Bayındır'ın Çeşmesi
Başlık:
Bayındır'ın Çeşmesi
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında", s. 2
Tarih:
1957-10-21
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Bayındır'ın çeşmesi
Bülent Ecevit
Ankara dolaylarındaki köylerde Bayındır'ın çeşmesini duymayan kalmamış. Bu çeşmenin hikâyesi dillere destan
Siyasette cesaretten, mertlikten, doğru bildiğine bağlılıktan, yurdun çıkarını kendi çıkarına üstün tutarlıktan söz açanlar, bütün bu meziyetlerin anıtı diye Bayındır'ın çeşmesini anıyorlar.
Bayındır, Kayaş'la Hasanoğlan arasında, bir bozuk sapa yolun ucunda, yeşilce bir vadinin sırtına yaslanıp, sanki kem göz değmesin, kötülükler yolunu bulup ta giremesin diye gözden gizlenmiş bir köy. Sırta tırmanan daracık tozlu yollarında kağnı gıcırtıları, toprak evleri, toprağa karışmış zeki yüzlü çocuklarıyla, çoğu Anadolu köyleri gibi yoksul mu yoksul..
Bayındır'ın bayındırlığı bir çeşmeyle bir okuldan ibaret.. Okulu ikinci harbten önce, çeşmeyi harb içinde, kendi paraları, kendi elleriyle kurmuşlar.
Çeşme köyün daracık yeşil vadisinde kurulu. Çeşmenin iki yanında mermer taş üstüne kazılı birer altı ok! Halk Partisinin altı oku..
Çeşmenin suyu kış yaz gürül gürül akar, buraya yolu düşen şehirli Halk Partililer, en umutsuz günlerinde bile bu çeşmeden yüzlerini yıkayıp su içmekle yeniden umutlanır, canlarına can katılırmış.
Üzerindeki altı oklara bakıp ta çeşmeyi Halk Partisinin Bayındır'lılara armağanı sanmaın!... Çeşme, Bayındır'lıların Halk Partisine armağanıdır.
Ne yapmış Halk Partisi bu Bayındır köyüne ki köyün yoksul halkı kendi parası, kendi emeği ile güzelim çeşmeyi kurup ta Halk Partisine adamış?
Hiç!
Kendi köyleri için ne bekledikleri, umdukları olmuş Halk Partisinden?
Hiç!
Ama kimse Bayındır çeşmesinin iki yanından o altı oku söktürememiş. Kimse Bayındır'lının oyunu Halk Partisinden çelememiş. Demokratların bu uğurda ne baskı, ne tehditleri, ne tatlı söz, ne vaitleri fayda vermiş.
*
Yayladan gelen bol sular boşa akıp gider, köyün yarısı ise susuz kalırmış. Buna çare köye bir çeşme daha kurmakmış. Ama şimdi bir çeşme kurmak eskisi kadar kolay değil. Demokrat Parti idaresinin her köye bir çeşme yaptırma sözünü, pilli günlerde radyolarında işiten Bayındırlılar, hele biz de bir talihimizi deneyelim deyip varmışlar hükümete.
Hükümet, belki bu sefer gönüllerini çelerim diye 18.000 lira vermeğe razı olmuş. Ancak Demokratlar bir de şart koşmuşlar:
— Eski çeşmenizin üstündeki altı okları sökeceksiniz, yoksa paranızı vermez, çeşmenizi yaptırmayız, demişler.
Cevap vermiş Bayındırlılar:
— Biz inancımızı parayla satmayız! Biz sizden parti olarak değil, devlet olarak bir hizmet istedik. Ama siz devlet hizmetini böyle düşünüyorsanız, paranız da sizin olsun, biz bir çeşmeyle idare ederiz.
Ondan sonra bir daha devlet, bu seçim günlerine kadar Bayındır'ın semtine uğramamış, hiç bir ihtiyaciyle ilgilenmemiş. Bayındırlıların kendi elleriyle kurdukları okula onarım parası, kâğıt, kalem, mürekkep bile yollamamış. Köylülerle öğretmenler okulun bütün giderlerini kendi ceplerinden karşılayıp köyün 100 çocuğunu okutma yolunu gene de
Yeni seçimler yaklaşırken Katutmuşlar.
Yeni seçimler yaklaşırken, Ka! yaş yoluyla Bayındır arasına bir kırık yol makinası koyup,
— Eğer oyunuzu bize verirseniz bu yolunuzu yaparız! demiş Demokratlar.
