Kuyruk Cehennemi
Başlık:
Kuyruk Cehennemi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-05-14
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BÜLENT ECEVİT
Kuyruk cehennemi
Bir memleketin kalkınabilmesi, herşeyden önce, insan enerjisinin en verimli bir şekilde kullanılmasına bağlıdır.
Bugün Türkiye'de ise insan enerjisi, kimi topraksız, kimi hayvansız, kimi traktörsüz kalan köylü için kahve köşelerinde, şehirli için et kuyruklarında, yağ kuyruklarında, peynir kuyruklarında, sabah akşam taşıt kuyruklarında, üniversiteli için okuma odası kuyruklarında tüketiliyor (*).
Hele istanbul, resmî deyişlerle «güzelleşen», «kalkınan» Istanbul, ama gerçekte bir moloz yığını hâline gelen, yabancı basında bombalanmış şehirlere benzetilen Istanbul, artık bir kuyruk cehennemidir.
Kuyruklar, semt semt, sabahın 4 ünde, 5 inde sokaklar boyunca uzamağa başlamakta, et kuyrukları, otobüs, tramvay kuyrukları, tümsekler, moloz yığınları üstünden aşıp, köşe başlarında yıkım alanlarında biribirine karışmakta, düğümlenmektedir. Sabah işe gitmek, akşam eve dönmek Istanbullu için artık bir işkencedir.
Türkiye'nin en büyük iş ve endüstri merkezinde insanlar enerjilerini verimli işlere yatırabilmek şöyle dursun, sinir bozucu, vücut yıpratıcı çırpınışlar, bekleyişlerle enerjilerini tüketip günlerini öldürmektedirler.
Istanbul'da hayat bir çıkmaza saplanmıştır.
Aslında çıkmaza saplanan bütün memleketin hayatıdır. Ancak bu çıkmaz Istanbul.da büsbütün göze çarpar, elle tutulur hâle gelmiştir. Türk toplumunun temellerini sarsan bir maddî ve manevî çöküntü, Istanbul'da olanca çıplaklığıyla, korkunçluğuyla gözler önüne serilmiştir.
Memleketin ekonomik durumu düzelmedikçe Istanbul'da hayat düştüğü çıkmazdan kurtulamıyacak, Istanbul'da, Türkiye'nin iş ve endüstri merkezinde, hayat çıkmazdan kurtulmadıkça memleketin ekonomik durumu düzelemiyecektir. Bu kısır döngü böylece dönüp durmakta, bizi bir girdabın derinlerine doğru çekmektedir.
Bütün Türkiye'nin dertleri, ıstırapları, yoklukları Istanbul'da yoğunlaşmış, kesin çizgilerle belirmiştir.
Istanbul'un bugününde bütün memleketin yarını görünmektedir.
Memleketin endüstri merkezinde endüstrinin, iş merkezinde iş hayatının temposu günden güne böylesine ağırlaşır, durdu duracak hâle gelirse, elbette bunun sarsıntısını bütün memleket duyacaktır, duymaktadır.
Istanbul'da, o kuyruk cehenneminde, bütün bu gerçeklerden habersiz gibi yaşıyabilen belki bir tek insan vardır. Bu bahtlı insan, aynı zamanda Istanbul Fahrî Belediye Başkanı olan Bay Adnan Menderestir.
«Güzel Istanbul» bugün bir moloz yığını... «Zengin Istanbul» bugün bir kuyruk cehennemi. Türkiye'nin iş hayatının merkezinde hayat işlemez olmuş, düğümlenen kuyruklarda tıkanıp durmuş.
Bu moloz yığıntnın, bu kuyruk ceheneminin Fahrî Belediye Başkanı ise, emrindeki aslî Belediye Başkanının, her devirde başka başka insanlara tekrarlanmış sözlerine kanıp, hâlâ Istanbul da camilerin kendisine «senakâr», sokakların kendisine «duakâr» olduğu hayaliyle avunabilmekte.
Oysa Istanbul'lunun artık kendisinden beklediği tek «ihsan», gölge etmemesidir.
------
(*) İstanbul'daki C. H. P. Devrim Ocağının yıllık raporundan: «Biz yalnız örnek olarak Üniversite Kitaplığına girmek için kuyrukta sıra bekliyenlerin sayısını belirtmekle yetinelim! Gün: 2 Mayıs 1958, saat: 13; bekleyenler 353».
