırakıldıkları için cezalı ve mahkûmdurlar.
Ülkü ve Ülkü gibiler, hapishane duvarları arasında, kendilerini yalnız bırakanların günahını ödemektedirler. Kendilerini yalnız bırakanların mutluluğu uğrunda, esenliği uğrunda çile doldurmakta, onların hürlüğü uğrunda kendi yaşama hürlüklerini feda etmektedirler.
Ülkü şimdi bir açlık grevinde... Ama, hürlüğü, esenliği, mutluluğu uğrunda, Ülkü’nün, önce yaşama hürlüğünü verdiği, o kadarı etkisiz kalınca da sıhhatini, canını vermeyi göze aldığı toplum gene kayıtsız, gene ilgisiz!
Ülkü’yü ve Ülkü ile birlikte kendi insanlık onurlarını, kendi hürlüklerini, kendi mutluluk ve esenliklerini, ve Türk toplumunun hür dünyadaki itibarını kurtarmak ellerinde olanlar, ırza geçip adam öldürmekten mahkûm Amerikalı Chessman’ın kurtarılması için Eisenhower’e dilekçe sunmak üzere imza toplamakla meşguller.
Chessman yalnız değil, ama Ülkü yalnız!
Ülkü’nün yalnızlığı
Bülent ECEVİT
Türkiye’de, siyasi «suç» lardan mahkûm olanlar arasında siyaset adamından çok gazeteci var.
Bu neden böyledir?.. Gazetecilerin yazdıkları siyaset adamlarının söylediklerinden daha mı ağırdır?.. Hayır!
Bunun sebebi, gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin yalnızlığındadır: Hem toplum içindeki hem meslekdaşları arasındaki yalnızlığında!
Bir muhalif politikacının söylediği acı fakat doğru sözü, o gün, ertesi gün, ertesi hafta, yüzlerce, binlerce muhalif politikacı birden söyler. Ankara’da söyler, İzmir’de, Adana’da, Kars’ta söyler, kasabada köyde söyler. Öylelikle, cesarette beraberliğin, doğru bildiğini, inandığını söylemekte beraberliğin kuvveti, politikacıya, onu her tehlikeden koruyacak kadar sağlam olmasa bile, iyi kötü bir zırh sağlar.
Ama doğru bildiğini, insanlığa, topluma yararlı gördüğünü, haber yahut yazı olarak yazan, yayınlayan gerçek gazetecinin yurdumuzda böyle bir mutluluğu yok. O, çoğu zaman, dertlerini dert edindiği hemşehrileri adına arzuhal etmek için huzura vardığında arkasına dönüp bakınca kendini yapayalnız bırakılmış gören Nasrettin Hoca gibidir. Buna rağmen o, Nasrettin Hoca’nın yaptığını yapmaz, açıklamak sorumluluğunu yüklendiği gerçeği can korkusuyla tersine çevirmez. Dobra dobra gene yazar. Dertlerini dile getirdiklerinin, o yüzden kendi başına açılacak derde kayıtsız kalacaklarını. kendisini desteksiz bırakan bir çok meslekdaşlarının, Nasrettin Hocayı yalnız bırakanlardan farklı olarak, perde arkasında pazarlığa bile girişebileceklerini bile bile yazar.
İşte bizdeki gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin bahtsızlığı buradadır. Gerçek gazetecilerimizin sayısı öğünebileceğimiz kadar çok olsa da, gazeteciliği her şeyden önce bir geçim yolu gibi, herhangi bir iş gibi tutanların sayısı daha fazla olduğu için, sorumluluğunu bilir gazeteciler yalnız kalmakta, desteksiz ve zayıf kalmakta ve tek tek yakalanıp kırılabilmektedirler.
Ülkü Arman böylesine yalnız bırakılmışlardan biridir. Ülkü'nün yalnızlığı, yurdumuzdaki gerçek gazetecinin, sorumluluğunu bilir gazetecinin, Ülkü’de yalnızlığıdır.
Ülkü cezalıdır, hapistedir, ama suçsuzdur.
Hapsedilmesine sebep olan «suç» lar demokratik ölçülere vurulduğunda Ülkü'nün suçsuz olduğuna hiç şüphe yok ki bütün hür dünya tanıklık eder.
Ülkü ve Ülkü gibiler, gerçekte, suçlu oldukları için değil. yalnız bırakıldıkları için cezalı ve mahkûmdurlar.
Ülkü ve Ülkü gibiler, hapishane duvarları arasında, kendilerini yalnız bırakanların günahını ödemektedirler. Kendilerini yalnız bırakanların mutluluğu uğrunda, esenliği uğrunda çile doldurmakta, onların hürlüğü uğrunda kendi yaşama hürlüklerini feda etmektedirler.
Ülkü şimdi bir açlık grevinde... Ama, hürlüğü, esenliği, mutluluğu uğrunda, Ülkü’nün, önce yaşama hürlüğünü verdiği, o kadarı etkisiz kalınca da sıhhatini, canını vermeyi göze aldığı toplum gene kayıtsız, gene ilgisiz!
Ülkü’yü ve Ülkü ile birlikte kendi insanlık onurlarını, kendi hürlüklerini, kendi mutluluk ve esenliklerini, ve Türk toplumunun hür dünyadaki itibarını kurtarmak ellerinde olanlar, ırza geçip adam öldürmekten mahkûm Amerikalı Chessman’ın kurtarılması için Eisenhower’e dilekçe sunmak üzere imza toplamakla meşguller.
Chessman yalnız değil, ama Ülkü yalnız!
Koleksiyon
Alıntı
“Ülkü'nün Yalnızlığı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1106 ulaşıldı.