Ürdün'ün Talihsizliği
Title:
Ürdün'ün Talihsizliği
Source:
Ulus, "Uzaktan" s. 3
Date:
1957-05-09
Location:
Atatürk Kitaplığı, 152/35
Text:
UZAKTAN
Ürdün'ün talihsizliği
İNGİLTERE ile Fransa, Osmanlı İmparatorluğu'ndan devir aldıktan Orta Doğu'da nüfuz ve hakimiyetlerine süreklilik sağlıyabilmek için, bn bölgeyi mümkün olduğu kadar uygunsuz bir şekilde bölmeğe bilhassa dikkat etmişlerdi. Ürdün de bu arada yoktan var edilmiş, ve kendi kendine yeten bağımsız bir memleket olarak müstakar bir hayata kavuşmasını imkânsız kılabilmek için her tedbir, daha kuruluşunda alınmıştı.
O bakımdan Ürdün, Ortadoğu'daki bölücü ingiliz siyasetinin en başarılı eseri sayılabilir.
Bugünkü Ürdün halkının büyük çoğunluğu kendini Ürdünlü değil, ya Filistinli, ya Suriyeli, birazı da belki İraklı saymaktadır. Kıral Hüseyin'den başka bir Ürdünlü de Ürdünlülük şuuru bulunduğu şüphelidir. Yoksa herhâlde bir Ürdün başbakanı kendinde, «Ürdün yok olmağa mahkûm bir memlekettir» diye konuşmak cesaretini bulamazdı. Oysa, Kıralın güçlükle ve ancak zor kullanarak mevkiînden uzaklaştırabildiği Nalbulsî, başbakanlığı sırasınd, Ürdün'ün tasfiyesi gayesini açıktan açığa bir siyaset olarak benimseyip bu yolda harekete geçmişti.
Ürdün halkı, basına verdiği demeçlerde «Ürdün yok olmağa mahkûm bir memlekettir» diyen bu başbakan'ı bir vatan haini saymak şöyle dursun, tersine, belki kıraldan daha çok milliyetçi sayıyordu. Çünkü Ürdün halkının çoğunluğu, bir Ürdün milliyetçiliği değil, ancak, Ürdün sınırlarını aşan bir Arap milliyetçiliği düşünebiliyordu.
Kıral Hüseyin'in, iç ve dış düşmanlarına karşı kazandığı son başarıdan da, Ürdün topraklarına bağlı bir milliyetçilik akımı doğabileceğini ummak henüz fazla iyimserlik olur.
Ürdün, kendi iktisadî kaynaklarına dayanarak birkaç ay bile ayakta duramıyacak bir memleket olarak kurulmuştur. Ürdün halkının terkibi de, bu halk arasında bir millî birlik duygusu uyanmasını, daha başlangıçtan beri güçleştiriyordu. Hele Doğu Filistin'in Ürdün'e katılması ve İsrail'den gelen yüzbinlerce göçmenin Ürdün'de köksüz bir kamp hayatına mahkûm edilmesi ile, bu güçlük büsbütün artmış oldu.
İngiltere, kendi yarattığı Ürdün'ün, iktisadî bakımından yetersizliğini, bu memleketin daima kendi himayesine muhtaç bulunması, nüfus bakımından tutarsızlığını (insicamsızlığıni) , böyle hep yabancı himayesi altında yaşamaktan üzülmeyecek kadar milliyet duygusundan yoksun kalması için herhalde bir garanti olarak görüyordu.
Himaye altında yaşama zorunluluğu, daha doğuşunda, Ürdün devletinin tabiatına işlenmişti.
Fakat halkın milliyet duygularına Ürdün sınırları dışında mihrak bulabileceği hesaba katılmamıştı. Gitgide kuvvetlenen kollektif Arap milliyetçiliği akımı, Ürdün halkına bu mihrakı sağlamış oldu.
Kıral Hüseyin, Arap milliyetçiliğinin baskısı altında İngiliz himayesine son verdirirken, memleketine himayesiz yaşama imkânını kazandırmış olmuyordu. Memleketini ayakta tutabilmek için, İngiltere yerine, Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan'ın malî ve askerî desteğini kabul etmek zorunda kalıyordu. Fakat Mısır'la Suriye'nin Ürdün'ü bağımsız bir memleket olarak tutmağa niyetleri yoktu. Zaten Ürdün halkının çoğunluğu da, Ürdün'den çok bu iki memlekete bağlılık duyuyordu.
