Suriye'nin "Tehdidi" ve Seçimler
Başlık:
Suriye'nin "Tehdidi" ve Seçimler
Kaynak:
Ulus, "Günün Işığında" s. 3
Tarih:
1957-09-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
Günün ışığında:
Suriye'nin "tehdidi,, ve seçimler
DAHA bundan 40 yıl önceye kadar bizim bir ilimiz durumunda olan, nüfusu 4 milyonu bulmayan, küçücük bir İsrail'e karşı bile ordusunun gücü yetmeyen Suriye, Başbakanımızın «endişe ile müşahade» ettiğine göre şimdi, 25 milyon nüfuslu, NATO ve Bağdat Paktı üyesi, Ortadoğu'nun en güçlü devleti Türkiye için tehlike teşkil edici bir duruma gelmiştir!
Başbakanın bu konudaki demecinden iki gün önce iktidar sözcüsü Zafer gazetesinde çıkan bir başyazıda, C.H.P. Genel Başkanı İnönü'ye «şuursuz ve tatsız bir muhalefet hareketinin şu sıralarda dahi mahzursuz olduğunu Türk milletine telkin etmek» istediği için çatılırken, «Ortadoğu'da durumun fevkalâde nazik» olduğu belirtiliyordu.
Zafer'in bu başyazısı Başbakanın dün yayınlanan demecine bağlanacak olursa, iktidar partisinin içinde bulunduğumuz seçim kampanyası sırasında, çevremizdeki dış gelişmeleri olduğundan daha vahim göstererek, muhalefet üzerinde yeni bir mânevi baskı imkânı aradığını, hiç değilse böyle bir imkânı, iktidardan düşmemek için başvurulabilecek son çare olarak el altında hazır bulundurmakta fayda gördüğünü, ister istemez akla getirir.
4 milyondan az nüfuslu Suriye'nin Türkiye için şu sırada gerçekten ciddî bir tehlike teşkil edip edemiyeceği, tartışılmağa değer bir konudur. Ancak bu sorunun doğru cevabı ne olursa olsun belli ki iktidar partisi, tehlikenin büyüklüğünü belirtmekte, şu veya bu sebeple, fayda görmektedir. Yarın öbür gün, böyle bir tehlike bahane edilerek, hiç değilse yurdun bazı bölgelerinde muhalefetin meşru faaliyet imkânlarının büsbütün daraltılması ihtimaline karşı hazırlıklı bulunmak gerekir.
Suriye'deki son gelişmeler, Türkiye'de seçimlerin 8 ay önceye alınarak 27 Ekimde yapılmasına karar verilmesinden daha önce belirlileşmişti. Onun için, iktidar partisi, Ortadoğu'da durumun ne derece «nazik» olduğunu bile bile seçimleri şu sırada yaptırma kararına varmış demektir. Buna göre, iktidar partisinin, ya dış tehlikeyi aslında, normal bir seçim mücadelesini şimdi Zafer'de ileri sürüldüğü gibi «mahzurlu» kılacak kadar büyük görmediğine ya da normal bir seçim mücadelesini yurttaşlara mahzurlu gösterebilmek için, seçimleri böyle, büyük bir dış tehlikeyle çevrili bulunduğumuz bir sıraya raslatmağı bilhassa hesapladığına hükmetmek gerekir.
Gerçi, Başbakan, Anadolu Ajansına verdiği demeçte, Suriyedeki durumun, Türkiye'de normal bir seçim mücadelesini mahzurlu kıldığını öne sürmüş değildir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, iktidar sözcüsü gazetenin bu konuda, daha önceki yayını, ister istemez, Başbakanın demeci altında da bazı iç politika hesapları bulunabileceği ihtimalini akla getirmektedir.
Bugün Türkiye'nin güvenliğini ciddî olarak tehdid ettiği öne sürülen devlet, küçücük bir Suriye devletidir. Cumuhuriyet Halk Partisinin iktidarda bulunduğu ve son demokrasi hareketine giriştiği şırada ise henüz NATO üyeliği bile gerçekleşmemiş olan Türkiye, dünyanın en güçlü iki devletinden biri olan Sovyetler Birliğinin açık tehditlerine, hattâ toprak taleplerine maruz bulunuyordu. Ona rağmen Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri, Türk halkının millî güvenlik meseleri üzerindeki birliğine, dayanışmasına beslediği inaçla, dış tehlikeyi, normal demokratik iç siyaset mücadelelerini mahzurlu kılan bir unsur olarak göstermeğe ihtiyaç duymamışlardı.
