"Kalafat Doktrini" Uygulanma Yolunda
Başlık:
"Kalafat Doktrini" Uygulanma Yolunda
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 3
Tarih:
1957-12-12
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
"KALAFAT DOKTORİNİ,, UYGULANMA YOLUNDA
Bülent ECEVİT
BÜYÜK Millet Meclisinde Hükümet programının görüşüldÜğü gün, kürsüde konusanlara en taşkınca müdahalelerini yapanlardan ikisi hükümet üyesi idi. Hele bir ara yerinden kalkıp, bağıra çağıra, el-kol hareketleriyle sıçraya sıçraya salonun ortasına kadar gelip adetâ kürsüye hücuma kalkışan kimsenin bir Bakan olduğunu öğrenen yeni milletvekilleri hayretler içinde kalmışlardı.
En sürekli gürültü yapanlar, kürsüye en galiz sözlerle haykıranlar gene Demokrat Partili milletvekilleri arasındaydı.
Kürsüden en ağır tecavüzler de muhalefete yöneltiliyordu.
Ona rağmen Başkanvekilleri, hiçbir Demokrat Partili milletveklleri veya Bakan hakkında bir tedbire başvurmağa lüzum görmediler.
Bütün ceza tedbirleri muhalefet milletvekillerine uygulandı.
Bu, Demokrat Partinin Mecliste çoğunluğa geçmesinden beri böyle ola gelmiştir.
Geride bu 7 buçuk yıllık örnekler dururken, şimdi, Meclis Başkanlık Kurulunun, yetkileri arttırılmakla, birdenbire partiler üstü bir davranışa yükselerek, İç tüzüğün ağırlaştırılmak istenen hükümlerini, muvafık ve muhalif milletvekillerine eşitlikle uygulanmasını beklemek için pek sâfdil olmak gerekir.
Memleket ölçüsündeki siyasal mücadelede olduğu gibi, Meclis içi mücadelede de huzursuzluğun, gerginliğin başlıca kaynağı, iktidarın yurttaşlar arasında haklar bakımından eşitlik gözetmeyişidir.
Bu eşitsizlik devam ettikçe, alınacak hiçbir tedbir, kanunlarda, Anayasada veya Meclis İçtüzüğünde yapılacak hiçbir değişiklik huzursuzluğu, gerginliği, gideremiyecektir.
Tersine, eşitlik gözetilmeksizin uygulanan hükümler ne kadar ağırlaştırılırsa huzursuzluk ve gerginlik de o kadar artacaktır.
Başka türlü olması ancak; eşitsiz muamelelere hedef olanların insanlık onurundan yoksun bulunmalarına bağlıdır. Çünkü insanlık onuru yeteri kadar gelişmiş hiçbir kimse, eşitsiz muamele karşısında isyan duygusu duymaktan ve bu duygusunu zaman zaman açığa vurmaktan kendini alıkoyamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, iktidar sıralarında oturanlar kadar muhalefet sıralarında oturanlar da bu milletin vekilleridirler. Muhalefet sıralarında oturan milletvekillerini eşitsiz muameleler, Anayasa ile veya iç tüzükle kendilerine tanınmış haklara Başkanlıkça yapılan eşitsiz müdahaleler karşısında boyunlarını büküp susmağa icbar etmeğe çalışmak. Türk Miletinin o milletvekiilerine vekâlet vermiş kısmını, ikinci sınıf vatandaşlar saymak demektir. Hele, şimdi olduğu gibi, o milletvekilleri, Meclis içindeki sayılan az olmakla beraber, milletin çoğunluğunu temsil ediyorlarsa, bu, bir azınlığın çoğunluğa baskısı demektir.
Şimdi İçtüzükte yapılmak istenen değişiklikler, bir yandan eşitsiz davranışı sayısız örneklerle görülmüş Başkanlık Kurulunun, bir yandan da İcranın, Meclis içindeki durumunu büsbütün kuvvetlendirmek, Meclis çalışmaları üzerindeki yetkilerini büsbütün arttırmakla, Meclis içi eşitsizliği sadece tatbikata ait bir kusur olmaktan çıkarıp, resmileştirmiş. tescil etmiş olacaktır.
Böylelikle, Anayasamız gereğinde «Büyük Millet Meclisinde tecellî ve temerküz» eden «icra kudreti», kendisini denetlemekle ödevli bulunan Meclise, yalnız fiilen değil, «hukuken» de hâkim duruma geçecek ve İcranın «hukukî» durumundaki bu değişme ancak, Anayasaya açıkça aykırı yeni bazı İçtüzük hükümleriyle gerçekleştirilmiş olacaktır. Bir başka deyişle, İçtüzükte yapılması düşünülen değişiklikler üzerine İcra gücünün edineceği yeni «hukukî» durum, Anayasa ile çelişme halinde bulunacak, yani, gene hukuken, dayanaksız kalacaktır.
