Kendine Karşı Ayaklanan İktidar
Başlık:
Kendine Karşı Ayaklanan İktidar
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12979, ss. 1, 5
Tarih:
1959-09-21
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Kendine karşı ayaklanan iktidar
Bülent ECEVİT
İktidardaki partinin kendi iktidarına karşı ayaklandığı; iktidarın devlet otoritesine karşı ihtilâl metodları kullanır göründüğü bir devreye girdik.
Cumartesi günü Çanakkale iskelesinde, iki muhalif milletvekilinin karaya çıkmalarına, iktidar partisinin adamları engel olmuşlardır. Vali, devletin silâhlı kuvvetleriyle aldığı emniyet tertibatının bu engeli ortadan kaldıramıyacağını söylemiş,
— Karaya çıkarsanız ben mes’uliyet kabul etmem! demiştir.
Vali bunu söylerken, yanında, iktidar partisinin, iskeledeki engeli hazırlayan görevlilerinden bir milletvekili vardır.
Şimdi bir an için tarafları değiştirin: Valinin yanındaki iktidar partisine mensup milletvekili yerine bir muhalif milletvekili, iskeleye yanaşan vapurdaki muhalif milletvekilleri yerine de iktidar partisinden milletvekilleri koyun; iskelede birikmiş, devlet otoritesine karşı gelen birkaç yüz kişilik kalabalığın da, iktidar partisine değil, muhalefete mensub olduklarını düşünün!
Valinin, ayni şekilde, vapura gelerek, milletvekillerine,
— Ben silâhlı devlet kuvvetleriyle emniyet tertibatı aldım. ama bu tertibat bir işe yaramıyacak; karaya çıkarsanız başınıza geleceklerden mes’uliyet kabûl etmem, dediğini tasavvur edin!
Böyle bir durumu, iktidar, bir «Ayaklanma», bir «İhtilâl» olarak vasıflandırırsa yerden göğe kadar haklı olur.
İşte böyle bir hayalî hâdise ile, Çanakkale’de Cumartesi günü yer alan hakikî hâdise arasında hukukî bakımdan hiç bir fark yoktur.
Çanakkale'de Cumartesi günü, devlet otoritesine karşı bir ayaklanma olmuştur. Bu ayaklanma karşısında Vali, devlet kuvvetlerinin başında bulunan Vali aczini ifade etmiştir. Bu aciz ifadesinde bulunurken de, ayaklanmanın mahallî tertipçilerinden olan bir milletvekilini karşısına alacak yerde, kendisi onun yanında yer almıştır.
Bir an için, bahsi geçen Çanakkale milletvekilinin tertipte rolü olmadığını kabul edelim! Gene de, ayaklanmanın halktan doğup iktidarı ve devleti acze düşüren, kendiliğinden meydana gelmiş (spontane) bir hareket olduğu düşünülemez. Çünkü tertibi, merkezden yayınladığı haber ve bildirilerle, resmî radyo konuşmalarıyla, bizzat iktidarın teşvik ve tahrik ettiği herkesçe bilinmektedir.
Yani iktidarın Çanakkale Valisi, doğrudan doğruya iktidarın tertiplediği bir ayaklanma karşısında, iktidar tarafından âciz bırakılmıştır.
İki muhalif milletvekili, Çanakkale’ye, kendi partilerinin ileri gelen başka mensuplarına karşı daha önce tatbik edilmiş bir tertibin tahkikine gitmektedirler. İktidar, muhalif milletvekillerinin böyle bir tahkikat yapmağa yetkili olmadıkları iddiasındadır. Yetkilidirler veya değildirler, orası önemli değil! Önemli olan, tahkikata, öncekinden daha ağır, bizzat iktidar tarafından tertiplendiği ve devlet otoritesine karşı yöneldiği aşikâr bir tertiple engel olmağa kalkışılmasıdır. Hükümet, muhalif milletvekillerinin böyle bir tahkikat yapamıyacaklarına inanıyorsa, Hükümet dairelerini, emniyeti, adliyeyi, onlara herhangi bir bilgi vermekten men edebilirdi. Zaten iki milletvekilinin de niyeti, resmî makamlar yolu ile bir resmî tahkikat yapmak değil, yurttaşlar arasında, hattâ belki de yalnız kendi partilileri arasında, herhangi bir yurttaşın, meselâ bir gazetecinin, yapabileceği gibi bir soruşturma yapmaktan ibaretti.
