Komünizmle Mücadele İmkânlarında Daralma
Başlık:
Komünizmle Mücadele İmkânlarında Daralma
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-01-14
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Komünizmle mücadele imkânlarında daralma
Bülent ECEVİT
Türk halkının komünizm karşısındaki, hele komünizmi vasıta kılarak Çarlık Rusya'sının genişleme emellerini çok daha büyük ölçüde gerçekleştirmeğe çalışan Sovyet emperyalizmi karşısındaki davranışı dünyaca bilinir.
Bu durumda, millî duyguları asgarî ölçüde de olsa tatmin edebilmek için, her hükümet, elbette komünizme karşı cephe almak ihtiyacını duyar.
O bakımdan, Demokrat Parti iktidarının da komünizme karşı cephe almak ihtiyacını duyması pek tabiidir.
En kötümserlerin bile aklından, Demokrat Parti iktidarının, Türkiye'yi bile bile Batıdan uzaklaştırıp Sovyet kampına yaklaştırmak isteyebileceği, veya Batıdan daha çok yardım elde edebilmek için, iki taraf arasındaki rekabeti, başka bazı Ortadoğu devletleri gibi istismara kalkışabileceği ihtimali geçmiş olamaz. Nitekim demirperde gerisi memleketlerle, hattâ doğrudan doğruya Sovyetler Birliğiyle, iktisadî münasebetlerimizin genişletilmesi yolunda atılan yeni adımlar bile, zaman zaman bazı çevrelerde kaygı ile karşılanmış olsa da herhalde kimsenin aklına ciddî şüpheler getirmemiştir.
Ancak, son zamanlarda, Demokrat Parti iktidarının komünizmle mücadele imkânlarının daralıp daralmadığını ve bu iktidarın komünizmle mücadele gayretlerine, millî menfaatleri koruma kaygısından daha başka maksatların da hâkim olmağa başlayıp başlamadığını düşünnenler çoğalmış bulunsa gerektir.
Komünizme karşı başarılı mücadelenin başlıca şartlarından biri, komünizmin, bilhassa kalkınmamış memleketler halklarına vaadettiği bazı maddi nimetleri demokratik metodlarla da sağlamak, hem belki daha kolayca sağlamak mümkün olduğuna, bu nimetlere kavuşabilmek için siyasal hak ve hürriyetlerden geniş fedakârlıklarda bulunmak gerekmediğine halkı inandırabilmektir.
Demokrat Parti iktidarı ise artık Türkiye'de bu şarta uymaktan vazgeçmiş görünüyor.
Rejim konusunda son yıllardaki tutumu, son yıllarda çıkardığı birçok kanunlar, aldığı karar ve tedbirler, bu iktidarın, Türkiye'de kalkınmayı başarabilmek için, siyasal hak ve hürriyetlerden Sovyetler Birliğindeki kadar geniş fedakârlıklar yapılması gerektiğine inandığını gösteriyor. Örneğin, «bize ispat hakkından önce azot fabrikası lâzım» gibi bir parola, Sovyet Rusya'da da pekala bir döviz olarak kullanılabilirdi.
Hak ve hürriyetlerin kısılmasına itiraz edenleri, hürriyet mücadelesinden vaz geçmiyenleri, halk gözünde şüpheli duruma düşürüp sindirebilmek için, iktidar sorumluları ve sözcüleri, hürriyeti bir gaye olarak istiyen iyi niyetlilerle, komünist sızmasına, bir komünist düzen kurulmasına, vasıta olarak istiyen kötü niyetlilerin birbirlerinden ayırt edilebilmesindeki imkânsızlıktan da sık sık söz ediyorlar. Fakat bu kozu kullanırken, 1950 den önce en şiddetli hürriyet mücadelesini Demorat Partinin yapmış olduğunu hatırlayacak yurttaşların, aynı mantığa dayanarak, D.P. nin iktidardaki esas gayesi hakkında olsun, komünizmle mücadelesindeki samimilik hakkında olsun, bazı ciddî şüpheler duymaya başlıyabileceklerini hesaba katmaz görünüyorlar.
Komünizme karşı başarılı mücadelenin başka bir şartı da, «gelecek nesillerin refah ve saadeti» uğrunda bugün yaşıyan insanların aşırı fedakârlıklara, ağır sıkıntılara katlanmaları gerekmediğini göstermektir.
