"İyiyiz Elhamdülillâh" ve Sonrası...
Başlık:
"İyiyiz Elhamdülillâh" ve Sonrası...
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-03-13
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"İyiyiz elhamdülillâh,, ve sonrası...
Bülent ECEVİT
Türk köylüsüyle konuşurken insanın kendi kendini aldatması çok kolay.
Köy kahvehanesine girersiniz. Günün hangi saati olursa olsun, peykeler ve sandalyeler ya doludur, ya da siz girince doluverir.
- Selâmün - aleyküm, dersiniz.
- Aleyküm - selâm, derler.
- Nasılsınız, iyisiniz işallah?
- İyiyiz elhamdülillah!
- Mahsûl nasıl bu yıl?
- Fena değil, çok şükür!
- Bir sıkıntınız, derdiniz var mı?
- No'ssun?
- Bir ihtiyacınız?
- Çeşmemizin suyu akmaz!
- Başka?
- Köyümüzün öğretmeni yok!
(Cigara paketinin arkasına, «A. köyünün suyu akmaz, öğretmeni yok.» diye yazarsınız.)
- Daha başka?
- Başka no'ssun?
- Eh, daha daha nasılsınız bakalım?
- İyiyiz elhamdülillâh!... Ya siz nasılsınız?
- Biz de iyiyiz çok şükür, sizi gördük daha iyi olduk!
- Sağolun!
- Siz de sağolun!
*
Eğer köye iktidar partisi adına gitmişseniz, soru sormayı burada keser, çayınızı içip nutkunuzu çeker, cümlenin elini sıkıp gidersiniz. «İyiyiz elhamdülillâh» ların, «no'ssun?» ların altını deşmeğe yanaşmazsınız. Çünkü deşecek olsanız, deprenmiş bir arı kovanından dışarı uğrayan arılar gibi bir dert uğultusunun kahvehaneyi dolduracağını, sayısız dertlerin sizi bir kovandan dışarı uğramış arılar gibi insafsızca iğneliyeceğini, kahvehaneyi sizin için barınılmaz hale getireceğini bilir veya sezersiniz.
Merkeze dönünce, «köylü halinden hoşnut, köylü mes'ut, köylü dertsiz» diye kendinizi ve «büyükler» inizi aldatabilmek dururken başınıza öyle dayanılmaz bir dert uğultusu sarmak neye?..
Ama, sözde köylünün durumunu öğrenebilmek, dertlerini anlıyabilmek ve o dertlere çare arıyabilmek için bir Anadolu köyüne, hele bir Orta veya Doğu Anadolu köyüne gidip de, sorguyu suali bu kadarla kesmek, alacağınız «iyiyiz elhamdülillâh,» gibi, «no'ssun» gibi cevaplarla yetinebilmek, için daha köye girerken kendi kendinizi aldatmayı, bir şeyler öğrenmek ister gibi davranıp aslında hiçbir şey öğrenmemeyi aklınıza koymuş olmanız gerekir.
Yoksa her köyün bir dert yuvası olduğunu, günden güne kabaran dertlerle dolup taştığını anlıyabilmek için, soru sormak bile gerekmez. Köyden içeri adımınızı atmak, birkaç köylünün üstüne başına bakmak, avurdu avurduna çökmüş yüzleri görmek yeter.
Soracağınız birkaç beylik soruya alacağınız köylük cevaplar, aslında, biraz köylünün kendi derdiyle konuklara baş ağrısı vermek istemeyişinden, biraz da, söyleyecek olsa bile, şikâyetlerinin, cigara paketiyle beraber, daha şehre varılmadan, bir yol kenarına atılıvereceğine nanışından başka bir şey ifade etmez.
*
Fakat gerçekleri gerçekten öğrenmek, dertleri dert edinmek istiyorsanız sorulacak daha pek çok soru vardır.
Örneğin, kahvehane yolunda bir saçağın altına çekilmiş paslı bir traktör gördüyseniz hâl hatır soruştan sonra, sözü traktöre getirebilirsiniz:
- Köyünüzde traktör var mı?, dersiniz.
- Var bir - iki tane!, derler.
- Traktör insan gücünden bir kısıntı sağladı mı? dersiniz.
- Pek çok, derler.
- Meselâ bir traktör kaç insanın işini görüyor?
- 25 - 30 insanın!
- Kaç çift hayvan tasarruf ettiriyor?
- 25 - 30 çift!
- Traktör alınca hayvanları ne yaptınız?
- Sattık!
- Emeği tasarruf edilen insanlar ne yaptı?
- İşsiz kaldı?
- Onlara yeni bir iş alanı açıldı mı?
- Açılmadı!
- Ne yaparlar onlar şimdi?
- Gördüğünüz gibi!
- Nasıl gördüğünüz gibi?
- Kahvede otururlar!
- Tarlaları ne oldu?
- Çoğunu traktör kullananlar aldı?
- Geri kalanı traktör alamamış mıydı?
- Kimi almıştı ama bozuldu!
- Tamir ettirseler a!
- Parçası kalmadı!
- Pekiyi, nasıl geçiniyorlar?
- Borçla!
- İşsiz kalanlardan şehre giden oldu mu?
- Kimi gitti, kimi gitmedi!
- Gidenler şehirde iş buldu mu?
- Kimi buldu, kimi bulamadı!
- Nerde otururlar şehirde?
- Yıkılana kadar bir gecekonduda!
*
Bu bahsi burada kaparsınız. Çünkü hem artık şehirlerin dert alanına girilmiştir, hem de bir kere diller çözülünce, daha açılacak pek çok bahis vardır.
Tabii, gerçekleri öğrenmeğe istekli, dertleri dert edinmeğe hazırsamz!..
