Doğrulanan Bildiri
Title:
Doğrulanan Bildiri
Source:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Date:
1958-09-04
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/38
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Doğrulanan bildiri
10 günlük bir dinlenmeden sonra Ankara'ya dönüşümde, Başbakan'ın en yakınlarından bilinen iki Bakanın istifa ettiği, arkada başka istifaların da beklendiği haberini okuyunca şaşırdım desem yalan olur. Bu 10 günü radyodan, gazetelerden uzak bir yurt köşesinde geçirmiş, yeni gelişmeleri izleyememiştim. Onun için belleğimde C.H.P. Meclis Grupunun son bildirisi henüz gölgelenmemişti: İstifa haberleri bu bildirinin bir paragrafına zihnimde kolayca bağlanıverdi!
Demokrat Parti Meclis Grupunun Cumhuriyet Halk Partisine yönelttiği ağır ithamlara, şiddet tehditlerine karşı, bu bildirinin bir yerinde şöyle deniliyordu:
«Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisine karşı yeni bir isnat ve iftira kampanyasına girişilmiş bulunulmaktadır. Cumhuriyet Halk Partfisine karşı buna benzer geniş bir «vatan ihaneti» kampanyası 1955 de de açılmıştı. Bu kampanyayı büyük şehirlerimizde patlak veren 6-7 Eylül faciası, bazı vekiller hakkında suiistimal tahkikatı açılması, D.P. içinden Hürriyetçilerin ayrılması ve nihayet hükümetin toptan istifaya mecbur olması gibi hâdiseler takip etti.
Bugün de Irak hâdiselerinin zihinlerde uyandırdığı vehimlerin tesiri altında, D.P. idarecileri muhalefete karşı yeni şiddet ve baskı tedbirleri aramaktadırlar. Hakkın yenilmez kuvvetine ve Türk milletinin sağduyusuna güvenerek ifade ederiz ki, bu yeni gayretlerinde de asla muvaffak olamıyacaklardır.»
İşte, aradan daha üç hafta geçmemişti ki, olaylar, C.H.P. Meclis Grupu bildirisini doğruluyordu: Bütün isnat, iftira ve tehditler karşısında C.H.P. yine kaya gibi sağlamdı, ve tıpkı üç yıl önce olduğu gibi, olanca hiddet ve şiddetiyle başını bu kayaya çarpan Demokrat Parti yine kendi kendini yaralamış, bir kere daha kendi içinde bir çözüntü tehlikesiyle karşılaşmıştı!
Türk halkının sabır ve tahammülü, siyasal ve ekonomik meselelerine artık mutlaka demokratik yollardan çare bulma azmi, D. P. iktidarına gerçi belirli bir sınır içinde baskı ve haksızlık yapma imkânı veriyor ve bu imkân karşısında bazı dar görüşlü liderler kudretlerinin sonsuzluğuna, baskıyı, haksızlığı, şiddeti diledikleri kadar ileri götürebileceklerine inanıveriyorlardı.
Fakat bu yersiz güvençle ne zaman sınırı aşmağa kalkışsalar, hayal kırıklığına uğruyor, sarsılıp sendeliyor, hattâ kendi içlerinde bir buhrana düşüyorlardı.
Üç yıl önce öyle olmuştu. Şimdi öyle oluyordu. İlerde öyle olacaktı.
Onun için ortada şaşılacak bir durum yoktu!
***
BUNUNLA beraber, son istifalar üzerine fazla iyimserliğe kapılmanın, fazla umutlanmanın henüz sırası değildir. Siyaset adamlarının davranışını değerlendirirken, davranışın etkenlerini de bilmek gerekir.
Üç yıl önce «İspatçılar» ın » Demokrat Parti idarecileriyle ne yüzden çatıştıkları biliniyordu. Onların bu idarecilere karşı direnişleri, bütün anlamıyla, bütün nedenleriyle, Türk halkının demokrasiye, hürriyet düzenine bağlılığını yansıtıyordu. Gerçi liderlerin sorumluluğuna, az veya çok, onlar da katılmışlardı. Ama yanlıs yoldan bîr noktada olsun dönmek cesaretini göstermeleri karşısında, Türk halkı, geçmişi unutmağa hazırdı.
Beşinci Menderes Kabinesinden yeni istifa eden veya istifa etmek üzere olan Bakanlarsa henüz bu yoldaki kararlarının nedenlerini açıklamamışlardır.
Şu satırların yazıldığı âna kadar istifa eden Bakanlardan, Bay Sıtkı Yırcalı henüz susmakta; tam bir yıl önce icra kuvvetinin Meclise üstünlüğü ilkesini bir doktrin olarak savunan beyannameyi imzalamış Bay Emin Kalafat'sa, meşhur «görülen lüzum üzerine» formülünü, şakacıktan harakiri yaparmış gibi, kendi kendine saplıyarak, «gördüğüm lüzum üzerine istifa ettim» demekle yetinmektedir.
