Türk Radyosunda Bir Mehdevî
Başlık:
Türk Radyosunda Bir Mehdevî
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12997, ss. 1, 5
Tarih:
1959-10-09
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Türk Radyosunda bir Mehdevî
Bülent ECEVİT
Mehdevî, Irak’taki ihtilâl rejiminin bir yüzkarasıdır.
İhtilâlden sonra Bağdat’ta kurulan halk mahkemesinin başındaki bu sahte yargıç elinde adalet, bir siyasi baskı ve demagoji vasıtası haline gelmiştir.
Mehdevî, siyasi dâvalara, kalabalık bir salonda, projektör ışıkları altında bakardı ve mahkeme celseleri radyo ve televizyonla bütün memlekete yayılırdı.
Mahkeme celsesi açılınca, Albay Mehdevî, yargıç mevkiinden, önce bir siyasi nutuk çeker, bir yandan «Batılı emperyalistler» e, bir yandan Nâsır’a çatar, sonra, yargılayacağı sanıklara, en ağır küfür ve hakaretlerle yüklenirdi. Dâvalara, hükmünü önceden vermiş ve ilân etmiş olarak başlardı.
Dâvacı da, savcı da, yargıç da sanki o idi.
İhtilâl rejiminin en hararetli taraftarları arasında bile, asgarî hak ve adalet duygusu olanlar, radyoda dinledikleri, televizyonda seyrettikleri bu adalet oyunu karşısında, önce Mehdevî’den nefret etmiş, sonra yeni rejimden soğumağa başlamışlardı.
Öyle ki, nihayet Devlet Başkanı Kasım, kendisine, gerektiğinden fazla sadakatle hizmet eden Mehdevî’yi bir süre Irak’tan uzaklaştırmak zorunda kalmıştır.
Çarşamba akşamı, Türk Devlet Radyosunda Radyo Gazetesini dinlerken, Albay Mehdevî’yi, halk mahkemesiyle birlikte Türkiye’ye gelmiş sandım. İktidar adına bir sahte yargıç sanki mikrofonun başına geçmiş, rejimin beğenmediği, bazı hareketlerini hoş görmediği kimselerden iktidar adına dâvacı oluyor, onları bir ihtilâl mahkemesinin müfrit bir savcısı ağzıyla itham ediyor, sonra haklarında, bir Mehdevî adaleti ile hükümler veriyordu.
Gerçi bizde bir halk mahkemesi kurulamamıştır ve istense de kurulamaz. Kimse kendinde o gücü göremez. Onun için siyasi sanıklar gerçek mahkemelerde yargılanırlar.
Ama bu mahkemeleri dışardan ve yukardan etki altına alabilmek için türlü baskı yolları denenmektedir.
Yargıç teminatını kısmakla işe başlanmış, bundan umulan sonuçlar elde edilemeyince, iktidar ileri gelenleri, önem verdikleri siyasi dâvalarla bizzat ilgilenmeğe başlamışlardır. Örneğin, Gaziantep, Zile ve seçimlerle ilgili İstanbul dâvalarının nasıl sonuçlanmasını beklediklerini, gazete sütunlarında, demeçlerde, hattâ Büyük Millet Meclisinde belirtmişlerdir. Başbakan, bir gazeteci hakkında Yargıtayın vereceği hükmü önceden ilân etmiştir.
Bu kadarı da yetersiz bulunmuş olacak ki, şimdi, Irak’taki gibi bilfiil halk huzuruna çıkmağa cesaret edilememekle beraber, radyoda, radyonun ses perdesi ardına gizlenmiş bir gayriresmî halk mahkemesi kurmak, o mahkemenin başına da bir «Mehdevî» getirilerek, mahkemelerde görülmekte olan siyasi dâvaları, iktidar liderlerinin diledikleri yolda önceden hükme bağlamak, Türk mahkemelerine o yoldan baskı yapmak yoluna girilmiştir.
İstanbul’daki bir gerçek mahkeme, Galata rıhtımı dâvasına baka dursun, o mahkemenin huzuruna getirilen Cumhuriyet Halk Partili veya tarafsız gazeteci sanıkları, Türk Devlet Radyosunun «Mehdevî» si, şimdiden yargılayıp en ağır bir şekilde mahkûm etmeğe kalkışmıştır.
Ama nasıl iktidar liderleri Gaziantep, Zile ve seçimlerle ilgili İstanbul dâvalarında da, sanıklar hakkındaki hükümlerini önceden ilân ettikleri halde, şerefli Türk yargıçları, yalnız kanun emrini ve vicdanlarının sesini dinlemiş ve ona göre hüküm vermişlerse, eminiz ki, Galata rıhtımı dâvasında da gerçek adaletin belirmesi bütün gayretlere rağmen önlenemiyecektir.
Adalet geleneği en sağlam milletlerden biri olan Türk milletinin adalet önünde boynu kıldan incedir ama, böyle bir «Mehdevî adaleti» önünde boynu hiç bir vakit eğilmemiştir ve eğilmiyecektir.
Bu memlekette bir «Mehdevî adaleti» kurmağa kalkışanlar, millet vicdanında kendileri mahkûm olacaklardır.