Bu sefer de Bayındır'lıdan şu cevabı almışlar :
— Beyler, bugün arife yarın bayram, şimdiyedek neredeydiniz? Artık ne yaparsanız yapınız, bizim için kıymeti yok! Siz bu milletin işini göresiniz diye o yere seçildiniz. Şimdi bu işleri yaptırabilmek için bir de ardınızda koşmak, yalvarıp yakarmak mı gerekir? Sizin hizmet anlayışınız bu ise yolunuz da suyunuzda sizin olsun. Devlet dediğin bir işi, seçim için yapmaz, sırası gelmişse yapar.
Ben bunları öğrendiğim gün, gazetelerde Başbakan Menderes'in Sinop konuşmasını okumuştum. Daha önce Kars'ta olduğu gibi, Sinop'ta da Başbakan, illerinin işlerine 7 yıldır hükümetçe el sürülmeyişinden Sinop halkını sorumlu tutuyor, oylarını iki seçimdir bir muhalefet partisine vermekle bu ilgisizliği hak ettiklerini, üstelik milletvekillerinin gelip Başbakanlık kapısını aşındırmadıklarını, Mecliste kendisini teşvik edip desteklemediklerini, bu durumda elbette Sinop'a da Kars'a da hükümetçe ilgi gösterilemiyeceğini açık açık söylemekten sıkılmıyordu.
«Vekâlet vekâlet dolaşan, vilâyetlerin ihtiyaçlarını temin için âdeta geceli gündüzlü benimle beraber çalışan mebusların teşvik ve hattâ tabir câizse üzerine düşmeleri sayesinde elde ettikleri neticeler,» elbette, bunu yapmıyan muhalif milletvekillerince, kendi illeri İçin sağlanamaz, diyordu.
Gerçi o milletvekilleri muhalif olduklarına göre, iktidar partisi lideriyle geceli gündüzlü beraber çalışabilmelerine maddeten imkân yoktu. Gerekli gördükçe, tersine, iktidar liderini Mecliste denetlemek, tenkid etmekle ödevli idiler. Demokratik idarenin işlemesi, geniş ölçüde, onların bu ödevi yerine getirmelerine bağlıydı.
Fakat onlar bu ödevlerini yerine getirdikçe, ne Başbakan ne de memleket işlerinde partiler üstü kalması kanunî bir mecburiyet olan Cumhurbaşkanı kendilerini makamlarına kabul buyuruyorlardı.
Demek ki temsilcisi bulundukları illere hükümetçe ilgi gösterilmesi, muhalif milletvekillerinin, Başbakanlık kapısını aşındırmalarına, kendisini makamından sık sık ziyaret edip yalvarmalarına, üstüne düşmelerine bağlıydı. Fakat huzura kabul edilebilmek için birinci şartta Mecliste Başbakanı, Demokrat Parti iktidarını tenkid etmekten, denetlemekten kaçınmaktı.
İşte bu korkunç, bu geri, bu iptidaî zihniyete, en yerinde, en utandırıcı cevabı, Bay Menderes ve arkadaşlarının, «hürriyetten, demokrasiden anlamaz, yalnız boğazını düşünür» diye hor gördükleri Türk köylüsü, Bayındır'ın Mehmet Ağaları, Ahmet Ağaları, Seyit Ağaları veriyordu.
Onlar demokrasinin ne olduğunu da, devlet hizmetinin, hangi taraftan en çok üstüne düşünülür, en çok yalvarıp yakarma gelirse o tarafa yönelecek bir düzensiz, daaletsiz kayırıcılık oy avcılığı değil, bir sıra, bir düzen, bir plân ve program işi olduğunu da, kendini Türk milletini idare edebilecek karakter ve ehliyette bir kimse sayan Bay Addan Menderes'den çok daha iyi biliyorlardı.
*
İçime merak olmuştu. Bayındır'ın geniş kahvesini dolduran köylülere sordum:
— Halk Partisinin bütün sorumluluğuna katılmış nice ünlü siyaset adamları bile Halk Partisinden dönerken siz niye dönmediniz?
Mehmed Ağa, biraz tereddüt ettikten sonra sıkıla sıkıla şu cevabı verdi:
— Beyim, gücenmeyin ama, doğrusunu isterseniz, sizler de Halk Partisinden dönseniz artık şaşmayız ama, bizler dönmeyiz.
Gene sordum:
— Niçin?
