Bir Beyannamenin Hikâyesi
Başlık:
Bir Beyannamenin Hikâyesi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-07-12
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Bir beyannamenin bikâyesi
CUMHURBAŞKANI Bayar'n, 11 yıl önce bugünkü hafızasında yeniden canlandırabilmesi, kendisinde yaratacağı tepki bakımından ne kadar ilgi çekici olurdu!
11 yıl önce bugün, 12 Temmuz 1947 günü, zamanın Cumhurbaşkanı İnönü, Türk toplumu için siyaset alanında en önemli merhalelerden biri olan beyannamesini yayınlamıştı.
Türkiye'de çok partili demokratik hayatı açan büyük devlet adamı, bu beyanname ile demokrasinin temel şartlarını belirtiyor, demokratik düzenin toplum yapısına zarar vermeksizin işleyebilmesi için idare cihazının kanunî partilere karşı nasıl davranmaları gerektiğini anlatıyor ve bu düzende Devlet Başkanının durumunu, tarafsız ve partilerüstü mevkiini tâyin ediyordu.
«İhtilâlci bir parti değil, bir kanunî siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lâzımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak, kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm, diyordu.
«Sorumlu hükümetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat meşru ve kanunî siyasi partilere karşı tarafsız eşit muamele mecburiyeti siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır.» diyor ve şöyle devam ediyordu:
«Varmak istediğim netice başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için gözümde çok ehemmiyetlidir.
«Muhalefet teminat içinde yaşıyacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanuni haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih olacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidarın bu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir.»
*
DEVLET Başkanı İsmet İnönü'nün huzurunda, Başbakan Recep Peker'le muhalif Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayar arasında yapılan uzun tartışmalardan, ve İnönü ile Bayar arasındaki özel görüşmelerden sonra yayınlanan bu beyannameyi, zamanın muhalefeti, Türk siyasal hayatında bir dönüm noktası olarak karşılamıştı.
O sırada muhalif Demokrat Partinin sözcüsü olan «Kukvet» gazetesi:
«Bu tebliğ bilhassa Devlet Reisliği gibi bir makamın takınması icap eden kati bir tarafsızlığın tatbike başlanıldığını en selâhiyetli ağızla temin eden bir vesika olması bakımından çok değerlidir,» diyordu.
Ayni gazetede Demokrat Partinin ileri gelenlerinden biri de şu satırları yazıyordu:
««Bu tebliğde her iki tarafla temaslarını hikâye eden Sayın İnönü, bilhassa böyle buhranlı zamanlarda büsbütün nezaket ve ehemmiyet kazanan Devlet Reisliği makamının icap ettirdiği kati tarafsızlık ve yüksek bir anlayışla, iç siyasi durumun normal bir vaziyete gelmesini temin edecek şartları ve bunların süratle gerçekleşmesi zaruretini ifade etmiş, çözülmez gibi görünen düğümü çözmüş bulunuyor.
«... Artık karşımızda... iktidar partisi namına muhalefet partisine cephe almış bir şahsiyet değil. Devlet Reisliği vazifesini lâyıkiyle görebilmek için tamamiyle tarafsız kalmağa azmetmiş ve böylece parti mücadeleleri üstüne yükselmiş tarihi bir şahsiyet vardır, ve o, bu yeni hüviyetiyle, her iki partinin de müşterek malıdır, diğer bir tabirle, bir fıkra şahsiyeti değil, milli bir şahsiyettir.»
O günlerde bağımsız gazetelerin verdiği haberlere göre, başta Genel Başkan Sayın Bayar olmak üzere, Demokrat Partililerin, bu beyanname üzerine duydukları sevinç ve huzur sonsuzdu. Artık kendilerini, sonu bilinmez, tehlikeli bir ölüm - dirim savaşında değil, devletin meşrû ve zarurî bir uzvu hüviyetini kazanmış rakip taraflardan biri olarak, kanunî bir siyasal mücadelede görüyorlardı.
Muhalefette bulunsalar bile, idare cihazı onların da menfaatlerini ve haklarını tıpkı iktidar partisinin menfaat ve haklarını koruduğu gibi koruyacaktı.
