"Türkler'in Doğuştan Vakarı ve Hürlüğü"
Başlık:
"Türkler'in Doğuştan Vakarı ve Hürlüğü"
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-09-02
Lokasyon:
Rahşan Ecevit Arşivi
Metin:
UZAKTAN
"Türklerin doğuştan vakarı ve HÜRLÜGU,,
TÜRKİYE'de demokrasi ve hürriyet yoksa, muhalifler bu söylediklerini nasıl söyler, bu yazdıklarını nasıl yazarlarmış?..
Fakat hangi muhalif pilitikacı veya gazeteci, iktidar liderlerini «hile ve düzenbazlık» la, «fesatçılık» la, «kundakçılık», «oyunbazlık» va «sahtekârlık» la, «şirretlik le suçlandırmaktadır veya suçlandırabilir?
Demokratik hürriyet, bütün siyasal haklarda eşitlik üstüne kuruludur. İktidar sözcüsü gazetenin bazısı milletvekili olan ve büyük bir seçmen kütlesini temsil eden siyasal liderlere karşı birkaç, gün içinde ard arda sıralayıverdiği bu sıfatlardan birini, herhangi bir gazeteci veya politikacı şöyle dursun, Mecliste söyliyeceği hiç bir sözden sorumlu olmadığı Anayasa'da açıkça belirtilmiş bir milletvekili bile Meclis kürsüsünde, iktidar partisi sıralarına doğru, bir defa ağzından kaçıracak olsa, derhal «dokunulmazlığı» kaldırılır, tevkif edilip hapse yollanır. Kazara tahliyesini isteyecek olan dürüst bir savcı yerinden atılır, bu tahliye isteğini haklı bulan «bağımsız» yargıçlar Adalet Bakanınca gazete sütûnlarında, radyolarında azarlanır, bu kararın alındığı «hür» mahkemeye hemen müfettişler yollanır.
Fakat çok daha ağır sözler, dokunulmazlığı bile olmayan bir iktidar gazetesinde, büyük bir seçmen kitlesini temsil eden milletvekillerine ve parti liderlerine karşı, bile bile, israrla, günlerce üstüste manşetlerde sıralanıp tekrarlandığı halde, adalet cihazı harekete geçemez.
Hapishanelerde çile doldurmakta, aylarını, yıllarını öldürmekte olan nice değerli meslekdaşımız vardır ki Zafer gazetesinde muhalefete, muhalefet liderlerine karşı hergün kullanılan böyle sözlerden en hafifini bile kullanmış değillerdir, kullanmak isteselerdi bile, buna görgüleri, kültürleri elvermezdi. Ama iktidar gazetesinde bu sözleri yazanlar ve yazdıranlar hâlâ serbest dolaşabilmekte, Türk ulusunu sözüm ona idare edebilmekte ve Türkiye'de hürriyet olmadığını söyliyenlere hayret etmektedirler.
Demokratik hürriyet, baştakilerin lûtfedip müsamaha gösterecekleri ölçüde değil, en az baştakiler kadar hür olmaktır.
Demokratik hürriyet, Anayasa ile tanınmış, hem de «tabii haklar» arasında sayılmış haklardan, aranıp taranmayı, polis coplarıyla dövülmeyi, tevkif edilmeyi, yıllarca hapiste yatmayı, onbinler, yüzbinlerce lira ceza ödemeyi göze alarak faydalanma hürriyeti değildir. Demokraside Anayasa ile tanınmış hakları kullanma hürriyeti, bedelsiz bir hürriyettir.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, bir Adalet Bakanı hoşuna gitmeyen kararlar vermiş bir yargıca hücum etmeğe yetkili değildir, fakat herhangi bir vatandaş, herhangi bir Adalet Bakanına dilediği gibi hücum edebilir.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, iktidardaki politikacılar, kanunî haklarını kullanan yurttaşları «düzenbazlık» la, «sahtekârlık» la suçlandırmağa yetkili değildirler, fakat yurttaşlar iktıdar politikacılarına karşı, Meclisteki temsilcileri vasıtasiyle, dilediklerini söyliyebilir, gazeteciler, yakışıksız sıfatlar kullanmadan da olsa, gerçek sahtekârın sahtekârlığını, gerçek düzenbazın düzenbazlığını, işgal ettiği mevkie bakmaksızın, delilleriyle açıklıyabilirler.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, Anayasa'nın ve kanunların izin verdiği toplantıları yapmak, birlikleri kurmak değil, böyle toplantı veya birlikleri «hile» cilikle, «kundakçılık» la, «hiyanet» le suçlandırmak suçtur.