Bu sefer, kahvedeki Bayındırlılar adına Seyit Ağa aldı sözü:
— Çünkü, dedi, biz memleket meselelerini köyümüz ölçüsünde değil, memleket ölçüsünde düşünürüz. Halk Partisinin köyümüze henüz hiç bir emeği geçmemişti ama, memlekete ne kadar emeği geçtiğini biz biliriz. Biz Halk Partisine, köyümüze şunu yaptı, bunu yapmadı diye değil, memlekete hizmet ederken tuttuğu yolu en doğru yol bildiğimiz için bağlıyız!
Sohbetimizin sonunda bir başka Bayındırlı, benim de size bir sorum var dedi. Önce programımızdan soracak sandık. Ama onlar programımızı bizden iyi biliyor, C.H.P. programının da, ilkelerinin de anlamını, bize, kendi bildiğimizde ndaha iyi anlatabiliyorlardı. Nitekim sorunun C.H.P. programı ile bir ilişiği yoktu.
— Sorum şu, dedi, çevre sakallı, olgun bakışlı bir köylü.. Demokratlar hemen her toplantılarına başlarken Atatürk için saygı duruşunda bulunurlar. Bu saygı duruşundan sonra da C.H.P. nin 27 yıllık iktidarını kötülemek için demediklerini bırakmazlar. Oysa bizim bildiğimiz, bu 27 yılın 15 inde C.H.P. nin başında Atatürk vardı. Bu nasıl iştir?
Ben de, beraber gittiğimiz partili arkadaşlar da bu soruya verecek bir cevap bulamadık.
Demokratlar içinde bu sorunun cevabını bilen varsa, lütfen Bayındır köyü kahvesine yazıp bildirsinler de, Bayındırlıkların merakı dinsin!
— Bu konuştuklarımızı yazarsam size bir zarâr gelir mi? diye sordum.
— Ne zarar gelecek, ayağımızdan çarığımızı mı alacaklar?.. deyip, Başbakan'ın birkaç ay önce, «artık müzelik oldu» dediği çarıklarını gösterdiler.
*
Dönerken ben de Bayındırın altı oklu çeşmesine inip avcumla gürülgürül akan suyundan iştim.
Bayındır çeşmesinin suyu gibi aziz olasınız Bayındırlılar!.. Bu memleketin şehirlisine okumuşuna, beyine efendisine örnek olasınız!
Bayındır'ın çeşmesi
Bülent Ecevit
Ankara dolaylarındaki köylerde Bayındır'ın çeşmesini duymayan kalmamış. Bu çeşmenin hikâyesi dillere destan
Siyasette cesaretten, mertlikten, doğru bildiğine bağlılıktan, yurdun çıkarını kendi çıkarına üstün tutarlıktan söz açanlar, bütün bu meziyetlerin anıtı diye Bayındır'ın çeşmesini anıyorlar.
Bayındır, Kayaş'la Hasanoğlan arasında, bir bozuk sapa yolun ucunda, yeşilce bir vadinin sırtına yaslanıp, sanki kem göz değmesin, kötülükler yolunu bulup ta giremesin diye gözden gizlenmiş bir köy. Sırta tırmanan daracık tozlu yollarında kağnı gıcırtıları, toprak evleri, toprağa karışmış zeki yüzlü çocuklarıyla, çoğu Anadolu köyleri gibi yoksul mu yoksul..
Bayındır'ın bayındırlığı bir çeşmeyle bir okuldan ibaret.. Okulu ikinci harbten önce, çeşmeyi harb içinde, kendi paraları, kendi elleriyle kurmuşlar.
Çeşme köyün daracık yeşil vadisinde kurulu. Çeşmenin iki yanında mermer taş üstüne kazılı birer altı ok! Halk Partisinin altı oku..
Çeşmenin suyu kış yaz gürül gürül akar, buraya yolu düşen şehirli Halk Partililer, en umutsuz günlerinde bile bu çeşmeden yüzlerini yıkayıp su içmekle yeniden umutlanır, canlarına can katılırmış.
Üzerindeki altı oklara bakıp ta çeşmeyi Halk Partisinin Bayındır'lılara armağanı sanmaın!... Çeşme, Bayındır'lıların Halk Partisine armağanıdır.
Ne yapmış Halk Partisi bu Bayındır köyüne ki köyün yoksul halkı kendi parası, kendi emeği ile güzelim çeşmeyi kurup ta Halk Partisine adamış?
Hiç!
Kendi köyleri için ne bekledikleri, umdukları olmuş Halk Partisinden?
Hiç!
