Eyub Han
Başlık:
Eyub Han
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13037, ss. 1, 5
Tarih:
1959-11-18
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
EYUB HAN
Bülent Ecevit
Türk milleti ile dostluğu ittifakların, stratejik ve siyasî hesapların üstünde olan bir milletin önderi, Pakistan Devlet Başkanı Mareşal Eyub Han, bugün Ankara’ya geliyor.
Mareşal Eyub Han, genç Pakistan Devletinin hayatında ağır bir sorumluluk yüklenmiştir.
Dünyanın neresinde ve ne kadar iyiniyetle olursa olsun, demokrasiden her ayrılış, demokrasiye inananlarda üzüntü ve şüpheler yaratır. Pakistan’daki rejim değişikliğinin de bazılarımızda böyle üzüntü ve şüpheler yaratmış olması hoş görülmelidir.
Fakat bu üzüntü ve şüpheleri kendi inançlarımıza ve Pakistan milletine saygımızın bir gereği olarak muhafaza etmekle beraber, Mareşal Eyub Han’ın ihtilâl rejimi başındaki bir yıllık davranışını - hele ihtilâl rejimleri için yerleşmiş ölçülere vurduğumuzda - takdirle karşılamamak, ilerisi için umut verici saymamak insafsızlık olur.
Her şeyin üstünde, Eyub Han’ın, siyasetten veya nüfuzlu mevkîlerden uzaklaştırmak, iktidarda giriştiği teşebbüslere muhalefet ve mukavemetlerini kırmak ihtiyacını duyduğu kimselere karşı davranışı, ihtilâl rejimlerinden kolay kolay beklenemiyecek kadar insanca ve medenî olmuştur.
Pakistan’ın öğünülecek bir adalet cihazı vardı. Eyub Han, bu adalet cihazını - bildiğimiz kadar - baskı altına almamıştır.
Basın üzerinden sansür çok kısa bir zamanda kaldırılmış, düşünce ve haberlerinden ötürü gazeteciler hapse atılmamıştır.
Gene Eyub Han, yeni iktidar etrafında milletin beraberliğini sağlıyabilmek için, çoğu ihtilâl rejimlerinin yaptığı gibi, dikkatleri gerçek veya büyütülmüş bir dış tehlikede toplayacak ya da macera heveslerini körükleyerek heyecanları dışarıya yöneltecek yerde, tersine - artan komünist tehdit ve tehlikeleri üzerine Hindistan’da beliren yeni eğilimlerden de yararlanarak - Hindistan’la Pakistan arasında kuruluş günlerinden beri süre gelen, su meselesi, Keşmir meselesi gibi çetin anlaşmazlık konularına uzlaşıcı ve yapıcı bir tarzda eğilmiş, iki memleket sorumluları arasında şahsî temaslar yoluyla anlaşma imkânını arttırmıştır.
İhtilâl rejimlerinin alışılmış tehlikeli istidatlarından bu önemli noktalarda ayrılışlar, Mareşal Eyub Han’ın, memleketini eskisinden daha sıhhatli gerçek bir demokrasiye kavuşturacağına dair verdiği sözü yerine getirmesine bağlanan umutları, şüphesiz ki, «temel demokrasiler» adını verdiği siyasî nazariyesinden daha çok desteklemektedir.
Eyub Han, «temel demokrasiler» sistemiyle, halkı, köy ve mahalle seviyesinde kendi kendini idareye ve dürüst ve yeterli temsilciler seçmeye alıştırmak ve yukarıya doğru basamak basamak âmme hizmetlerine belirli bir oranda iştirak ettirmek iddiasındadır. Bu sistem, âmme hizmetlerinin görülmesinde vatandaşa söz hakkı tanımakla beraber, memleketin siyasî istikametini tayin ve icra kuvvetini denetleme bakımından, halka, yerleşmiş demokratik ölçülerin gerekli kıldığı kadar yetki tanımaktan uzaktır. Hazırlanmakta olan yeni anayasanın bu eksikliği ne oranda gidereceği de henüz belli değildir. Gerçi, bu sistemin iyi niyetle tasarlandığından şüphe etmeğe hakkımız olmadığı gibi, alışılmış anlamda bir askerî diktatörlüğü kökleştirmek hedefini gütmediği de açıktır. Ancak, sistemin demokrasi yönünde vereceği sonuçlar hakkında şimdiden aşırı iyimserlik ve umutlara kapılmak doğru olmaz.
Pakistan’ın demokratik gelişmesi bakımından umut verici olan, bu «Temel demokrasiler» sisteminden çok, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Mareşal Eyub Han’ın iktidardaki bir yıllık davranışıdır.
Mareşal Eyub Han, cesaretli, fakat cesaretli olduğu kadar hesaplı devrimciliği ile de dikkati çekmektedir. Bu yönde, Türkiye'deki Cumhuriyet devrimlerini örnek almak istediği tahmin edilebilir.
