Serbest Seçim ve Demokrasi
Başlık:
Serbest Seçim ve Demokrasi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12996, ss. 1, 5
Tarih:
1959-10-08
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
SERBEST SEÇİM VE DEMOKRASİ
Bülent ECEVİT
Sayın İsmail Rüştü Aksal, C.H.P. Genel Sekreteri olarak yaptığı ilk siyasi konuşmada,
«Devlet hayatının her sahasında, mesuliyetsizliğin ve murakabesizliğin doğurduğu ve doğuracağı zararlardan milletimizi korumak istiyoruz»,
demişti.
Radyo Gazetesi, bu cümleyi ele almış, son günlerde pek özendiği yurt bilgisi öğretmeni üslûbu ile — ve yer yer bu üslûbun altından sırıtan ve konuşmayı hazırlayanların gerçek kimliklerini belli eden yakışıksız argosuyla, milleti çocuk yerine koyarak, ergin dinleyicilerine demokrasi dersi vermeğe kalkışıyor.
Radyo Gazetesine göre, demokraside «murakabe ile hesap sorma hakkı bizzat millete teslim edilir», millet de bu hakkı ancak «seçimden seçime» kullanır.
«Binaenaleyh, bir memlekette, serbest seçim usulü mevcut oldu ve o memleketin sahibi olan vatandaşlar seçim haklarını kullanabildiler mi, o memlekette artık zaten murakabe var demektir...
«Millet... seçimde reylerini vermek suretiyle bir önceki seçimden beri devam edip giden münakaşaları, mücadeleleri iddia ve mukabil iddiaları bıçak gibi kesip atar ve bu suretle de murakabe hakkını kullanmış olur.»
Bir an için, Radyo Gazetesinde ileri sürülen bu iddiayı, demokrasinin ve demokratik murakabecin tek şartının serbest seçim olduğu iddiasını, doğru kabul edelim!
Bu durumda iki soruyu cevaplandırmak gerekir:
1 — Serbest seçimlerin unsurları nelerdir?
2 — Seçimlerin serbest olup olmadığı nasıl kontrol edilecektir?
Vatandaşın birkaç yılda bir sandık başına gidip oy kullanması, serbest seçimin unsurlarından yalnız biridir. Seçim günü oy kullanma hakkının bir anlam taşıyabilmesi için başka bazı unsurların da bulunması, bazı şartlara uyulması gerekir.
Örneğin, iktidardaki parti ile muhalefet partileri arasında, vatandaşla temas ve propaganda hak ve imkânları bakımından tam bir eşitlik bulunmalıdır.
Oysa, Türkiye’de, muhalefet Milletvekillerinin vatandaşla temasına, iktidar, hele son zamanlarda, devlet otoritesini bile tahrip edecek kadar tehlikeli usullerle engel olmağa çalışmakta, buna karşılık, vatandaşı, hiç ilgilenmediği bazı iktidar ileri gelenleriyle zorla temasa getirmek için her türlü baskıya baş vurmakta, bütün resmî imkânları seferber etmektedir.
Radyo Gazetesi, vatandaşın iki seçim arasında cereyan eden «münakaşalar», «iddia ve mukabil iddialar» arasında hüküm vermeğe yetkili olduğunu, ona göre oy kullanması beklendiğini kabul eder görünüyor.
Doğru bir hüküm verebilmek için vatandaş, bir münakaşada iki tarafı da eşit ölçüde dinleyebilmeli, iki tarafın da iddia ve karşı iddialarını tam olarak öğrenebilmelidir.
Oysa bugün, örneğin Büyük Millet Meclisinde bütçe tartışılırken, Hükümet sözcüleri istedikleri kadar konuşurlar, istedikleri iddialarda bulunurlar, muhalefetin ise, her Bakanlık bütçesinde, Grup sözcüsü için 10, 2 Milletvekili için de 5 er dakikalık konuşma hakkı vardır.
Hükümet ve iktidar partisi sözcülerinin Mecliste neler söyledikleri Devlet Radyosu ile vatandaşa kelimesi kelimesine duyurulur, muhalefetin söyledikleri duyurulmaz.
Basın, muhalefetin Mecliste bile söylediklerinden bir çoğunu, Basın Kanununun ağırlığı yüzünden yayınlayamaz.
