Seçimler ve Dünyadaki Durumumuz
Başlık:
Seçimler ve Dünyadaki Durumumuz
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1957-10-03
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
GÜNÜN IŞIĞINDA
Seçimler ve dünyadaki durumumuz
Bülent Ecevit
TÜRKİYE'de insan hakları büsbütün ezilse, serbest seçimler kaldırılsa, basına sansür konulsa da, Batının askerî savunma tertipleri içindeki yerimizi muhafaza edebiliriz. Büyük demokrasilerin, stratejik zaruretlere uyarak, üniformalı diktatörlerle de, Ortaçağ artığı kral ve şeyhlerle de ittifaka razı olduklarını ve olacaklarını bilmezlikten gelmek, safdillik olur.
Hattâ böyle diktatörlerin idare ettiği memleketler arasında, Batı topluluğunun tabiî birer üyesi sayılır hale gelmiş olanlar, başlarındaki rejim ne olursa olsun, az veya çok itibarlı bir mevki de tutabilirler.
Ama bizim için durum öyle değildir. Biz, Batı medeniyetinin demokratik ülkülerinden, insan hakları anlayışından uzaklaştıkça, bu topluluk içindeki yerimiz, ancak, kapının dışında tutulan, varlığına isteksizce katlanılan bir muhafızın durumu olur. Böyle bir durumun zilletine katlanmak da Türk Ulusunun onuru ile bağdaşamaz.
Bugün iktidarda bulunanlarsa, böyle bir onur kaygısına hiç düşmeksizin, biz kendi içimizde ne olursak olalım, kendi aramızda nasıl davranırsak davranalım, dünya böyle Sovyetlerle Batılılar arasında bölünmüş kaldıkça, Batılılar bizden vazgeçemezler, bizi yalnız bırakamazlar düşüncesiyle avunmakta hiç bir sakınca görmemektedirler.
Batı dünyası içinde öyle bir yarı sığıntı, yarı muhafız gözüyle görülmenin acılığını, bu sefer yurt dışına çıktığımda tâ derinden duydum.
Türkiye'nin Batı dünyası karşısındaki durumu, Suudî Arabistan gibi bir memleketinkiyle bir değildir ve olamaz. Türkiye, gerek dünya görüşü, gerek tarihî gelişme şartları, gerek coğrafî durumu bakımından, hem bir Batılı devlettir, hem de Doğu ile Batı arasında en güvenilir bağlantıyı sağlamaktadır.
Bizim Batı topluluğu içinde, varlığına isteksizce katlanılan bir muhafız-üye gibi görülmemizse, gerek bir Batılı devlet olarak, gerek Doğu ile Batı arasında bir bağlantı olarak durumumuzu temelinden sarsar.
Nitekim Türkiye'deki son gelişmeler Batı dünyasında duyulup yayıldıkça bu tehlike artmaktadır.
Daha 3-4 yıl önce, meselâ Amerika'da, Türkiye, yalnız Batı topluluğunun tabiî üyesi olarak değil, aynı zamanda, bu topluluk içinde Amerika'nın en çok güvenebileceği, en çok umut bağlıyabileceği, bir gerçek dost olarak görülüyordu.
Ziyaretleriyle Amerika'yı «feth» ettikleri ilân olunan bazı devlet adamlarımızın o sıralarda Amerika'da karşılaştıkları hava, hiç şüphesiz, şahıslarına veya bağlı bulundukları partinin idaresine özel bir ilgi ve sempatinin değil, doğrudan doğruya Türkiye'ye, Türk Ulusuna beslenen güven ve umudun ve, daha da önemlisi, mânevi yakınlığın bir belirtisiydi.
Fakat bugün Amerika'ya gidip genişçe temaslarda bulunacak hiç bir yurttaşımızın gözünden kaçamaz ki, milletlerine beslenen o güven ve umut hazinesine dayanarak Amerika'yı «feth» ettiklerini sanan siyaset adamlarımızın Türkiye'de, iktidar mevkiindeki tutumları, 7 yıl içinde, bizim için büyük değer taşıyan o güven hazinesini harcayıp tüketmiş, o dostluk ve yakınlık havasını yok etmiştir.
Gerçi D.P iktidarının başındakiler bu konuda sadece maddî ölçüler kullanıp, Türkiye'ye Amerikan yardımının ve Amerika ile aramızdaki çeşitli siyasî ve askerî bağların -özlenen ölçüde olmasa bile- hâlâ devam ettiğini öne sürerek, Amerikalıların, veya herhangi bir başka dost Batı ulusunun, hakkımızdaki düşünce ve duygularına önem vermeyi gereksiz sayabilirler.
