Çığırından Çıkan Bir Hak
Başlık:
Çığırından Çıkan Bir Hak
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-07-04
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/38
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Çığırından çıkan bir hak
BİR cevap veya tekzibin yayınlanıp yayınlanmamasına, yayınlanacaksa ne şekilde yayınlanacağına dair nihaî karar yetkisinin sulh yargıçlarından alınıp savcılara verilmesiyle ortaya ne kadar hukuk dışı bir durum çıktığını artık görmeyen kalmamış olsa gerektir.
5680 sayılı Basın Kanununda 6733 sayılı kanunla 1956 da yapılan değişiklikten önce takdir hakkı sulh yargıcına bıralkılmıştı. Yazı İşleri Müdürü, cevap veya tekzibe konu olan yazının hakikate aykırı bulunmadığına inanıyorsa sulh yargıcına başvurabilirdi.
O zaman hukukçular bunu bile yersiz ve sakıncalı buluyorlardı.
Örneğin, Dr. Sahir Erman,
«Acaba sulh hâkimi mes'ul müdürün ileri sürdüğü neşriyatın hakikate uygun olduğu hakkındaki iddiasını tahkik edecek midir? Tahkik etmezse neşriyatın hakikate aykırı olup olmadığını, binnetice cevabı neşirden imtina etmeli hususuda mes'ul müdürün hakla olup olmadığını nasıl anlıyacaktır? Tahkik ederse bu tahkikatı 24 saat içinde intac edip kararım nasıl verecektir?» diye soruyor ve şu sonuca varıyordu:
«Görülüyor ki, sübjektiflikten kurtulmak için yapılan tadil neticesinde madde âdeta bir çıkmaza sokulmuş, cevap hakkını kullanmak isteyen kimseye neşriyatın hakikate aykırı olduğunu ispat ve bunun delillerini tedarik etmek külfeti yüklenmiştir... Böylece objektif bir şart aramaksızın sacede hakikate aykırı telâkki edilen bir neşriyata maruz kalan kimseye cevap hakkını tanımak çok daha muvafık olurdu.» (1)
Prof. Sulhi Dönmezer de, cevap ve tekzip hakkını kabul eden başka memleketlerde kimseye böyle bir takdir hakkı tanınmadığını, «bir mevkutede sarih olarak veya zımnen zikr veya telmih edilmiş bulunan şahısların bu neşriyata mutlak olarak cevap verebilmeleri» nin «mukayeseli hukukun kabul eylediği bir esas» ı olduğunu belirttikten sonra şöyle diyordu:
«Bir yazıya cevap verebilmek için, cevabı tahrik eden yazıda şahsın zikr veya telmih edilmesinden başka... şartların mevcudiyetini aramak ve hele bunu taraflar arasındaki münasebetleri bilmesine çok kere imkân olmayan sulh hâkiminin takdirine bırakmak katiyen uygun değildir. Sulh hâkimi evrak üzernde ve 24 saat içinde yaptığı tetkikat ile yazının, cevap verenin haysiyet ve şerefine dokunur mahiyette olup olmadığını tâyin edebilse bile, aynı müddet içinde cevabı göndereni dinlemeden yazının onun menfaatlerini bozup bozmadığını veya yazının hakikate aykırı bulunup bulunmadığını nasıl tâyin edebilir? Buna imkân olmadığı çok açık olarak anlaşılmalıdır. Madde, bu noktaya taallûku itibariyle sulh hâkimine lâykı veçhile yerine getirebilmesi imkânı olmayan bir vazife yüklemiş bulunmaktadır. Umumî ve müşterek hukuk prensiplerinden ayrılırken çok dikkatli bulunmak ve hangi maksatla olursa olsun tahakkuku imkânı olmayan tedbirlere yer vermemek lüzumunu bu vesileyle bir kere daha ifade etmek isteriz.» (2)
«Hâkime böyle bir mutlak selâhiyet verilmesinin cevap hakkının esası ile kabili telif olduğu fikrinde değiliz.» (3)
Basın Kanununda 1956 da yapılan değişiklik üzerine, 19. maddeye verilen yeni şekilse, «umumi ve müşterek hukuk prensiplerinden» bu ayrılışı giderecek yerde, büsbütün hukuk dışına çıkmış, cevap ve tekzip hakkının kullanılışında nihaî takdir ve karar yetkisini sulh yargcından alıp savcıya vermiştir.
