İnanmak veya İnanmamak
Title:
İnanmak veya İnanmamak
Source:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Date:
1958-02-22
Location:
Atatürk Kitaplığı
Text:
GÜNÜN IŞIĞINDA
İnanmak veya inanmamak
Bülent ECEVİT
Birkaç yıl önce Başbakan.
- Altınlarımızın yerli yerinde olduğuna inanmıyorlarsa, fotografçı gönderip Merkez Bankası kasalarının resmini çektirsinler! diye meydan okumuştu.
Ozaman, Merkez Bankasındaki altınların resmini çekmeye giden Hüseyin Ezer'in nasıl kapıdan geri çevrildiği hatırlardadır.
Buna benzer bir hâdise son günlerde de oldu ve iktidar sözcüsü gazeteler, Başbakanın sözlerini ciddiye almanın niçin «ciddî bir hareket» sayılmıyacağını uzun uzadıya izaha çalışmak zorunda kaldılar.
Başbakan, C.H.P. Meclis Grupunun dış siyaset bildirisini cevaplandırırken, dış meseleler için Meclise bilgi verilmediği iddiasına karşı Bütçe Encümeninin gizli oturumundan bahsetmiş ve şöyle demişti:
«Yar ve ağyar huzurunda konuşulamıyacak en mahrem hususlar dahi o gizli celsede konuşulmuştur.. Türk milletinin huzurunda ilân ediyorum. O gizli toplantının steno ile zabıtları tutulmuştur. Onlar ne sormuşlar, neler tenkid etmişler, biz ne söylemişiz, arzu ederlerse onları millet huzurunda arzetmeğe hazırız. Bu suretle tebliğlerinin hakikatle ne derece alâkası bulunduğu da meydana çıkar. Dış politikamızın müzakeresinden biz ancak fahr-ü gurur duyarız.»
Bunun üzerine yayınladığı ikinci bildiride, C.H.P. Meclis Grupu.
«Başbakan'dan eğer yetkisi içinde görüyoısa, bu zabıtları açıklamasını alenen talep etmeyi» kabul etmiştir.
Şimdi, iktidar sözcülerinden öğreniyoruz ki, Başbakanın teklifini ciddiye almak meğer «mugalâta» yapmakmış! Başbakanın meydan okuyuşu karşısında C.H.P. nin ancak «sükût etmesi lâzım» mış! «Encümen celsesine ait zabıtların.. muhtemelen neşredilmemesi keyfiyetinden medet umarak (selâhiyetiniz varsa neşrediniz) demek» meğer «ciddî bir hareket değil» miş!
Fakat Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti başkanının sözlerini ciddiye aldığı çin hoş görülmelidir! Başbakanın huyunu suyunu şüphesiz daha iyi bilen iktidar söcülerine göre bu bir gaflet veya aşırı saffet olabilir! Ama Cumhuriyet Halk Partisinin «devlet», «hükümet» gibi kavramlara verdiği değer, bu partiyi, devletin, hükümetin sorumlularınca söylenen sözlere ciddî birer açıklama veya taahhüt değeri vermek zorunda bırakmaktadır.
Bu yüzden Türkiye'de muhalefet, yalnız iç siyasetle ve iktisadî durumla ilgili meselelerde değil, dış siyaset meselelerinde de, artık çok müşkil durumlara düşmeğe başlamıştır.
***
Meselâ, Bağdat Paktı Konseyinin Ankara toplantısından önce, iktidar sözcüsü gazeteler, bu toplantıda beklenen sonuçlara dair çok umut verici haber ve yazılar yayınlıyorlardı. O kadar ki, 31 Aralık günü iktidar sözcülerinden «Havadis» gazetesi, Foster Dullesin bu toplantı için Ankara'ya geleceği haberini «Amerika'nın Bağdat Paktına İltihakı» diye 8 sütunluk bir manşetle bildiriyor ve bunu «Türk politikasının zaferi» olarak ilân ediyordu.
Dulles'in Ankara'ya gelişinin Pakta katılmakla ilgili olmadığı anlaşıldıktan sonra ise, gene iktidar çevrelerinden, Amerika'nın bu toplantıda büyük iktisadî yardımlar müjdeleyeceğine dair haberler yayılmıştı.