"İyiyiz elhamdülillâh,, ve sonrası...
Bülent ECEVİT
Türk köylüsüyle konuşurken insanın kendi kendini aldatması çok kolay.
Köy kahvehanesine girersiniz. Günün hangi saati olursa olsun, peykeler ve sandalyeler ya doludur, ya da siz girince doluverir.
- Selâmün - aleyküm, dersiniz.
- Aleyküm - selâm, derler.
- Nasılsınız, iyisiniz işallah?
- İyiyiz elhamdülillah!
- Mahsûl nasıl bu yıl?
- Fena değil, çok şükür!
- Bir sıkıntınız, derdiniz var mı?
- No'ssun?
- Bir ihtiyacınız?
- Çeşmemizin suyu akmaz!
- Başka?
- Köyümüzün öğretmeni yok!
(Cigara paketinin arkasına, «A. köyünün suyu akmaz, öğretmeni yok.» diye yazarsınız.)
- Daha başka?
- Başka no'ssun?
- Eh, daha daha nasılsınız bakalım?
- İyiyiz elhamdülillâh!... Ya siz nasılsınız?
- Biz de iyiyiz çok şükür, sizi gördük daha iyi olduk!
- Sağolun!
- Siz de sağolun!
*
Eğer köye iktidar partisi adına gitmişseniz, soru sormayı burada keser, çayınızı içip nutkunuzu çeker, cümlenin elini sıkıp gidersiniz. «İyiyiz elhamdülillâh» ların, «no'ssun?» ların altını deşmeğe yanaşmazsınız. Çünkü deşecek olsanız, deprenmiş bir arı kovanından dışarı uğrayan arılar gibi bir dert uğultusunun kahvehaneyi dolduracağını, sayısız dertlerin sizi bir kovandan dışarı uğramış arılar gibi insafsızca iğneliyeceğini, kahvehaneyi sizin için barınılmaz hale getireceğini bilir veya sezersiniz.
Merkeze dönünce, «köylü halinden hoşnut, köylü mes'ut, köylü dertsiz» diye kendinizi ve «büyükler» inizi aldatabilmek dururken başınıza öyle dayanılmaz bir dert uğultusu sarmak neye?..
Ama, sözde köylünün durumunu öğrenebilmek, dertlerini anlıyabilmek ve o dertlere çare arıyabilmek için bir Anadolu köyüne, hele bir Orta veya Doğu Anadolu köyüne gidip de, sorguyu suali bu kadarla kesmek, alacağınız «iyiyiz elhamdülillâh,» gibi, «no'ssun» gibi cevaplarla yetinebilmek, için daha köye girerken kendi kendinizi aldatmayı, bir şeyler öğrenmek ister gibi davranıp aslında hiçbir şey öğrenmemeyi aklınıza koymuş olmanız gerekir.
Yoksa her köyün bir dert yuvası olduğunu, günden güne kabaran dertlerle dolup taştığını anlıyabilmek için, soru sormak bile gerekmez. Köyden içeri adımınızı atmak, birkaç köylünün üstüne başına bakmak, avurdu avurduna çökmüş yüzleri görmek yeter.
Soracağınız birkaç beylik soruya alacağınız köylük cevaplar, aslında, biraz köylünün kendi derdiyle konuklara baş ağrısı vermek istemeyişinden, biraz da, söyleyecek olsa bile, şikâyetlerinin, cigara paketiyle beraber, daha şehre varılmadan, bir yol kenarına atılıvereceğine nanışından başka bir şey ifade etmez.
*
Fakat gerçekleri gerçekten öğrenmek, dertleri dert edinmek istiyorsanız sorulacak daha pek çok soru vardır.
Örneğin, kahvehane yolunda bir saçağın altına çekilmiş paslı bir traktör gördüyseniz hâl hatır soruştan sonra, sözü traktöre getirebilirsiniz:
- Köyünüzde traktör var mı?, dersiniz.
- Var bir - iki tane!, derler.
- Traktör insan gücünden bir kısıntı sağladı mı? dersiniz.
- Pek çok, derler.
- Meselâ bir traktör kaç insanın işini görüyor?
- 25 - 30 insanın!
- Kaç çift hayvan tasarruf ettiriyor?
- 25 - 30 çift!
- Traktör alınca hayvanları ne yaptınız?
- Sattık!
- Emeği tasarruf edilen insanlar ne yaptı?
- İşsiz kaldı?
- Onlara yeni bir iş alanı açıldı mı?
- Açılmadı!
- Ne yaparlar onlar şimdi?
- Gördüğünüz gibi!
- Nasıl gördüğünüz gibi?
- Kahvede otururlar!
- Tarlaları ne oldu?
- Çoğunu traktör kullananlar aldı?
- Geri kalanı traktör alamamış mıydı?
- Kimi almıştı ama bozuldu!
- Tamir ettirseler a!
- Parçası kalmadı!
- Pekiyi, nasıl geçiniyorlar?
- Borçla!
- İşsiz kalanlardan şehre giden oldu mu?
- Kimi gitti, kimi gitmedi!
- Gidenler şehirde iş buldu mu?
- Kimi buldu, kimi bulamadı!
- Nerde otururlar şehirde?
- Yıkılana kadar bir gecekonduda!
*
Bu bahsi burada kaparsınız. Çünkü hem artık şehirlerin dert alanına girilmiştir, hem de bir kere diller çözülünce, daha açılacak pek çok bahis vardır.
Tabii, gerçekleri öğrenmeğe istekli, dertleri dert edinmeğe hazırsamz!..
Koleksiyon
Alıntı
“"İyiyiz Elhamdülillâh" ve Sonrası...,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/969 ulaşıldı.