Fakat bütün bunlara rağmen iktidar sözcüsü gazete aslında haklıdır: Türkiye'de hâlâ bir bakıma demokrasi de, hürriyet de vardır!.. Ama bundan ne iktidar liderlerine, ne Demokrat Parti ye, ne de iktidar sözcüsü gazetelere en küçük bir şeref ve öğünme payı düşer! Çünkü Türkiye'de demokrasi ve hürriyet hâlâ yaşıyabiliyorsa, onlar sayesinde değil, onlara rağmen yaşıyabilmektedir. Türkiye'de demokrasi hâlâ var sayılabilirse, bu, mutlâkiyetçi bir zümreye karşı demokrasiyi savunmayı ve bunun en ağır bedellerini bile ödemeyi göze alanların günden güne çoğalmasındandır. Türkiye'de hürriyet hâlâ var sayılabilirse, bu Türklerin hür doğmuş olmasından, köle gibi yaşamayı kabul etmiyecek yaradılışta olmasındandır.
Osmanlı idare sistemi hakkında belki en güvenilir kitabı yazmış bir Amerikalı tarihçi, Padişahların saraydaki yakınlarını Türkler arasından seçmekten kaçınma sebeplerini anlatırken, «Müslüman Osmanlı Türklerinin doğuştan vakarı ve hürlüğü, onların saray adamlarında aranan uysallığı göstermelerine engeldi.» (*)
der..
Fakat Osmanlı İmparatorluğunun halkı Türklerden ibaret olmadığı için, padişahlar gene de kendilerine devrişme kullar, köleler bulmakta zorluk çekmezlerdi. Bugünse Türkiye halkı T ü r k l e r d e n, veya artık h e p s i türklüğü benimsemiş insanlardan ibarettir ve Türkiye'de hürriyeti hâlâ yaşatan, Türklerin «doğuştan vakarı ve hürlüğü» dür ve artık hiç bir iktidar liderinin elinde, kendisine «saray adamlarında aranan uysallığı» gösterecek devrişme kul ve kölelerden mürekkep bir idare cihazı kurma imkânı bulunmamanıdır.
Nitekim, Osmanlı tarihinin bu yönünü bilenler, Başbakan Addan Menderes'in, birkaç ay önce Türkiye Cumhuriyet Meclisi kürsüsünde, yabancı elçilerden bile aldığı rüşvetlerle, çevirdiği entrikalarla, işlediği günahlarla adını tarihe geçirmiş bir Sadrazam Rüstem Paşayı o kadar hararetle öğüp savunmasının, öylesine derin bir özlemle anmasının ruhî sebeplerini anlamakta hiç de zorluk çekmeseler gerektir.
Cambdirge, MASS.
Bülent ECEVİT
(*) — Albert Hower Lybyer «The Goverment of the Ottoman Empire in the time of Suleiman the Magnificent», Cambridge, Harvard Üniversity Prens, 1913, sayfa 122.
"Türklerin doğuştan vakarı ve HÜRLÜGU,,
TÜRKİYE'de demokrasi ve hürriyet yoksa, muhalifler bu söylediklerini nasıl söyler, bu yazdıklarını nasıl yazarlarmış?..
Fakat hangi muhalif pilitikacı veya gazeteci, iktidar liderlerini «hile ve düzenbazlık» la, «fesatçılık» la, «kundakçılık», «oyunbazlık» va «sahtekârlık» la, «şirretlik le suçlandırmaktadır veya suçlandırabilir?
Demokratik hürriyet, bütün siyasal haklarda eşitlik üstüne kuruludur. İktidar sözcüsü gazetenin bazısı milletvekili olan ve büyük bir seçmen kütlesini temsil eden siyasal liderlere karşı birkaç, gün içinde ard arda sıralayıverdiği bu sıfatlardan birini, herhangi bir gazeteci veya politikacı şöyle dursun, Mecliste söyliyeceği hiç bir sözden sorumlu olmadığı Anayasa'da açıkça belirtilmiş bir milletvekili bile Meclis kürsüsünde, iktidar partisi sıralarına doğru, bir defa ağzından kaçıracak olsa, derhal «dokunulmazlığı» kaldırılır, tevkif edilip hapse yollanır. Kazara tahliyesini isteyecek olan dürüst bir savcı yerinden atılır, bu tahliye isteğini haklı bulan «bağımsız» yargıçlar Adalet Bakanınca gazete sütûnlarında, radyolarında azarlanır, bu kararın alındığı «hür» mahkemeye hemen müfettişler yollanır.
Fakat çok daha ağır sözler, dokunulmazlığı bile olmayan bir iktidar gazetesinde, büyük bir seçmen kitlesini temsil eden milletvekillerine ve parti liderlerine karşı, bile bile, israrla, günlerce üstüste manşetlerde sıralanıp tekrarlandığı halde, adalet cihazı harekete geçemez.
Hapishanelerde çile doldurmakta, aylarını, yıllarını öldürmekte olan nice değerli meslekdaşımız vardır ki Zafer gazetesinde muhalefete, muhalefet liderlerine karşı hergün kullanılan böyle sözlerden en hafifini bile kullanmış değillerdir, kullanmak isteselerdi bile, buna görgüleri, kültürleri elvermezdi. Ama iktidar gazetesinde bu sözleri yazanlar ve yazdıranlar hâlâ serbest dolaşabilmekte, Türk ulusunu sözüm ona idare edebilmekte ve Türkiye'de hürriyet olmadığını söyliyenlere hayret etmektedirler.