Bu durumda Kıral Hüseyin, tahtını ve memleketinin bütünlüğünü koruyabilmek için, çoğunluğa karşı iradesini, ancak orduya güvenerek yürütebilirdi. Fakat o zaman da Mısır'la Suriye'nin yardımından umut kesmesi gerekiyordu. Bu yardım gelmedikçe de ordusunun maaşlarını bile veremezdi, nitekim ordusuna en çok muhtaç olduğu haftalar boyunca maaş dağıtamamış, ancak Suudî Arabistan'ın yardımiyle bu tatsız durumdan kendini bir müddet için kurtarabilmiştir.
Devlet olarak bütünlüğü bu derece eğreti, millet hüviyeti bu derece sun'î bağımsızlığı bu derece pamuk ipliğiyle bağlı bulanan Ürdünü, geçirdiği son buhran sırasında parçalanıp yok olmaktan alıkoyan tek etken, kendisini bölüşmeğe niyetli komşularının çokluğu olmuştur. Menfaatleri birçok noktalarda çatışan bu komşuların baskı ve çekimleri arasındaki eğreti denge,, şüphe yok ki, Ortadoğuda bundan sonra çıkacak ilk karışıklıkta bozulacak, ve Ürdün'ün parçalanması belki de önlenemez hâle gelecektir. Üstelik Ürdün'ün parçalanması da, Orta Doğu'daki bütün rekabetleri ön plâna çıkartmış olacağı için, karışıklığı büsbütün tehlikeli bir dereceye vardıracaktır.
Görülüyor kî genç Kıral Hüseyin'in zaferi henüz pek güvenilecek bir zafer değildir. Ürdün, daha yaratıldığı gün düştüğü çıkmazdan kurtulamamıştır.
Ürdün şimdi ne kendi kendine yaşayabilir ne de bir başka devletin himayesini kabul edebilir, ne bağımsızlığını koruyabilir ne de parçalanabilir, kısacası, ne yaşıyabilir ne ölebilir bir hâldedir.
Ürdün'ün talihsizliği, doğmuş olmasındadır.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Ürdün'ün talihsizliği
İNGİLTERE ile Fransa, Osmanlı İmparatorluğu'ndan devir aldıktan Orta Doğu'da nüfuz ve hakimiyetlerine süreklilik sağlıyabilmek için, bn bölgeyi mümkün olduğu kadar uygunsuz bir şekilde bölmeğe bilhassa dikkat etmişlerdi. Ürdün de bu arada yoktan var edilmiş, ve kendi kendine yeten bağımsız bir memleket olarak müstakar bir hayata kavuşmasını imkânsız kılabilmek için her tedbir, daha kuruluşunda alınmıştı.
O bakımdan Ürdün, Ortadoğu'daki bölücü ingiliz siyasetinin en başarılı eseri sayılabilir.
Bugünkü Ürdün halkının büyük çoğunluğu kendini Ürdünlü değil, ya Filistinli, ya Suriyeli, birazı da belki İraklı saymaktadır. Kıral Hüseyin'den başka bir Ürdünlü de Ürdünlülük şuuru bulunduğu şüphelidir. Yoksa herhâlde bir Ürdün başbakanı kendinde, «Ürdün yok olmağa mahkûm bir memlekettir» diye konuşmak cesaretini bulamazdı. Oysa, Kıralın güçlükle ve ancak zor kullanarak mevkiînden uzaklaştırabildiği Nalbulsî, başbakanlığı sırasınd, Ürdün'ün tasfiyesi gayesini açıktan açığa bir siyaset olarak benimseyip bu yolda harekete geçmişti.
Ürdün halkı, basına verdiği demeçlerde «Ürdün yok olmağa mahkûm bir memlekettir» diyen bu başbakan'ı bir vatan haini saymak şöyle dursun, tersine, belki kıraldan daha çok milliyetçi sayıyordu. Çünkü Ürdün halkının çoğunluğu, bir Ürdün milliyetçiliği değil, ancak, Ürdün sınırlarını aşan bir Arap milliyetçiliği düşünebiliyordu.
Kıral Hüseyin'in, iç ve dış düşmanlarına karşı kazandığı son başarıdan da, Ürdün topraklarına bağlı bir milliyetçilik akımı doğabileceğini ummak henüz fazla iyimserlik olur.