Artık, devlete karşıt değil, devlet yapısı içinde yararlı bir denetleme ve tenkid unsuru olarak, miletin kendilerine iktidarı vereceği günü sabırla ve huzurla bekleyeceklerdir.
İktidarla aralarındaki rekabet ölçüden taştığı, düğümlenip çıkmaza saplandığı vakit, gönül rahatlığıyla aracılığına başvurabilecekleri bir tarafsız hakem vardı: Devlet Başkanı İnönü, bu hakemlik ödevini yaparken, kendi başında bulunduğu partinin hükümetini haksız çıkarmaktan kaçınmıyacak kadar tarafsız olabileceğini göstermişti!
12 Temmuz 1947 den itibaren İnönü'yü, «iktidar partisi namına muhalefet partisine karşı cephe almış bir şahsiyet değil, devlet reisliği vazifesini lâyıkiyle görebilmek için tamamiyle tarafsız kalmağa azmetmiş ve böylece parti mücadeleleri üstüne yükselmiş tarihî bir şahsiyet olarak» görebilmenin güvenliği içindeydiler.
*
FAKAT, 12 Temmuz Beyannamesinin açtığı kapıdan iktidara gelince, İnönü'ye, İnönü'nün tarafsız Devlet Başkanlığına karsı şükran borçlarını çok çabuk unuttular. Onu ve muhalefete geçen Cumhuriyet Halk Partisini en insafsızca hücum ve muamelelere maruz tuttular.
Zaman geçtikçe muhalefetin varlığına bile tahammül edemez oldular ve muhalefetsiz bir Meclise kavuşmak için tertipler düşünmeğe başladılar.
İdare ve adalet cihazlarını iktidar partisinin elinde muhalefete karşı bir baskı vasıtası haline getirmeğe çalıştılar.
BÜLENT ECEVİT
Bir beyannamenin bikâyesi
CUMHURBAŞKANI Bayar'n, 11 yıl önce bugünkü hafızasında yeniden canlandırabilmesi, kendisinde yaratacağı tepki bakımından ne kadar ilgi çekici olurdu!
11 yıl önce bugün, 12 Temmuz 1947 günü, zamanın Cumhurbaşkanı İnönü, Türk toplumu için siyaset alanında en önemli merhalelerden biri olan beyannamesini yayınlamıştı.
Türkiye'de çok partili demokratik hayatı açan büyük devlet adamı, bu beyanname ile demokrasinin temel şartlarını belirtiyor, demokratik düzenin toplum yapısına zarar vermeksizin işleyebilmesi için idare cihazının kanunî partilere karşı nasıl davranmaları gerektiğini anlatıyor ve bu düzende Devlet Başkanının durumunu, tarafsız ve partilerüstü mevkiini tâyin ediyordu.
«İhtilâlci bir parti değil, bir kanunî siyasi partinin metotları ile çalışan muhalif partinin iktidar partisi şartları içinde çalışmasını temin etmek lâzımdır. Bu zeminde ben, devlet reisi olarak, kendimi her iki partiye karşı müsavi derecede vazifeli görürüm, diyordu.
«Sorumlu hükümetin huzur ve asayiş vazifesi münakaşa götürmez. Fakat meşru ve kanunî siyasi partilere karşı tarafsız eşit muamele mecburiyeti siyasi hayat emniyetinin temel şartıdır.» diyor ve şöyle devam ediyordu:
«Varmak istediğim netice başlıca iki parti arasında temel şartın, yani emniyetin yerleşmesidir. Bu emniyet, bir bakımdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için gözümde çok ehemmiyetlidir.
«Muhalefet teminat içinde yaşıyacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. İktidar, muhalefetin kanuni haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih olacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidarın bu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir.»
*
DEVLET Başkanı İsmet İnönü'nün huzurunda, Başbakan Recep Peker'le muhalif Demokrat Parti Genel Başkanı Celâl Bayar arasında yapılan uzun tartışmalardan, ve İnönü ile Bayar arasındaki özel görüşmelerden sonra yayınlanan bu beyannameyi, zamanın muhalefeti, Türk siyasal hayatında bir dönüm noktası olarak karşılamıştı.