Demokratik rejimi, hattâ en basit anlamda hukuk rejimini, Meclisin ta içinde baltalıyacak bu adımın atılması, son genel seçimlerden önce Demokrat Parti Genel İdare Kurulu adına Kalafat imzasıyla yayınlanmış faşist manifestosunu dikkatle okumuş bulunanlar için bir sürpriz olamaz.
Yurdumuzda kurulmak istenen totaliter idarenin açıkça formüle edilmiş temel doktrinini teşkil eden o vesikada da. Büyük Millet Meclisinin İcra uzvu emrine ve hizmetine alınmak istendiği tereddüde yer bırakmıyacak bir dille belirtiliyordu. Nitekim Başbakan Menderes de son Hükümet programında Meclisin ödevleri hakkında yaptığı «hatırlatma» ile, o vesikadaki tarife uygun yeni bir Meclis, yeni bir «teşriî murakabe» anlayışı getirmek istediğini saklamağa ihtiyaç duymamıştı.
Bu durumda, demokrasiye hâlâ bağlı görünmek isteyen Demokrat Partili bazı milletvekillerinin, «İtüzçükte yapılacak değişikliklere muhalefet, 4 Aralık günü Meclisteki davranışıyla kendisi sebep oldu» tarzında mazeretlerle vicdanlarını tatmine çalışmaları boşuna gayrettir. Kalafat imzalı vesikayı bile bile Demokrat Parti listelerinde milletvekili adayı olmayı kabul etmiş ve Başbakan Menderes'in son hükümet programında bu vesikaya dayanarak açıkladığı «icra - murakabe» anlayışını bile bile 4 Aralık tarihli oturumdan önceki Grup toplantılarında yeni Hükümete güven oyu vermiş bulunduklarına göre, İçtüzükte yapılması istenen değişiklikleri önceden tasvip etmiş oluyorlardı.
Şimdi vicdanlarını tatmin için aradıkları mazeretler, hikâyedeki, kuzuyu yemeğe ahdetmiş kurdun icadettiği bahaneler kadar zayıf olacaktır.
"KALAFAT DOKTORİNİ,, UYGULANMA YOLUNDA
Bülent ECEVİT
BÜYÜK Millet Meclisinde Hükümet programının görüşüldÜğü gün, kürsüde konusanlara en taşkınca müdahalelerini yapanlardan ikisi hükümet üyesi idi. Hele bir ara yerinden kalkıp, bağıra çağıra, el-kol hareketleriyle sıçraya sıçraya salonun ortasına kadar gelip adetâ kürsüye hücuma kalkışan kimsenin bir Bakan olduğunu öğrenen yeni milletvekilleri hayretler içinde kalmışlardı.
En sürekli gürültü yapanlar, kürsüye en galiz sözlerle haykıranlar gene Demokrat Partili milletvekilleri arasındaydı.
Kürsüden en ağır tecavüzler de muhalefete yöneltiliyordu.
Ona rağmen Başkanvekilleri, hiçbir Demokrat Partili milletveklleri veya Bakan hakkında bir tedbire başvurmağa lüzum görmediler.
Bütün ceza tedbirleri muhalefet milletvekillerine uygulandı.
Bu, Demokrat Partinin Mecliste çoğunluğa geçmesinden beri böyle ola gelmiştir.
Geride bu 7 buçuk yıllık örnekler dururken, şimdi, Meclis Başkanlık Kurulunun, yetkileri arttırılmakla, birdenbire partiler üstü bir davranışa yükselerek, İç tüzüğün ağırlaştırılmak istenen hükümlerini, muvafık ve muhalif milletvekillerine eşitlikle uygulanmasını beklemek için pek sâfdil olmak gerekir.
Memleket ölçüsündeki siyasal mücadelede olduğu gibi, Meclis içi mücadelede de huzursuzluğun, gerginliğin başlıca kaynağı, iktidarın yurttaşlar arasında haklar bakımından eşitlik gözetmeyişidir.
Bu eşitsizlik devam ettikçe, alınacak hiçbir tedbir, kanunlarda, Anayasada veya Meclis İçtüzüğünde yapılacak hiçbir değişiklik huzursuzluğu, gerginliği, gideremiyecektir.
Tersine, eşitlik gözetilmeksizin uygulanan hükümler ne kadar ağırlaştırılırsa huzursuzluk ve gerginlik de o kadar artacaktır.