Fakat meseleye yalnız bu yönden bakmak, Orta Asya'dan çıkışımızdanberi bizim için âdetâ bir ulusal siyaset müş'iri yerine geçmiş bir gayeyi unutmak, gözden yitirmek demektir. Bu gaye, Batı topluluğu içinde, kaynağı Orta Asya'da bulunan Batıya yönelmiş bütün göç hareketlerinin tabiî sonucu olan mevkiî almamızdır.
Osmanlı tarihi boyunca, bu gayeye yöneldikçe kuvvetli olunmuş, bu gayeden ayrıldıkça zayıf düşülmüştür. Bu gayeyi büsbütün unutup, Batı ile münasebetlerimizi sadece maddî menfaat ve stratejik zorunluluk hesaplarına dayandırmakla yetindiğimiz devrelerde ise, Türkiye ancak büyük devletler arasındaki rekabetlerde, denge oyunlarında, kolayca harcanabilecek bir âlet, bir oyuncak durumuna düşmüş, hiç değilse bu duruma düşme tehlikesiyle karşılaşmıştır.
Şimdi aynı tehlikeyle bir kere daha karşılaşır gibi görünmemiz, yalnız 7 yıldır izlenen hesapsız ve prensipsiz bir dış siyasetin değil, aynı zamanda, hattâ belki daha geniş ölçüde, kendi rejim meselelerimizdeki, sosyal ve kültürel dâvalarımızdaki resmî davranışın bir sonucudur.
Türkiye bugün, bir çok alanlarda, Batıya yönelmiş bir toplum hüviyetini yitirmiştir, daha doğrusu, baştaki idarenin tutumu, davranışı yüzünden, Batılılara, bu hüviyeti yitirmiş gibi görünmektedir.
Önümüzdeki seçimler, iş işten geçmeden önce, dünya üzerindeki mevkiimizi bu tehlikeli gidişten kurtarabilmemiz için belki de son şanstır.
Batı dünyasının gözünde bu seçimler, Türk Ulusunun, Batı toplumu içindeki yerini tayin edecektir.
O bakımdan, Demokrat Partinin iktidardan düşürülmesi, bizim için sadece bir iç mesele olmaktan çıkmakta, milletlerarası durumumuz bakımından da büyük önem kazanmaktadır.
Seçimler ve dünyadaki durumumuz
Bülent Ecevit
TÜRKİYE'de insan hakları büsbütün ezilse, serbest seçimler kaldırılsa, basına sansür konulsa da, Batının askerî savunma tertipleri içindeki yerimizi muhafaza edebiliriz. Büyük demokrasilerin, stratejik zaruretlere uyarak, üniformalı diktatörlerle de, Ortaçağ artığı kral ve şeyhlerle de ittifaka razı olduklarını ve olacaklarını bilmezlikten gelmek, safdillik olur.
Hattâ böyle diktatörlerin idare ettiği memleketler arasında, Batı topluluğunun tabiî birer üyesi sayılır hale gelmiş olanlar, başlarındaki rejim ne olursa olsun, az veya çok itibarlı bir mevki de tutabilirler.
Ama bizim için durum öyle değildir. Biz, Batı medeniyetinin demokratik ülkülerinden, insan hakları anlayışından uzaklaştıkça, bu topluluk içindeki yerimiz, ancak, kapının dışında tutulan, varlığına isteksizce katlanılan bir muhafızın durumu olur. Böyle bir durumun zilletine katlanmak da Türk Ulusunun onuru ile bağdaşamaz.
Bugün iktidarda bulunanlarsa, böyle bir onur kaygısına hiç düşmeksizin, biz kendi içimizde ne olursak olalım, kendi aramızda nasıl davranırsak davranalım, dünya böyle Sovyetlerle Batılılar arasında bölünmüş kaldıkça, Batılılar bizden vazgeçemezler, bizi yalnız bırakamazlar düşüncesiyle avunmakta hiç bir sakınca görmemektedirler.
Batı dünyası içinde öyle bir yarı sığıntı, yarı muhafız gözüyle görülmenin acılığını, bu sefer yurt dışına çıktığımda tâ derinden duydum.
Türkiye'nin Batı dünyası karşısındaki durumu, Suudî Arabistan gibi bir memleketinkiyle bir değildir ve olamaz. Türkiye, gerek dünya görüşü, gerek tarihî gelişme şartları, gerek coğrafî durumu bakımından, hem bir Batılı devlettir, hem de Doğu ile Batı arasında en güvenilir bağlantıyı sağlamaktadır.
