Tabiatla Savaşa Hazırlıksızız
Başlık:
Tabiatla Savaşa Hazırlıksızız
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-03-12
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
TABIATLA SAVAŞA HAZIRLIKSIZIZ
Bülent ECEVİT
Türkiye'de jimnastik dersleri bir fantazi, spor bir eğlence - hattâ bazan haylazlık - izcilikse bir gösteriş sayılmaktan kurtulamamıştır. Toplum hayatımızda bunlar bir ödev yerine getirir, bir boşluk doldurur, bir yararlığı dokunur duruma gelememiş, o gözle görülmeğe başlamamıştır.
Oysa, tekniğin ilerlemesine, makinaların hayatımızda gitgide daha büyük rol oynamasına rağmen, insan hâlâ birçok alanlarda ve zamanlarda çıplak tabiatla karşı karşıya gelir, tabiat kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalır.
Hele Türkiye gibi tekniğin henüz pek geri bulunduğu bir ülkede, insanın çıplak tabiatla karşı karşıya kaldığı hâller pek çoktur. Böyle bir ülkede jimnastik, spor ve izcilik, birer fantazi, eğlence veya gösteriş değil, medeniyetin insan bedenini tabiat kuvvetleriyle daha başarılı savaşa hazırlıyabilmek için bulup geliştirdiği rasyonel metodlar sayılmalıdır. Fakat Türkiye'de henüz bu görüşün yerleştiği söylenemez.
Bundan önceki «İhmal ve Kaza» başlıklı yazımızda «Üsküdar» vapuru faciasından söz ederken, yalnız denizcilik işlerindeki idarecilerin ihmalciliği ve sorumluluğu üzerinde durmuştuk.
Oysa, küçük bir körfezde güpegündüz yer alan bir deniz «kaza»sında yüzlerce insanın boğulması sebepleri daha ince elenirse, kendimizi tabiatla savaşa hazırlamakta milletçe ne kadar ihmalci davrandığımız da ortaya çıkar.
İyi yüzme bilen birkaç gencin kıyıya veya yaklaşan motorlara kadar yüzerek canlarını kurtarabilmiş olmaları, bu «kaza» dan sağ çıkabilmenin, ilk anda kendini kaybetmiş veya gemide sıkışıp kalmış olmayanlar için, insan gücü üstünde sayılamıyacağını gösterir.
«Üsküdar» yolcularının çoğunluğu gençlerdi. Belki hepsi okul çağında veya okul görmüş kimseler olan bu gençlerin, kıyılarda yaşadıkları, belki kıyı şehir ve köylerinde doğup büyüdüleri hâlde, denizle savaşa gereği gibi hazırlanmamış oldukları anlaşılıyor.
Belli ki okulda kendilerine jimnastik diye, ne işe yarıyabileceği anlaşılmaksızın kollarını sağa sola açıp kapamaktan, dizlerini büküp doğrultmaktan, izcilik diye bayramlarda süslü cakalı giyinip trampet çalarak uygun adım yürümekten, spor diye de bir meşin top ardında koşmaktan başka bir sey, bunlardan daha yararlı, tabiatla mücadeleye daha iyi hazırlayıcı hiç bir şey öğretilmemiştir.
İşlerine, okullarına her kün çürük çarık vapurlarla giden kıyı halkının büyük kısmı, belli ki ömürleri boyunca bir can yeleğinin nasıl takılacağını, yelekli veya yeleksiz, dalgalı bir denizle 15-20 dakika olsun nasıl savaşılabileceğini öğrenme fırsatı bulamamışlardır.
Gene belli ki kıyı şehir ve köylerinde doğup büyüyen halkımızın büyük çoğunluğu boğulmak üzere olanlara nasıl sun'î teneffüs yaptırılacağını bilmemektedir.
Oysa bütün bunlar, çıplak tabiatla karşılaşma vesilelerinin bizdekinden çok daha az olduğu ileri Batı ülkelerinde bile, çocuklara ve gençlere, okulların, izci kamplarının, spor kulüplerinin her şeyden önce öğrettiği konular, kazandırdığı tecrübeler arasındadır.
