CENTO ve Ötesi
Başlık:
CENTO ve Ötesi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13026, ss. 1, 5
Tarih:
1959-11-07
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
CENTO ve ötesi
Bülent ECEVİT
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyeliği için Türkiye ile Polonya arasındaki çekişme devam etmekte, — her iki tarafça kabul edilecek bir uzlaştırıcı formül bulunmazsa — daha da devam edecek gibi görünmektedir. Şimdiye kadar 37 tur yapılarak Birleşmiş Milletler tarihinde rekor kırılmış ve seçimler 17 Kasıma bırakılmıştır. İki adaydan birinin 17 Kasımda da, seçilmek için gerekli üçte iki çoğunluğu sağlıyabileceği şüphelidir. Adaylardan kâh birinin kâh öbürünün ancak 4-5 oyla ileriye geçmesinden, kararı henüz kesinleşmemiş devletler sayısının pek az olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin, bir demirperde gerisi memleketle, müsbet sonuç alabileceğinden emin olmaksızın, prestijini ortaya koyarak, böyle bir yarış macerasına girmiş bulunması son derecede üzücüdür. Böyle bir yarış için Türkiye hem zamanı iyi seçmemiş hem de gereği gibi hazırlık yapmamış, bazı Avrupalı müttefiklerinin bile kendisine oy vermesini sağlayamamıştır.
Bugün Birleşmiş Milletlerde sayıca geniş yer tutan Afrika - Asya grupu memleketlerinin büyük çoğunluğundan oy alması zaten beklenemiyecek bir memleketin Birleşmiş Milletlerde çok daha ihtiyatlı davranması gerekirdi.
Türkiye’nin şu sırada hazırlıksız olarak böyle bir yarışa girmesi birçok bakımlardan hatalı idi.
Fakat biz şimdilik bu hatalar üzerinde duracak değiliz. Ancak bu vesileyle önemi bir daha beliren Afrika - Asya memleketleriyle münasebetlerimize kısaca dokunmak uygun düşer.
Türkiye, Birleşmiş Milletlere değer veren bir memlekettir. Birleşmiş Milletlere ne kadar değer verdiğini, Güvenlik Konseyi üyeliği için ısrarı ile de göstermiştir.
Bu iyi bir şey!.. Fakat Birleşmiş Milletlere bu kadar değer veren bir memleketin, dış siyasetinde, Birleşmiş Milletler topluluğundaki — gerçek dünya durumunu yansıtan — gelişmeleri, akımları da yakından izleyip göz önünde tutması beklenirdi.
Oysa, kudretli ve nüfuzlu Birleşik Amerika bile bu ihtiyacı gitgide artan bir şiddetle duyarken, Türk dış siyasetinin sorumluları, sadece Birleşik Amerika tarafından desteklenmenin bize yeteceğini, bu destekten emin oldukça, hele Asya ve Afrika’daki demirperde dışı memleketler arasında dostluk halkamızı genişletmek için bir gayret sarfetmenin gereksiz olduğunu düşünür görünüyorlar.
Bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu ve bizi ne kadar müşkül durumlara düşürebileceğini, sorumlular, Birleşmiş Milletlerdeki seçim denemesi vesilesiyle anlamış olmalı idiler. Fakat henüz ortada öyle bir belirti yoktur.
Cumhurbaşkanının, Büyük Millet Meclisinde yeni toplantı yılını açış söylevi, Türk dış siyasetini yönlendirenlerin, Afrika - Asya memleketleriyle münasebetlerimizi, münhasıran, eski Bağdat Paktının, yeni CENTO’nun dar çerçevesi içinde görmek alışkanlığından kurtulduklarını gösterir bir ışık getirmemiştir,
CENTO dışındaki Asya ve Afrika memleketlerini umursamazken desteğine güvendiğimiz Birleşik Amerika ise, tersine, o memleketlerle münasebetlerini CENTO ile hiç karıştırmamağa, hele son zamanlarda, çok dikkat etmektedir.
Türkiye ile Birleşik Amerika arasında bu konudaki görüş ayrılığı Birleşik Amerika Başkanı Eisenhower’in son gezi programı vesilesiyle de kendini belli etmiştir.
Türk Hükümetinin sözcüsü durumundaki «Zafer» gazetesi, 5 Kasım günü bu konuya ayırdığı başyazısında, Eisenhovrer’in, gezi programını Türkiye’den daha doğuya doğru uzatmasını, her şeyden önce, Amerika’nın CENTO’ya verdiği önemin bir yeni delili olarak yorumlamakta, Tahran ve Karaçi’yi Türkiye Doğusundaki gezi programının esas hedefleri saymakta, bu görüşü uzun uzadıya işleyerek «Sayın Eisenhower’in seyahat programında Kâbil ve Yeni Delhi’nin de yer almış» olmasını ikinci plâna itmektedir. «Zafer» Eisenhower’in, hazır, İran ve Pakistan gibi CENTO memleketlerine kadar uzanmışken, Hindistan başkenti Yeni Delhi'yi de ziyaret etmeyi düşündüğü intibaını vermek, Türkiye’nin de bunu anlayışla karşıladığını belirtmek ister gibi bir ifade kullanmaktadır.
