Evliyalık Meselesi
Başlık:
Evliyalık Meselesi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13044, ss. 1, 5
Tarih:
1959-11-25
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Evliyalık meselesi
Bülent ECEVİT
Cumhuriyet Türkiyesini örnek alarak devrim hareketine girişmiş bir Doğu Milletinin önderi, Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han, Türkiye’yi ziyareti sırasında verdiği bir demeçte, «kuvvetli hükümet» in unsurları olarak, «batıl fikirlerin, hurafatın, köhneleşmiş an'anelerin, kökleşmiş menfaatlerin» üstüne çıkmaktan bahsediyordu. (1) Ne acıdır ki Eyüp Han’ın bu sözleri yayınlandıktan bir gün sonra, Cumhuriyet Türkiyesinde, iktidar sözcüsü bir gazete ise iktidardaki bir zümrenin menfaatlerini kökleştirebilmek, halkın güven ve sevgisini kaybetmiş bir iktidarın önderini ayakta tutabilmek için, batıl fikirlerin, hurafatın, köhneleşmiş an'anelerin yeniden diriltilmesini savunarak, bu yoldaki gayretlerin karşısına çıkanları «imansızlık» la itham etmiştir!
Bir uçak kazasından kurtulduğu için Türk Başbakanına «Evliya», denilmesi, «Peygamber» denilmesi, «Hazret-i İbrahim» denilmesi, «Zafer» de 2 gün önce yayınlanan «II. Ebu - Leheb» başlıklı başyazının (2) mantığına göre, hem dinimizin, hem milli geleneklerimizin gereği imiş, hem de «işte Atatürk’ün bize gösterdiği yol bu» imiş!.. «Atatürk’ün bize gösterdiği yol bu» olduğu için de, Başbakanın bir uçak kazasından kurtulması üzerine kendisine «istiare yoluyla veya millî geleneklerimizin ve dinimizin gereği olarak «Evliya», «Peygamber» sıfatları takılmasına itiraz etmek, bu yoldaki gayretleri alaya almak, lâikliğe aykırı bir hareket, ve «dini bal gibi siyasete alet etmek» miş!
Oysa bizzat Atatürk hayatı boyunca, Londra uçak kazasındakinden daha önemsiz olmayan tehlikeler atlatmış, meselâ Çanakkale’de göğsüne gelen bir kurşunun cep saatine çarpmasiyle ölümden kurtulmuş ve bu memlekete Bay Adnan Menderes’den çok daha büyük hizmetlerde bulunmuş olduğu halde, halkın, «Zafer» başyazısında yapılmak istendiği gibi «iman» mı istismar ederek, Eyüp Han’ın bahsettiği anlamda «batıl fikirler>>i, «hurafeler»i dirilterek, şahsiyeti etrafında efsaneler yaratmaktan, öylece kendisine sahte bir söhret sağlamağa çalışmaktan, kendi benligine ve kudretine ve milletinin sağduyusuna güvenen her makûl önder gibi kacınmıştı.
İstese Atatürk «Evliya» lığını tescil edecek kimse mi bulamazdı, kendini padişah veya halife mi ilân ettiremezdi?. Nitekim kendisine bu yolda pek çok telkin ve teklifler olmuş, fakat Atatürk, bütün o telkin ve teklifleri, ister sahte «iman» sahibi dalkavuklardan ister gerçek iman sahiplerinden gelmiş olsun, medenî davranışına yaraşan bir hiddetle reddetmişti.
Çünkü, o, milletini geçmişin karanlığına gömmekte değil, ışığa kavuşturmakta meziyet ve kuvvet gören bir önderdi.
Dünyada zaman zaman uçaklar düşer, yolculardan kimi ölür kimi kurtulur. Çağımızın olaylar karşısında en önce akıllarını kullanan uyanmış insanları. bir uçak kazasından kurtuldu diye kimseye «Evliyalık» tevcih etmezler. Ancak, ünlü ruhbilimci Jung’un ifadesiyle, «görünen şeylerin objektif izahıyla pek ilgilenmeyen iptidaî kafalar» dır ki (3) böyle olaylar karşısında bir takım mistik veya efsanevî izah yolları ararlar.