İktidar sözcüsü gazete ve ajansların Türk dış politika «zafer» leriyle ilgili bu türlü düğün bayramlarına katılmakta «Ulus» biraz ihtiyatlık gösterdi mi ne kadar ağır hücumlara uğradığı malûmdur!
Oysa Ankara toplantısı sona erip de yayılan haberlerin, kurulan hayallerin hiç biri gerçekleşmeyince, bu yüzden duyulan hayal kırıklığına dair «Zafer» in bir başyazısında şu satırlar çıktı:
«Modern propaganda da sureti haktan görünerek, meselâ Bağdat Paktının üzerine hayalî ve hattâ lâhutî evsaf yığmak, bazan doğrudan doğruya hücum etmekten daha tesirlidir. Çünkü.. hâdisenin kendisi, tam hakikat ölçüleri dahilindeki matlup neticelerini verdi mi, bu neticeler hayalhaneleri genişletilmiş insanlara küçük ve ehemmiyetsiz görünür ve bu, pek tabii olarak, sukutu hayal vak'alarına sebep olur. İşte modern propaganda bunu bildiği için, tahrip etmek istediği her hangi bir vakıayı hem doğrudan doğruya hücumlarla tahribe hem de onu evvelâ ankalaştırıp bilâhare lâşey mesabesine indirmek suretiyle kötülemeye çalışır».
Bu satırlarla, iktidar sözcüsü gazete, kendisinin ve başka iktidar sözcülerinin şişirmiş oldukları hayallere kapılanları, yaydıkları haberleri ciddiye alanları, âdeta düşman tahriklerine kapılmış zavallılar gibi göstermiş oluyordu.
***
Görülüyor ki günler geçtikçe, Demokrat Parti iktidarının gerek liderleri gerek sözcüleri tarafından yapılan açıklama ve taahhütleri ciddiye almak da ciddiye almamak da aynı derecede güçleşip tehlikeli hale gelmektedir.
Bu durumda muhalefet ne yapsın?... Meselâ iktidarın dış politia «zafer» leriyle ilgili resmî ve yarı resmî haber veya teminatlara inansın mı, inanmasın mı?.. İnanmasa kabahat!... İnansa daha büyük kabahat!
İnanmak veya inanmamak
Bülent ECEVİT
Birkaç yıl önce Başbakan.
- Altınlarımızın yerli yerinde olduğuna inanmıyorlarsa, fotografçı gönderip Merkez Bankası kasalarının resmini çektirsinler! diye meydan okumuştu.
Ozaman, Merkez Bankasındaki altınların resmini çekmeye giden Hüseyin Ezer'in nasıl kapıdan geri çevrildiği hatırlardadır.
Buna benzer bir hâdise son günlerde de oldu ve iktidar sözcüsü gazeteler, Başbakanın sözlerini ciddiye almanın niçin «ciddî bir hareket» sayılmıyacağını uzun uzadıya izaha çalışmak zorunda kaldılar.
Başbakan, C.H.P. Meclis Grupunun dış siyaset bildirisini cevaplandırırken, dış meseleler için Meclise bilgi verilmediği iddiasına karşı Bütçe Encümeninin gizli oturumundan bahsetmiş ve şöyle demişti:
«Yar ve ağyar huzurunda konuşulamıyacak en mahrem hususlar dahi o gizli celsede konuşulmuştur.. Türk milletinin huzurunda ilân ediyorum. O gizli toplantının steno ile zabıtları tutulmuştur. Onlar ne sormuşlar, neler tenkid etmişler, biz ne söylemişiz, arzu ederlerse onları millet huzurunda arzetmeğe hazırız. Bu suretle tebliğlerinin hakikatle ne derece alâkası bulunduğu da meydana çıkar. Dış politikamızın müzakeresinden biz ancak fahr-ü gurur duyarız.»
Bunun üzerine yayınladığı ikinci bildiride, C.H.P. Meclis Grupu.
«Başbakan'dan eğer yetkisi içinde görüyoısa, bu zabıtları açıklamasını alenen talep etmeyi» kabul etmiştir.
