Çıkmaz
Başlık:
Çıkmaz
Kaynak:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Tarih:
1957-07-26
Lokasyon:
Atatürk Kitaplığı, 152/36
Metin:
UZAKTAN
ÇIKMAZ
OSMANLI tarihinde 18 inci yüzyıl ortalarından 19 uncu yüzyıl ortalarına kadar süren yüzyıllık devre, Türkiye için bir uyanış devresi sayılabilir. Osmanlı Devletinin gitgide zayıflamasında ve bütün Batı dünyası ilerlerken Türk toplumunun yerinde saymasında Yeniçeri teşkilâtının ve mutaassıp din adamlarının sorumluluğunu görerek bunlara karşı çare arayan üç Sultan, III. Mustafa, III. Selim, II Mahmud o devrede hüküm sürmüşlerdir. Hele Selim'le Mahmud, gerek Yeniçeri teşkilâtının gerek mutaassıp din adamlarının baskısına son verebilmek ve Türk halkının Batı dünyasındaki ilerlemeye ayak uydurmasını önleyen engelleri ortadan kaldırabilmek için ellerinden geleni yapmış, sonunda az çok muvaffak da olmuşlardır.
Geniş görüşlü bu iki Sultanın gayretleri sonunda Yeniçeri teşkilâtı kaldırılarak modern bir ordunun temelleri kurulabilmiş, eğitim din adamlarının tekelinden çıkarılarak müspet kafalı, pratik düşünceli aydınlar yetiştirebilecek eğitim kurumları kurulmağa başlamıştır.
Orduyu ve eğitimi modernleştirme yolunda atılan bu adımlar, Batı dünyasında günden güne kuvvetlenen siyasal düşüncelere de kapılarımızı açmış, insan hakları, kişi hürriyeti, demokratik idare gibi kavramlar, zihinlerde yer etmeğe başlamıştır.
Fakat bu gelişme Osmanlı Devletinde istibdadı gitgide zayıflatıp sona erdirecek yerde, tersine, Osmanlı tarihinin en koyu istibdat devresi II. Mamhud'dan sonra gelmiştir. İdarede yolsuzluk, tarihimiz boyunca görülmedik bir dereceye varmış, Abdülhamit gibi zayıf ve korkak bir Sultan, Fatih Mehmetlerden, Kanunî Süleyman'lardan çok daha keyfî bir şekilde hüküm sürme, halk üzerindeki baskıyı son hadde çıkarma, vatandaş güvenliğini bütün bütün ortadan kaldırma imkânını bulmuştur.
Sonunda aydın politikacılar Sultanların gitgide artan kudretini kırarak idareyi ellerine alma imkânını bulmuşlarsa da, onlar da, kendilerinden önce Abdülhamit'in bir başına yürüttüğü müstebit idareyi, kollektif olarak devam ettirmekten başka bir şey yapmış sayılamazlar. Baştaki politikacı grupunun bu kollektif istibdadı, ancak Osmanlı Devletinin parçalanması ile sona erebilmiştir.
Osmanlı tarihinde, 18 inci yüzyıl ortalarında başlıyan uyanış ve batılılaşma hareketinin, 19 uncu yüzyıl ortalarından itibaren, istibdadın yıkılmasını sağlıyacak yerde büsbütün şiddetlenmesine yol açmış olması, üzerinde durulmağa değer bir olaydır.
Demokrasi yolunda bugün karşılaştığımız güçlükleri yenebilmek, meseleleri çözebilmek için, bu güçlüklerin, bu meselelerin tarihî kaynaklarına inmemiz; Batı ile askerî, kültürel, sosyal ve siyasi yakınlaşmanın, Osmanlı Devletinde, idareyi şeklen Batılılaştırmak, hattâ Anayasalı parlâmanter bir idare sistemi kurulmasını sağlamakla beraber, nasıl olupta, aynı zamanda, insan haklarının, kişi hürriyetinin ve güvenliğinin her zamankinden daha çok çiğnenmesine, yolsuzluğun, adaletsizliğin, baskının tarihimiz boyunca görülmemiş bir dereceye varmasına imkân verdiğini izah edebilmemiz yararlı olabilir.
O zaman belki, Osmanlı tarihinin kapanış devresinde bu kötü durumu yaratan etkenlerin bugün bile büsbütün ortadan kaldırılamamış olduğu, Batıdan almağa çalıştığımız demokratik idare tarzının, bugün de belki gene aynı etkenler yüzünden çıkmaza saplanıp işlemez hale geldiği görülecektir.
Siyasal tarihimizin son iki yüzyıllık devresinde,, demokrasi yolundaki bütün hamlelerimizi çıkmaza düşüren bu etkenlerin neler olabileceğine dair düşüncelerimizi bundan sonraki yazımızda belirtmeğe çalışacağız.