«Başbakan uçak kazasından kurtulmakla Evliyalık sıfatına hak kazandı mı kazanmadı mı» diye, medenî dünya karşısında hepimizi küçük düşürecek kadar iptidaî bir tartışmayı tahrik etmesine rağmen, biz, «Zafer» deki «II. Ebu - Leheb» yazısını kaleme alan kimsenin, o yazıda söylediklerine kendisi inanacak kadar «iptidaî kafalı» olduğunu sanmıyoruz. Tersine, bu yazının sahibi kendini herkesten akıllı sanıp okuyucularını «iptidaî kafalı» insanlar yerine koyan, ve onların olaylar karşısındaki tepkilerini hurafe karanlıkları içine iterek istismara kalkışan bir sorumsuz maceraperest veya menfaatperest olabilir. Nitekim, bir takım yarı efsanevî imajları okuyucusunun zihninde canlandırma, ve bu imajlarla, meselâ ateşe atılıp kurtulmaktan bahsedilince akla gelen «İbrahim Peygamber» imajıyla, uçak kazasından kurtulan şefinin imajını okuyucusunun zihninde birleştirme gayreti, yazısında açıkca görülmektedir.
Çevresindekilerin bu türlü telkinlerine kendini kaptıran liderler, gene Jung’un deyimiyle «inflation», yani ruhî şişkinlik hâline düşebilirler ki, bu, milletleri için olduğu kadar kendileri için de tehlikelidir. Bu anlamda bir ruh şişkinliğine uğrayan (meselâ çevresindekilerin telkinlerine kapılıp İbrahim Peygamber'in ruhunu kendisine intikal etmiş sanan) bir kimse kendi şahsiyetini aşan, «kendisinin taşıyamayacağı kadar büyük bir şeyle şişirilmiş gibi» olur, ve bu yüzden kendisinin «insan - üstü bir varlık» olduğunu hayal eder. Bir defa bu hayale kapıldıktan sonra da hem çevresine hem kendi kendine en büyük zararları verebilir. (4)
Tarihde bunun çok örnekleri ve böyle örneklere kurban gitmiş çok milletler görülmüştür. Bu örneklerin en sonuncusu da Hitler’dir.
Gerçi biz, Başbakanın uçak kazasından kurtulmakla «Evliya» olduğu, «İbrahim Peygamber» olduğu tarzındaki iddia ve telkinleri ne Bay Menderes'in ciddiye aldığını sanırız ne de uyanık Türk halkının ciddiye alacağına ihtimal veririz.
Üzücü olan, bir iktidar partisinin böyle tertiplere bile bas vuracak hâle gelmiş olması ve bu yüzden dıs itibarımızın tehlikeye düşmesidir.
Normal yollardan mevkiinde tutunamıyacağını anlamış bir lider, kendisinin biraz daha iktidarda kalmasını sağlamak ümidiyle, böyle yakışıksız, yakışıksız olduğu kadar da tesirsiz usûllere baş vurulmasına razı olmaktansa, iktidardan düşme ihtimalini demokratik hayatın tabiatı icabı olarak kabul etse, çevresindeki menfaatçileri de bu ihtimale şimdiden hazırlasa, hem milletinin itibarını zedelenmekten kurtarmış hem de ilerisi için kendi itibarını teminat altına almış olmaz mı?
------------
(1) «Vatan», 22 Kasım 1959, Ahmed Emin Yalman'ın Eyüp Han'la mülâkatı.
(2) Bu yazıya ilk cevabımız dün bu köşede çıkmıştı.
(3) Carl G. Jung: «The Integration of the Personality» - Kegan Paul, London, 1948 - S: 54.
(4) Fredia Fordham: «An Introduction to Jung's Psychology» - Pelican Books - S: 60 - 61.
