Demokrat Partinin Savunma Harekâtı
Başlık:
Demokrat Partinin Savunma Harekâtı
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" No 12980, ss. 1, 5
Tarih:
1959-09-22
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Demokrat Partinin savunma harekâtı
Bülent ECEVİT
Muhalefetin yurt içindeki kanunî çalışmaları karşısında alınan tedbirlere, aylardır, askerî harekât manzarası verilmeğe çalışılmaktadır.
İnönü’nün son yurt gezisine «Ege taarruzu» diyen ne İnönü, ne Cumhuriyet Halk Partisi idi. Nice gerçek savaşlar görüp geçirmiş, hayatını gerçek askerî taarruzlarda kazandığı büyük zaferlerle taçlandırmış bir İsmet Paşa, kendi başlattığı demokratik hayatın gereği olan siyasi vazife gezilerini «taarruz»a benzeterek savaşçılık oynayacak bir kimse değildi. Ona rağmen, halk arasında ve bazı gazetelerde İnönü’nün Ege gezisine — belki de Demokrat Partinin Ege’ye verdiği «kale» adının uyandırdığı tedaî ile — takılan bir mecazî adı, Ege taarruzu» adını, Demokrat Parti iktidarı nedense, hakikî bir taarruz adı sanmıştı. Sanki İnönü, eski Garp Cephesi Kumandanı olarak ordularını toplamış da Demokrat Partinin «Ege kalesi»ne fiilî bir taarruza geçmiş gibi, iktidar, Uşak’tan İstanbul’a kadar Ege bölgesindeki silâhlı kuvvetleri seferber etmiş, birçok illerde âdetâ sıkı yönetim havası yaratmıştı. Yayınladığı tebliğlerde, İnönü’ye Ege topraklarında bir adım daha ilerlememesini, yoksa sonunun kötü olacağını, öyle bir dille ihtar ediyordu ki, meselenin neden ibaret bulunduğunu bilmeyen bir yabancı bu tebliğleri okusa, müstevlî ordulara karşı savunmaya geçen bir ordu kumandanlığı tarafından ateşli bir savaş içinde yayınlanmış askerî tebliğler, günlük emirler okuduğunu sanabilirdi.
Diyelim ki, iktidar partisi idarecileri, bu gülünç telâşlarını, İnönü’nün Ege’deki vazife gezisine mecazî olarak «taarruz» denmiş olmasıyla izah etmekte, her şeye rağmen, direneceklerdir.
Fakat aynı telâş, aylar önce, «taarruz» adını kimsenin ağzına almadığı bir sırada, İnönü’nün Gaziantep ziyareti vesilesi ile de gösterilmiş, bir gerçek askerî taarruzu defetmek üzere alınabilecek askerî tedbîrlerin hemen hepsi, İnönü’nün, bir kumandan olarak değil, bir vatandaş olarak, bir meşru siyasi partinin Genel Başkanı olarak, Gaziantep’e girmesini önlemek için de alınmıştı.
Şimdi İnönü’nün Ege gezisinden dört buçuk ay sonra, Cumhuriyet Halk Partili iki milletvekilinin, mecazî olarak bile «taarruz» adı verilmeyen bir Çanakkale gezisi de, iktidarı aynı şekilde telâşa düşürmekte; biri hukukçu, biri idareci olan iki milletvekilinin şahsında, iktidar, âdetâ Çanakkale’yi işgale kalkışan müstevli donanma ve orduların toplu tüfekli saldırışını vehmetmektedir. İki milletvekilini Çanakkale’ye getiren sanki çürük çarık bir posta vapuru değil de düvel-i muazzamanın Çanakkale’ye çıkarma yapmak üzere 40 küsur yıl sonra yeniden taarruza geçmiş donanmasıdır!
Bu «çıkarma» teşebbüsüne karşı iktidarın merkezden yağdırdığı ihtarlar, taarruza geçmiş bir düşman donanmasına hitap ediliyor olsa, daha başka bir üslûpla kaleme alınamazdı.