Şimdi, iktidar sözcülerinden öğreniyoruz ki, Başbakanın teklifini ciddiye almak meğer «mugalâta» yapmakmış! Başbakanın meydan okuyuşu karşısında C.H.P. nin ancak «sükût etmesi lâzım» mış! «Encümen celsesine ait zabıtların.. muhtemelen neşredilmemesi keyfiyetinden medet umarak (selâhiyetiniz varsa neşrediniz) demek» meğer «ciddî bir hareket değil» miş!
Fakat Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti başkanının sözlerini ciddiye aldığı çin hoş görülmelidir! Başbakanın huyunu suyunu şüphesiz daha iyi bilen iktidar söcülerine göre bu bir gaflet veya aşırı saffet olabilir! Ama Cumhuriyet Halk Partisinin «devlet», «hükümet» gibi kavramlara verdiği değer, bu partiyi, devletin, hükümetin sorumlularınca söylenen sözlere ciddî birer açıklama veya taahhüt değeri vermek zorunda bırakmaktadır.
Bu yüzden Türkiye'de muhalefet, yalnız iç siyasetle ve iktisadî durumla ilgili meselelerde değil, dış siyaset meselelerinde de, artık çok müşkil durumlara düşmeğe başlamıştır.
***
Meselâ, Bağdat Paktı Konseyinin Ankara toplantısından önce, iktidar sözcüsü gazeteler, bu toplantıda beklenen sonuçlara dair çok umut verici haber ve yazılar yayınlıyorlardı. O kadar ki, 31 Aralık günü iktidar sözcülerinden «Havadis» gazetesi, Foster Dullesin bu toplantı için Ankara'ya geleceği haberini «Amerika'nın Bağdat Paktına İltihakı» diye 8 sütunluk bir manşetle bildiriyor ve bunu «Türk politikasının zaferi» olarak ilân ediyordu.
Dulles'in Ankara'ya gelişinin Pakta katılmakla ilgili olmadığı anlaşıldıktan sonra ise, gene iktidar çevrelerinden, Amerika'nın bu toplantıda büyük iktisadî yardımlar müjdeleyeceğine dair haberler yayılmıştı.
İktidar sözcüsü gazete ve ajansların Türk dış politika «zafer» leriyle ilgili bu türlü düğün bayramlarına katılmakta «Ulus» biraz ihtiyatlık gösterdi mi ne kadar ağır hücumlara uğradığı malûmdur!
Oysa Ankara toplantısı sona erip de yayılan haberlerin, kurulan hayallerin hiç biri gerçekleşmeyince, bu yüzden duyulan hayal kırıklığına dair «Zafer» in bir başyazısında şu satırlar çıktı:
«Modern propaganda da sureti haktan görünerek, meselâ Bağdat Paktının üzerine hayalî ve hattâ lâhutî evsaf yığmak, bazan doğrudan doğruya hücum etmekten daha tesirlidir. Çünkü.. hâdisenin kendisi, tam hakikat ölçüleri dahilindeki matlup neticelerini verdi mi, bu neticeler hayalhaneleri genişletilmiş insanlara küçük ve ehemmiyetsiz görünür ve bu, pek tabii olarak, sukutu hayal vak'alarına sebep olur. İşte modern propaganda bunu bildiği için, tahrip etmek istediği her hangi bir vakıayı hem doğrudan doğruya hücumlarla tahribe hem de onu evvelâ ankalaştırıp bilâhare lâşey mesabesine indirmek suretiyle kötülemeye çalışır».
Bu satırlarla, iktidar sözcüsü gazete, kendisinin ve başka iktidar sözcülerinin şişirmiş oldukları hayallere kapılanları, yaydıkları haberleri ciddiye alanları, âdeta düşman tahriklerine kapılmış zavallılar gibi göstermiş oluyordu.
***
Görülüyor ki günler geçtikçe, Demokrat Parti iktidarının gerek liderleri gerek sözcüleri tarafından yapılan açıklama ve taahhütleri ciddiye almak da ciddiye almamak da aynı derecede güçleşip tehlikeli hale gelmektedir.
Bu durumda muhalefet ne yapsın?... Meselâ iktidarın dış politia «zafer» leriyle ilgili resmî ve yarı resmî haber veya teminatlara inansın mı, inanmasın mı?.. İnanmasa kabahat!... İnansa daha büyük kabahat!
Collection
Citation
“İnanmak veya İnanmamak,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 22, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/962.