Evliyalık meselesi
Bülent ECEVİT
Cumhuriyet Türkiyesini örnek alarak devrim hareketine girişmiş bir Doğu Milletinin önderi, Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han, Türkiye’yi ziyareti sırasında verdiği bir demeçte, «kuvvetli hükümet» in unsurları olarak, «batıl fikirlerin, hurafatın, köhneleşmiş an'anelerin, kökleşmiş menfaatlerin» üstüne çıkmaktan bahsediyordu. (1) Ne acıdır ki Eyüp Han’ın bu sözleri yayınlandıktan bir gün sonra, Cumhuriyet Türkiyesinde, iktidar sözcüsü bir gazete ise iktidardaki bir zümrenin menfaatlerini kökleştirebilmek, halkın güven ve sevgisini kaybetmiş bir iktidarın önderini ayakta tutabilmek için, batıl fikirlerin, hurafatın, köhneleşmiş an'anelerin yeniden diriltilmesini savunarak, bu yoldaki gayretlerin karşısına çıkanları «imansızlık» la itham etmiştir!
Bir uçak kazasından kurtulduğu için Türk Başbakanına «Evliya», denilmesi, «Peygamber» denilmesi, «Hazret-i İbrahim» denilmesi, «Zafer» de 2 gün önce yayınlanan «II. Ebu - Leheb» başlıklı başyazının (2) mantığına göre, hem dinimizin, hem milli geleneklerimizin gereği imiş, hem de «işte Atatürk’ün bize gösterdiği yol bu» imiş!.. «Atatürk’ün bize gösterdiği yol bu» olduğu için de, Başbakanın bir uçak kazasından kurtulması üzerine kendisine «istiare yoluyla veya millî geleneklerimizin ve dinimizin gereği olarak «Evliya», «Peygamber» sıfatları takılmasına itiraz etmek, bu yoldaki gayretleri alaya almak, lâikliğe aykırı bir hareket, ve «dini bal gibi siyasete alet etmek» miş!
Oysa bizzat Atatürk hayatı boyunca, Londra uçak kazasındakinden daha önemsiz olmayan tehlikeler atlatmış, meselâ Çanakkale’de göğsüne gelen bir kurşunun cep saatine çarpmasiyle ölümden kurtulmuş ve bu memlekete Bay Adnan Menderes’den çok daha büyük hizmetlerde bulunmuş olduğu halde, halkın, «Zafer» başyazısında yapılmak istendiği gibi «iman» mı istismar ederek, Eyüp Han’ın bahsettiği anlamda «batıl fikirler>>i, «hurafeler»i dirilterek, şahsiyeti etrafında efsaneler yaratmaktan, öylece kendisine sahte bir söhret sağlamağa çalışmaktan, kendi benligine ve kudretine ve milletinin sağduyusuna güvenen her makûl önder gibi kacınmıştı.
İstese Atatürk «Evliya» lığını tescil edecek kimse mi bulamazdı, kendini padişah veya halife mi ilân ettiremezdi?. Nitekim kendisine bu yolda pek çok telkin ve teklifler olmuş, fakat Atatürk, bütün o telkin ve teklifleri, ister sahte «iman» sahibi dalkavuklardan ister gerçek iman sahiplerinden gelmiş olsun, medenî davranışına yaraşan bir hiddetle reddetmişti.
Çünkü, o, milletini geçmişin karanlığına gömmekte değil, ışığa kavuşturmakta meziyet ve kuvvet gören bir önderdi.
Dünyada zaman zaman uçaklar düşer, yolculardan kimi ölür kimi kurtulur. Çağımızın olaylar karşısında en önce akıllarını kullanan uyanmış insanları. bir uçak kazasından kurtuldu diye kimseye «Evliyalık» tevcih etmezler. Ancak, ünlü ruhbilimci Jung’un ifadesiyle, «görünen şeylerin objektif izahıyla pek ilgilenmeyen iptidaî kafalar» dır ki (3) böyle olaylar karşısında bir takım mistik veya efsanevî izah yolları ararlar.
