Şili Bizi Yalnız Bıraktı
Başlık:
Şili Bizi Yalnız Bıraktı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 13027, ss. 1, 5
Tarih:
1959-11-08
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Şili bizi yalnız bıraktı
Bülent ECEVİT
Dünyanın öbür ucundaki Şili ile normal diplomatik münasebetler dışında ne ilişiğimiz vardı ki bizi yalnız bırakmış olsun?
Bir ilişiğimiz yoktu gerçi ama, başarısız bir idarenin, hesapsız bir gidişin, alabildiğine enflâsyoncu bir ekonominin, yani müşterek bazı dertlerin, yarattığı bir kader beraberliğimiz vardı!
Bundan dört buçuk yıl kadar önce, 1955 başlarında, Birleşik Amerika’daki bir tren yolculuğunda Şili’li genç, zekî bir iş adamı ile tanışmıştım. Türk olduğumu öğrenince, bayağı heyecanlanıp sevinmişti. Neden bu kadar heyecanlanıp sevindiğini anlıyamamış,
— Türkiye’yi galiba çok yakından biliyorsunuz! demiştim..
— Hayır, demişti, Türkiye’ye dair bir tek şey biliyorum, o da iktisadî durumunuzun çok bozuk olduğu!
— Nereden biliyorsunuz?, soruma da,
— Burada malî çevrelerle temas ediyorum; iktisadi ve mali durumumuzun bozukluğu, memleketimizde enflâsyonun şiddeti, borçlarımızın süratle birikmesi yüzünden bizimle normal iş münasebetleri kurmağa imkân göremediklerini söylüyor, ve «İktisadî ve malî durumu sizinki kadar bozuk, yer yüzünde ancak bir tek memleket daha var, o da Türkiye» diyorlar!, cevabını vermişti.
Gerçekten, Şili ile ilgili gazete haberleri, orada da iktisadî ve malî durumun bizdeki kadar bozuk olduğunu, iş hayatının gitgide durgunlaştığını, istihsalin düşüp borçların yükseldiğini, gösterilen bütün kolaylıklara rağmen yabancı sermayenin Şili’ye gitmekten çekindiğini gösteriyordu.
Şili’li genç iş adamıyla trendeki konuşmamızdan beri, o uzak ülkeye karşı ben de içimde bir yakınlık duyar olmuştum. Artık Şili benim için bir avunma kaynağı idi. Şili hâlâ ayakta durduğuna göre biz de daha dayanabiliriz, diye düşünebiliyordum.
Fakat, o konuşmadan beri öyle bir yakınlık duyduğum Şili adına sevindirici bir haberi, bir kaç gün önce bir yabancı ajans bülteninde okuyunca, içime bir yalnızlık duygusu, bir gariplik çöktü:
Bir yıl önce Şili’de iktidar değişmişti. Alman istikrar tedbirleri ile, bu bir yılda, Şili gerçek bir refah ve kalkınma yoluna girmişti. Bütçeyi 140 milyon dolar, yani bir buçuk milyar liraya yakın açıkla devralan yeni iktidar, bir yıl sonunda bütçeyi gelir fazlasıyla kapatmıştı. Enflâsyon duraklamış, iş hayatı gelişmiş, memlekete yabancı sermaye akmağa başlamıştı.
Haberde bildirildiğine göre, gene bu bir yıl içinde, Şili’de, işsizlik yüzde 5 azalmış, millî istihsal ise yüzde 22 artmıştı.
Bir de, istikrar tedbirlerinin uygulanmağa başladığı bir yıllık, hattâ bir yıl üç aylık devrede Türkiye’nin durumunu düşündüm!...