Ayrıca Devlet Radyosu her gün iktidar lehinde ve muhalefet aleyhinde iddialarda bulunur, fakat radyo dinleyicisi, radyoda muhalefetin «mukabil iddialar» ını dinleyemez. Nitekim, radyodan, iktidarın bu yazımıza konu olan iddialarını dinleyen vatandaş, bu iddialara muhalefetin verebileceği cevapları da dinleyemeyecektir.
Seçim kampanyası sırasında iktdiarla muhalefetin radyodan eşitlikle faydalanması, demokrasinin başta gelen şartlarından biri olmasına rağmen, Türkiye’de, 1954 seçimlerinden beri, Devlet Radyosunu seçimlerde yalnız iktidar kullanır. Hem de, seçim sonuçlarını daha seçim sona ermeden ve tahrif ederek ve yayınlayacak ölçüde kullanır.
İngiltere, gazetelerin her şeyi yazabildikleri ve her 1000 kişiye günde 611 gazete düşen bir memleket olduğu halde, yani İngiltere’de bir yayın vasıtası olarak radyonun önemi, büyük çoğunluğun okuma yazma bilmediği, bilenlerden de çoğunun günü gününe gazete okuyamadığı Türkiyedekinden çok daha az olduğu halde, radyo yayınlarında bu eşitlik şartına İngilteredeki iktidar uyar, Türkiye’deki iktidar uymaz.
Seçim masraflarının kontrolü, serbest seçimlerin bir başka kaçınılmaz unsurudur. Oysa Türkiye’de, iktidar partisi, seçimler arasında ve seçim kampanyası sırasında, devletin bütün maddî imkânlarını hiç kimseye hesap vermeden, kendi propagandası için kullanır, muhalefet ise şahısların yardımlarından sağlanan pek sınırlı maddî imkânlarla çalışmak zorunda kalır.
Seçim serbestliğinin bir başka kaçınılmaz unsuru, idarenin tarafsızlığıdır. Bizde ise, iktidar partisi, idareyi, gücünün yettiği ölçüde, seçmen üzerinde bir baskı vasıtası olarak kullanır: idarenin baskıya istendiği kakar âlet edilemediği hallerde, kendi partizan kuvvetleriyle idareyi baskı altına alır. Hele, iktidar değişikliği meydana getirmesi mümkün olmayan kısmî seçimlerde bu baskılar olanca şiddetiyle işler.
Bu baskılara karşı, vatandaşın, haklarını koruyabileceğinden emin olabilmesi için asgarî şart, adalet bağımsızlığıdır. Demokrat Parti iktidarı ise, adalet bağımsızlığını da her köşesinden tahrip etmiştir.
Nihayet, seçim serbestliğinin bir mutlak şartı vardır ki, o da, seçimlerin dürüst olmasıdır. Bu dürüstlük seçmen kütüklerinde başlar. Yani, oy kullanma hakkına sahip her vatandaş, seçim günü, oyunu atacağı sandık başındaki listede adını bulabilmelidir. Bizde ise, 1957 seçimlerinde, büyük sayıda vatandaş, listede adını bulamadığı için oy kullanamamış, buna karşılık, iktidar partisi taraftarı oldukları bilinen büyük sayıda vatandaşa birçok sandıklarda oy kullanma fırsatı sağlanmıştır.
Şimdi burada, seçimlerin serbest olup olmadığının nasıl kontrol edileceği konusuna gelebiliriz.
Nihaî kontrol yeri, bizde, Büyük Millet Meclisidir.
1957 seçimlerinden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi, seçimlerde sonuca tesir edecek kadar büyük kütük yolsuzlukları olduğunu iddia etmiş, bu iddiasının doğru olup olmadığının araştırılması için de Meclis tahkikatı açılmasını istemiştir.
Fakat, aradan iki yıla yakın zaman geçtiği halde ve iktidar da kütüklerin güvenilmez halde olduğunu itiraf ettiği, ara seçimlerini ve mahallî seçimleri yaptırmamak için gerekçe olarak kütüklerin bozukluğunu ileri sürdüğü halde, bu tahkikat hâlâ açılmamıştır. Mecliste bu tahkikatın açılıp açılmaması bile görüştürülmemiştir.
Bu durumda şu sonuçlar açıkça ortaya çıkmış oluyor:
Bugün Türkiye’de,
1 — Serbest seçimlerin temel unsurlarından hemen hepsi tahrip edilmiş, bu unsurların korunması için uyulacak şartların hemen hepsi çiğnenmiştir ve,
2 — Seçimlerin serbest olup olmadığını kontrol etme imkânı da milletten esirgenmiştir.