Sırf bu maksatla, Anayasanın 70. Maddesinin bütün Türklere bir «Tabiî hak» olarak tanıdığı seyahat hak ve hürriyetini kullanarak yola çıkmış bulunuyorlardı.
İşte buna engel olmak, Anayasanın «Tabiî haklar» arasında saydığı bir hakkı çiğnemek üzere, iktidar, devlet otoritesine karşı ancak «İhtilâl» kelimesiyle ifade edilebilecek bir hareket tertiplemiş, yani kendine karşı ayaklanmıştır.
Bir valinin, iktidar tarafından hazırlanmış, başında iktidar partisine mensup milletvekilleri bulunan bir tertip karşısında, «Ben mes’uliyet kabûl etmem» demesi, açıkça, halka,
— Devletin kuvvetleri senin güvenliğini sağlamaktan âciz kaldı, başının çaresine bak!, demektir.
Son aylarda sık sık görülen böyle durumlar tekrarlanır da, Çanakkale Valisinin istediği olursa yani halk, çoğunluğu bugünkü iktidar partisine karşı olan halk, kendi başının çaresine bakmaktan başka çare kalmadığını anlarsa, iktidar bundan ne kazanacaktır?
Kendine karşı ayaklanmakta israr ve inat ederse, bu iktidar, eninde sonunda, kendi kendini yıkmağa elbette muvaffak olacaktır.
C.H.P. yi değil ama, kendi kendini yıkmağa, karşısındakini öldürmeğe değil ama, intihar etmeğe gücü yetecektir.
Kendine karşı ayaklanan iktidar
Bülent ECEVİT
İktidardaki partinin kendi iktidarına karşı ayaklandığı; iktidarın devlet otoritesine karşı ihtilâl metodları kullanır göründüğü bir devreye girdik.
Cumartesi günü Çanakkale iskelesinde, iki muhalif milletvekilinin karaya çıkmalarına, iktidar partisinin adamları engel olmuşlardır. Vali, devletin silâhlı kuvvetleriyle aldığı emniyet tertibatının bu engeli ortadan kaldıramıyacağını söylemiş,
— Karaya çıkarsanız ben mes’uliyet kabul etmem! demiştir.
Vali bunu söylerken, yanında, iktidar partisinin, iskeledeki engeli hazırlayan görevlilerinden bir milletvekili vardır.
Şimdi bir an için tarafları değiştirin: Valinin yanındaki iktidar partisine mensup milletvekili yerine bir muhalif milletvekili, iskeleye yanaşan vapurdaki muhalif milletvekilleri yerine de iktidar partisinden milletvekilleri koyun; iskelede birikmiş, devlet otoritesine karşı gelen birkaç yüz kişilik kalabalığın da, iktidar partisine değil, muhalefete mensub olduklarını düşünün!
Valinin, ayni şekilde, vapura gelerek, milletvekillerine,
— Ben silâhlı devlet kuvvetleriyle emniyet tertibatı aldım. ama bu tertibat bir işe yaramıyacak; karaya çıkarsanız başınıza geleceklerden mes’uliyet kabûl etmem, dediğini tasavvur edin!
Böyle bir durumu, iktidar, bir «Ayaklanma», bir «İhtilâl» olarak vasıflandırırsa yerden göğe kadar haklı olur.
İşte böyle bir hayalî hâdise ile, Çanakkale’de Cumartesi günü yer alan hakikî hâdise arasında hukukî bakımdan hiç bir fark yoktur.