Bu kadarının dışında kesin olarak bilinen bir şey varsa, o da, Bay Yırcalı ile Bay Kalafat'ın istifa ettiklerini Anadolu Ajansından öğrenmedikleridir! Tersine, yıllardan beri belki ilk defa olarak, iki Bakan, kendi iradeleriyle, bile bile istifa etmişlerdir. Bu da, karınca kararınca, önemli bir ilerleme sayılabilir
«Gördüğüm lüzum üzerine istifa ettim» demekle, Bay Kalafat da, bu ilerlemeye, bu hayırlı değişikliğe dikkati çekmek, yani istifasının bütün şerefinin kendisine ait olduğunu belirtmek istemiş olsa gerektir.
***
NEDEN olursa olsun, böyle kendi isteğiyle, kendi iradesiyle Bakanlıktan istifa etmek, kendi yazdığı bir istifanameyi imzalamak gibi, yıllardır unuttuğumuz asgarî bir siyasal erginlik örneği karşısında ne kadar duygulanırsak duygulanalım, münferit şahsiyet kıpırdanışları bir parti için büyük bir anlam taşımaz. Demokrat Parti, Menderes zihniyetini kendi içinde düzeltmedikçe, Türk halk çoğunluğunun güvenini geri kazanamıyacak, ve bu zihniyetin kendini sürüklediği yöndeki her yeni şiddet teşebbüsünden kendisi yeni bir yara alarak, adım adım çöküntüye doğru gidecektir.
Dirilip canlanma çaresini Cumhuriyet Halk Partisine yüklenmekte, Anayasa ve kanun sınırlarını aşmakta, halkın sabır ve tahammülünü zorlamakta aramanın çıkar yol olmadığını, bir kısım Demokrat Partililer, üç yıl önceki deneme sonunda anlamışlardı; bir kısmı son deneme sonunda anlamış olmalıdır; geri kalanların da anlıyacakları gün uzak olmasa gerektir.
C.H.P. o günü "hakkın kuvvetine ve Türk milletinin sağduyusuna" güvenmenin verdiği derin huzurla, korkusuz ve kaygısız bekleyebilecek kadar sağlamdır.
BÜLENT ECEVİT
Doğrulanan bildiri
10 günlük bir dinlenmeden sonra Ankara'ya dönüşümde, Başbakan'ın en yakınlarından bilinen iki Bakanın istifa ettiği, arkada başka istifaların da beklendiği haberini okuyunca şaşırdım desem yalan olur. Bu 10 günü radyodan, gazetelerden uzak bir yurt köşesinde geçirmiş, yeni gelişmeleri izleyememiştim. Onun için belleğimde C.H.P. Meclis Grupunun son bildirisi henüz gölgelenmemişti: İstifa haberleri bu bildirinin bir paragrafına zihnimde kolayca bağlanıverdi!
Demokrat Parti Meclis Grupunun Cumhuriyet Halk Partisine yönelttiği ağır ithamlara, şiddet tehditlerine karşı, bu bildirinin bir yerinde şöyle deniliyordu:
«Son günlerde Cumhuriyet Halk Partisine karşı yeni bir isnat ve iftira kampanyasına girişilmiş bulunulmaktadır. Cumhuriyet Halk Partfisine karşı buna benzer geniş bir «vatan ihaneti» kampanyası 1955 de de açılmıştı. Bu kampanyayı büyük şehirlerimizde patlak veren 6-7 Eylül faciası, bazı vekiller hakkında suiistimal tahkikatı açılması, D.P. içinden Hürriyetçilerin ayrılması ve nihayet hükümetin toptan istifaya mecbur olması gibi hâdiseler takip etti.
Bugün de Irak hâdiselerinin zihinlerde uyandırdığı vehimlerin tesiri altında, D.P. idarecileri muhalefete karşı yeni şiddet ve baskı tedbirleri aramaktadırlar. Hakkın yenilmez kuvvetine ve Türk milletinin sağduyusuna güvenerek ifade ederiz ki, bu yeni gayretlerinde de asla muvaffak olamıyacaklardır.»
İşte, aradan daha üç hafta geçmemişti ki, olaylar, C.H.P. Meclis Grupu bildirisini doğruluyordu: Bütün isnat, iftira ve tehditler karşısında C.H.P. yine kaya gibi sağlamdı, ve tıpkı üç yıl önce olduğu gibi, olanca hiddet ve şiddetiyle başını bu kayaya çarpan Demokrat Parti yine kendi kendini yaralamış, bir kere daha kendi içinde bir çözüntü tehlikesiyle karşılaşmıştı!