Demek ki, demokrasinin ve demokratik murakabenin serbest seçimlerden ibaret olduğu yolunda Radyo Gazetesince ileri sürülen iddianın yanlışlığı bir yana, bu iddia bir an için doğru kabul edilse bile, Türkiye’de bugün gerçek bir demokrasi olduğuna, demokratik murakabenin gereği gibi işlediğine inanmak gene imkânsızdır.
Serbestlikten böylesine uzak seçimlerledir ki, 1957 de muhalefet, oyların yarıdan çoğunu alabilmiş ve Sayın Aksal’ın belirttiği gibi, iktidara, «vatandaş çoğunluğunun sevgi ve itibarını kavb» ettiğini gösterebilmiştir.
Şimdi o iktidar, kütüklerin güvenilmez halde olduğu gerekçesiyle ara ve mahallî seçimleri üstüste geri bıraktıktan sonra, aynı kütüklerle yaptırdığı ve partizan idare baskısının olanca şiddetiyle uygulanabildiği kısmî seçimlerde elde ettiği sonuçları Radyo Gazetesinde ilân ederek, hâlâ milletin sevgilisi olduğuna, milleti ve kendi kendini inandırmağa çalışıyor.
Belki kendi kendini inandırabilir. Ama kimi sevip kimi sevmediğini, kime inanıp kime inanmayacağını, şüphesiz Radyo Gazetesi hazırlayıcılarından daha iyi bilen millet, bu şekilde aldatılacak kadar sâf değildir.
Zaten Türk Milleti o kadar sâf olmadığı içindir ki, yurt bilgisini ve demokrasiyi Radyo Gazetesinden öğrenecek kadar bilgisiz olmadığı içindir ki ve bir de, baskı altında haklarından vazgeçecek kadar korkak ve mazlum olmadığı içindir ki, Türkiye’de, Demokrat Parti iktidarına rağmen demokrasi mücadelesi devam edebilmektedir ve zaferle sonuçlanıncaya kadar da devam edecektir.
SERBEST SEÇİM VE DEMOKRASİ
Bülent ECEVİT
Sayın İsmail Rüştü Aksal, C.H.P. Genel Sekreteri olarak yaptığı ilk siyasi konuşmada,
«Devlet hayatının her sahasında, mesuliyetsizliğin ve murakabesizliğin doğurduğu ve doğuracağı zararlardan milletimizi korumak istiyoruz»,
demişti.
Radyo Gazetesi, bu cümleyi ele almış, son günlerde pek özendiği yurt bilgisi öğretmeni üslûbu ile — ve yer yer bu üslûbun altından sırıtan ve konuşmayı hazırlayanların gerçek kimliklerini belli eden yakışıksız argosuyla, milleti çocuk yerine koyarak, ergin dinleyicilerine demokrasi dersi vermeğe kalkışıyor.
Radyo Gazetesine göre, demokraside «murakabe ile hesap sorma hakkı bizzat millete teslim edilir», millet de bu hakkı ancak «seçimden seçime» kullanır.
«Binaenaleyh, bir memlekette, serbest seçim usulü mevcut oldu ve o memleketin sahibi olan vatandaşlar seçim haklarını kullanabildiler mi, o memlekette artık zaten murakabe var demektir...
«Millet... seçimde reylerini vermek suretiyle bir önceki seçimden beri devam edip giden münakaşaları, mücadeleleri iddia ve mukabil iddiaları bıçak gibi kesip atar ve bu suretle de murakabe hakkını kullanmış olur.»
Bir an için, Radyo Gazetesinde ileri sürülen bu iddiayı, demokrasinin ve demokratik murakabecin tek şartının serbest seçim olduğu iddiasını, doğru kabul edelim!
Bu durumda iki soruyu cevaplandırmak gerekir:
1 — Serbest seçimlerin unsurları nelerdir?
2 — Seçimlerin serbest olup olmadığı nasıl kontrol edilecektir?
Vatandaşın birkaç yılda bir sandık başına gidip oy kullanması, serbest seçimin unsurlarından yalnız biridir. Seçim günü oy kullanma hakkının bir anlam taşıyabilmesi için başka bazı unsurların da bulunması, bazı şartlara uyulması gerekir.