Üzerlerinde belki bir limon çakısı bile bulunmayan, biri hukukçu, biri idareci, ikisi de ağır başlı, ikisi de efendi milletvekillerine karşı kıyıda alınan askerî tedbirlerle, «çıkarma» hareketinin önlenebilmiş olmasını, iktidarın resmî ve gayriresmî organları, memlekete ve dünyaya, Çanakkale’den bir yeni askerî zafer müjdeler gibi ilân etmişlerdir.
İki milletvekilinin sonradan ayni posta vapuru ile Çanakkale’ye geri gelip ellerini, kollarını sallayarak karaya çıkabilmeleri ise, aynı iktidar organlarında müessif bir sızma haberi gibi verilmiştir.
Dünkü gazetelerde okuduğumuza göre, bu iki milletvekilinin Geyikli’ye gitme tasavvurlarını da, iktidar, Geyikli üzerine sanki karadan bir askerî taarruz hazırlığı olarak görmektedir. C.H.P. li iki milletvekili, sanki Geyikli üzerine yürümeğe hazırlanan bir müstevlî ordusudurlar. İktidar, iki milletvekilinin o maksatla kuvvet topladıklarını, fakat gerekli karşı tedbirlerin alındığını ilân etmektedir.
İktidar partisi ileri gelenlerinin davranışına aylardır hâkim olan bu ruh haleti, herhalde bir sıhhat ve kuvvet belirtisi sayılamaz.
Belli ki, büyük korku ve kuruntular, korkunç kâbuslar içindedirler.
Meclisin ve iktidar partisi Meclis Grupunun toplantı günlerinde Meclis çevresinde ve bahcesinde alınan sıkı güvenlik tedbirleri de bu korku, kuruntu ve kâbusların sonucu olsa gerektir.
Neyse ki, silâhlı kuvvetlerimiz bu kuruntu ve kâbusları paylaşmadıkları icin, bir İnönü’nün şahsında Batı Anadolu’yu istilâya gelmiş ordular, C.H. P. li iki milletvekilini Çanakkale iskelesine getiren bir posta vapurunda Çanakkale’yi istilâya gelmiş donanmalar görmedikleri, göremedikleri için, şimdiye kadar fazla müessif olaylar olmamış; silâhsız ve muteber siyaset adamları, kendilerine karşı kurulan silâhlı savunma cephelerini aşmakta büyük bir güçlüğe uğramamışlardır.
Bir muhalefet partisi Genel Başkanının, silâhsız olarak, herhangi bir vatandaş gibi devlet vasıtalarıyla çıktığı bir siyasi geziyi Garp Cephesine hakikî bir taarruz sanan, öyle olmadığı kendilerine ısrarla temin edildiği halde öyle sanmaktan bir türlü vazgeçemeyen; iki muhalif milletvekilinin normal haftalık seferini yapan bir küçük posta vapuruyla Çanakkale’ye gidişini, Çanakkale’ye yeni bir çıkarma teşebbüsü gibi gören; hayalindeki bu taarruzları, bu çıkarma teşebbüslerini, ordularla, tanklar, toplar, tüfeklerle, hattâ onlarla da yetinmeyip, kendi saflarından çıkardığı, kendi kuruntu ve kâbuslarını aşılayabildiği milis kuvvetleriyle karşılayıp önlemeğe kalkışan bir parti, yarın bu memleket, Allah göstermesin, gerçek bir taarruza uğrarsa ne yapacak; Devlet Radyosu, milleti, meselâ iki muhalif milletvekilinin siyasi gezisiyle değil de bir dış taarruzla karşı karşıya bulunduğumuza nasıl inandıracaktır?..
Bunları tasavvur bile etmek insanı ürkütüyor!
Bir partinin, başka bütün kusur ve zaafları bir yana, sırf böyle bir ruh haletine düşmüş olması bile, iktidardan bir an önce inmesini temennî etmek ve temîn etmeğe çalışmak için yeter sebeptir.
Böylesine korkular, kuruntu ve kâbuslar içinde yaşayan kimselerin milletçe kaderimize hâkim mevkilerde bulunmaları, bu memleketin güvenliğini her şeyden üstün tutan sağduyulu yurttaşlar için gerçek bir kaygı kaynağı haline gelmiş olmalıdır.