Gerçi, Cumhuriyet Türkiyesini örnek alarak girişilecek bir devrim hareketinde, lâikliğin, yani din işlerini devlet işlerinden ayırmanın, düğüm noktasını teşkil etmesi gerekli olmakla beraber, Pakistan'da bu ayrılığı bir hadden ileriye götürmek henüz fiilen imkânsızdır. Çünkü, Pakistan’ın, Hind yarımadasındaki İngiliz idaresi sona erdikten sonra, Hindistan’dan ayrı bir devlet olarak kuruluşunda başlıca unsur din ayrılığı olmuştur. Bu yüzden ortaya çıkan imkânsızlık karsısında, Eyub Han, belki lâiklikten daha çetin bir çareye başvurarak, doğrudan doğruya dinî davranışda, değişen şart ve ihtiyaçlara göre değişiklikler yer almasını teşvik yolunu tutmak zorunda kalmıştır. Mareşal Eyub Han'ın bu yoldaki teşviklerini Pakistan'lı din adamlarının anlayışla karşılar görünmeleri umut vericidir.
Mareşal Eyub Han’ın, 3 Mayıs 1959 günü, Tando Allahyar’daki Dar-ül Ulûm-u İslamiye’de «Hayat ve din» konusunda yapmış olduğu bir konuşma bu bakımdan bütün İslâm âlemi için önem taşımaktadır. Bu dikkate değer konuşmadan alabileceğimiz iki cümle, Eyub Han’ın zihniyetini belirtmeğe yardım etse gerektir. Konuşmasının bir yerinde, Eyub Han,
«Yirminci yüzyıl insanına, gerçek bir Müslüman olarak samimiliğini ispat edebilmesi için birkaç yüzyıl geriye gitmesi şartını koşmak, gerek hayata gerek dine karşı haksızlık olur», demekle, dinî anlayış ve davranışını zamana ayak uydurması lüzumunu belirtmiş.
«Bizler yalnız Müslüman değiliz, aynı zamanda Pakistanlıyız»,
demekle de, cemaat kavramının dışında bir milliyetçilik anlayışını Pakistan halkına aşılamağa çalışmış olmaktadır.
Eyub Han'ın giriştiği bir önemli devrim de toprak reformudur.
Gene Cumhuriyet Türkiyesinde olduğu gibi, devrimlerin getireceği yeni hayat tarzına kaynak ve örnek olmak üzere, Pakistan için yeni bir başkent kurulması da kararlaştırılmıştır.
Dost Pakistan’ın temsilcisi olarak, Sayın Mareşal Eyub Han’ı Cumhuriyet Türkiyesinin başkentinde selâmlarken, Pakistan halkının, lâyık olduğu refah ve mutluluğa, kısa zamanda ve gerçek hürriyet ve demokrasi yolundan ulaşmasını dileriz.
EYUB HAN
Bülent Ecevit
Türk milleti ile dostluğu ittifakların, stratejik ve siyasî hesapların üstünde olan bir milletin önderi, Pakistan Devlet Başkanı Mareşal Eyub Han, bugün Ankara’ya geliyor.
Mareşal Eyub Han, genç Pakistan Devletinin hayatında ağır bir sorumluluk yüklenmiştir.
Dünyanın neresinde ve ne kadar iyiniyetle olursa olsun, demokrasiden her ayrılış, demokrasiye inananlarda üzüntü ve şüpheler yaratır. Pakistan’daki rejim değişikliğinin de bazılarımızda böyle üzüntü ve şüpheler yaratmış olması hoş görülmelidir.
Fakat bu üzüntü ve şüpheleri kendi inançlarımıza ve Pakistan milletine saygımızın bir gereği olarak muhafaza etmekle beraber, Mareşal Eyub Han’ın ihtilâl rejimi başındaki bir yıllık davranışını - hele ihtilâl rejimleri için yerleşmiş ölçülere vurduğumuzda - takdirle karşılamamak, ilerisi için umut verici saymamak insafsızlık olur.
Her şeyin üstünde, Eyub Han’ın, siyasetten veya nüfuzlu mevkîlerden uzaklaştırmak, iktidarda giriştiği teşebbüslere muhalefet ve mukavemetlerini kırmak ihtiyacını duyduğu kimselere karşı davranışı, ihtilâl rejimlerinden kolay kolay beklenemiyecek kadar insanca ve medenî olmuştur.
Pakistan’ın öğünülecek bir adalet cihazı vardı. Eyub Han, bu adalet cihazını - bildiğimiz kadar - baskı altına almamıştır.
Basın üzerinden sansür çok kısa bir zamanda kaldırılmış, düşünce ve haberlerinden ötürü gazeteciler hapse atılmamıştır.
Gene Eyub Han, yeni iktidar etrafında milletin beraberliğini sağlıyabilmek için, çoğu ihtilâl rejimlerinin yaptığı gibi, dikkatleri gerçek veya büyütülmüş bir dış tehlikede toplayacak ya da macera heveslerini körükleyerek heyecanları dışarıya yöneltecek yerde, tersine - artan komünist tehdit ve tehlikeleri üzerine Hindistan’da beliren yeni eğilimlerden de yararlanarak - Hindistan’la Pakistan arasında kuruluş günlerinden beri süre gelen, su meselesi, Keşmir meselesi gibi çetin anlaşmazlık konularına uzlaşıcı ve yapıcı bir tarzda eğilmiş, iki memleket sorumluları arasında şahsî temaslar yoluyla anlaşma imkânını arttırmıştır.