Örneğin, iktidardaki parti ile muhalefet partileri arasında, vatandaşla temas ve propaganda hak ve imkânları bakımından tam bir eşitlik bulunmalıdır.
Oysa, Türkiye’de, muhalefet Milletvekillerinin vatandaşla temasına, iktidar, hele son zamanlarda, devlet otoritesini bile tahrip edecek kadar tehlikeli usullerle engel olmağa çalışmakta, buna karşılık, vatandaşı, hiç ilgilenmediği bazı iktidar ileri gelenleriyle zorla temasa getirmek için her türlü baskıya baş vurmakta, bütün resmî imkânları seferber etmektedir.
Radyo Gazetesi, vatandaşın iki seçim arasında cereyan eden «münakaşalar», «iddia ve mukabil iddialar» arasında hüküm vermeğe yetkili olduğunu, ona göre oy kullanması beklendiğini kabul eder görünüyor.
Doğru bir hüküm verebilmek için vatandaş, bir münakaşada iki tarafı da eşit ölçüde dinleyebilmeli, iki tarafın da iddia ve karşı iddialarını tam olarak öğrenebilmelidir.
Oysa bugün, örneğin Büyük Millet Meclisinde bütçe tartışılırken, Hükümet sözcüleri istedikleri kadar konuşurlar, istedikleri iddialarda bulunurlar, muhalefetin ise, her Bakanlık bütçesinde, Grup sözcüsü için 10, 2 Milletvekili için de 5 er dakikalık konuşma hakkı vardır.
Hükümet ve iktidar partisi sözcülerinin Mecliste neler söyledikleri Devlet Radyosu ile vatandaşa kelimesi kelimesine duyurulur, muhalefetin söyledikleri duyurulmaz.
Basın, muhalefetin Mecliste bile söylediklerinden bir çoğunu, Basın Kanununun ağırlığı yüzünden yayınlayamaz.
Ayrıca Devlet Radyosu her gün iktidar lehinde ve muhalefet aleyhinde iddialarda bulunur, fakat radyo dinleyicisi, radyoda muhalefetin «mukabil iddialar» ını dinleyemez. Nitekim, radyodan, iktidarın bu yazımıza konu olan iddialarını dinleyen vatandaş, bu iddialara muhalefetin verebileceği cevapları da dinleyemeyecektir.
Seçim kampanyası sırasında iktdiarla muhalefetin radyodan eşitlikle faydalanması, demokrasinin başta gelen şartlarından biri olmasına rağmen, Türkiye’de, 1954 seçimlerinden beri, Devlet Radyosunu seçimlerde yalnız iktidar kullanır. Hem de, seçim sonuçlarını daha seçim sona ermeden ve tahrif ederek ve yayınlayacak ölçüde kullanır.
İngiltere, gazetelerin her şeyi yazabildikleri ve her 1000 kişiye günde 611 gazete düşen bir memleket olduğu halde, yani İngiltere’de bir yayın vasıtası olarak radyonun önemi, büyük çoğunluğun okuma yazma bilmediği, bilenlerden de çoğunun günü gününe gazete okuyamadığı Türkiyedekinden çok daha az olduğu halde, radyo yayınlarında bu eşitlik şartına İngilteredeki iktidar uyar, Türkiye’deki iktidar uymaz.
Seçim masraflarının kontrolü, serbest seçimlerin bir başka kaçınılmaz unsurudur. Oysa Türkiye’de, iktidar partisi, seçimler arasında ve seçim kampanyası sırasında, devletin bütün maddî imkânlarını hiç kimseye hesap vermeden, kendi propagandası için kullanır, muhalefet ise şahısların yardımlarından sağlanan pek sınırlı maddî imkânlarla çalışmak zorunda kalır.
Seçim serbestliğinin bir başka kaçınılmaz unsuru, idarenin tarafsızlığıdır. Bizde ise, iktidar partisi, idareyi, gücünün yettiği ölçüde, seçmen üzerinde bir baskı vasıtası olarak kullanır: idarenin baskıya istendiği kakar âlet edilemediği hallerde, kendi partizan kuvvetleriyle idareyi baskı altına alır. Hele, iktidar değişikliği meydana getirmesi mümkün olmayan kısmî seçimlerde bu baskılar olanca şiddetiyle işler.