Bizim Batı topluluğu içinde, varlığına isteksizce katlanılan bir muhafız-üye gibi görülmemizse, gerek bir Batılı devlet olarak, gerek Doğu ile Batı arasında bir bağlantı olarak durumumuzu temelinden sarsar.
Nitekim Türkiye'deki son gelişmeler Batı dünyasında duyulup yayıldıkça bu tehlike artmaktadır.
Daha 3-4 yıl önce, meselâ Amerika'da, Türkiye, yalnız Batı topluluğunun tabiî üyesi olarak değil, aynı zamanda, bu topluluk içinde Amerika'nın en çok güvenebileceği, en çok umut bağlıyabileceği, bir gerçek dost olarak görülüyordu.
Ziyaretleriyle Amerika'yı «feth» ettikleri ilân olunan bazı devlet adamlarımızın o sıralarda Amerika'da karşılaştıkları hava, hiç şüphesiz, şahıslarına veya bağlı bulundukları partinin idaresine özel bir ilgi ve sempatinin değil, doğrudan doğruya Türkiye'ye, Türk Ulusuna beslenen güven ve umudun ve, daha da önemlisi, mânevi yakınlığın bir belirtisiydi.
Fakat bugün Amerika'ya gidip genişçe temaslarda bulunacak hiç bir yurttaşımızın gözünden kaçamaz ki, milletlerine beslenen o güven ve umut hazinesine dayanarak Amerika'yı «feth» ettiklerini sanan siyaset adamlarımızın Türkiye'de, iktidar mevkiindeki tutumları, 7 yıl içinde, bizim için büyük değer taşıyan o güven hazinesini harcayıp tüketmiş, o dostluk ve yakınlık havasını yok etmiştir.
Gerçi D.P iktidarının başındakiler bu konuda sadece maddî ölçüler kullanıp, Türkiye'ye Amerikan yardımının ve Amerika ile aramızdaki çeşitli siyasî ve askerî bağların -özlenen ölçüde olmasa bile- hâlâ devam ettiğini öne sürerek, Amerikalıların, veya herhangi bir başka dost Batı ulusunun, hakkımızdaki düşünce ve duygularına önem vermeyi gereksiz sayabilirler.
Fakat meseleye yalnız bu yönden bakmak, Orta Asya'dan çıkışımızdanberi bizim için âdetâ bir ulusal siyaset müş'iri yerine geçmiş bir gayeyi unutmak, gözden yitirmek demektir. Bu gaye, Batı topluluğu içinde, kaynağı Orta Asya'da bulunan Batıya yönelmiş bütün göç hareketlerinin tabiî sonucu olan mevkiî almamızdır.
Osmanlı tarihi boyunca, bu gayeye yöneldikçe kuvvetli olunmuş, bu gayeden ayrıldıkça zayıf düşülmüştür. Bu gayeyi büsbütün unutup, Batı ile münasebetlerimizi sadece maddî menfaat ve stratejik zorunluluk hesaplarına dayandırmakla yetindiğimiz devrelerde ise, Türkiye ancak büyük devletler arasındaki rekabetlerde, denge oyunlarında, kolayca harcanabilecek bir âlet, bir oyuncak durumuna düşmüş, hiç değilse bu duruma düşme tehlikesiyle karşılaşmıştır.
Şimdi aynı tehlikeyle bir kere daha karşılaşır gibi görünmemiz, yalnız 7 yıldır izlenen hesapsız ve prensipsiz bir dış siyasetin değil, aynı zamanda, hattâ belki daha geniş ölçüde, kendi rejim meselelerimizdeki, sosyal ve kültürel dâvalarımızdaki resmî davranışın bir sonucudur.
Türkiye bugün, bir çok alanlarda, Batıya yönelmiş bir toplum hüviyetini yitirmiştir, daha doğrusu, baştaki idarenin tutumu, davranışı yüzünden, Batılılara, bu hüviyeti yitirmiş gibi görünmektedir.
Önümüzdeki seçimler, iş işten geçmeden önce, dünya üzerindeki mevkiimizi bu tehlikeli gidişten kurtarabilmemiz için belki de son şanstır.
Batı dünyasının gözünde bu seçimler, Türk Ulusunun, Batı toplumu içindeki yerini tayin edecektir.
O bakımdan, Demokrat Partinin iktidardan düşürülmesi, bizim için sadece bir iç mesele olmaktan çıkmakta, milletlerarası durumumuz bakımından da büyük önem kazanmaktadır.
Koleksiyon
Alıntı
“Seçimler ve Dünyadaki Durumumuz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/894 ulaşıldı.