Demokratik hürriyet, baştakilerin lûtfedip müsamaha gösterecekleri ölçüde değil, en az baştakiler kadar hür olmaktır.
Demokratik hürriyet, Anayasa ile tanınmış, hem de «tabii haklar» arasında sayılmış haklardan, aranıp taranmayı, polis coplarıyla dövülmeyi, tevkif edilmeyi, yıllarca hapiste yatmayı, onbinler, yüzbinlerce lira ceza ödemeyi göze alarak faydalanma hürriyeti değildir. Demokraside Anayasa ile tanınmış hakları kullanma hürriyeti, bedelsiz bir hürriyettir.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, bir Adalet Bakanı hoşuna gitmeyen kararlar vermiş bir yargıca hücum etmeğe yetkili değildir, fakat herhangi bir vatandaş, herhangi bir Adalet Bakanına dilediği gibi hücum edebilir.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, iktidardaki politikacılar, kanunî haklarını kullanan yurttaşları «düzenbazlık» la, «sahtekârlık» la suçlandırmağa yetkili değildirler, fakat yurttaşlar iktıdar politikacılarına karşı, Meclisteki temsilcileri vasıtasiyle, dilediklerini söyliyebilir, gazeteciler, yakışıksız sıfatlar kullanmadan da olsa, gerçek sahtekârın sahtekârlığını, gerçek düzenbazın düzenbazlığını, işgal ettiği mevkie bakmaksızın, delilleriyle açıklıyabilirler.
Demokratik hürriyetlerin gerçekten işlediği bir ülkede, Anayasa'nın ve kanunların izin verdiği toplantıları yapmak, birlikleri kurmak değil, böyle toplantı veya birlikleri «hile» cilikle, «kundakçılık» la, «hiyanet» le suçlandırmak suçtur.
Fakat bütün bunlara rağmen iktidar sözcüsü gazete aslında haklıdır: Türkiye'de hâlâ bir bakıma demokrasi de, hürriyet de vardır!.. Ama bundan ne iktidar liderlerine, ne Demokrat Parti ye, ne de iktidar sözcüsü gazetelere en küçük bir şeref ve öğünme payı düşer! Çünkü Türkiye'de demokrasi ve hürriyet hâlâ yaşıyabiliyorsa, onlar sayesinde değil, onlara rağmen yaşıyabilmektedir. Türkiye'de demokrasi hâlâ var sayılabilirse, bu, mutlâkiyetçi bir zümreye karşı demokrasiyi savunmayı ve bunun en ağır bedellerini bile ödemeyi göze alanların günden güne çoğalmasındandır. Türkiye'de hürriyet hâlâ var sayılabilirse, bu Türklerin hür doğmuş olmasından, köle gibi yaşamayı kabul etmiyecek yaradılışta olmasındandır.
Osmanlı idare sistemi hakkında belki en güvenilir kitabı yazmış bir Amerikalı tarihçi, Padişahların saraydaki yakınlarını Türkler arasından seçmekten kaçınma sebeplerini anlatırken, «Müslüman Osmanlı Türklerinin doğuştan vakarı ve hürlüğü, onların saray adamlarında aranan uysallığı göstermelerine engeldi.» (*)
der..
Fakat Osmanlı İmparatorluğunun halkı Türklerden ibaret olmadığı için, padişahlar gene de kendilerine devrişme kullar, köleler bulmakta zorluk çekmezlerdi. Bugünse Türkiye halkı T ü r k l e r d e n, veya artık h e p s i türklüğü benimsemiş insanlardan ibarettir ve Türkiye'de hürriyeti hâlâ yaşatan, Türklerin «doğuştan vakarı ve hürlüğü» dür ve artık hiç bir iktidar liderinin elinde, kendisine «saray adamlarında aranan uysallığı» gösterecek devrişme kul ve kölelerden mürekkep bir idare cihazı kurma imkânı bulunmamanıdır.
Nitekim, Osmanlı tarihinin bu yönünü bilenler, Başbakan Addan Menderes'in, birkaç ay önce Türkiye Cumhuriyet Meclisi kürsüsünde, yabancı elçilerden bile aldığı rüşvetlerle, çevirdiği entrikalarla, işlediği günahlarla adını tarihe geçirmiş bir Sadrazam Rüstem Paşayı o kadar hararetle öğüp savunmasının, öylesine derin bir özlemle anmasının ruhî sebeplerini anlamakta hiç de zorluk çekmeseler gerektir.
Cambdirge, MASS.
Bülent ECEVİT
(*) — Albert Hower Lybyer «The Goverment of the Ottoman Empire in the time of Suleiman the Magnificent», Cambridge, Harvard Üniversity Prens, 1913, sayfa 122.
Koleksiyon
Alıntı
“"Türkler'in Doğuştan Vakarı ve Hürlüğü",” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 23 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/879 ulaşıldı.