Hindistan

Başlık: 
Hindistan 
Kaynak: 
Son Havadis, "Dünya Politikası" 
Tarih: 
1953-01-27 
Lokasyon: 
Rahşan Ecevit Arşivi 
Metin: 
Dünya Politikası

HİNDİSTAN

Yazan: Bülent ECEVİT

“Hangisi daha kötü olacak, bu harpte kazanmak mı, yoksa yenilmek mi? Bilemiyorum.”

(“Bhagavat—Gita”dan Arcuna’nın sözleri.)

15 Ağustos 1947’de Hindistan ve Pakistan, Dominyon statüsü elde edilerek, Britanya Milletler Topluluğu içerisinde bağımsız bir duruma geçmişlerdir. 26 Ocak 1953 de ise, Hindistan, bu Milletler Topluluğu içinde bir devrim yapıp, Cumhuriyet ilân etmiş, yani, İngiliz kralını hükümdar olarak tanımaksızın Topluluk içinde kalma kararını vermiştir. Şimdi, Pakistan’ın da o yolu seçip Cumhuriyet idaresine geçmek istediği bildiriliyor.

Hindistan ve Pakistan’a, bu iki büyük ulusa, bağımsızlıklarını tanımakla, İngiliz İşçi Hükümeti, dış politikada en olgun eserlerinden birini vermiştir. Bu bağımsızlığı, İngiltere, eninde sonunda tanımak zorunda kalacaktı. İşçi Hükümetinin meziyeti, zaruretler önünde, vakit geçirmeksizin boyun eğmek, günün gerçeklerini, bütün başka emperyalist devletlerden önce kabûl etmek olmuştur.

Böylece İngiltere, İmparatorluğunun dağılma devresinde, bu İmparatorluğu, eşit haklara sahip ulusların kardeşçe birleştikleri bir topluluk hâline getirmiştir.

1947 de bağımsızlığını elde eden Hindistan, 1950 de de Cumhuriyeti ilân etmekle, Milletler Topluluğu dışındaki memleketlerle münasebetlerini çizmekte daha büyük bir karar ve hareket serbestliği kazanmıştır. O zamandan beri Hindistan’ın Dünya politikasındaki önemi, gün geçtikçe artmaktadır.

Bunda, memleketin coğrafi durumu kadar, ana hatları Başbakan Nehru tarafından çizilen dış siyaset de rol oynamıştır.

Nehru, memleketinin, Dünyayı ikiye ayıran kuvvetler arasında tarafsız kalması ve bir barış unsuru olması için çalışıyor.

Bunun ne kadar güç olduğunu, şu sözlerile, Nehru da itiraf ediyor:

“Dünya şüphe içinde yaşarken ve herkesin söylediği şüphe ile karşılanırken, böyle bir siyaseti yürütebilmek oldukça güçtür.”

Ancak, Hindistan’ın coğrafî durumu, kendisine, böyle bir siyaseti yürütebilmesinde yardımcı olmaktadır. Kuzeyden gelebilecek tehlikeye karşı Hindistan, aşılması çok zor, doğal engellerle korunmaktadır. Kıyıları ise, kendisine ancak dostluk besleyecek memleketlere açıktır.

Hindistan için bu durumda en büyük tehlike, içerden beklenebilirdi. Fakat, Anayasada belirtildiği gibi, “sosyal, ekonomik ve siyasî adalet”e dayanan bir iç rejim, bu memlekette, iktisadî şartların iyi olmamasına rağmen, Komünizme bir gelişme sahası bırakmamaktadır.

Hind Cumhuriyeti “sosyal, ekonomik ve siyasî adalet” prensibini yürekten benimsemiş olmasaydı, Dünyada Komünizme Hindistandan daha elverişli ülke belki az bulunurdu. Çünkü, Hind felsefesinden doğan kast sistemi, binlerce yıldan beri Hind halkını kuvvetli sınıf ayrılıkları ile bölmüştü.

Hindistanda Cumhuriyet rejimi, bu büyük sınıf ayrılıklarının bir düşman devlet için istismar konusu olmasına meydan bırakmamış, kendiliğinden reformlara girişmiştir.

Hindistan’ın, Batı kültürün de de harcı bulunan derin bir kültürü, sağlam bir uygarlığı vardır.

Öylelikle bu memleket kendini, dünyanın yeni uyanan, bağımsızlığına kavuşmak yolunda yeni çalışmaya başlayan uluslar manevî önderlik edebilecek durumda bulmaktadır.

Şimdiden Hindistan’a bu önderlik mevkiî tanınmıştır.

Hindistan’ın manevî nüfuzu olmasaydı, yeni uyanan memleketler çok daha kolaylıkla Komünist blokuna kayabilirlerdi.

Hindistan’ın, tarafsızlık siyasetinde fazla ileri gittiği, Asya’da Komünistlere karşı daha kuvvetli bir cephe kurulmasını güçleştirdiği düşünülebilir.

Fakat şunu da itiraf etmek gerekir ki, Hindistan, Komünizme karşı askerî cephenin kuvvetlenmesini güçleştirse, de, sosyal ve manevî cephenin kuvvetlenmesine yardım etmektedir. Bunu da kimse, hele hiç bir Batı memleketi, Hindistan kadar tesirli bir şekilde başaramazdı.

Jawaharlal Nehru’nun, barışçı bir siyaset güderken dayandığı felsefe, günümüzün realitelerine uysa da uymasa da, dünyadaki [...] adamlarına yeni ufuklar açabilecek değerdedir. Barışçı felsefesini, Nehru, 1950’de Daily Exprese gazetesinin bir muhabirine söylediği şu sözlerle çok iyi özetlemiştir:

“Ben, siyasî hedeflere ulaşmak için araç olarak harbe inanmıyorum; çünkü harp, siyasî hedefin yerine askerî bir hedef koyar. Kaide olarak da, askerî hedefe ulaşıldığı zaman, siyasî hedef ortadan silinmiş olur. Neticede, kendimizi daha büyük güçlükler içinde buluruz.”

Bu sözler, Hind’in en büyük din kitaplarından “Bhagavat Gita”nın yukarıya aldığımız cümlesini açıklıyor, denebilir.

Hindistan’ın kendi menfaatini ilgilendiren bir meselede, Keşmir meselesinde de, dünyaya telkin ettiği barışçı görüşlerin bir örneğini vermesi, en büyük dileğimizdir.

Hindistan yarımadasında gölgesiz bir barışın yerleşmesi, dünya barışı için de en büyük garantilerden biri olacaktır. 

Dosyalar

1953.01.27.RE_B.jpg
1953.01.27.RE_B.txt

Koleksiyon

Alıntı

“Hindistan,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Nisan 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/87 ulaşıldı.