Vaktiyle açık ve direkt bir Sovyet tehdidi karşısında bile duyulmayan böyle bir ihtiyacı, şimdiki hükümet, nüfusu nüfusumuzun altı da birini bulmayan bir devletin «tehdidi» karşısında duyacak olursa, bu ancak, dış ve savunma siyasetimizi yöneten siyaset adamlarının zaafına işaret sayılabilir. Bir müddet önce yayınlanan «Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz» başlıklı yazı serimizde de belirttiğimiz gibi, Türkiye'nin bugün muhalefette bulunan kurtarıcıları memleketimizin dört yandan işgal atlında ve bir ölüm — dirim savaşı içinde bulunduğu sırada, Türk halkını demokratik siyasal mücadele imkânlarından yoksun bırakmak şöyle dursun, tersine, o şartları, bir eşini belki ancak 1948 - 50 yıllarında görebildiğimiz derecede ileri bir demokrasi denemesine bilhassa elverişli saymışlardı. Hâdiseler de, Türkiye'nin kurtarıcılaını, Türk halkının yurtseverliğine besledikleri bu sonsuz güvende haklı çıkarmış, Türk halkının, iç siyasette demokratik siyasal mücadeleyi, dış tehlikeler karşısında uyanık ve birlikle bağdaştırabilecek olgunlukta olduğunu göstermişti.
Onun için eğer şu seçim kampanyası sırasında iktidar partisi, Zafer gazetesinde şimdiden kapısı yapıldığı gibi, küçücük bir Suriye'nin Türkiye'ye karşı taş çatlasa Kurtuluş Savaşı sırasında veya İkinci Dünya Harbi sonrasında karşılaştığımız tehlikelerle kıyas edilemiyecek «tehdidi» ni, muhalefetin meşru seçim mücadelesi imkânlarına büsbütün set çekmek için bir vesile olarak kullanmağa teşebbüs edecek olursa bunun tamamiyle iyiniyete ve yalnızca yurtseverliğe yorumlamıyacağını şimdiden belirtmekte fayda vardır.
Bununla beraber, Suriye bir âlet gibi kullanılarak Türkiye'nin gerçekten kaygı verici bir dış tehlikeyle karşılaşması ihtimalini de akılda bulundurmak ve ona töre tedbirli olmak, şüphe yok ki, hepimizin ödevidir. Böyle bir ihtimal gerçekleşirse baş vurulabilecek çarelere düşüncelerimizi bundan sonraki yazımızda belirtmeğe çalışacağız.
Bülent ECEVİT
Suriye'nin "tehdidi,, ve seçimler
DAHA bundan 40 yıl önceye kadar bizim bir ilimiz durumunda olan, nüfusu 4 milyonu bulmayan, küçücük bir İsrail'e karşı bile ordusunun gücü yetmeyen Suriye, Başbakanımızın «endişe ile müşahade» ettiğine göre şimdi, 25 milyon nüfuslu, NATO ve Bağdat Paktı üyesi, Ortadoğu'nun en güçlü devleti Türkiye için tehlike teşkil edici bir duruma gelmiştir!
Başbakanın bu konudaki demecinden iki gün önce iktidar sözcüsü Zafer gazetesinde çıkan bir başyazıda, C.H.P. Genel Başkanı İnönü'ye «şuursuz ve tatsız bir muhalefet hareketinin şu sıralarda dahi mahzursuz olduğunu Türk milletine telkin etmek» istediği için çatılırken, «Ortadoğu'da durumun fevkalâde nazik» olduğu belirtiliyordu.
Zafer'in bu başyazısı Başbakanın dün yayınlanan demecine bağlanacak olursa, iktidar partisinin içinde bulunduğumuz seçim kampanyası sırasında, çevremizdeki dış gelişmeleri olduğundan daha vahim göstererek, muhalefet üzerinde yeni bir mânevi baskı imkânı aradığını, hiç değilse böyle bir imkânı, iktidardan düşmemek için başvurulabilecek son çare olarak el altında hazır bulundurmakta fayda gördüğünü, ister istemez akla getirir.
4 milyondan az nüfuslu Suriye'nin Türkiye için şu sırada gerçekten ciddî bir tehlike teşkil edip edemiyeceği, tartışılmağa değer bir konudur. Ancak bu sorunun doğru cevabı ne olursa olsun belli ki iktidar partisi, tehlikenin büyüklüğünü belirtmekte, şu veya bu sebeple, fayda görmektedir. Yarın öbür gün, böyle bir tehlike bahane edilerek, hiç değilse yurdun bazı bölgelerinde muhalefetin meşru faaliyet imkânlarının büsbütün daraltılması ihtimaline karşı hazırlıklı bulunmak gerekir.