«Başbakan uçak kazasından kurtulmakla Evliyalık sıfatına hak kazandı mı kazanmadı mı» diye, medenî dünya karşısında hepimizi küçük düşürecek kadar iptidaî bir tartışmayı tahrik etmesine rağmen, biz, «Zafer» deki «II. Ebu - Leheb» yazısını kaleme alan kimsenin, o yazıda söylediklerine kendisi inanacak kadar «iptidaî kafalı» olduğunu sanmıyoruz. Tersine, bu yazının sahibi kendini herkesten akıllı sanıp okuyucularını «iptidaî kafalı» insanlar yerine koyan, ve onların olaylar karşısındaki tepkilerini hurafe karanlıkları içine iterek istismara kalkışan bir sorumsuz maceraperest veya menfaatperest olabilir. Nitekim, bir takım yarı efsanevî imajları okuyucusunun zihninde canlandırma, ve bu imajlarla, meselâ ateşe atılıp kurtulmaktan bahsedilince akla gelen «İbrahim Peygamber» imajıyla, uçak kazasından kurtulan şefinin imajını okuyucusunun zihninde birleştirme gayreti, yazısında açıkca görülmektedir.
Çevresindekilerin bu türlü telkinlerine kendini kaptıran liderler, gene Jung’un deyimiyle «inflation», yani ruhî şişkinlik hâline düşebilirler ki, bu, milletleri için olduğu kadar kendileri için de tehlikelidir. Bu anlamda bir ruh şişkinliğine uğrayan (meselâ çevresindekilerin telkinlerine kapılıp İbrahim Peygamber'in ruhunu kendisine intikal etmiş sanan) bir kimse kendi şahsiyetini aşan, «kendisinin taşıyamayacağı kadar büyük bir şeyle şişirilmiş gibi» olur, ve bu yüzden kendisinin «insan - üstü bir varlık» olduğunu hayal eder. Bir defa bu hayale kapıldıktan sonra da hem çevresine hem kendi kendine en büyük zararları verebilir. (4)
Tarihde bunun çok örnekleri ve böyle örneklere kurban gitmiş çok milletler görülmüştür. Bu örneklerin en sonuncusu da Hitler’dir.
Gerçi biz, Başbakanın uçak kazasından kurtulmakla «Evliya» olduğu, «İbrahim Peygamber» olduğu tarzındaki iddia ve telkinleri ne Bay Menderes'in ciddiye aldığını sanırız ne de uyanık Türk halkının ciddiye alacağına ihtimal veririz.
Üzücü olan, bir iktidar partisinin böyle tertiplere bile bas vuracak hâle gelmiş olması ve bu yüzden dıs itibarımızın tehlikeye düşmesidir.
Normal yollardan mevkiinde tutunamıyacağını anlamış bir lider, kendisinin biraz daha iktidarda kalmasını sağlamak ümidiyle, böyle yakışıksız, yakışıksız olduğu kadar da tesirsiz usûllere baş vurulmasına razı olmaktansa, iktidardan düşme ihtimalini demokratik hayatın tabiatı icabı olarak kabul etse, çevresindeki menfaatçileri de bu ihtimale şimdiden hazırlasa, hem milletinin itibarını zedelenmekten kurtarmış hem de ilerisi için kendi itibarını teminat altına almış olmaz mı?
------------
(1) «Vatan», 22 Kasım 1959, Ahmed Emin Yalman'ın Eyüp Han'la mülâkatı.
(2) Bu yazıya ilk cevabımız dün bu köşede çıkmıştı.
(3) Carl G. Jung: «The Integration of the Personality» - Kegan Paul, London, 1948 - S: 54.
(4) Fredia Fordham: «An Introduction to Jung's Psychology» - Pelican Books - S: 60 - 61.
Koleksiyon
Alıntı
“Evliyalık Meselesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1105 ulaşıldı.