Çünkü o ülkelerde, jimnastik, spor ve izcilik, bir fantazi, bir eğlence, bir gösteriş değil hem topluca hem de fert olarak insanlara yararlı, gerekli kuvvetlendirici vs hazırlayıcı faaliyetler sayılır, bu görüşle düzenlenip yapılır ve yaptırılır.
Onun için, «Üsküdar» vapuru faciasından yalnız denizcilikle ilgili resmî makam ve kurulların değil, eğitim kurumlarının, çoğu birer oyun salonu hâline gelmiş spor ve gençlik kulüplerinin, ve nihayet halk olarak hepimizin alacağı dersler vardır.
Halk olarak bizler bu faciadan gereken dersleri alabilirsek, eğitim kurumlarını da jimnastiğe, spora ve izciliğe daha yapıcı, daha müsbet bir yön vermeğe zorlayabiliriz.
Kıyı bölgelerinde yaşıyanlar, deniz kazalarından kurtulma imkânlarını arttırabilmek için, resmî makamlara, eğitim kurumlarına düşen tedbirlerin alınmasını beklemeksizin, kendi kendilerini hazırlamağa, yetiştirmeğe, teşkilâtlandırmağa başlamalıdırlar.
Kıyı bölgelerinde yaşıyanlar kendilerini bu maksatla hazırlayıp yetiştirmeğe başlarlarsa, bundan önceki yazımızda sözünü ettiğimiz deniz kurtarma ekiplerinin kurulmasına, bu ekiplerin devletçe ve mahallî idarelerce techiz edilmesine de önayak olabilirler.
«Üsküdar» vapurunun batmasında şüphesiz en büyük sorumluluk ilgili idarenin, ilgili resmî makamlarındır. Ama küçücük İzmit Körfezinde güpegündüz denize dökülen yüzlerce insandan pek azının kurtulabilmesinde, halk olarak kendimizi tabiatla mücadeleye gereği gibi hazırlamayı ihmal edişimizin de, bu hazırlık lüzumunun eğitim kurumlarımızca henüz kavranmamış oluşunun da büyük rolü vardır.
TABIATLA SAVAŞA HAZIRLIKSIZIZ
Bülent ECEVİT
Türkiye'de jimnastik dersleri bir fantazi, spor bir eğlence - hattâ bazan haylazlık - izcilikse bir gösteriş sayılmaktan kurtulamamıştır. Toplum hayatımızda bunlar bir ödev yerine getirir, bir boşluk doldurur, bir yararlığı dokunur duruma gelememiş, o gözle görülmeğe başlamamıştır.
Oysa, tekniğin ilerlemesine, makinaların hayatımızda gitgide daha büyük rol oynamasına rağmen, insan hâlâ birçok alanlarda ve zamanlarda çıplak tabiatla karşı karşıya gelir, tabiat kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalır.
Hele Türkiye gibi tekniğin henüz pek geri bulunduğu bir ülkede, insanın çıplak tabiatla karşı karşıya kaldığı hâller pek çoktur. Böyle bir ülkede jimnastik, spor ve izcilik, birer fantazi, eğlence veya gösteriş değil, medeniyetin insan bedenini tabiat kuvvetleriyle daha başarılı savaşa hazırlıyabilmek için bulup geliştirdiği rasyonel metodlar sayılmalıdır. Fakat Türkiye'de henüz bu görüşün yerleştiği söylenemez.
Bundan önceki «İhmal ve Kaza» başlıklı yazımızda «Üsküdar» vapuru faciasından söz ederken, yalnız denizcilik işlerindeki idarecilerin ihmalciliği ve sorumluluğu üzerinde durmuştuk.
Oysa, küçük bir körfezde güpegündüz yer alan bir deniz «kaza»sında yüzlerce insanın boğulması sebepleri daha ince elenirse, kendimizi tabiatla savaşa hazırlamakta milletçe ne kadar ihmalci davrandığımız da ortaya çıkar.
İyi yüzme bilen birkaç gencin kıyıya veya yaklaşan motorlara kadar yüzerek canlarını kurtarabilmiş olmaları, bu «kaza» dan sağ çıkabilmenin, ilk anda kendini kaybetmiş veya gemide sıkışıp kalmış olmayanlar için, insan gücü üstünde sayılamıyacağını gösterir.