Bu 15 ay içinde işsizlik süratle artmış, istihsal azalmıştı. Değerinin üçte birine indirilen Türk parası dışarıda düşmeğe devam ediyordu. Yabancı sermaye eskisi kadar nazlı idi. Geçim eskisinden çok daha güçtü. Bilhassa kaygı verici bir yola giren işsizlik artışı ve istihsal azalışı konusunda, Doğan Avcıoğlu, 1 Kasım 1959 tarihli «ULUS» da çıkan ve resmî rakamlara dayanan «İstihsalde Duraklama» başlıklı yazısında geniş bilgi veriyordu: 1959 un ilk yarısında sigortalı işçi sayısı süratle gerilemeğe başlamış, İşçi Sigortaları Kurumu tarafından tesbit edilen işgünü sayısında, son bir yılda, altıda bir düşüş olmuştu; belli başlı sanayî kollarında, hele çimento ile mensucat kollarında, büyük bir istihsal düşüşü vardı...
Tarımda verimin gitgide düştüğü, zaten az olan -millî gelirimize nisbeti Suriye’dekinden bile düşük olan- yatırımların, hele istihsal arttırıcı alanlarda büsbütün azaldığı da, gene bilinen gerçekler arasında idi.
İktisadî ve malî durumu bizimki kadar bozuk olan Şili, istikrar tedbirleri sayesinde, nasıl olup da bir yılda o kadar süratle ilerlemiş, feraha çıkmış, gerçek bir kalkınma yoluna girebilmişti de, biz, istikrar tedbirlerinin yürürlüğe konmasından beri geçen 15 ayda böyle gerilemiştik?
Bunun bilimsel izahını yapmağa benim gücüm yetmez. Ancak, Şili’nin iktisadî ve malî durumundaki düzelmeye dair okuduğum kısa haberde göze çarpan bazı noktalar bize bu konuda ışık tutabilir!
Bir kere, Türkiye’de, iktisadî ve malî durumumuzu çıkmaza sürükleyen idarecilerle, onların 8 yıllık başarısız idaresi yüzünden zarurî hâle gelmiş tedbirleri yürütme işini üzerine alan idareciler, ayni kimselerdir. İktidar başındakiler, hatalarını, yetersizliklerini itiraf edip, yerlerini daha yeterli ellere bırakmamışlardır.
Şili’de ise, bir yıl önce iktidar değişikliği olmuş, daha bilgili ve yeterli kimseler iş başına getirilmiştir.
Türkiye’de, iktidar başında bulunanlar, kendi hatalarının zarurî kıldığı istikrar tedbirleri yürürlüğe konduğu sırada bile, hâlâ, her işi en iyi kendilerinin bildiklerini sanmaktadırlar. Onun için, bize yardım eli uzatan yabancılar tarafından mecbur bırakılmadıkça, uzmanlara danışmamaktadırlar.
Şili’de ise, yeni iktidar lideri, ticaret ve iktisatta tecrübeli bir kimse olduğu hâlde, kendini teknisyen ve uzmanlarla çevirmiştir.
Türkiye’de, istikrar tedbirleri sözde yürürlükte olduğu hâlde (israf) durmamıştır. Tersine, bizzat iktidar başında bulunanlar, hem özel yaşayışları hem de iş tutumları ile, her gün israfın en kötü, en ileri örneklerini vermektedirler.
Şili’de ise, gene ajans haberinin bildirdiğine göre, yeni hükümet, bir yıldır, kendi öncülük ettiği bir tutumluluk programını uygulamaktadır.
Şili’deki yeni iktidarın bir yıllık tutumu ile, bizdeki 9 buçuk yıllık iktidarın son 15 aylık tutumu arasında daha ne ayrılıklar vardır, bilmiyorum!.. Ama, bu kadarı bile, iktisadî ve malî durumu bizimki kadar bozuk olan Şili’nin, istikrar tedbirleri ile bir yılda epeyce yol alıp refaha çıkmasını, bizim ise, istikrar tedbirlerine ve artan dış yardımlara rağmen gerileyip daha çok sıkıntıya ve çıkmaza gömülmemizi izaha yetse gerektir.
Şili ile aramızdaki, dert benzerliğinden doğan bir kader beraberliği de böylece, bizim aleyhimize, ortadan kalkmış, Şili bizi derdimizle başbaşa, yapayalnız bırakmış olmaktadır.