Suriye'deki son gelişmeler, Türkiye'de seçimlerin 8 ay önceye alınarak 27 Ekimde yapılmasına karar verilmesinden daha önce belirlileşmişti. Onun için, iktidar partisi, Ortadoğu'da durumun ne derece «nazik» olduğunu bile bile seçimleri şu sırada yaptırma kararına varmış demektir. Buna göre, iktidar partisinin, ya dış tehlikeyi aslında, normal bir seçim mücadelesini şimdi Zafer'de ileri sürüldüğü gibi «mahzurlu» kılacak kadar büyük görmediğine ya da normal bir seçim mücadelesini yurttaşlara mahzurlu gösterebilmek için, seçimleri böyle, büyük bir dış tehlikeyle çevrili bulunduğumuz bir sıraya raslatmağı bilhassa hesapladığına hükmetmek gerekir.
Gerçi, Başbakan, Anadolu Ajansına verdiği demeçte, Suriyedeki durumun, Türkiye'de normal bir seçim mücadelesini mahzurlu kıldığını öne sürmüş değildir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, iktidar sözcüsü gazetenin bu konuda, daha önceki yayını, ister istemez, Başbakanın demeci altında da bazı iç politika hesapları bulunabileceği ihtimalini akla getirmektedir.
Bugün Türkiye'nin güvenliğini ciddî olarak tehdid ettiği öne sürülen devlet, küçücük bir Suriye devletidir. Cumuhuriyet Halk Partisinin iktidarda bulunduğu ve son demokrasi hareketine giriştiği şırada ise henüz NATO üyeliği bile gerçekleşmemiş olan Türkiye, dünyanın en güçlü iki devletinden biri olan Sovyetler Birliğinin açık tehditlerine, hattâ toprak taleplerine maruz bulunuyordu. Ona rağmen Cumhuriyet Halk Partisi hükümetleri, Türk halkının millî güvenlik meseleri üzerindeki birliğine, dayanışmasına beslediği inaçla, dış tehlikeyi, normal demokratik iç siyaset mücadelelerini mahzurlu kılan bir unsur olarak göstermeğe ihtiyaç duymamışlardı.
Vaktiyle açık ve direkt bir Sovyet tehdidi karşısında bile duyulmayan böyle bir ihtiyacı, şimdiki hükümet, nüfusu nüfusumuzun altı da birini bulmayan bir devletin «tehdidi» karşısında duyacak olursa, bu ancak, dış ve savunma siyasetimizi yöneten siyaset adamlarının zaafına işaret sayılabilir. Bir müddet önce yayınlanan «Siyasal Gelişmemizdeki Çıkmaz» başlıklı yazı serimizde de belirttiğimiz gibi, Türkiye'nin bugün muhalefette bulunan kurtarıcıları memleketimizin dört yandan işgal atlında ve bir ölüm — dirim savaşı içinde bulunduğu sırada, Türk halkını demokratik siyasal mücadele imkânlarından yoksun bırakmak şöyle dursun, tersine, o şartları, bir eşini belki ancak 1948 - 50 yıllarında görebildiğimiz derecede ileri bir demokrasi denemesine bilhassa elverişli saymışlardı. Hâdiseler de, Türkiye'nin kurtarıcılaını, Türk halkının yurtseverliğine besledikleri bu sonsuz güvende haklı çıkarmış, Türk halkının, iç siyasette demokratik siyasal mücadeleyi, dış tehlikeler karşısında uyanık ve birlikle bağdaştırabilecek olgunlukta olduğunu göstermişti.
Onun için eğer şu seçim kampanyası sırasında iktidar partisi, Zafer gazetesinde şimdiden kapısı yapıldığı gibi, küçücük bir Suriye'nin Türkiye'ye karşı taş çatlasa Kurtuluş Savaşı sırasında veya İkinci Dünya Harbi sonrasında karşılaştığımız tehlikelerle kıyas edilemiyecek «tehdidi» ni, muhalefetin meşru seçim mücadelesi imkânlarına büsbütün set çekmek için bir vesile olarak kullanmağa teşebbüs edecek olursa bunun tamamiyle iyiniyete ve yalnızca yurtseverliğe yorumlamıyacağını şimdiden belirtmekte fayda vardır.
Bununla beraber, Suriye bir âlet gibi kullanılarak Türkiye'nin gerçekten kaygı verici bir dış tehlikeyle karşılaşması ihtimalini de akılda bulundurmak ve ona töre tedbirli olmak, şüphe yok ki, hepimizin ödevidir. Böyle bir ihtimal gerçekleşirse baş vurulabilecek çarelere düşüncelerimizi bundan sonraki yazımızda belirtmeğe çalışacağız.
Bülent ECEVİT
Koleksiyon
Alıntı
“Suriye'nin "Tehdidi" ve Seçimler,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 22 Kasım 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/889 ulaşıldı.