Boşuna Emek
Başlık:
Boşuna Emek
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1958-01-08
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/38
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
BOŞUNA EMEK
Bülent ECEVİT
Büyük Millet Meclisinde İçtüzük değişikliği görüşülürken, muhalefet partilerinin hukukçu milletvekilleri, İçtüzüğün kanun olmadığını, İçtüzüğe eklenen hükümlerle basının yeni bir kayıt altına alınmış milletvekillerinin Meclis dışındaki hak ve hürriyetlerinin sınırlanmış sayılamıyacağını, yargıçların Meclis içtüzüğü hükümlerine dayanarak kimseyi mahkum edemiyeceklerini etraflıca anlattılar.
Buna karşılık, Anayasa Komisyonu sözcüsü olarak kürsüye çıkan bir Demokrat Partili milletvekilli, «kanun» un, kendi kullandığı deyimle «amiyane» bir tarifini yaparak, Meclisin aldığı her kararın kanun olduğunu, esasen kendisinin Meclis İçtüzüğüünde de bir «kanun kokusu» bulduğunu söyleyip, muhalefeti mat etmeğe çalıştı. Bu «amiyane» izahının ciddiye alınmaması ihtimaline karşı da «biz dünyaya yeni bir hukuk görüşü getiriyoruz, dünya bizden örnek alacaktır» dedi.
Simdi Demokrat Parti iktidarı bekler ki. üniversitelerimizdeki hukuk profesörleri uzun bir bilim hayatı boyunca edindikleri bütün hukuk bilgisini ve anlayışını unutup, Demorat Partinin dünyaya örnek olacağını sandığı bu «amiyane» hukuk anlayışını benimsesinler ve nelerin kanun olup olmadığını, iktidarca verilen bütün kararların, çıkarılan bütün kararların Anayasaya uygunluğunu, hiç kafalarını işletmeksizin takdir ölçülerini kullanmaksızın, sırf koku duyuları ile tayin etsinler!
Profesörlerimiz, Demokrat Parti iktidarının hukuk alanına getirmek istediği bu yeni «metod» u benimsemezlerse «ceza» larını çekeceklerdir. Meselâ Sayın Hüseyin Naili Kubalı gibi bir profesör, Türkiye'nin en değerli hukukçularından biri olarak bilindiği halde, İçtüzük değişikliği hakkında ileri sürdüğü düşüncelerden ötürü, belki de Senatonun lehinde vereceği karara rağmen, kürsüsünden uzaklaştırılacaktır.
Hükümetin bu kadarla da yetinmiyerek, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarınca üniversiteye tanınan bağımsızlıktan bugün ne kalmışsa onu da yok etmek için yeni bir kanun hazırladığı söylenmektedir.
Fakat bütün bunlar boşuna emektir.
Çünkü bugün Türkiye'de iktidar liderinin çevresindeki «hukuk» çulardan farklı olarak, akıl ve bilgileri koku duyularından üstün olan, örneğin Kubalı gibi. Feyzioğlu gibi, Aksoy, Kapanî gibi birçok hukukçular veya vicdanlarının sesi her türlü maddî kaygıdan üstün olan bazı yargıçlar yetişmesi, münferit hâdiseler değildir. Onlar, Türk milletincr benimsenen bir hukuk anlayışının ve kökleri tarihimizin başlangıcına kadar inen bir adalet geleneğinin temsilcileri, sözcüleri arasındadırlar.
Türk millerinin hukuk anlayışı değişmedikçe, adalet geleneği yıkılmadıkça, bu anlayış ve geleneğin temsilcileri, sözcüleri eksik olmayacaktır.