Oysa bugün D.P. iktidarı sözcülerinin harb yıllarında bile görülmemiş darlık ve sıkıntılar içinde bunalan halkı «gelecek nesillerin refah ve saadeti» hayalleriyle avutabilmek için söylev ve yazılarda kullandıkları cümleler, Sovyetler Birliğinde aynı maksatla kullanılan cümlelerden hiç de farklı değildir.
Kalkınmada geri kalmış memleketlerin, kalkınmış memleketlere bir an önce yetişebilmek için, iktisadî hayatta devlet müdahalesine daha çok ihtiyaç duymaları pek tabiidir. Ancak bu müdahaleye belirli bir sınır çizilmezse, devlet elinde toplanacak ekonomik güç altında insan hak ve hürriyetlerinin gitgide ezilip ortadan kalkmasını ve devletin monolitik bir yapı haline gelmesini önlemek mümkün olmaz. Bu gün de Demokrat Parti iktidarının iktisadî hayata getirdiği devlet müdahaleciliği, insan hak ve hürriyetlerini ekonomik teminattan Sovyetler Birliğindeki kadar yoksun bırakacak bir dereceye yaklaşmıştır.
Üstelik bugün Türk iktisadî hayatındaki devlet müdahaleciliğine herhangi bir sosyal düşünce, bir sosyal adalet kaygısı da hâkim olmadığı için, bu müdahaleciliğin, Sovyetler Birliğindeki müdahaleciliğe ne bakımlardan şayanı tercih olduğunu görebilmek de günden güne güçleşmektedir.
Öylelikle, bugün Türkiye'de iktisadî hayattaki devlet müdahaleciliğinin edindiği mahiyet ve ölçü de, Demokrat Parti iktidarının komünizme karşı tesirli bir mücadele yapabilmesine engel olabilecek bir hale gelmiş sayılabilir.
Bu durumda, Demokrat Parti iktidarının, gizli veya açık komünizme karşı başarılı mücadele imkânlarını kazanıp arttırabilmesi için, her şeyden önce, gerek rejim konusundaki gerek iktisadî ve sosyal alanlardaki tutumunu yeni baştan gözden geçirmesi gerekir.
Komünizmle mücadele imkânlarında daralma
Bülent ECEVİT
Türk halkının komünizm karşısındaki, hele komünizmi vasıta kılarak Çarlık Rusya'sının genişleme emellerini çok daha büyük ölçüde gerçekleştirmeğe çalışan Sovyet emperyalizmi karşısındaki davranışı dünyaca bilinir.
Bu durumda, millî duyguları asgarî ölçüde de olsa tatmin edebilmek için, her hükümet, elbette komünizme karşı cephe almak ihtiyacını duyar.
O bakımdan, Demokrat Parti iktidarının da komünizme karşı cephe almak ihtiyacını duyması pek tabiidir.
En kötümserlerin bile aklından, Demokrat Parti iktidarının, Türkiye'yi bile bile Batıdan uzaklaştırıp Sovyet kampına yaklaştırmak isteyebileceği, veya Batıdan daha çok yardım elde edebilmek için, iki taraf arasındaki rekabeti, başka bazı Ortadoğu devletleri gibi istismara kalkışabileceği ihtimali geçmiş olamaz. Nitekim demirperde gerisi memleketlerle, hattâ doğrudan doğruya Sovyetler Birliğiyle, iktisadî münasebetlerimizin genişletilmesi yolunda atılan yeni adımlar bile, zaman zaman bazı çevrelerde kaygı ile karşılanmış olsa da herhalde kimsenin aklına ciddî şüpheler getirmemiştir.
Ancak, son zamanlarda, Demokrat Parti iktidarının komünizmle mücadele imkânlarının daralıp daralmadığını ve bu iktidarın komünizmle mücadele gayretlerine, millî menfaatleri koruma kaygısından daha başka maksatların da hâkim olmağa başlayıp başlamadığını düşünnenler çoğalmış bulunsa gerektir.
Komünizme karşı başarılı mücadelenin başlıca şartlarından biri, komünizmin, bilhassa kalkınmamış memleketler halklarına vaadettiği bazı maddi nimetleri demokratik metodlarla da sağlamak, hem belki daha kolayca sağlamak mümkün olduğuna, bu nimetlere kavuşabilmek için siyasal hak ve hürriyetlerden geniş fedakârlıklarda bulunmak gerekmediğine halkı inandırabilmektir.