BÜLENT ECEVİT
Cambridge, MASS.
ÇIKMAZ
OSMANLI tarihinde 18 inci yüzyıl ortalarından 19 uncu yüzyıl ortalarına kadar süren yüzyıllık devre, Türkiye için bir uyanış devresi sayılabilir. Osmanlı Devletinin gitgide zayıflamasında ve bütün Batı dünyası ilerlerken Türk toplumunun yerinde saymasında Yeniçeri teşkilâtının ve mutaassıp din adamlarının sorumluluğunu görerek bunlara karşı çare arayan üç Sultan, III. Mustafa, III. Selim, II Mahmud o devrede hüküm sürmüşlerdir. Hele Selim'le Mahmud, gerek Yeniçeri teşkilâtının gerek mutaassıp din adamlarının baskısına son verebilmek ve Türk halkının Batı dünyasındaki ilerlemeye ayak uydurmasını önleyen engelleri ortadan kaldırabilmek için ellerinden geleni yapmış, sonunda az çok muvaffak da olmuşlardır.
Geniş görüşlü bu iki Sultanın gayretleri sonunda Yeniçeri teşkilâtı kaldırılarak modern bir ordunun temelleri kurulabilmiş, eğitim din adamlarının tekelinden çıkarılarak müspet kafalı, pratik düşünceli aydınlar yetiştirebilecek eğitim kurumları kurulmağa başlamıştır.
Orduyu ve eğitimi modernleştirme yolunda atılan bu adımlar, Batı dünyasında günden güne kuvvetlenen siyasal düşüncelere de kapılarımızı açmış, insan hakları, kişi hürriyeti, demokratik idare gibi kavramlar, zihinlerde yer etmeğe başlamıştır.
Fakat bu gelişme Osmanlı Devletinde istibdadı gitgide zayıflatıp sona erdirecek yerde, tersine, Osmanlı tarihinin en koyu istibdat devresi II. Mamhud'dan sonra gelmiştir. İdarede yolsuzluk, tarihimiz boyunca görülmedik bir dereceye varmış, Abdülhamit gibi zayıf ve korkak bir Sultan, Fatih Mehmetlerden, Kanunî Süleyman'lardan çok daha keyfî bir şekilde hüküm sürme, halk üzerindeki baskıyı son hadde çıkarma, vatandaş güvenliğini bütün bütün ortadan kaldırma imkânını bulmuştur.
Sonunda aydın politikacılar Sultanların gitgide artan kudretini kırarak idareyi ellerine alma imkânını bulmuşlarsa da, onlar da, kendilerinden önce Abdülhamit'in bir başına yürüttüğü müstebit idareyi, kollektif olarak devam ettirmekten başka bir şey yapmış sayılamazlar. Baştaki politikacı grupunun bu kollektif istibdadı, ancak Osmanlı Devletinin parçalanması ile sona erebilmiştir.
Osmanlı tarihinde, 18 inci yüzyıl ortalarında başlıyan uyanış ve batılılaşma hareketinin, 19 uncu yüzyıl ortalarından itibaren, istibdadın yıkılmasını sağlıyacak yerde büsbütün şiddetlenmesine yol açmış olması, üzerinde durulmağa değer bir olaydır.
Demokrasi yolunda bugün karşılaştığımız güçlükleri yenebilmek, meseleleri çözebilmek için, bu güçlüklerin, bu meselelerin tarihî kaynaklarına inmemiz; Batı ile askerî, kültürel, sosyal ve siyasi yakınlaşmanın, Osmanlı Devletinde, idareyi şeklen Batılılaştırmak, hattâ Anayasalı parlâmanter bir idare sistemi kurulmasını sağlamakla beraber, nasıl olupta, aynı zamanda, insan haklarının, kişi hürriyetinin ve güvenliğinin her zamankinden daha çok çiğnenmesine, yolsuzluğun, adaletsizliğin, baskının tarihimiz boyunca görülmemiş bir dereceye varmasına imkân verdiğini izah edebilmemiz yararlı olabilir.
O zaman belki, Osmanlı tarihinin kapanış devresinde bu kötü durumu yaratan etkenlerin bugün bile büsbütün ortadan kaldırılamamış olduğu, Batıdan almağa çalıştığımız demokratik idare tarzının, bugün de belki gene aynı etkenler yüzünden çıkmaza saplanıp işlemez hale geldiği görülecektir.
Siyasal tarihimizin son iki yüzyıllık devresinde,, demokrasi yolundaki bütün hamlelerimizi çıkmaza düşüren bu etkenlerin neler olabileceğine dair düşüncelerimizi bundan sonraki yazımızda belirtmeğe çalışacağız.
BÜLENT ECEVİT
Cambridge, MASS.
Koleksiyon
Alıntı
“Çıkmaz,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, 24 Aralık 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/857 ulaşıldı.