Oysa «Zafer» de bu başyazı kaleme alındığı gün Associated Press Ajansının verdiği Washington kaynaklı bir haberde, Başkan Eisenhower’in bu gezi programı ile ilgili düşünce ve sözleri açıklanıyordu. Bu habere göre, Başkan Eisenhower, basın konferansında, Hindistan’ı uzun zamandır ziyaret etmek istediğini, bu memleketin «insanî gayelerini gerçekleştirme yolundaki gayretleri» ni takdirle izlediğini belirtmiş, ve,
- Hazır Hindistan’a kadar gitmişken, o bölgedeki Pakistan, Afganistan, İran gibi memleketleri de ziyaret etmek fırsatını kaçırmak istemezdim, demişti.
Yani, «Zafer» de belirtilen Türk resmî görüşünün tersine, Eisenhower’ln, Türkiye’den sonraki Asya gezisinde esas hedef, CENTO memleketleri değil, Hindistan’dı.
Nitekim, Eisenhower’in, bu gezisindeki en önemli konuşmayı Hindistan başkenti Yeni Delhi’de yapacağı da açıklanmıştır.
Gerçeğe gözlerimizi kapatmakta, ne kendi menfaatlerimiz ne dünya barışı ne de demirperde dışı memleketlerin güvenliği bakımından bir fayda vardır. Amerika, hiç şüphesiz, CENTO’ya, muhtemel bir komünist tecavüzüne karşı bir savunma tertibi olarak, bir ölçü içinde önem vermektedir. Ama, bu antlaşma dışında kalan Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerini ayarlarken kendini CENTO ile sınırlamak için de hiçbir sebep görmemektedir. Görmemekte de haklıdır.
Bizim de CENTO üyesi olmamızın, CENTO dışındaki hür Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerimizi geliştirmemize engel teşkil etmesi için hiçbir sebep yoktur ve olmamalıdır! Varsa, bu sebepler ortadan kaldırılmalıdır! Kaldırılmazsa, CENTO, bize de, hür dünyanın güvenliğine de, faydadan çok zarar getirebilir. Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerimizi yalnız CENTO açısından ele almakta ısrarımız, son defa Birleşmiş Milletlerde gene görüldüğü gibi, bizi kendi bölgemizdeki birçok memleketlerin bile dostluk ve desteğinden yoksun bırakabilir.
CENTO ve ötesi
Bülent ECEVİT
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Üyeliği için Türkiye ile Polonya arasındaki çekişme devam etmekte, — her iki tarafça kabul edilecek bir uzlaştırıcı formül bulunmazsa — daha da devam edecek gibi görünmektedir. Şimdiye kadar 37 tur yapılarak Birleşmiş Milletler tarihinde rekor kırılmış ve seçimler 17 Kasıma bırakılmıştır. İki adaydan birinin 17 Kasımda da, seçilmek için gerekli üçte iki çoğunluğu sağlıyabileceği şüphelidir. Adaylardan kâh birinin kâh öbürünün ancak 4-5 oyla ileriye geçmesinden, kararı henüz kesinleşmemiş devletler sayısının pek az olduğu anlaşılıyor.
Türkiye’nin, bir demirperde gerisi memleketle, müsbet sonuç alabileceğinden emin olmaksızın, prestijini ortaya koyarak, böyle bir yarış macerasına girmiş bulunması son derecede üzücüdür. Böyle bir yarış için Türkiye hem zamanı iyi seçmemiş hem de gereği gibi hazırlık yapmamış, bazı Avrupalı müttefiklerinin bile kendisine oy vermesini sağlayamamıştır.
Bugün Birleşmiş Milletlerde sayıca geniş yer tutan Afrika - Asya grupu memleketlerinin büyük çoğunluğundan oy alması zaten beklenemiyecek bir memleketin Birleşmiş Milletlerde çok daha ihtiyatlı davranması gerekirdi.
Türkiye’nin şu sırada hazırlıksız olarak böyle bir yarışa girmesi birçok bakımlardan hatalı idi.
Fakat biz şimdilik bu hatalar üzerinde duracak değiliz. Ancak bu vesileyle önemi bir daha beliren Afrika - Asya memleketleriyle münasebetlerimize kısaca dokunmak uygun düşer.
Türkiye, Birleşmiş Milletlere değer veren bir memlekettir. Birleşmiş Milletlere ne kadar değer verdiğini, Güvenlik Konseyi üyeliği için ısrarı ile de göstermiştir.
Bu iyi bir şey!.. Fakat Birleşmiş Milletlere bu kadar değer veren bir memleketin, dış siyasetinde, Birleşmiş Milletler topluluğundaki — gerçek dünya durumunu yansıtan — gelişmeleri, akımları da yakından izleyip göz önünde tutması beklenirdi.