Çanakkale'de Cumartesi günü, devlet otoritesine karşı bir ayaklanma olmuştur. Bu ayaklanma karşısında Vali, devlet kuvvetlerinin başında bulunan Vali aczini ifade etmiştir. Bu aciz ifadesinde bulunurken de, ayaklanmanın mahallî tertipçilerinden olan bir milletvekilini karşısına alacak yerde, kendisi onun yanında yer almıştır.
Bir an için, bahsi geçen Çanakkale milletvekilinin tertipte rolü olmadığını kabul edelim! Gene de, ayaklanmanın halktan doğup iktidarı ve devleti acze düşüren, kendiliğinden meydana gelmiş (spontane) bir hareket olduğu düşünülemez. Çünkü tertibi, merkezden yayınladığı haber ve bildirilerle, resmî radyo konuşmalarıyla, bizzat iktidarın teşvik ve tahrik ettiği herkesçe bilinmektedir.
Yani iktidarın Çanakkale Valisi, doğrudan doğruya iktidarın tertiplediği bir ayaklanma karşısında, iktidar tarafından âciz bırakılmıştır.
İki muhalif milletvekili, Çanakkale’ye, kendi partilerinin ileri gelen başka mensuplarına karşı daha önce tatbik edilmiş bir tertibin tahkikine gitmektedirler. İktidar, muhalif milletvekillerinin böyle bir tahkikat yapmağa yetkili olmadıkları iddiasındadır. Yetkilidirler veya değildirler, orası önemli değil! Önemli olan, tahkikata, öncekinden daha ağır, bizzat iktidar tarafından tertiplendiği ve devlet otoritesine karşı yöneldiği aşikâr bir tertiple engel olmağa kalkışılmasıdır. Hükümet, muhalif milletvekillerinin böyle bir tahkikat yapamıyacaklarına inanıyorsa, Hükümet dairelerini, emniyeti, adliyeyi, onlara herhangi bir bilgi vermekten men edebilirdi. Zaten iki milletvekilinin de niyeti, resmî makamlar yolu ile bir resmî tahkikat yapmak değil, yurttaşlar arasında, hattâ belki de yalnız kendi partilileri arasında, herhangi bir yurttaşın, meselâ bir gazetecinin, yapabileceği gibi bir soruşturma yapmaktan ibaretti.
Sırf bu maksatla, Anayasanın 70. Maddesinin bütün Türklere bir «Tabiî hak» olarak tanıdığı seyahat hak ve hürriyetini kullanarak yola çıkmış bulunuyorlardı.
İşte buna engel olmak, Anayasanın «Tabiî haklar» arasında saydığı bir hakkı çiğnemek üzere, iktidar, devlet otoritesine karşı ancak «İhtilâl» kelimesiyle ifade edilebilecek bir hareket tertiplemiş, yani kendine karşı ayaklanmıştır.
Bir valinin, iktidar tarafından hazırlanmış, başında iktidar partisine mensup milletvekilleri bulunan bir tertip karşısında, «Ben mes’uliyet kabûl etmem» demesi, açıkça, halka,
— Devletin kuvvetleri senin güvenliğini sağlamaktan âciz kaldı, başının çaresine bak!, demektir.
Son aylarda sık sık görülen böyle durumlar tekrarlanır da, Çanakkale Valisinin istediği olursa yani halk, çoğunluğu bugünkü iktidar partisine karşı olan halk, kendi başının çaresine bakmaktan başka çare kalmadığını anlarsa, iktidar bundan ne kazanacaktır?
Kendine karşı ayaklanmakta israr ve inat ederse, bu iktidar, eninde sonunda, kendi kendini yıkmağa elbette muvaffak olacaktır.
C.H.P. yi değil ama, kendi kendini yıkmağa, karşısındakini öldürmeğe değil ama, intihar etmeğe gücü yetecektir.
Koleksiyon
Alıntı
“Kendine Karşı Ayaklanan İktidar,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 27 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1066 ulaşıldı.