«Üsküdar» yolcularının çoğunluğu gençlerdi. Belki hepsi okul çağında veya okul görmüş kimseler olan bu gençlerin, kıyılarda yaşadıkları, belki kıyı şehir ve köylerinde doğup büyüdüleri hâlde, denizle savaşa gereği gibi hazırlanmamış oldukları anlaşılıyor.
Belli ki okulda kendilerine jimnastik diye, ne işe yarıyabileceği anlaşılmaksızın kollarını sağa sola açıp kapamaktan, dizlerini büküp doğrultmaktan, izcilik diye bayramlarda süslü cakalı giyinip trampet çalarak uygun adım yürümekten, spor diye de bir meşin top ardında koşmaktan başka bir sey, bunlardan daha yararlı, tabiatla mücadeleye daha iyi hazırlayıcı hiç bir şey öğretilmemiştir.
İşlerine, okullarına her kün çürük çarık vapurlarla giden kıyı halkının büyük kısmı, belli ki ömürleri boyunca bir can yeleğinin nasıl takılacağını, yelekli veya yeleksiz, dalgalı bir denizle 15-20 dakika olsun nasıl savaşılabileceğini öğrenme fırsatı bulamamışlardır.
Gene belli ki kıyı şehir ve köylerinde doğup büyüyen halkımızın büyük çoğunluğu boğulmak üzere olanlara nasıl sun'î teneffüs yaptırılacağını bilmemektedir.
Oysa bütün bunlar, çıplak tabiatla karşılaşma vesilelerinin bizdekinden çok daha az olduğu ileri Batı ülkelerinde bile, çocuklara ve gençlere, okulların, izci kamplarının, spor kulüplerinin her şeyden önce öğrettiği konular, kazandırdığı tecrübeler arasındadır.
Çünkü o ülkelerde, jimnastik, spor ve izcilik, bir fantazi, bir eğlence, bir gösteriş değil hem topluca hem de fert olarak insanlara yararlı, gerekli kuvvetlendirici vs hazırlayıcı faaliyetler sayılır, bu görüşle düzenlenip yapılır ve yaptırılır.
Onun için, «Üsküdar» vapuru faciasından yalnız denizcilikle ilgili resmî makam ve kurulların değil, eğitim kurumlarının, çoğu birer oyun salonu hâline gelmiş spor ve gençlik kulüplerinin, ve nihayet halk olarak hepimizin alacağı dersler vardır.
Halk olarak bizler bu faciadan gereken dersleri alabilirsek, eğitim kurumlarını da jimnastiğe, spora ve izciliğe daha yapıcı, daha müsbet bir yön vermeğe zorlayabiliriz.
Kıyı bölgelerinde yaşıyanlar, deniz kazalarından kurtulma imkânlarını arttırabilmek için, resmî makamlara, eğitim kurumlarına düşen tedbirlerin alınmasını beklemeksizin, kendi kendilerini hazırlamağa, yetiştirmeğe, teşkilâtlandırmağa başlamalıdırlar.
Kıyı bölgelerinde yaşıyanlar kendilerini bu maksatla hazırlayıp yetiştirmeğe başlarlarsa, bundan önceki yazımızda sözünü ettiğimiz deniz kurtarma ekiplerinin kurulmasına, bu ekiplerin devletçe ve mahallî idarelerce techiz edilmesine de önayak olabilirler.
«Üsküdar» vapurunun batmasında şüphesiz en büyük sorumluluk ilgili idarenin, ilgili resmî makamlarındır. Ama küçücük İzmit Körfezinde güpegündüz denize dökülen yüzlerce insandan pek azının kurtulabilmesinde, halk olarak kendimizi tabiatla mücadeleye gereği gibi hazırlamayı ihmal edişimizin de, bu hazırlık lüzumunun eğitim kurumlarımızca henüz kavranmamış oluşunun da büyük rolü vardır.
Koleksiyon
Alıntı
“Tabiatla Savaşa Hazırlıksızız,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/968 ulaşıldı.