Şili bizi yalnız bıraktı
Bülent ECEVİT
Dünyanın öbür ucundaki Şili ile normal diplomatik münasebetler dışında ne ilişiğimiz vardı ki bizi yalnız bırakmış olsun?
Bir ilişiğimiz yoktu gerçi ama, başarısız bir idarenin, hesapsız bir gidişin, alabildiğine enflâsyoncu bir ekonominin, yani müşterek bazı dertlerin, yarattığı bir kader beraberliğimiz vardı!
Bundan dört buçuk yıl kadar önce, 1955 başlarında, Birleşik Amerika’daki bir tren yolculuğunda Şili’li genç, zekî bir iş adamı ile tanışmıştım. Türk olduğumu öğrenince, bayağı heyecanlanıp sevinmişti. Neden bu kadar heyecanlanıp sevindiğini anlıyamamış,
— Türkiye’yi galiba çok yakından biliyorsunuz! demiştim..
— Hayır, demişti, Türkiye’ye dair bir tek şey biliyorum, o da iktisadî durumunuzun çok bozuk olduğu!
— Nereden biliyorsunuz?, soruma da,
— Burada malî çevrelerle temas ediyorum; iktisadi ve mali durumumuzun bozukluğu, memleketimizde enflâsyonun şiddeti, borçlarımızın süratle birikmesi yüzünden bizimle normal iş münasebetleri kurmağa imkân göremediklerini söylüyor, ve «İktisadî ve malî durumu sizinki kadar bozuk, yer yüzünde ancak bir tek memleket daha var, o da Türkiye» diyorlar!, cevabını vermişti.
Gerçekten, Şili ile ilgili gazete haberleri, orada da iktisadî ve malî durumun bizdeki kadar bozuk olduğunu, iş hayatının gitgide durgunlaştığını, istihsalin düşüp borçların yükseldiğini, gösterilen bütün kolaylıklara rağmen yabancı sermayenin Şili’ye gitmekten çekindiğini gösteriyordu.
Şili’li genç iş adamıyla trendeki konuşmamızdan beri, o uzak ülkeye karşı ben de içimde bir yakınlık duyar olmuştum. Artık Şili benim için bir avunma kaynağı idi. Şili hâlâ ayakta durduğuna göre biz de daha dayanabiliriz, diye düşünebiliyordum.
Fakat, o konuşmadan beri öyle bir yakınlık duyduğum Şili adına sevindirici bir haberi, bir kaç gün önce bir yabancı ajans bülteninde okuyunca, içime bir yalnızlık duygusu, bir gariplik çöktü:
Bir yıl önce Şili’de iktidar değişmişti. Alman istikrar tedbirleri ile, bu bir yılda, Şili gerçek bir refah ve kalkınma yoluna girmişti. Bütçeyi 140 milyon dolar, yani bir buçuk milyar liraya yakın açıkla devralan yeni iktidar, bir yıl sonunda bütçeyi gelir fazlasıyla kapatmıştı. Enflâsyon duraklamış, iş hayatı gelişmiş, memlekete yabancı sermaye akmağa başlamıştı.
Haberde bildirildiğine göre, gene bu bir yıl içinde, Şili’de, işsizlik yüzde 5 azalmış, millî istihsal ise yüzde 22 artmıştı.
Bir de, istikrar tedbirlerinin uygulanmağa başladığı bir yıllık, hattâ bir yıl üç aylık devrede Türkiye’nin durumunu düşündüm!...
Bu 15 ay içinde işsizlik süratle artmış, istihsal azalmıştı. Değerinin üçte birine indirilen Türk parası dışarıda düşmeğe devam ediyordu. Yabancı sermaye eskisi kadar nazlı idi. Geçim eskisinden çok daha güçtü. Bilhassa kaygı verici bir yola giren işsizlik artışı ve istihsal azalışı konusunda, Doğan Avcıoğlu, 1 Kasım 1959 tarihli «ULUS» da çıkan ve resmî rakamlara dayanan «İstihsalde Duraklama» başlıklı yazısında geniş bilgi veriyordu: 1959 un ilk yarısında sigortalı işçi sayısı süratle gerilemeğe başlamış, İşçi Sigortaları Kurumu tarafından tesbit edilen işgünü sayısında, son bir yılda, altıda bir düşüş olmuştu; belli başlı sanayî kollarında, hele çimento ile mensucat kollarında, büyük bir istihsal düşüşü vardı...