Ama kimse Bayındır çeşmesinin iki yanından o altı oku söktürememiş. Kimse Bayındır'lının oyunu Halk Partisinden çelememiş. Demokratların bu uğurda ne baskı, ne tehditleri, ne tatlı söz, ne vaitleri fayda vermiş.
*
Yayladan gelen bol sular boşa akıp gider, köyün yarısı ise susuz kalırmış. Buna çare köye bir çeşme daha kurmakmış. Ama şimdi bir çeşme kurmak eskisi kadar kolay değil. Demokrat Parti idaresinin her köye bir çeşme yaptırma sözünü, pilli günlerde radyolarında işiten Bayındırlılar, hele biz de bir talihimizi deneyelim deyip varmışlar hükümete.
Hükümet, belki bu sefer gönüllerini çelerim diye 18.000 lira vermeğe razı olmuş. Ancak Demokratlar bir de şart koşmuşlar:
— Eski çeşmenizin üstündeki altı okları sökeceksiniz, yoksa paranızı vermez, çeşmenizi yaptırmayız, demişler.
Cevap vermiş Bayındırlılar:
— Biz inancımızı parayla satmayız! Biz sizden parti olarak değil, devlet olarak bir hizmet istedik. Ama siz devlet hizmetini böyle düşünüyorsanız, paranız da sizin olsun, biz bir çeşmeyle idare ederiz.
Ondan sonra bir daha devlet, bu seçim günlerine kadar Bayındır'ın semtine uğramamış, hiç bir ihtiyaciyle ilgilenmemiş. Bayındırlıların kendi elleriyle kurdukları okula onarım parası, kâğıt, kalem, mürekkep bile yollamamış. Köylülerle öğretmenler okulun bütün giderlerini kendi ceplerinden karşılayıp köyün 100 çocuğunu okutma yolunu gene de
Yeni seçimler yaklaşırken Katutmuşlar.
Yeni seçimler yaklaşırken, Ka! yaş yoluyla Bayındır arasına bir kırık yol makinası koyup,
— Eğer oyunuzu bize verirseniz bu yolunuzu yaparız! demiş Demokratlar.
Bu sefer de Bayındır'lıdan şu cevabı almışlar :
— Beyler, bugün arife yarın bayram, şimdiyedek neredeydiniz? Artık ne yaparsanız yapınız, bizim için kıymeti yok! Siz bu milletin işini göresiniz diye o yere seçildiniz. Şimdi bu işleri yaptırabilmek için bir de ardınızda koşmak, yalvarıp yakarmak mı gerekir? Sizin hizmet anlayışınız bu ise yolunuz da suyunuzda sizin olsun. Devlet dediğin bir işi, seçim için yapmaz, sırası gelmişse yapar.
Ben bunları öğrendiğim gün, gazetelerde Başbakan Menderes'in Sinop konuşmasını okumuştum. Daha önce Kars'ta olduğu gibi, Sinop'ta da Başbakan, illerinin işlerine 7 yıldır hükümetçe el sürülmeyişinden Sinop halkını sorumlu tutuyor, oylarını iki seçimdir bir muhalefet partisine vermekle bu ilgisizliği hak ettiklerini, üstelik milletvekillerinin gelip Başbakanlık kapısını aşındırmadıklarını, Mecliste kendisini teşvik edip desteklemediklerini, bu durumda elbette Sinop'a da Kars'a da hükümetçe ilgi gösterilemiyeceğini açık açık söylemekten sıkılmıyordu.
«Vekâlet vekâlet dolaşan, vilâyetlerin ihtiyaçlarını temin için âdeta geceli gündüzlü benimle beraber çalışan mebusların teşvik ve hattâ tabir câizse üzerine düşmeleri sayesinde elde ettikleri neticeler,» elbette, bunu yapmıyan muhalif milletvekillerince, kendi illeri İçin sağlanamaz, diyordu.
Gerçi o milletvekilleri muhalif olduklarına göre, iktidar partisi lideriyle geceli gündüzlü beraber çalışabilmelerine maddeten imkân yoktu. Gerekli gördükçe, tersine, iktidar liderini Mecliste denetlemek, tenkid etmekle ödevli idiler. Demokratik idarenin işlemesi, geniş ölçüde, onların bu ödevi yerine getirmelerine bağlıydı.
Fakat onlar bu ödevlerini yerine getirdikçe, ne Başbakan ne de memleket işlerinde partiler üstü kalması kanunî bir mecburiyet olan Cumhurbaşkanı kendilerini makamlarına kabul buyuruyorlardı.