Ürdün, kendi iktisadî kaynaklarına dayanarak birkaç ay bile ayakta duramıyacak bir memleket olarak kurulmuştur. Ürdün halkının terkibi de, bu halk arasında bir millî birlik duygusu uyanmasını, daha başlangıçtan beri güçleştiriyordu. Hele Doğu Filistin'in Ürdün'e katılması ve İsrail'den gelen yüzbinlerce göçmenin Ürdün'de köksüz bir kamp hayatına mahkûm edilmesi ile, bu güçlük büsbütün artmış oldu.
İngiltere, kendi yarattığı Ürdün'ün, iktisadî bakımından yetersizliğini, bu memleketin daima kendi himayesine muhtaç bulunması, nüfus bakımından tutarsızlığını (insicamsızlığıni) , böyle hep yabancı himayesi altında yaşamaktan üzülmeyecek kadar milliyet duygusundan yoksun kalması için herhalde bir garanti olarak görüyordu.
Himaye altında yaşama zorunluluğu, daha doğuşunda, Ürdün devletinin tabiatına işlenmişti.
Fakat halkın milliyet duygularına Ürdün sınırları dışında mihrak bulabileceği hesaba katılmamıştı. Gitgide kuvvetlenen kollektif Arap milliyetçiliği akımı, Ürdün halkına bu mihrakı sağlamış oldu.
Kıral Hüseyin, Arap milliyetçiliğinin baskısı altında İngiliz himayesine son verdirirken, memleketine himayesiz yaşama imkânını kazandırmış olmuyordu. Memleketini ayakta tutabilmek için, İngiltere yerine, Mısır, Suriye ve Suudi Arabistan'ın malî ve askerî desteğini kabul etmek zorunda kalıyordu. Fakat Mısır'la Suriye'nin Ürdün'ü bağımsız bir memleket olarak tutmağa niyetleri yoktu. Zaten Ürdün halkının çoğunluğu da, Ürdün'den çok bu iki memlekete bağlılık duyuyordu.
Bu durumda Kıral Hüseyin, tahtını ve memleketinin bütünlüğünü koruyabilmek için, çoğunluğa karşı iradesini, ancak orduya güvenerek yürütebilirdi. Fakat o zaman da Mısır'la Suriye'nin yardımından umut kesmesi gerekiyordu. Bu yardım gelmedikçe de ordusunun maaşlarını bile veremezdi, nitekim ordusuna en çok muhtaç olduğu haftalar boyunca maaş dağıtamamış, ancak Suudî Arabistan'ın yardımiyle bu tatsız durumdan kendini bir müddet için kurtarabilmiştir.
Devlet olarak bütünlüğü bu derece eğreti, millet hüviyeti bu derece sun'î bağımsızlığı bu derece pamuk ipliğiyle bağlı bulanan Ürdünü, geçirdiği son buhran sırasında parçalanıp yok olmaktan alıkoyan tek etken, kendisini bölüşmeğe niyetli komşularının çokluğu olmuştur. Menfaatleri birçok noktalarda çatışan bu komşuların baskı ve çekimleri arasındaki eğreti denge,, şüphe yok ki, Ortadoğuda bundan sonra çıkacak ilk karışıklıkta bozulacak, ve Ürdün'ün parçalanması belki de önlenemez hâle gelecektir. Üstelik Ürdün'ün parçalanması da, Orta Doğu'daki bütün rekabetleri ön plâna çıkartmış olacağı için, karışıklığı büsbütün tehlikeli bir dereceye vardıracaktır.
Görülüyor kî genç Kıral Hüseyin'in zaferi henüz pek güvenilecek bir zafer değildir. Ürdün, daha yaratıldığı gün düştüğü çıkmazdan kurtulamamıştır.
Ürdün şimdi ne kendi kendine yaşayabilir ne de bir başka devletin himayesini kabul edebilir, ne bağımsızlığını koruyabilir ne de parçalanabilir, kısacası, ne yaşıyabilir ne ölebilir bir hâldedir.
Ürdün'ün talihsizliği, doğmuş olmasındadır.
Cambridge. MASS.
Bülent ECEVİT
Collection
Citation
“Ürdün'ün Talihsizliği,” Bülent Ecevit Yazıları 1950-1961, accessed November 24, 2024, https://ecevityazilari.org/items/show/817.