Böyle temsilcilerin hepsi kürsülerden, mahkemelerden uzaklaştırılsalar bile, Türk toplumun da hiç bir zaman, meselâ Demokrat Parti iktidarının adalet anlayışını temsil eden, bir Prof. Göktürk'ün veya gene Demokrat Parti iktidarının üniversite bağımsızlığına saygısızlığını meslekdaşlarından bazısına karşı uygulayan bir Prof. Özel'in durumuna düşmeyeceklerdir. Türk toplumunda alınları açık yaşıyacaklar, düşüncelerini, seslerini, vargılarını gitgide genişleyen bir çevreye gene duyurup dinletebileceklerdir.
Adalet, Türklerin, Orta Asya'da göçebe veya akıncı olarak yaşadıkları günlerdenberi ayırıcı vasıflarından, her gittikleri yere götürdükleri ayrılmaz unsurlarından biri olmuştur.
Şimdi bir Menderes, bir Göktürk bir Kavrakoğlu, Türklerin kökü yüzyıllarca derinlere inen adalet geleneğini yıkıp, bunun yerine, kendi «amiyane» tariflerine uygun «kanun» 1ar üzerine kurulu gayrı adilâne bir sözde hukuk düzenini Türk toplumuna mal edemiyeceklerdir.
Türkiye'de adaletin de, bilimin de idareye karşı bağımsızlığı, Cumhuriyetle gelmiş köksüz yeniliklerden değildir. Cumhuriyetle yalnız, adalet müessesesinin şekli, hukukun sistemi, bilimsel araştırma, düşünce ve öğretimin se konuları, sınırları, usuleri değişmiştir.
Türkiye'de adalet ve bilimin idareye karşı bağımsızlığı, Osmanlı İmparatorluğunun çöküntü devresinde kısa bir süre hariç, padişahlar idaresinde bile hemen hemen mutlaktı. Padişah, adalet ve bilim temsilcilerinin hükmüne kolay kolay karşı gelmediği halde, olnarın hükmü bir padişahı tahtından indirebilirdi.
Bundan böyle de Türkiye'de hiç bir itidar, hiç bir lider, kendilerinde ne kadar engin kuvvetler görürlerse görsünler, bilim ve adaletin haklarında vereceği hükmü millet gözünde değiştiremiyeceklerdir.
BOŞUNA EMEK
Bülent ECEVİT
Büyük Millet Meclisinde İçtüzük değişikliği görüşülürken, muhalefet partilerinin hukukçu milletvekilleri, İçtüzüğün kanun olmadığını, İçtüzüğe eklenen hükümlerle basının yeni bir kayıt altına alınmış milletvekillerinin Meclis dışındaki hak ve hürriyetlerinin sınırlanmış sayılamıyacağını, yargıçların Meclis içtüzüğü hükümlerine dayanarak kimseyi mahkum edemiyeceklerini etraflıca anlattılar.
Buna karşılık, Anayasa Komisyonu sözcüsü olarak kürsüye çıkan bir Demokrat Partili milletvekilli, «kanun» un, kendi kullandığı deyimle «amiyane» bir tarifini yaparak, Meclisin aldığı her kararın kanun olduğunu, esasen kendisinin Meclis İçtüzüğüünde de bir «kanun kokusu» bulduğunu söyleyip, muhalefeti mat etmeğe çalıştı. Bu «amiyane» izahının ciddiye alınmaması ihtimaline karşı da «biz dünyaya yeni bir hukuk görüşü getiriyoruz, dünya bizden örnek alacaktır» dedi.
Simdi Demokrat Parti iktidarı bekler ki. üniversitelerimizdeki hukuk profesörleri uzun bir bilim hayatı boyunca edindikleri bütün hukuk bilgisini ve anlayışını unutup, Demorat Partinin dünyaya örnek olacağını sandığı bu «amiyane» hukuk anlayışını benimsesinler ve nelerin kanun olup olmadığını, iktidarca verilen bütün kararların, çıkarılan bütün kararların Anayasaya uygunluğunu, hiç kafalarını işletmeksizin takdir ölçülerini kullanmaksızın, sırf koku duyuları ile tayin etsinler!