BÜLENT ECEVİT
Kuyruk cehennemi
Bir memleketin kalkınabilmesi, herşeyden önce, insan enerjisinin en verimli bir şekilde kullanılmasına bağlıdır.
Bugün Türkiye'de ise insan enerjisi, kimi topraksız, kimi hayvansız, kimi traktörsüz kalan köylü için kahve köşelerinde, şehirli için et kuyruklarında, yağ kuyruklarında, peynir kuyruklarında, sabah akşam taşıt kuyruklarında, üniversiteli için okuma odası kuyruklarında tüketiliyor (*).
Hele istanbul, resmî deyişlerle «güzelleşen», «kalkınan» Istanbul, ama gerçekte bir moloz yığını hâline gelen, yabancı basında bombalanmış şehirlere benzetilen Istanbul, artık bir kuyruk cehennemidir.
Kuyruklar, semt semt, sabahın 4 ünde, 5 inde sokaklar boyunca uzamağa başlamakta, et kuyrukları, otobüs, tramvay kuyrukları, tümsekler, moloz yığınları üstünden aşıp, köşe başlarında yıkım alanlarında biribirine karışmakta, düğümlenmektedir. Sabah işe gitmek, akşam eve dönmek Istanbullu için artık bir işkencedir.
Türkiye'nin en büyük iş ve endüstri merkezinde insanlar enerjilerini verimli işlere yatırabilmek şöyle dursun, sinir bozucu, vücut yıpratıcı çırpınışlar, bekleyişlerle enerjilerini tüketip günlerini öldürmektedirler.
Istanbul'da hayat bir çıkmaza saplanmıştır.
Aslında çıkmaza saplanan bütün memleketin hayatıdır. Ancak bu çıkmaz Istanbul.da büsbütün göze çarpar, elle tutulur hâle gelmiştir. Türk toplumunun temellerini sarsan bir maddî ve manevî çöküntü, Istanbul'da olanca çıplaklığıyla, korkunçluğuyla gözler önüne serilmiştir.
Memleketin ekonomik durumu düzelmedikçe Istanbul'da hayat düştüğü çıkmazdan kurtulamıyacak, Istanbul'da, Türkiye'nin iş ve endüstri merkezinde, hayat çıkmazdan kurtulmadıkça memleketin ekonomik durumu düzelemiyecektir. Bu kısır döngü böylece dönüp durmakta, bizi bir girdabın derinlerine doğru çekmektedir.
Bütün Türkiye'nin dertleri, ıstırapları, yoklukları Istanbul'da yoğunlaşmış, kesin çizgilerle belirmiştir.
Istanbul'un bugününde bütün memleketin yarını görünmektedir.
Memleketin endüstri merkezinde endüstrinin, iş merkezinde iş hayatının temposu günden güne böylesine ağırlaşır, durdu duracak hâle gelirse, elbette bunun sarsıntısını bütün memleket duyacaktır, duymaktadır.
Istanbul'da, o kuyruk cehenneminde, bütün bu gerçeklerden habersiz gibi yaşıyabilen belki bir tek insan vardır. Bu bahtlı insan, aynı zamanda Istanbul Fahrî Belediye Başkanı olan Bay Adnan Menderestir.
«Güzel Istanbul» bugün bir moloz yığını... «Zengin Istanbul» bugün bir kuyruk cehennemi. Türkiye'nin iş hayatının merkezinde hayat işlemez olmuş, düğümlenen kuyruklarda tıkanıp durmuş.
Bu moloz yığıntnın, bu kuyruk ceheneminin Fahrî Belediye Başkanı ise, emrindeki aslî Belediye Başkanının, her devirde başka başka insanlara tekrarlanmış sözlerine kanıp, hâlâ Istanbul da camilerin kendisine «senakâr», sokakların kendisine «duakâr» olduğu hayaliyle avunabilmekte.
Oysa Istanbul'lunun artık kendisinden beklediği tek «ihsan», gölge etmemesidir.
------
(*) İstanbul'daki C. H. P. Devrim Ocağının yıllık raporundan: «Biz yalnız örnek olarak Üniversite Kitaplığına girmek için kuyrukta sıra bekliyenlerin sayısını belirtmekle yetinelim! Gün: 2 Mayıs 1958, saat: 13; bekleyenler 353».
Koleksiyon
Alıntı
“Kuyruk Cehennemi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/981 ulaşıldı.