Tarımda verimin gitgide düştüğü, zaten az olan -millî gelirimize nisbeti Suriye’dekinden bile düşük olan- yatırımların, hele istihsal arttırıcı alanlarda büsbütün azaldığı da, gene bilinen gerçekler arasında idi.
İktisadî ve malî durumu bizimki kadar bozuk olan Şili, istikrar tedbirleri sayesinde, nasıl olup da bir yılda o kadar süratle ilerlemiş, feraha çıkmış, gerçek bir kalkınma yoluna girebilmişti de, biz, istikrar tedbirlerinin yürürlüğe konmasından beri geçen 15 ayda böyle gerilemiştik?
Bunun bilimsel izahını yapmağa benim gücüm yetmez. Ancak, Şili’nin iktisadî ve malî durumundaki düzelmeye dair okuduğum kısa haberde göze çarpan bazı noktalar bize bu konuda ışık tutabilir!
Bir kere, Türkiye’de, iktisadî ve malî durumumuzu çıkmaza sürükleyen idarecilerle, onların 8 yıllık başarısız idaresi yüzünden zarurî hâle gelmiş tedbirleri yürütme işini üzerine alan idareciler, ayni kimselerdir. İktidar başındakiler, hatalarını, yetersizliklerini itiraf edip, yerlerini daha yeterli ellere bırakmamışlardır.
Şili’de ise, bir yıl önce iktidar değişikliği olmuş, daha bilgili ve yeterli kimseler iş başına getirilmiştir.
Türkiye’de, iktidar başında bulunanlar, kendi hatalarının zarurî kıldığı istikrar tedbirleri yürürlüğe konduğu sırada bile, hâlâ, her işi en iyi kendilerinin bildiklerini sanmaktadırlar. Onun için, bize yardım eli uzatan yabancılar tarafından mecbur bırakılmadıkça, uzmanlara danışmamaktadırlar.
Şili’de ise, yeni iktidar lideri, ticaret ve iktisatta tecrübeli bir kimse olduğu hâlde, kendini teknisyen ve uzmanlarla çevirmiştir.
Türkiye’de, istikrar tedbirleri sözde yürürlükte olduğu hâlde (israf) durmamıştır. Tersine, bizzat iktidar başında bulunanlar, hem özel yaşayışları hem de iş tutumları ile, her gün israfın en kötü, en ileri örneklerini vermektedirler.
Şili’de ise, gene ajans haberinin bildirdiğine göre, yeni hükümet, bir yıldır, kendi öncülük ettiği bir tutumluluk programını uygulamaktadır.
Şili’deki yeni iktidarın bir yıllık tutumu ile, bizdeki 9 buçuk yıllık iktidarın son 15 aylık tutumu arasında daha ne ayrılıklar vardır, bilmiyorum!.. Ama, bu kadarı bile, iktisadî ve malî durumu bizimki kadar bozuk olan Şili’nin, istikrar tedbirleri ile bir yılda epeyce yol alıp refaha çıkmasını, bizim ise, istikrar tedbirlerine ve artan dış yardımlara rağmen gerileyip daha çok sıkıntıya ve çıkmaza gömülmemizi izaha yetse gerektir.
Şili ile aramızdaki, dert benzerliğinden doğan bir kader beraberliği de böylece, bizim aleyhimize, ortadan kalkmış, Şili bizi derdimizle başbaşa, yapayalnız bırakmış olmaktadır.
Koleksiyon
Alıntı
“Şili Bizi Yalnız Bıraktı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1096 ulaşıldı.