Profesörlerimiz, Demokrat Parti iktidarının hukuk alanına getirmek istediği bu yeni «metod» u benimsemezlerse «ceza» larını çekeceklerdir. Meselâ Sayın Hüseyin Naili Kubalı gibi bir profesör, Türkiye'nin en değerli hukukçularından biri olarak bilindiği halde, İçtüzük değişikliği hakkında ileri sürdüğü düşüncelerden ötürü, belki de Senatonun lehinde vereceği karara rağmen, kürsüsünden uzaklaştırılacaktır.
Hükümetin bu kadarla da yetinmiyerek, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarınca üniversiteye tanınan bağımsızlıktan bugün ne kalmışsa onu da yok etmek için yeni bir kanun hazırladığı söylenmektedir.
Fakat bütün bunlar boşuna emektir.
Çünkü bugün Türkiye'de iktidar liderinin çevresindeki «hukuk» çulardan farklı olarak, akıl ve bilgileri koku duyularından üstün olan, örneğin Kubalı gibi. Feyzioğlu gibi, Aksoy, Kapanî gibi birçok hukukçular veya vicdanlarının sesi her türlü maddî kaygıdan üstün olan bazı yargıçlar yetişmesi, münferit hâdiseler değildir. Onlar, Türk milletincr benimsenen bir hukuk anlayışının ve kökleri tarihimizin başlangıcına kadar inen bir adalet geleneğinin temsilcileri, sözcüleri arasındadırlar.
Türk millerinin hukuk anlayışı değişmedikçe, adalet geleneği yıkılmadıkça, bu anlayış ve geleneğin temsilcileri, sözcüleri eksik olmayacaktır.
Böyle temsilcilerin hepsi kürsülerden, mahkemelerden uzaklaştırılsalar bile, Türk toplumun da hiç bir zaman, meselâ Demokrat Parti iktidarının adalet anlayışını temsil eden, bir Prof. Göktürk'ün veya gene Demokrat Parti iktidarının üniversite bağımsızlığına saygısızlığını meslekdaşlarından bazısına karşı uygulayan bir Prof. Özel'in durumuna düşmeyeceklerdir. Türk toplumunda alınları açık yaşıyacaklar, düşüncelerini, seslerini, vargılarını gitgide genişleyen bir çevreye gene duyurup dinletebileceklerdir.
Adalet, Türklerin, Orta Asya'da göçebe veya akıncı olarak yaşadıkları günlerdenberi ayırıcı vasıflarından, her gittikleri yere götürdükleri ayrılmaz unsurlarından biri olmuştur.
Şimdi bir Menderes, bir Göktürk bir Kavrakoğlu, Türklerin kökü yüzyıllarca derinlere inen adalet geleneğini yıkıp, bunun yerine, kendi «amiyane» tariflerine uygun «kanun» 1ar üzerine kurulu gayrı adilâne bir sözde hukuk düzenini Türk toplumuna mal edemiyeceklerdir.
Türkiye'de adaletin de, bilimin de idareye karşı bağımsızlığı, Cumhuriyetle gelmiş köksüz yeniliklerden değildir. Cumhuriyetle yalnız, adalet müessesesinin şekli, hukukun sistemi, bilimsel araştırma, düşünce ve öğretimin se konuları, sınırları, usuleri değişmiştir.
Türkiye'de adalet ve bilimin idareye karşı bağımsızlığı, Osmanlı İmparatorluğunun çöküntü devresinde kısa bir süre hariç, padişahlar idaresinde bile hemen hemen mutlaktı. Padişah, adalet ve bilim temsilcilerinin hükmüne kolay kolay karşı gelmediği halde, olnarın hükmü bir padişahı tahtından indirebilirdi.
Bundan böyle de Türkiye'de hiç bir itidar, hiç bir lider, kendilerinde ne kadar engin kuvvetler görürlerse görsünler, bilim ve adaletin haklarında vereceği hükmü millet gözünde değiştiremiyeceklerdir.
Koleksiyon
Alıntı
“Boşuna Emek,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/943 ulaşıldı.