Bu baskılara karşı, vatandaşın, haklarını koruyabileceğinden emin olabilmesi için asgarî şart, adalet bağımsızlığıdır. Demokrat Parti iktidarı ise, adalet bağımsızlığını da her köşesinden tahrip etmiştir.
Nihayet, seçim serbestliğinin bir mutlak şartı vardır ki, o da, seçimlerin dürüst olmasıdır. Bu dürüstlük seçmen kütüklerinde başlar. Yani, oy kullanma hakkına sahip her vatandaş, seçim günü, oyunu atacağı sandık başındaki listede adını bulabilmelidir. Bizde ise, 1957 seçimlerinde, büyük sayıda vatandaş, listede adını bulamadığı için oy kullanamamış, buna karşılık, iktidar partisi taraftarı oldukları bilinen büyük sayıda vatandaşa birçok sandıklarda oy kullanma fırsatı sağlanmıştır.
Şimdi burada, seçimlerin serbest olup olmadığının nasıl kontrol edileceği konusuna gelebiliriz.
Nihaî kontrol yeri, bizde, Büyük Millet Meclisidir.
1957 seçimlerinden sonra, Cumhuriyet Halk Partisi, seçimlerde sonuca tesir edecek kadar büyük kütük yolsuzlukları olduğunu iddia etmiş, bu iddiasının doğru olup olmadığının araştırılması için de Meclis tahkikatı açılmasını istemiştir.
Fakat, aradan iki yıla yakın zaman geçtiği halde ve iktidar da kütüklerin güvenilmez halde olduğunu itiraf ettiği, ara seçimlerini ve mahallî seçimleri yaptırmamak için gerekçe olarak kütüklerin bozukluğunu ileri sürdüğü halde, bu tahkikat hâlâ açılmamıştır. Mecliste bu tahkikatın açılıp açılmaması bile görüştürülmemiştir.
Bu durumda şu sonuçlar açıkça ortaya çıkmış oluyor:
Bugün Türkiye’de,
1 — Serbest seçimlerin temel unsurlarından hemen hepsi tahrip edilmiş, bu unsurların korunması için uyulacak şartların hemen hepsi çiğnenmiştir ve,
2 — Seçimlerin serbest olup olmadığını kontrol etme imkânı da milletten esirgenmiştir.
Demek ki, demokrasinin ve demokratik murakabenin serbest seçimlerden ibaret olduğu yolunda Radyo Gazetesince ileri sürülen iddianın yanlışlığı bir yana, bu iddia bir an için doğru kabul edilse bile, Türkiye’de bugün gerçek bir demokrasi olduğuna, demokratik murakabenin gereği gibi işlediğine inanmak gene imkânsızdır.
Serbestlikten böylesine uzak seçimlerledir ki, 1957 de muhalefet, oyların yarıdan çoğunu alabilmiş ve Sayın Aksal’ın belirttiği gibi, iktidara, «vatandaş çoğunluğunun sevgi ve itibarını kavb» ettiğini gösterebilmiştir.
Şimdi o iktidar, kütüklerin güvenilmez halde olduğu gerekçesiyle ara ve mahallî seçimleri üstüste geri bıraktıktan sonra, aynı kütüklerle yaptırdığı ve partizan idare baskısının olanca şiddetiyle uygulanabildiği kısmî seçimlerde elde ettiği sonuçları Radyo Gazetesinde ilân ederek, hâlâ milletin sevgilisi olduğuna, milleti ve kendi kendini inandırmağa çalışıyor.
Belki kendi kendini inandırabilir. Ama kimi sevip kimi sevmediğini, kime inanıp kime inanmayacağını, şüphesiz Radyo Gazetesi hazırlayıcılarından daha iyi bilen millet, bu şekilde aldatılacak kadar sâf değildir.
Zaten Türk Milleti o kadar sâf olmadığı içindir ki, yurt bilgisini ve demokrasiyi Radyo Gazetesinden öğrenecek kadar bilgisiz olmadığı içindir ki ve bir de, baskı altında haklarından vazgeçecek kadar korkak ve mazlum olmadığı içindir ki, Türkiye’de, Demokrat Parti iktidarına rağmen demokrasi mücadelesi devam edebilmektedir ve zaferle sonuçlanıncaya kadar da devam edecektir.
Koleksiyon
Alıntı
“Serbest Seçim ve Demokrasi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1078 ulaşıldı.