Demokrat Partinin savunma harekâtı
Bülent ECEVİT
Muhalefetin yurt içindeki kanunî çalışmaları karşısında alınan tedbirlere, aylardır, askerî harekât manzarası verilmeğe çalışılmaktadır.
İnönü’nün son yurt gezisine «Ege taarruzu» diyen ne İnönü, ne Cumhuriyet Halk Partisi idi. Nice gerçek savaşlar görüp geçirmiş, hayatını gerçek askerî taarruzlarda kazandığı büyük zaferlerle taçlandırmış bir İsmet Paşa, kendi başlattığı demokratik hayatın gereği olan siyasi vazife gezilerini «taarruz»a benzeterek savaşçılık oynayacak bir kimse değildi. Ona rağmen, halk arasında ve bazı gazetelerde İnönü’nün Ege gezisine — belki de Demokrat Partinin Ege’ye verdiği «kale» adının uyandırdığı tedaî ile — takılan bir mecazî adı, Ege taarruzu» adını, Demokrat Parti iktidarı nedense, hakikî bir taarruz adı sanmıştı. Sanki İnönü, eski Garp Cephesi Kumandanı olarak ordularını toplamış da Demokrat Partinin «Ege kalesi»ne fiilî bir taarruza geçmiş gibi, iktidar, Uşak’tan İstanbul’a kadar Ege bölgesindeki silâhlı kuvvetleri seferber etmiş, birçok illerde âdetâ sıkı yönetim havası yaratmıştı. Yayınladığı tebliğlerde, İnönü’ye Ege topraklarında bir adım daha ilerlememesini, yoksa sonunun kötü olacağını, öyle bir dille ihtar ediyordu ki, meselenin neden ibaret bulunduğunu bilmeyen bir yabancı bu tebliğleri okusa, müstevlî ordulara karşı savunmaya geçen bir ordu kumandanlığı tarafından ateşli bir savaş içinde yayınlanmış askerî tebliğler, günlük emirler okuduğunu sanabilirdi.
Diyelim ki, iktidar partisi idarecileri, bu gülünç telâşlarını, İnönü’nün Ege’deki vazife gezisine mecazî olarak «taarruz» denmiş olmasıyla izah etmekte, her şeye rağmen, direneceklerdir.
Fakat aynı telâş, aylar önce, «taarruz» adını kimsenin ağzına almadığı bir sırada, İnönü’nün Gaziantep ziyareti vesilesi ile de gösterilmiş, bir gerçek askerî taarruzu defetmek üzere alınabilecek askerî tedbîrlerin hemen hepsi, İnönü’nün, bir kumandan olarak değil, bir vatandaş olarak, bir meşru siyasi partinin Genel Başkanı olarak, Gaziantep’e girmesini önlemek için de alınmıştı.
Şimdi İnönü’nün Ege gezisinden dört buçuk ay sonra, Cumhuriyet Halk Partili iki milletvekilinin, mecazî olarak bile «taarruz» adı verilmeyen bir Çanakkale gezisi de, iktidarı aynı şekilde telâşa düşürmekte; biri hukukçu, biri idareci olan iki milletvekilinin şahsında, iktidar, âdetâ Çanakkale’yi işgale kalkışan müstevli donanma ve orduların toplu tüfekli saldırışını vehmetmektedir. İki milletvekilini Çanakkale’ye getiren sanki çürük çarık bir posta vapuru değil de düvel-i muazzamanın Çanakkale’ye çıkarma yapmak üzere 40 küsur yıl sonra yeniden taarruza geçmiş donanmasıdır!
Bu «çıkarma» teşebbüsüne karşı iktidarın merkezden yağdırdığı ihtarlar, taarruza geçmiş bir düşman donanmasına hitap ediliyor olsa, daha başka bir üslûpla kaleme alınamazdı.
Üzerlerinde belki bir limon çakısı bile bulunmayan, biri hukukçu, biri idareci, ikisi de ağır başlı, ikisi de efendi milletvekillerine karşı kıyıda alınan askerî tedbirlerle, «çıkarma» hareketinin önlenebilmiş olmasını, iktidarın resmî ve gayriresmî organları, memlekete ve dünyaya, Çanakkale’den bir yeni askerî zafer müjdeler gibi ilân etmişlerdir.