Demokrat Parti iktidarı ise artık Türkiye'de bu şarta uymaktan vazgeçmiş görünüyor.
Rejim konusunda son yıllardaki tutumu, son yıllarda çıkardığı birçok kanunlar, aldığı karar ve tedbirler, bu iktidarın, Türkiye'de kalkınmayı başarabilmek için, siyasal hak ve hürriyetlerden Sovyetler Birliğindeki kadar geniş fedakârlıklar yapılması gerektiğine inandığını gösteriyor. Örneğin, «bize ispat hakkından önce azot fabrikası lâzım» gibi bir parola, Sovyet Rusya'da da pekala bir döviz olarak kullanılabilirdi.
Hak ve hürriyetlerin kısılmasına itiraz edenleri, hürriyet mücadelesinden vaz geçmiyenleri, halk gözünde şüpheli duruma düşürüp sindirebilmek için, iktidar sorumluları ve sözcüleri, hürriyeti bir gaye olarak istiyen iyi niyetlilerle, komünist sızmasına, bir komünist düzen kurulmasına, vasıta olarak istiyen kötü niyetlilerin birbirlerinden ayırt edilebilmesindeki imkânsızlıktan da sık sık söz ediyorlar. Fakat bu kozu kullanırken, 1950 den önce en şiddetli hürriyet mücadelesini Demorat Partinin yapmış olduğunu hatırlayacak yurttaşların, aynı mantığa dayanarak, D.P. nin iktidardaki esas gayesi hakkında olsun, komünizmle mücadelesindeki samimilik hakkında olsun, bazı ciddî şüpheler duymaya başlıyabileceklerini hesaba katmaz görünüyorlar.
Komünizme karşı başarılı mücadelenin başka bir şartı da, «gelecek nesillerin refah ve saadeti» uğrunda bugün yaşıyan insanların aşırı fedakârlıklara, ağır sıkıntılara katlanmaları gerekmediğini göstermektir.
Oysa bugün D.P. iktidarı sözcülerinin harb yıllarında bile görülmemiş darlık ve sıkıntılar içinde bunalan halkı «gelecek nesillerin refah ve saadeti» hayalleriyle avutabilmek için söylev ve yazılarda kullandıkları cümleler, Sovyetler Birliğinde aynı maksatla kullanılan cümlelerden hiç de farklı değildir.
Kalkınmada geri kalmış memleketlerin, kalkınmış memleketlere bir an önce yetişebilmek için, iktisadî hayatta devlet müdahalesine daha çok ihtiyaç duymaları pek tabiidir. Ancak bu müdahaleye belirli bir sınır çizilmezse, devlet elinde toplanacak ekonomik güç altında insan hak ve hürriyetlerinin gitgide ezilip ortadan kalkmasını ve devletin monolitik bir yapı haline gelmesini önlemek mümkün olmaz. Bu gün de Demokrat Parti iktidarının iktisadî hayata getirdiği devlet müdahaleciliği, insan hak ve hürriyetlerini ekonomik teminattan Sovyetler Birliğindeki kadar yoksun bırakacak bir dereceye yaklaşmıştır.
Üstelik bugün Türk iktisadî hayatındaki devlet müdahaleciliğine herhangi bir sosyal düşünce, bir sosyal adalet kaygısı da hâkim olmadığı için, bu müdahaleciliğin, Sovyetler Birliğindeki müdahaleciliğe ne bakımlardan şayanı tercih olduğunu görebilmek de günden güne güçleşmektedir.
Öylelikle, bugün Türkiye'de iktisadî hayattaki devlet müdahaleciliğinin edindiği mahiyet ve ölçü de, Demokrat Parti iktidarının komünizme karşı tesirli bir mücadele yapabilmesine engel olabilecek bir hale gelmiş sayılabilir.
Bu durumda, Demokrat Parti iktidarının, gizli veya açık komünizme karşı başarılı mücadele imkânlarını kazanıp arttırabilmesi için, her şeyden önce, gerek rejim konusundaki gerek iktisadî ve sosyal alanlardaki tutumunu yeni baştan gözden geçirmesi gerekir.
Koleksiyon
Alıntı
“Komünizmle Mücadele İmkânlarında Daralma,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/946 ulaşıldı.