Oysa, kudretli ve nüfuzlu Birleşik Amerika bile bu ihtiyacı gitgide artan bir şiddetle duyarken, Türk dış siyasetinin sorumluları, sadece Birleşik Amerika tarafından desteklenmenin bize yeteceğini, bu destekten emin oldukça, hele Asya ve Afrika’daki demirperde dışı memleketler arasında dostluk halkamızı genişletmek için bir gayret sarfetmenin gereksiz olduğunu düşünür görünüyorlar.
Bu düşüncenin ne kadar yanlış olduğunu ve bizi ne kadar müşkül durumlara düşürebileceğini, sorumlular, Birleşmiş Milletlerdeki seçim denemesi vesilesiyle anlamış olmalı idiler. Fakat henüz ortada öyle bir belirti yoktur.
Cumhurbaşkanının, Büyük Millet Meclisinde yeni toplantı yılını açış söylevi, Türk dış siyasetini yönlendirenlerin, Afrika - Asya memleketleriyle münasebetlerimizi, münhasıran, eski Bağdat Paktının, yeni CENTO’nun dar çerçevesi içinde görmek alışkanlığından kurtulduklarını gösterir bir ışık getirmemiştir,
CENTO dışındaki Asya ve Afrika memleketlerini umursamazken desteğine güvendiğimiz Birleşik Amerika ise, tersine, o memleketlerle münasebetlerini CENTO ile hiç karıştırmamağa, hele son zamanlarda, çok dikkat etmektedir.
Türkiye ile Birleşik Amerika arasında bu konudaki görüş ayrılığı Birleşik Amerika Başkanı Eisenhower’in son gezi programı vesilesiyle de kendini belli etmiştir.
Türk Hükümetinin sözcüsü durumundaki «Zafer» gazetesi, 5 Kasım günü bu konuya ayırdığı başyazısında, Eisenhovrer’in, gezi programını Türkiye’den daha doğuya doğru uzatmasını, her şeyden önce, Amerika’nın CENTO’ya verdiği önemin bir yeni delili olarak yorumlamakta, Tahran ve Karaçi’yi Türkiye Doğusundaki gezi programının esas hedefleri saymakta, bu görüşü uzun uzadıya işleyerek «Sayın Eisenhower’in seyahat programında Kâbil ve Yeni Delhi’nin de yer almış» olmasını ikinci plâna itmektedir. «Zafer» Eisenhower’in, hazır, İran ve Pakistan gibi CENTO memleketlerine kadar uzanmışken, Hindistan başkenti Yeni Delhi'yi de ziyaret etmeyi düşündüğü intibaını vermek, Türkiye’nin de bunu anlayışla karşıladığını belirtmek ister gibi bir ifade kullanmaktadır.
Oysa «Zafer» de bu başyazı kaleme alındığı gün Associated Press Ajansının verdiği Washington kaynaklı bir haberde, Başkan Eisenhower’in bu gezi programı ile ilgili düşünce ve sözleri açıklanıyordu. Bu habere göre, Başkan Eisenhower, basın konferansında, Hindistan’ı uzun zamandır ziyaret etmek istediğini, bu memleketin «insanî gayelerini gerçekleştirme yolundaki gayretleri» ni takdirle izlediğini belirtmiş, ve,
- Hazır Hindistan’a kadar gitmişken, o bölgedeki Pakistan, Afganistan, İran gibi memleketleri de ziyaret etmek fırsatını kaçırmak istemezdim, demişti.
Yani, «Zafer» de belirtilen Türk resmî görüşünün tersine, Eisenhower’ln, Türkiye’den sonraki Asya gezisinde esas hedef, CENTO memleketleri değil, Hindistan’dı.
Nitekim, Eisenhower’in, bu gezisindeki en önemli konuşmayı Hindistan başkenti Yeni Delhi’de yapacağı da açıklanmıştır.
Gerçeğe gözlerimizi kapatmakta, ne kendi menfaatlerimiz ne dünya barışı ne de demirperde dışı memleketlerin güvenliği bakımından bir fayda vardır. Amerika, hiç şüphesiz, CENTO’ya, muhtemel bir komünist tecavüzüne karşı bir savunma tertibi olarak, bir ölçü içinde önem vermektedir. Ama, bu antlaşma dışında kalan Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerini ayarlarken kendini CENTO ile sınırlamak için de hiçbir sebep görmemektedir. Görmemekte de haklıdır.
Bizim de CENTO üyesi olmamızın, CENTO dışındaki hür Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerimizi geliştirmemize engel teşkil etmesi için hiçbir sebep yoktur ve olmamalıdır! Varsa, bu sebepler ortadan kaldırılmalıdır! Kaldırılmazsa, CENTO, bize de, hür dünyanın güvenliğine de, faydadan çok zarar getirebilir. Asya ve Afrika memleketleriyle münasebetlerimizi yalnız CENTO açısından ele almakta ısrarımız, son defa Birleşmiş Milletlerde gene görüldüğü gibi, bizi kendi bölgemizdeki birçok memleketlerin bile dostluk ve desteğinden yoksun bırakabilir.
Koleksiyon
Alıntı
“CENTO ve Ötesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 25 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1095 ulaşıldı.