İki milletvekilinin sonradan ayni posta vapuru ile Çanakkale’ye geri gelip ellerini, kollarını sallayarak karaya çıkabilmeleri ise, aynı iktidar organlarında müessif bir sızma haberi gibi verilmiştir.
Dünkü gazetelerde okuduğumuza göre, bu iki milletvekilinin Geyikli’ye gitme tasavvurlarını da, iktidar, Geyikli üzerine sanki karadan bir askerî taarruz hazırlığı olarak görmektedir. C.H.P. li iki milletvekili, sanki Geyikli üzerine yürümeğe hazırlanan bir müstevlî ordusudurlar. İktidar, iki milletvekilinin o maksatla kuvvet topladıklarını, fakat gerekli karşı tedbirlerin alındığını ilân etmektedir.
İktidar partisi ileri gelenlerinin davranışına aylardır hâkim olan bu ruh haleti, herhalde bir sıhhat ve kuvvet belirtisi sayılamaz.
Belli ki, büyük korku ve kuruntular, korkunç kâbuslar içindedirler.
Meclisin ve iktidar partisi Meclis Grupunun toplantı günlerinde Meclis çevresinde ve bahcesinde alınan sıkı güvenlik tedbirleri de bu korku, kuruntu ve kâbusların sonucu olsa gerektir.
Neyse ki, silâhlı kuvvetlerimiz bu kuruntu ve kâbusları paylaşmadıkları icin, bir İnönü’nün şahsında Batı Anadolu’yu istilâya gelmiş ordular, C.H. P. li iki milletvekilini Çanakkale iskelesine getiren bir posta vapurunda Çanakkale’yi istilâya gelmiş donanmalar görmedikleri, göremedikleri için, şimdiye kadar fazla müessif olaylar olmamış; silâhsız ve muteber siyaset adamları, kendilerine karşı kurulan silâhlı savunma cephelerini aşmakta büyük bir güçlüğe uğramamışlardır.
Bir muhalefet partisi Genel Başkanının, silâhsız olarak, herhangi bir vatandaş gibi devlet vasıtalarıyla çıktığı bir siyasi geziyi Garp Cephesine hakikî bir taarruz sanan, öyle olmadığı kendilerine ısrarla temin edildiği halde öyle sanmaktan bir türlü vazgeçemeyen; iki muhalif milletvekilinin normal haftalık seferini yapan bir küçük posta vapuruyla Çanakkale’ye gidişini, Çanakkale’ye yeni bir çıkarma teşebbüsü gibi gören; hayalindeki bu taarruzları, bu çıkarma teşebbüslerini, ordularla, tanklar, toplar, tüfeklerle, hattâ onlarla da yetinmeyip, kendi saflarından çıkardığı, kendi kuruntu ve kâbuslarını aşılayabildiği milis kuvvetleriyle karşılayıp önlemeğe kalkışan bir parti, yarın bu memleket, Allah göstermesin, gerçek bir taarruza uğrarsa ne yapacak; Devlet Radyosu, milleti, meselâ iki muhalif milletvekilinin siyasi gezisiyle değil de bir dış taarruzla karşı karşıya bulunduğumuza nasıl inandıracaktır?..
Bunları tasavvur bile etmek insanı ürkütüyor!
Bir partinin, başka bütün kusur ve zaafları bir yana, sırf böyle bir ruh haletine düşmüş olması bile, iktidardan bir an önce inmesini temennî etmek ve temîn etmeğe çalışmak için yeter sebeptir.
Böylesine korkular, kuruntu ve kâbuslar içinde yaşayan kimselerin milletçe kaderimize hâkim mevkilerde bulunmaları, bu memleketin güvenliğini her şeyden üstün tutan sağduyulu yurttaşlar için gerçek bir kaygı kaynağı haline gelmiş olmalıdır.
Koleksiyon
Alıntı
“Demokrat Partinin Savunma Harekâtı,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1067 ulaşıldı.