Türk Radyosunda bir Mehdevî
Bülent ECEVİT
Mehdevî, Irak’taki ihtilâl rejiminin bir yüzkarasıdır.
İhtilâlden sonra Bağdat’ta kurulan halk mahkemesinin başındaki bu sahte yargıç elinde adalet, bir siyasi baskı ve demagoji vasıtası haline gelmiştir.
Mehdevî, siyasi dâvalara, kalabalık bir salonda, projektör ışıkları altında bakardı ve mahkeme celseleri radyo ve televizyonla bütün memlekete yayılırdı.
Mahkeme celsesi açılınca, Albay Mehdevî, yargıç mevkiinden, önce bir siyasi nutuk çeker, bir yandan «Batılı emperyalistler» e, bir yandan Nâsır’a çatar, sonra, yargılayacağı sanıklara, en ağır küfür ve hakaretlerle yüklenirdi. Dâvalara, hükmünü önceden vermiş ve ilân etmiş olarak başlardı.
Dâvacı da, savcı da, yargıç da sanki o idi.
İhtilâl rejiminin en hararetli taraftarları arasında bile, asgarî hak ve adalet duygusu olanlar, radyoda dinledikleri, televizyonda seyrettikleri bu adalet oyunu karşısında, önce Mehdevî’den nefret etmiş, sonra yeni rejimden soğumağa başlamışlardı.
Öyle ki, nihayet Devlet Başkanı Kasım, kendisine, gerektiğinden fazla sadakatle hizmet eden Mehdevî’yi bir süre Irak’tan uzaklaştırmak zorunda kalmıştır.
Çarşamba akşamı, Türk Devlet Radyosunda Radyo Gazetesini dinlerken, Albay Mehdevî’yi, halk mahkemesiyle birlikte Türkiye’ye gelmiş sandım. İktidar adına bir sahte yargıç sanki mikrofonun başına geçmiş, rejimin beğenmediği, bazı hareketlerini hoş görmediği kimselerden iktidar adına dâvacı oluyor, onları bir ihtilâl mahkemesinin müfrit bir savcısı ağzıyla itham ediyor, sonra haklarında, bir Mehdevî adaleti ile hükümler veriyordu.
Gerçi bizde bir halk mahkemesi kurulamamıştır ve istense de kurulamaz. Kimse kendinde o gücü göremez. Onun için siyasi sanıklar gerçek mahkemelerde yargılanırlar.
Ama bu mahkemeleri dışardan ve yukardan etki altına alabilmek için türlü baskı yolları denenmektedir.
Yargıç teminatını kısmakla işe başlanmış, bundan umulan sonuçlar elde edilemeyince, iktidar ileri gelenleri, önem verdikleri siyasi dâvalarla bizzat ilgilenmeğe başlamışlardır. Örneğin, Gaziantep, Zile ve seçimlerle ilgili İstanbul dâvalarının nasıl sonuçlanmasını beklediklerini, gazete sütunlarında, demeçlerde, hattâ Büyük Millet Meclisinde belirtmişlerdir. Başbakan, bir gazeteci hakkında Yargıtayın vereceği hükmü önceden ilân etmiştir.
Bu kadarı da yetersiz bulunmuş olacak ki, şimdi, Irak’taki gibi bilfiil halk huzuruna çıkmağa cesaret edilememekle beraber, radyoda, radyonun ses perdesi ardına gizlenmiş bir gayriresmî halk mahkemesi kurmak, o mahkemenin başına da bir «Mehdevî» getirilerek, mahkemelerde görülmekte olan siyasi dâvaları, iktidar liderlerinin diledikleri yolda önceden hükme bağlamak, Türk mahkemelerine o yoldan baskı yapmak yoluna girilmiştir.
İstanbul’daki bir gerçek mahkeme, Galata rıhtımı dâvasına baka dursun, o mahkemenin huzuruna getirilen Cumhuriyet Halk Partili veya tarafsız gazeteci sanıkları, Türk Devlet Radyosunun «Mehdevî» si, şimdiden yargılayıp en ağır bir şekilde mahkûm etmeğe kalkışmıştır.
Ama nasıl iktidar liderleri Gaziantep, Zile ve seçimlerle ilgili İstanbul dâvalarında da, sanıklar hakkındaki hükümlerini önceden ilân ettikleri halde, şerefli Türk yargıçları, yalnız kanun emrini ve vicdanlarının sesini dinlemiş ve ona göre hüküm vermişlerse, eminiz ki, Galata rıhtımı dâvasında da gerçek adaletin belirmesi bütün gayretlere rağmen önlenemiyecektir.
Adalet geleneği en sağlam milletlerden biri olan Türk milletinin adalet önünde boynu kıldan incedir ama, böyle bir «Mehdevî adaleti» önünde boynu hiç bir vakit eğilmemiştir ve eğilmiyecektir.
Bu memlekette bir «Mehdevî adaleti» kurmağa kalkışanlar, millet vicdanında kendileri mahkûm olacaklardır.
Koleksiyon
Alıntı
“Türk Radyosunda Bir Mehdevî,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1079 ulaşıldı.