O sırada muhalif Demokrat Partinin sözcüsü olan «Kukvet» gazetesi:
«Bu tebliğ bilhassa Devlet Reisliği gibi bir makamın takınması icap eden kati bir tarafsızlığın tatbike başlanıldığını en selâhiyetli ağızla temin eden bir vesika olması bakımından çok değerlidir,» diyordu.
Ayni gazetede Demokrat Partinin ileri gelenlerinden biri de şu satırları yazıyordu:
««Bu tebliğde her iki tarafla temaslarını hikâye eden Sayın İnönü, bilhassa böyle buhranlı zamanlarda büsbütün nezaket ve ehemmiyet kazanan Devlet Reisliği makamının icap ettirdiği kati tarafsızlık ve yüksek bir anlayışla, iç siyasi durumun normal bir vaziyete gelmesini temin edecek şartları ve bunların süratle gerçekleşmesi zaruretini ifade etmiş, çözülmez gibi görünen düğümü çözmüş bulunuyor.
«... Artık karşımızda... iktidar partisi namına muhalefet partisine cephe almış bir şahsiyet değil. Devlet Reisliği vazifesini lâyıkiyle görebilmek için tamamiyle tarafsız kalmağa azmetmiş ve böylece parti mücadeleleri üstüne yükselmiş tarihi bir şahsiyet vardır, ve o, bu yeni hüviyetiyle, her iki partinin de müşterek malıdır, diğer bir tabirle, bir fıkra şahsiyeti değil, milli bir şahsiyettir.»
O günlerde bağımsız gazetelerin verdiği haberlere göre, başta Genel Başkan Sayın Bayar olmak üzere, Demokrat Partililerin, bu beyanname üzerine duydukları sevinç ve huzur sonsuzdu. Artık kendilerini, sonu bilinmez, tehlikeli bir ölüm - dirim savaşında değil, devletin meşrû ve zarurî bir uzvu hüviyetini kazanmış rakip taraflardan biri olarak, kanunî bir siyasal mücadelede görüyorlardı.
Muhalefette bulunsalar bile, idare cihazı onların da menfaatlerini ve haklarını tıpkı iktidar partisinin menfaat ve haklarını koruduğu gibi koruyacaktı.
Artık, devlete karşıt değil, devlet yapısı içinde yararlı bir denetleme ve tenkid unsuru olarak, miletin kendilerine iktidarı vereceği günü sabırla ve huzurla bekleyeceklerdir.
İktidarla aralarındaki rekabet ölçüden taştığı, düğümlenip çıkmaza saplandığı vakit, gönül rahatlığıyla aracılığına başvurabilecekleri bir tarafsız hakem vardı: Devlet Başkanı İnönü, bu hakemlik ödevini yaparken, kendi başında bulunduğu partinin hükümetini haksız çıkarmaktan kaçınmıyacak kadar tarafsız olabileceğini göstermişti!
12 Temmuz 1947 den itibaren İnönü'yü, «iktidar partisi namına muhalefet partisine karşı cephe almış bir şahsiyet değil, devlet reisliği vazifesini lâyıkiyle görebilmek için tamamiyle tarafsız kalmağa azmetmiş ve böylece parti mücadeleleri üstüne yükselmiş tarihî bir şahsiyet olarak» görebilmenin güvenliği içindeydiler.
*
FAKAT, 12 Temmuz Beyannamesinin açtığı kapıdan iktidara gelince, İnönü'ye, İnönü'nün tarafsız Devlet Başkanlığına karsı şükran borçlarını çok çabuk unuttular. Onu ve muhalefete geçen Cumhuriyet Halk Partisini en insafsızca hücum ve muamelelere maruz tuttular.
Zaman geçtikçe muhalefetin varlığına bile tahammül edemez oldular ve muhalefetsiz bir Meclise kavuşmak için tertipler düşünmeğe başladılar.
İdare ve adalet cihazlarını iktidar partisinin elinde muhalefete karşı bir baskı vasıtası haline getirmeğe çalıştılar.
Koleksiyon
Alıntı
“Bir Beyannamenin Hikâyesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/1000 ulaşıldı.