İhtilâl rejimlerinin alışılmış tehlikeli istidatlarından bu önemli noktalarda ayrılışlar, Mareşal Eyub Han’ın, memleketini eskisinden daha sıhhatli gerçek bir demokrasiye kavuşturacağına dair verdiği sözü yerine getirmesine bağlanan umutları, şüphesiz ki, «temel demokrasiler» adını verdiği siyasî nazariyesinden daha çok desteklemektedir.
Eyub Han, «temel demokrasiler» sistemiyle, halkı, köy ve mahalle seviyesinde kendi kendini idareye ve dürüst ve yeterli temsilciler seçmeye alıştırmak ve yukarıya doğru basamak basamak âmme hizmetlerine belirli bir oranda iştirak ettirmek iddiasındadır. Bu sistem, âmme hizmetlerinin görülmesinde vatandaşa söz hakkı tanımakla beraber, memleketin siyasî istikametini tayin ve icra kuvvetini denetleme bakımından, halka, yerleşmiş demokratik ölçülerin gerekli kıldığı kadar yetki tanımaktan uzaktır. Hazırlanmakta olan yeni anayasanın bu eksikliği ne oranda gidereceği de henüz belli değildir. Gerçi, bu sistemin iyi niyetle tasarlandığından şüphe etmeğe hakkımız olmadığı gibi, alışılmış anlamda bir askerî diktatörlüğü kökleştirmek hedefini gütmediği de açıktır. Ancak, sistemin demokrasi yönünde vereceği sonuçlar hakkında şimdiden aşırı iyimserlik ve umutlara kapılmak doğru olmaz.
Pakistan’ın demokratik gelişmesi bakımından umut verici olan, bu «Temel demokrasiler» sisteminden çok, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Mareşal Eyub Han’ın iktidardaki bir yıllık davranışıdır.
Mareşal Eyub Han, cesaretli, fakat cesaretli olduğu kadar hesaplı devrimciliği ile de dikkati çekmektedir. Bu yönde, Türkiye'deki Cumhuriyet devrimlerini örnek almak istediği tahmin edilebilir.
Gerçi, Cumhuriyet Türkiyesini örnek alarak girişilecek bir devrim hareketinde, lâikliğin, yani din işlerini devlet işlerinden ayırmanın, düğüm noktasını teşkil etmesi gerekli olmakla beraber, Pakistan'da bu ayrılığı bir hadden ileriye götürmek henüz fiilen imkânsızdır. Çünkü, Pakistan’ın, Hind yarımadasındaki İngiliz idaresi sona erdikten sonra, Hindistan’dan ayrı bir devlet olarak kuruluşunda başlıca unsur din ayrılığı olmuştur. Bu yüzden ortaya çıkan imkânsızlık karsısında, Eyub Han, belki lâiklikten daha çetin bir çareye başvurarak, doğrudan doğruya dinî davranışda, değişen şart ve ihtiyaçlara göre değişiklikler yer almasını teşvik yolunu tutmak zorunda kalmıştır. Mareşal Eyub Han'ın bu yoldaki teşviklerini Pakistan'lı din adamlarının anlayışla karşılar görünmeleri umut vericidir.
Mareşal Eyub Han’ın, 3 Mayıs 1959 günü, Tando Allahyar’daki Dar-ül Ulûm-u İslamiye’de «Hayat ve din» konusunda yapmış olduğu bir konuşma bu bakımdan bütün İslâm âlemi için önem taşımaktadır. Bu dikkate değer konuşmadan alabileceğimiz iki cümle, Eyub Han’ın zihniyetini belirtmeğe yardım etse gerektir. Konuşmasının bir yerinde, Eyub Han,
«Yirminci yüzyıl insanına, gerçek bir Müslüman olarak samimiliğini ispat edebilmesi için birkaç yüzyıl geriye gitmesi şartını koşmak, gerek hayata gerek dine karşı haksızlık olur», demekle, dinî anlayış ve davranışını zamana ayak uydurması lüzumunu belirtmiş.
«Bizler yalnız Müslüman değiliz, aynı zamanda Pakistanlıyız»,
demekle de, cemaat kavramının dışında bir milliyetçilik anlayışını Pakistan halkına aşılamağa çalışmış olmaktadır.
Eyub Han'ın giriştiği bir önemli devrim de toprak reformudur.
Gene Cumhuriyet Türkiyesinde olduğu gibi, devrimlerin getireceği yeni hayat tarzına kaynak ve örnek olmak üzere, Pakistan için yeni bir başkent kurulması da kararlaştırılmıştır.
Dost Pakistan’ın temsilcisi olarak, Sayın Mareşal Eyub Han’ı Cumhuriyet Türkiyesinin başkentinde selâmlarken, Pakistan halkının, lâyık olduğu refah ve mutluluğa, kısa zamanda ve gerçek hürriyet ve demokrasi yolundan ulaşmasını dileriz.
Koleksiyon
Alıntı
“Eyub Han,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1099 ulaşıldı.