Türk halkının sabır ve tahammülü, siyasal ve ekonomik meselelerine artık mutlaka demokratik yollardan çare bulma azmi, D. P. iktidarına gerçi belirli bir sınır içinde baskı ve haksızlık yapma imkânı veriyor ve bu imkân karşısında bazı dar görüşlü liderler kudretlerinin sonsuzluğuna, baskıyı, haksızlığı, şiddeti diledikleri kadar ileri götürebileceklerine inanıveriyorlardı.
Fakat bu yersiz güvençle ne zaman sınırı aşmağa kalkışsalar, hayal kırıklığına uğruyor, sarsılıp sendeliyor, hattâ kendi içlerinde bir buhrana düşüyorlardı.
Üç yıl önce öyle olmuştu. Şimdi öyle oluyordu. İlerde öyle olacaktı.
Onun için ortada şaşılacak bir durum yoktu!
***
BUNUNLA beraber, son istifalar üzerine fazla iyimserliğe kapılmanın, fazla umutlanmanın henüz sırası değildir. Siyaset adamlarının davranışını değerlendirirken, davranışın etkenlerini de bilmek gerekir.
Üç yıl önce «İspatçılar» ın » Demokrat Parti idarecileriyle ne yüzden çatıştıkları biliniyordu. Onların bu idarecilere karşı direnişleri, bütün anlamıyla, bütün nedenleriyle, Türk halkının demokrasiye, hürriyet düzenine bağlılığını yansıtıyordu. Gerçi liderlerin sorumluluğuna, az veya çok, onlar da katılmışlardı. Ama yanlıs yoldan bîr noktada olsun dönmek cesaretini göstermeleri karşısında, Türk halkı, geçmişi unutmağa hazırdı.
Beşinci Menderes Kabinesinden yeni istifa eden veya istifa etmek üzere olan Bakanlarsa henüz bu yoldaki kararlarının nedenlerini açıklamamışlardır.
Şu satırların yazıldığı âna kadar istifa eden Bakanlardan, Bay Sıtkı Yırcalı henüz susmakta; tam bir yıl önce icra kuvvetinin Meclise üstünlüğü ilkesini bir doktrin olarak savunan beyannameyi imzalamış Bay Emin Kalafat'sa, meşhur «görülen lüzum üzerine» formülünü, şakacıktan harakiri yaparmış gibi, kendi kendine saplıyarak, «gördüğüm lüzum üzerine istifa ettim» demekle yetinmektedir.
Bu kadarının dışında kesin olarak bilinen bir şey varsa, o da, Bay Yırcalı ile Bay Kalafat'ın istifa ettiklerini Anadolu Ajansından öğrenmedikleridir! Tersine, yıllardan beri belki ilk defa olarak, iki Bakan, kendi iradeleriyle, bile bile istifa etmişlerdir. Bu da, karınca kararınca, önemli bir ilerleme sayılabilir
«Gördüğüm lüzum üzerine istifa ettim» demekle, Bay Kalafat da, bu ilerlemeye, bu hayırlı değişikliğe dikkati çekmek, yani istifasının bütün şerefinin kendisine ait olduğunu belirtmek istemiş olsa gerektir.
***
NEDEN olursa olsun, böyle kendi isteğiyle, kendi iradesiyle Bakanlıktan istifa etmek, kendi yazdığı bir istifanameyi imzalamak gibi, yıllardır unuttuğumuz asgarî bir siyasal erginlik örneği karşısında ne kadar duygulanırsak duygulanalım, münferit şahsiyet kıpırdanışları bir parti için büyük bir anlam taşımaz. Demokrat Parti, Menderes zihniyetini kendi içinde düzeltmedikçe, Türk halk çoğunluğunun güvenini geri kazanamıyacak, ve bu zihniyetin kendini sürüklediği yöndeki her yeni şiddet teşebbüsünden kendisi yeni bir yara alarak, adım adım çöküntüye doğru gidecektir.
Dirilip canlanma çaresini Cumhuriyet Halk Partisine yüklenmekte, Anayasa ve kanun sınırlarını aşmakta, halkın sabır ve tahammülünü zorlamakta aramanın çıkar yol olmadığını, bir kısım Demokrat Partililer, üç yıl önceki deneme sonunda anlamışlardı; bir kısmı son deneme sonunda anlamış olmalıdır; geri kalanların da anlıyacakları gün uzak olmasa gerektir.
C.H.P. o günü "hakkın kuvvetine ve Türk milletinin sağduyusuna" güvenmenin verdiği derin huzurla, korkusuz ve kaygısız bekleyebilecek kadar sağlamdır.
Collection
Citation
“Doğrulanan Bildiri,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed December 3, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1021.