Bir iddia makamı olan savcılığın, anlaşmazlıklarda hakem rolü oynayıp karar ve hüküm verebilecek bir makam sayılmasına, hâkimlerin bile «lâyıkı veçhile yerine getirebilmesi imkânı olmayan» bir takdir ödevinin savcılara verilmesine, demokratik rejimler şöyle dursun, totaliter rejimlerde bile rastlanamasa gerektir.
Nitekim savcılara böyle bir takdir yetkisi tanınması yüzünden, bugün Türkiye'de cevap ve tekzip hakkı, şahısların şeref ve haysiyetini koruyucu bir müessese olmaktan çıkmış, yani asıl maksadından tamamiyle ayrılmış ve iktidar sözcülerinin yurttaş şeref ve haysiyetine serbestçe tecavüz edebilmelerin, bu tecavüzler karşısında yurttaşların elleri kolları bağlı kalmasını sağlayan, tek taraflı bir siyasal baskı aracı durumuna gelmiştir.
Bunun en ileri, en üzücü bazı örnekleri son günlerde görülmüştür:
C.H.P. Meclis Grupu Başkan Vekili Sayın Faik Ahmet Barutçu'nun muhalefete ait 5 gensoru önergesi Mecliste reddedilince basına verdiği demeç, bir siyasi mütalâadan ibaret olduğu, cevap veya tekzip hakkının kullanılmasına elverecek unsurlardan hiç birini ihtiva etmediği halde, takdir hakkını kullanan Cumhuriyet Savcılığı, iktidar partisi Meclis Grupu Başkan Vekilinin bu demece «cevap» olarak gönderdiği çirkin polemik yazısını bütün gazetelere zorla yayınlatmış; buna karşılık aynı günlerde iktidar sözcüsü gazetelerde, C.H.P. Genel Sekreteri Sayın Kasım Gülek hakkında günlerce devam eden ve cevap ve tekzip hakkı ile ilgili kanun maddesinde sayılmış bütün unsurları fazlasiyle ihtiva eden, yani haysiyet ve şerefe dokunan, şahsî menfaati bozan, hakikate aykırı hareketler, düşünceler ve sözler izafe eden yayınların cevaplandırılmasına, aynı Cumhuriyet Savcılığı, gene takdir hakkını kullanarak, engel olmuştur.
Üstelik, artık tarafsızlık görünümünü bile muhafaza etmeğe ihtiyaç duymayan Ankara Cumhuriyet Savcısı, bizzat siyasî polemiklere de karışmış, kendi hazırladığı uzun bir «cevap» yazısı hakkında da kendi takdir hakkını kullanarak bunu «Ulus» gazetesine zorla yayınlatmıştır.
Kanunların en basit ve evrensel hukuk ilkelerini çiğnediği, yargıçlara bile tanınması imkansız görülen takdir yetkilerinin savcılara tanındığı, üstelik böyle bir takdir yetkisini, savcının, ihtilâflı taraflardan biri durumuna geçerek kendi lehinde de kullanabildiği bir memlekette, yani adaleti bizzat adalet cihazının iptal ettiği bir memlekette, yurttaşlar, iktidara karşı haklarının, şereflerinin, haysiyetlerinin korunması için kime, nereye, hangi mercie başvursunlar?
Cevap ve tekzip hakkının Türkiye'de bugünkü hali ve uygulanışı ile, yurttaş şeref ve haysiyetine serbestçe tecavüz edebilme imkânı iktidara kanunî bir hak olarak tanınmış olmaktadır.
Basın Kanununda yapılan değişiklikten sonra, Türkiye'de cevap ve tekzip hakkı, iki kelimeyle, çığırından çıkmıştır.
--------
(1) «Sistematik İzahlı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat» — Dr. Sahir Erman — İstanbul 1953 — Sayfa: 79 - 80.
(2) «Basın Kanununa Nazaran Cevap Hakkı» — Sulhi Dönmezer — İstanbul Üniv. Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XIX, sayı 1-2, 1953 — Sayfa: 77.
(S) Aynı yazı, sayfa: 79.
Koleksiyon
Alıntı
“Çığırından Çıkan Bir Hak,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/996 ulaşıldı.