Demek ki temsilcisi bulundukları illere hükümetçe ilgi gösterilmesi, muhalif milletvekillerinin, Başbakanlık kapısını aşındırmalarına, kendisini makamından sık sık ziyaret edip yalvarmalarına, üstüne düşmelerine bağlıydı. Fakat huzura kabul edilebilmek için birinci şartta Mecliste Başbakanı, Demokrat Parti iktidarını tenkid etmekten, denetlemekten kaçınmaktı.
İşte bu korkunç, bu geri, bu iptidaî zihniyete, en yerinde, en utandırıcı cevabı, Bay Menderes ve arkadaşlarının, «hürriyetten, demokrasiden anlamaz, yalnız boğazını düşünür» diye hor gördükleri Türk köylüsü, Bayındır'ın Mehmet Ağaları, Ahmet Ağaları, Seyit Ağaları veriyordu.
Onlar demokrasinin ne olduğunu da, devlet hizmetinin, hangi taraftan en çok üstüne düşünülür, en çok yalvarıp yakarma gelirse o tarafa yönelecek bir düzensiz, daaletsiz kayırıcılık oy avcılığı değil, bir sıra, bir düzen, bir plân ve program işi olduğunu da, kendini Türk milletini idare edebilecek karakter ve ehliyette bir kimse sayan Bay Addan Menderes'den çok daha iyi biliyorlardı.
*
İçime merak olmuştu. Bayındır'ın geniş kahvesini dolduran köylülere sordum:
— Halk Partisinin bütün sorumluluğuna katılmış nice ünlü siyaset adamları bile Halk Partisinden dönerken siz niye dönmediniz?
Mehmed Ağa, biraz tereddüt ettikten sonra sıkıla sıkıla şu cevabı verdi:
— Beyim, gücenmeyin ama, doğrusunu isterseniz, sizler de Halk Partisinden dönseniz artık şaşmayız ama, bizler dönmeyiz.
Gene sordum:
— Niçin?
Bu sefer, kahvedeki Bayındırlılar adına Seyit Ağa aldı sözü:
— Çünkü, dedi, biz memleket meselelerini köyümüz ölçüsünde değil, memleket ölçüsünde düşünürüz. Halk Partisinin köyümüze henüz hiç bir emeği geçmemişti ama, memlekete ne kadar emeği geçtiğini biz biliriz. Biz Halk Partisine, köyümüze şunu yaptı, bunu yapmadı diye değil, memlekete hizmet ederken tuttuğu yolu en doğru yol bildiğimiz için bağlıyız!
Sohbetimizin sonunda bir başka Bayındırlı, benim de size bir sorum var dedi. Önce programımızdan soracak sandık. Ama onlar programımızı bizden iyi biliyor, C.H.P. programının da, ilkelerinin de anlamını, bize, kendi bildiğimizde ndaha iyi anlatabiliyorlardı. Nitekim sorunun C.H.P. programı ile bir ilişiği yoktu.
— Sorum şu, dedi, çevre sakallı, olgun bakışlı bir köylü.. Demokratlar hemen her toplantılarına başlarken Atatürk için saygı duruşunda bulunurlar. Bu saygı duruşundan sonra da C.H.P. nin 27 yıllık iktidarını kötülemek için demediklerini bırakmazlar. Oysa bizim bildiğimiz, bu 27 yılın 15 inde C.H.P. nin başında Atatürk vardı. Bu nasıl iştir?
Ben de, beraber gittiğimiz partili arkadaşlar da bu soruya verecek bir cevap bulamadık.
Demokratlar içinde bu sorunun cevabını bilen varsa, lütfen Bayındır köyü kahvesine yazıp bildirsinler de, Bayındırlıkların merakı dinsin!
— Bu konuştuklarımızı yazarsam size bir zarâr gelir mi? diye sordum.
— Ne zarar gelecek, ayağımızdan çarığımızı mı alacaklar?.. deyip, Başbakan'ın birkaç ay önce, «artık müzelik oldu» dediği çarıklarını gösterdiler.
*
Dönerken ben de Bayındırın altı oklu çeşmesine inip avcumla gürülgürül akan suyundan iştim.
Bayındır çeşmesinin suyu gibi aziz olasınız Bayındırlılar!.. Bu memleketin şehirlisine okumuşuna, beyine efendisine örnek olasınız!
Koleksiyon
Alıntı
“Bayındır'ın Çeşmesi,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 30 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/904 ulaşıldı.