Başka türlü olması ancak; eşitsiz muamelelere hedef olanların insanlık onurundan yoksun bulunmalarına bağlıdır. Çünkü insanlık onuru yeteri kadar gelişmiş hiçbir kimse, eşitsiz muamele karşısında isyan duygusu duymaktan ve bu duygusunu zaman zaman açığa vurmaktan kendini alıkoyamaz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde, iktidar sıralarında oturanlar kadar muhalefet sıralarında oturanlar da bu milletin vekilleridirler. Muhalefet sıralarında oturan milletvekillerini eşitsiz muameleler, Anayasa ile veya iç tüzükle kendilerine tanınmış haklara Başkanlıkça yapılan eşitsiz müdahaleler karşısında boyunlarını büküp susmağa icbar etmeğe çalışmak. Türk Miletinin o milletvekiilerine vekâlet vermiş kısmını, ikinci sınıf vatandaşlar saymak demektir. Hele, şimdi olduğu gibi, o milletvekilleri, Meclis içindeki sayılan az olmakla beraber, milletin çoğunluğunu temsil ediyorlarsa, bu, bir azınlığın çoğunluğa baskısı demektir.
Şimdi İçtüzükte yapılmak istenen değişiklikler, bir yandan eşitsiz davranışı sayısız örneklerle görülmüş Başkanlık Kurulunun, bir yandan da İcranın, Meclis içindeki durumunu büsbütün kuvvetlendirmek, Meclis çalışmaları üzerindeki yetkilerini büsbütün arttırmakla, Meclis içi eşitsizliği sadece tatbikata ait bir kusur olmaktan çıkarıp, resmileştirmiş. tescil etmiş olacaktır.
Böylelikle, Anayasamız gereğinde «Büyük Millet Meclisinde tecellî ve temerküz» eden «icra kudreti», kendisini denetlemekle ödevli bulunan Meclise, yalnız fiilen değil, «hukuken» de hâkim duruma geçecek ve İcranın «hukukî» durumundaki bu değişme ancak, Anayasaya açıkça aykırı yeni bazı İçtüzük hükümleriyle gerçekleştirilmiş olacaktır. Bir başka deyişle, İçtüzükte yapılması düşünülen değişiklikler üzerine İcra gücünün edineceği yeni «hukukî» durum, Anayasa ile çelişme halinde bulunacak, yani, gene hukuken, dayanaksız kalacaktır.
Demokratik rejimi, hattâ en basit anlamda hukuk rejimini, Meclisin ta içinde baltalıyacak bu adımın atılması, son genel seçimlerden önce Demokrat Parti Genel İdare Kurulu adına Kalafat imzasıyla yayınlanmış faşist manifestosunu dikkatle okumuş bulunanlar için bir sürpriz olamaz.
Yurdumuzda kurulmak istenen totaliter idarenin açıkça formüle edilmiş temel doktrinini teşkil eden o vesikada da. Büyük Millet Meclisinin İcra uzvu emrine ve hizmetine alınmak istendiği tereddüde yer bırakmıyacak bir dille belirtiliyordu. Nitekim Başbakan Menderes de son Hükümet programında Meclisin ödevleri hakkında yaptığı «hatırlatma» ile, o vesikadaki tarife uygun yeni bir Meclis, yeni bir «teşriî murakabe» anlayışı getirmek istediğini saklamağa ihtiyaç duymamıştı.
Bu durumda, demokrasiye hâlâ bağlı görünmek isteyen Demokrat Partili bazı milletvekillerinin, «İtüzçükte yapılacak değişikliklere muhalefet, 4 Aralık günü Meclisteki davranışıyla kendisi sebep oldu» tarzında mazeretlerle vicdanlarını tatmine çalışmaları boşuna gayrettir. Kalafat imzalı vesikayı bile bile Demokrat Parti listelerinde milletvekili adayı olmayı kabul etmiş ve Başbakan Menderes'in son hükümet programında bu vesikaya dayanarak açıkladığı «icra - murakabe» anlayışını bile bile 4 Aralık tarihli oturumdan önceki Grup toplantılarında yeni Hükümete güven oyu vermiş bulunduklarına göre, İçtüzükte yapılması istenen değişiklikleri önceden tasvip etmiş oluyorlardı.
Şimdi vicdanlarını tatmin için aradıkları mazeretler, hikâyedeki, kuzuyu yemeğe ahdetmiş kurdun icadettiği bahaneler kadar zayıf olacaktır.
Koleksiyon
Alıntı
“"Kalafat Doktrini" Uygulanma Yolunda,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 21 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/931 ulaşıldı.